Blog

Ağu21

Antik Yunan Dünyasında Lükse Öykünmek

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  AkhamenidAltınAntik YunanGösterişLüksPers



Antik Yunan Dünyasında Lükse Öykünmek

Atina’nın çömlekçileri, skeuomorfizm olarak bilinen bir süreçle, metal eşyaları taklit etmek için uygun fiyatlı kilden kaplar üretmenin yeni yollarını aradılar.

Selin Kutlubaş - www.arkeofili.com

Antik Yunanlar, Pers muadillerinden esinlenerek pahalı nesneler arzuluyorlardı, ancak her zaman en iyi malzemeleri karşılayamıyorlardı.


Aslan-grifon protomlu (insan ya da hayvanın baş ve üst gövdesini içeren süslemeler) urne, pişmiş toprak, Yunanistan, MÖ 330 civarı. C: British Museum

“Lüks ve Güç: Pers’ten Yunanistan’a” Proje Küratörü Kelly Accetta Crowe, antik Yunanların Pers muadillerinden esinlenerek nasıl pahalı nesneler arzuladıklarını, ancak her zaman en iyi malzemeleri karşılayamadıklarını araştırıyor.

MÖ 4. yüzyıl Atina’sından kalma bu büyük pişmiş toprak urnesini (yakılan cesetlerin kalıntılarının konulduğu kap) ele alalım. Bezeme oldukça yıpranmış olsa da, ağız kenarını süsleyen aslan-grifonların bir zamanlar altın varakla kaplandığı açıkça görülüyor. Yeniyken, urnenin beyaz gövdesi fildişinden, aslan-grifonlar ise som altından yapılmış gibi görünüyordu. Bu, muhtemelen Akhamenid seçkinleri için yüksek statü sembolü olan ve Atinalıların Yunan-Pers savaşlarından (MÖ 499-449) sonraki yıllarda daha yakından tanıdığı güzel altın grifon başlı içki kaplarına ve süs eşyalarına doğrudan bir göndermeydi.

Yunan kilinde Pers altını

Yunan-Pers savaşlarından elde edilen muhteşem ganimetlerle karşı karşıya kalan varlıklı Atinalılar, gümüş ve altından yapılmış pahalı metal kaplara sahip olmayı arzuluyorlardı ve kayıtlara göre gümüş kaplar seramik muadillerinden en az birkaç yüz, bazen de bin kat daha pahalıydı. Atina’nın çömlekçileri, skeuomorfizm olarak bilinen bir süreçle, metal eşyaları taklit etmek için uygun fiyatlı kilden kaplar üretmenin yeni yollarını aradılar.

Bu siyah sırlı seramik sürahi, gümüş ve bronzun parlaklığını çağrıştıran siyah parlak bir cilayla yapılmış binlerce sürahiden biri. Kulbu üzerinde metal bağlantılar için gerekli olan ancak kilde hiçbir amaca hizmet etmeyen perçinleri taklit eden diskleri bile var.

Siyah sırlı seramik testi, Yunanistan, MÖ 420-400. C: British Museum

Siyah sırlı çömleklere yaldızlı motifler ve altın kakmalar da eklenerek gümüş ya da bronzdan yapılanları andıran görsel açıdan çarpıcı kaplar üretildi. Bu kapların birçoğunun Yunanistan’dan ihraç edilmesi, Atinalı çömlekçilerin sadece Yunanlar arasında değil, tüm Akdeniz’de uygun fiyatlı lüks ürünlere yönelik büyüyen bir pazarı beslediğini gösteriyor.

Yaldızlı ‘kolyeleri’ olan siyah sırlı kaplar. Yunanistan’da üretildi, İtalya’da bulundu, yaklaşık MÖ 350-320. C: British Museum

Detaylardaki lüks

Diğer Atina vazoları, gerçek dünyada altından yapılmış nesneleri temsil etmek üzere yaldızla kaplanmıştı. Kırmızı figürlü bir lekythos (yağ depolamak için kullanılan bir Antik Yunan kabı) üzerindeki Athena figürü, Parthenon’da duran ve heykeltıraş Pheidias’ın başyapıtı olan tanrıçanın altın ve fildişi heykelini yansıtıyor. Her ne kadar heykel günümüze ulaşmamış olsa da, yazılı kayıtlar onun altından yapılmış bir elbise, kalkan, aegis (göğüs zırhı) ve miğferle donatıldığını ve bedeninin fildişinden yapıldığını aktarıyor. Atinalı vazo ressamı heykelin aslına sadık bir kopyasını yapmaya çalışmamış, ancak heykelin altın zırhının zengin kabartma süslemesini çağrıştırmak için yaldızlanmış kalın kil çizgileri kullanarak açıkça ondan ilham almıştı.

Kırmızı figürlü bir lekythos’tan kabartmalı yüzey detaylarıyla Athena’nın altın ve fildişi heykelinin seramik versiyonu, Yunanistan, MÖ 420-400. C: British Museum

Bir başka kapta, koruyucu grifonların altın ve mavi kanatları, çok renkli kakmalara sahip değerli Akhamenid Pers mücevherlerini hatırlatıyor. Korudukları hazinede de yaldızlar görülüyor.

Bir altın yığınını koruyan iki grifonla süslenmiş kırmızı figürlü lekythos. Kanatlar ve altın yığını yaldızla vurgulanmış. Yunanistan, yaklaşık MÖ 380. C: British Museum

Lüks üzerine lüks

MÖ 4. yüzyılın sonlarında kuzeydeki Makedon krallığından ilginç bir yenilik geldi ve (bildiğimiz kadarıyla) ilk kez seramik kapların tamamı altınla kaplandı. Bu sıralarda Büyük İskender olarak bilinen Makedonyalı İskender Pers İmparatorluğu’nu fethetti ve imparatorluğun Akhamenid hükümdarları tarafından uzun süredir kullanılan bazı nesneleri ve gelenekleri ile zenginlik ve güç sembollerini benimsedi. Değerli metal kaplar ve Akamenid tarzı grifonlar gibi bu sembollerden bazıları Makedon seçkinleri arasında popüler hale geldi. Yine de altın Makedonya’da her zaman bir zenginlik ve statü göstergesi olduğu için, bu yeni yaldızlama eğiliminin ne kadarının Pers etkisine dayandırılabileceği açık değil.

Altın kaplamalı kaplar genellikle zaten belli bir statü ve değere sahip olan siyah sırlı ithal Yunan kaplarıydı. ‘Altın’ kapları yapmak için, muhtemelen yumurta veya bitkisel yağ gibi organik bir bağlayıcı kullanılarak ince altın varak katmanları kullanılıyordu. Bununla birlikte, iç kısımlar tipik olarak yaldızlanmamış, seramik olduğu gibi bırakılmıştı -ve kap şekilleri de metalden yapılmış olanlarla aynı değildi. Bu durum, bize onların metal kapların bir sahtesi olarak tasarlanmadığını gösteriyor. Yaldızın sembolik bir rolü olabilirdi, belki de zaten değerli olan bir ürüne başka bir lüks katıyordu.

Makedonlar sadece siyah sırlı kapları değil, Atina’nın kırmızı figürlü kaplarını da kullanıyor ve seramikleri bazen kalayla da kaplıyorlardı. Gerçi bu eski bir teknikti ve Makedonlara özgü değildi. Kalay kaplı çanak çömlekler, çoğunlukla geç Tunç Çağı (MÖ 15-14. yüzyıllar) Miken Yunan dünyası ve Kıbrıs Salamis’te geç Demir Çağı (yaklaşık MÖ 700) dahil olmak üzere Doğu Akdeniz’in birçok yerinde seçkin mezarlarında mezar eşyası olarak bulundu. Kalay artık bozulmuş olsa da, ilk kaplandığı zamanlarda gümüş görünümü vermiş olmalıydı.

Kalay oksit kaplama izleri taşıyan sığ Miken çanak çömleği, Yunanistan, MÖ 1375-1300. C: British Museum

Peki ama neden gümüş değil de kalay kullanmışlardı? Son deneysel araştırmalar cevabın muhtemelen ekonomik olduğunu gösteriyor. Kalay daha ucuzdu, ince yapraklar haline getirilmesi daha kolaydı – ve organik yapıştırıcılar kalayı gümüş gibi karartmıyordu.

Yaldızlı kaplarda olduğu gibi, kalay kaplı seramiklerin çoğunun, yukarıda gösterilen Rodos kabı gibi açık kaplar hariç sadece dış yüzeyleri kaplanıyordu. Bu durum, tasarruf amaçlı olabilir ancak aynı zamanda kilden metale dönüşümün aldatma amaçlı olmaktan çok sembolik veya estetik olduğunu da düşündürüyor.

Zevkli dekorasyon

Metal kapların kalayla kaplanmasının ardında farklı bir neden de yatıyor olabilir. Bronz ya da diğer bakır alaşımları, altın ya da gümüş kapların daha ucuz versiyonlarını yapmak için uzun zamandır kullanılmaktaydı. Helenistik Nubia’daki (bugünkü Sudan) bir mezardan çıkarılan ve muhtemelen Mısır’daki bir atölyeden ithal edilen kalay kaplı bronz kasenin,ithal edilmeden önce mi yoksa sonra mı kaplandığını bilmiyoruz. Yukarıdaki açık Miken kâsesi gibi, bu kâsenin de hem dışı hem içi kaplanmıştı. Ancak bu kasede kaplamanın işlevsel bir yönü olabilir: kalay kaplama, şarap gibi sıvılara maruz kaldığında bronzun korozyona uğramasını önlüyor ve böylece lezzetin bozulmasını da engelliyordu.

O halde kaplama, bu kâsenin gömülmeden önce aktif kullanıldığını gösteriyor olabilir mi? Eğer öyleyse, belki de gümüş gibi görünen tam kalay kaplaması, sahibini lüks ve prestij açısından komşularının üzerine yükselterek aldatmayı da amaçlıyordu.

Kalaylı bronz kase, Sudan, MÖ 200-100. C: British Museum

Tıpa tıp benzerleri

Antik Yunan ve Helenistik dönemlere ait metal kaplamalı kapların birçoğunun, Akdeniz dünyasının dört bir yanından insanların mezarlarında bulunmuş olmaları, bunların cenaze törenleriyle ilişkilendirilmiş olduğunu gösteriyor.

Bu durum araştırmacıları, kaplamanın aldatma amaçlı olmaktan ziyade hayattayken sahip olunan prestijli altın ve gümüş kapları taklit etme ve dolayısıyla gerçek değerli metal nesneleri dolaşımdan kaldırmadan veya bir ailenin servetini azaltmadan mezardaki kişinin yüksek sosyal sınıfını temsil etme amaçlı olduğunu düşündürüyor.

Mezarlarda ve tapınaklarda bulunan benzer ‘taklit’ mücevherlerde bu teoriyi destekler nitelikte. Yunan tarzında yaldızlı pişmiş toprak gerdanlıklar, kolyeler, küpeler ve diğer süs eşyaları, MÖ 5. yüzyıldan itibaren Akdeniz’in dört bir yanında bulundu. Bunlar, altın yaldızla kaplandıklarında som altın takılar gibi görünüyorlardı, aynı zamanda genellikle aşağıda görülen tekne kolyesindeki granül altın işçiliğini taklit eden küçük pişmiş toprak toplar gibi metal işleme tekniklerinin havasını yansıtacak karmaşık detaylar içeriyorlardı.

Kanatlı Nike (solda), bir tekne (ortada) ve bir siren (sağda) şeklinde yaldızlı pişmiş toprak kolyeler. Libya ve Yunanistan, MÖ 400-100. C: British Museum

Büyük boyutlu olmaları ve mezar ya da tapınaklarda bulunmuş olmaları, bu takıların hiçbir zaman takılmak ya da ‘orijinal’ takıların yerini almaları için tasarlanmadığını, aksine insanların ölülere ya da tanrılara karşı ritüel yükümlülüklerini yerine getirmek için değerli metal eşyalarından ayrılmak istemediklerine bir işaret. Bununla birlikte, Antik Yunan yazarı Xenophon’un ev yönetimi üzerine yazdığı bir kitapta yer alan bir pasaj, bu tür mücevherlerin aynı zamanda bir dolandırıcılık ve aldatma aracı da olabileceğini gösteriyor.

Herakles düğümü şeklinde iç içe geçmiş iki yılanın tasvir edildiği altın yaldızlı pişmiş toprak süs eşyası, Libya, MÖ 323-30. C: British Museum

“Söyle bana karıcığım, senin sevgine nasıl daha layık görünebilirim… eşyalarımızı olduğu gibi sana göstererek mi… yoksa altın rengine boyanmış ahşap kolyeler ve rengi zamanla solacak mora boyanmış giysilerle seni kandırmaya çalışarak mı?” Ksenophon, ‘Oeconomicus’, 10.3

Altından bir fırsat

Edebi kaynaklardan, ikonografiden ve arkeolojik buluntulardan zengin Yunanların ve Makedonyalıların som altın ve gümüş kaplara, mücevherlere ve mutfak eşyalarına erişimlerinin olduğunu biliyoruz. Ancak elbette herkesin en iyi şeylere gücü yetmiyordu! Bu, siyah sırlı çanak çömleklerin ve yaldızlı nesnelerin değerli olmadığı anlamına gelmiyor – işçilik, betimlemeler, yaldız ve diğer renklendirmelerin hepsi bir araya gelerek uygun fiyatlı lükslerin en kaliteli sınıfını yaratıyordu. Nihayetinde, Akdeniz dünyasında taklit etmek, yaldızlamak ve metalle kaplamak, dünya kadar para ödemeden lüks yaşamı çağrıştırmanın akıllıca bir yoluydu.


Biritish Museum Blog. Kelly Accetta Crowe. 1 Ağustos 2023.

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için