Blog

Şuu20

Güneydoğu Asya’daki Tarihöncesi Toplulukların Yapısı İnceleniyor

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  Antik DNAKütük TabutMae Hung SonTayland



Güneydoğu Asya’daki Tarihöncesi Toplulukların Yapısı İnceleniyor

Tayland’ın kuzeybatı dağlık bölgelerindeki kireçtaşı karstik oluşumlarına yaprak döken ve yaprak dökmeyen ormanlar hakim. Dağların arasında çok sayıda mağara ve kaya sığınağı bulunuyor.

 

Buket Çağlayan - www.arkeofili.com

 

Antik DNA, araştırmacıların Güneydoğu Asya’daki tarihöncesi bir topluluğun yapısını aydınlatmasına yardımcı oluyor.

 

 

Mae Hong Son eyaletindeki 40’tan fazla tabutta, 1.000-2.300 yıl öncesine ait, kazıklar üzerinde ahşap tabutlar bulunuyor. C: Selina Carlhoff

Tayland’ın kuzeybatı dağlık bölgelerindeki kireçtaşı karstik oluşumlarına yaprak döken ve yaprak dökmeyen ormanlar hakim. Dağların arasında çok sayıda mağara ve kaya sığınağı bulunuyor.

Mae Hong Son eyaletindeki bu tür 40’tan fazla mağarada, kazıklara monte edilmiş, 2.300 ila 1.000 yıl öncesine tarihlenen büyük ahşap tabutlar bulunuyor. Demir Çağı döneminde, uzunluğu birkaç metreyi bulan bu tabutların her biri, tek bir tik ağacından yapılmıştı ve her iki ucundaki kulplarda geometrik, hayvan veya insan benzeri şekillerde incelikli oymalar bulunuyordu.

Bu arkeolojik bulgular, Profesör Rasmi Shoocongdej liderliğindeki Highland Pang Mapha’daki Tarihöncesi Nüfus ve Kültürel Dinamikler Projesi üyeleri tarafından yirmi yılı aşkın süredir inceleniyor.

Arkeolog ve çalışmanın kıdemli yazarı Shoocongdej, “Araştırmamız mevsimsel tropik bölgelerde insanlar ve çevreleri arasındaki etkileşimlere bakıyor. Bu tarihöncesi toplulukların sosyal yapısının araştırılması ve bu bölgedeki diğer Neolitik öncesi, Neolitik ve Neolitik sonrası gruplarla olan bağlantılarının açıklanması çok önemli bir husus” diyor.

Kütük-Tabut ile ilişkili toplulukların genetik profilini ve farklı mağaralara gömülen bireylerin bağlantısını anlamak için disiplinler arası bir araştırmacı ekibi, beş Kütük-Tabut bölgesinden 33 eski bireyin DNA’sını analiz etti. Eski bireylerden elde edilen genomlar, Güneydoğu Asya’daki tarihöncesi bir topluluğun yapısının ilk ayrıntılı çalışmasına olanak sağlıyor.

Max Planck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü Arkeogenetik Bölümü’nde araştırmacı olan Selina Carlhoff, “Bu proje, antik DNA’nın geçmiş topluluklara, onların günlük yaşamlarına ve bölgeler arası bağlantılarına dair anlayışımıza nasıl katkıda bulunabileceğini gösteriyor” diyor.

Neolitik sonrası anakara Güneydoğu Asya’daki karmaşık genetik tablo

Tropikal bölgelerdeki DNA’lar çok zor korunur ve bu da Güneydoğu Asya’daki eski popülasyon genetik çalışmalarını sınırlıyor. Çoğu çalışma, bir bölgeyi ve dönemi temsil eden tekil bireyler veya küçük gruplarla sınırlıydı ve Güney Çin’deki Yangtze Nehri vadisindeki çiftçilerin Neolitik öncesi dönemde yerel Hòabìnhian avcı-toplayıcı ilişkili gen havuzuyla genetik karışımı gibi yalnızca geniş kalıpları tanımlıyordu.

Mevcut çalışma ise, Kütük-Tabut ile ilişkili bireylerde çiftçilikle ilişkili iki ayrı ata soyu tanımlıyor: Biri Yangtze Nehri Vadisi’ne, diğeri ise Çin’deki Sarı Nehir vadisine bağlı.

Daha önce Myanmar, Laos ve Vietnam’dan yayınlanmış bireyler de Sarı Nehir ile ilgili ata soyu taşıyor olsa da, kuzeydoğu Tayland’daki Ban Chiang’daki Tunç ve Demir Çağı bireylerinde bu durum gözlenmemişti. Bu genetik farklılıklar, iki bölge arasındaki cenaze uygulamaları ve beslenme gibi kültürel farklılıkları yansıtıyor ve Neolitik dönemde ayrı etki alanlarına ve ilk göç yollarının ayrılmasına yönelik bağlantılara işaret ediyor.

Tayland’daki Naresuan Üniversitesi’nden bir bilim insanı olan Wibhu Kutanan, “Sonuçlarımız, Neolitik sonrası Güneydoğu Asya’daki karmaşık genetik manzaranın ortaya çıkan resmine katkıda bulunuyor. Ancak bu çalışma, Tayland’ın kuzeybatı dağlık bölgelerindeki kireçtaşı mağaralarındaki örneklerden başarılı genetik sonuçlar sağlıyor. Ovalardaki açık hava arkeolojik alanlarından alınan örneklerin gelecekteki çalışmaları umut verici görünüyor. Mümkün olursa, Anakara Güneydoğu Asya’nın genetik tarihi hakkında ek bilgi sağlayabilirler.” diyor.

Kütük-Tabut ile ilişkili grupların cinsiyete özgü demografik geçmişlerini ortaya çıkarabilen tek ebeveynli belirteçlerin ayrıntılı analizleri, gelecek bir çalışmada sağlanacak. Yerel akademisyenlerle işbirliği içinde yapılacak daha ileri arkeogenetik çalışmaların yanı sıra yeni karışım modelleme ve tarihleme teknikleri, gelişen kalıpları daha iyi aydınlatacak ve arkeolojik bulgular ile hipotezlerle doğrudan bağlantı kurulmasını sağlayacak.

Güneydoğu Asya arkeolojisinin topluluk düzeyinde ilk incelemesi

Bu çalışma, yerel ölçekte Güneydoğu Asya arkeolojisinde ilk topluluk düzeyinde analiz sağladı. Bireyler arasındaki ilişkileri araştırmak için yazarlar, ortak bir atadan miras alındıkları için iki bireyde aynı olan genetik bölgeleri kullandılar.

IBD blokları olarak adlandırılan (identical-by-descent – köken olarak aynı) blokların analizi, bir alan içindeki ve bölgeler arasındaki karmaşık biyolojik ilişki kalıplarının izlenmesine yardımcı oluyor ve şu ana kadar Güneydoğu Asya’daki arkeogenetik çalışmalarda uygulanmamıştı.

Çalışma, ebeveynler ve çocuklar ya da büyükanne ve büyükbabalar ve torunlar gibi aynı mağara sisteminde gömülü olan yakın genetik akrabaları tespit etti. Yakından ilişkili bireylerden oluşan bu küme, bölgede gömülü olan diğer tüm bireylerle daha uzaktan bağlantılıydı.

Bu durum, genetik akrabalık göz önünde bulundurularak bir mezar yeri seçimi yapılmış olmasını akla getirirken, Kütük-Tabut bölgeleri arasındaki daha uzak genetik ilişkiler, düşük düzeyde akrabalık, yüksek mitokondriyal ve düşük genom çapında çeşitlilik, Kütük-Tabut ile ilişkili grupların oldukça büyük olduğunu ve farklı nehir vadileri boyunca sürekli olarak birbirine bağlı olduğunu gösteriyor.

Shoocongdej, “Bu sonuç son derece anlamlı çünkü ahşap tabutlar Güneydoğu Asya’nın her yerindeki diğer arkeolojik kültürlerde de kullanılıyordu. Akrabalık kalıplarını ve bölgeler arası genetik bağlantıları karşılaştırmak, Güneydoğu Asya ve diğer bölgelerdeki kültürel dinamikleri ve nüfus etkileşimlerini potansiyel olarak açıklayabilecek, gelecekte büyüleyici bir işbirlikçi proje olacak” diyor.


Max Planck Society. 6 Şubat 2024.

 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için