Blog

Eki28


İstanbul’un Geçmişi: Yenikapı Kazılarından Neler Öğrendik?

Yazan: Erman Ertuğrul Tarih: 28 Ekim 2016

Yenikapı kazıları, belki de bugüne kadar İstanbul’un binlerce yıllık tarihini anlayabilmemiz için en büyük fırsattı. Marmaray projesi ile ortaya çıkan arkeolojik kalıntılar ilk başta tüm arkeoloji dünyasını heyecanlandırmış olsa da, daha sonra bu proje yüzünden arkeologlar adeta iş makinelerine karşı kazı çalışmalarını hızlı bir şekilde yürütmek zorunda kaldı. Böylesine önemli bir arkeolojik noktada çok kısa bir süre içerisinde tamamlanmak zorunda kalan kazılar bile İstanbul’un binlerce yıllık tarihi hakkında birçok bilgi sağladı ve sağlamaya devam ediyor.

Yenikapı kazılarında çalışan arkeologlar.

 

Türsab’ın düzenlediği “Arkeoloji ve Tarih Buluşmaları” adlı konferansta sunum yapan İstanbul Arkeoloji Müzeleri müdürü Zeynep Sevim Kızıltan, ilk aşamada arkeologların sadece sondaj çalışmalarına izin verildiğini fakat sondajlarda organik materyallerin de çıkmasıyla arkeolojik kazı alanlarının genişletilmesine karar verildiğini söylüyor. 2004 yılında başlayan arkeolojik kazılar, beş ayrı bölgede eş zamanlı olarak yürütüldü.

 

Bizans gemisi.

500 işçi ve 100 ekip üyesiyle beraber üç vardiyalı olarak 2004 yılında ilk arkeolojik kazılar başladı. Arkeologlar iş makinelerine ve zamana karşı yarış içindeydi. Zeynep Kızıltan, kazı alanının üstünde arkeologlar için gecekondu benzeri geçici yapılar oluşturulduğunu, kazılar sırasında zemin suyunun yükselmesinin sorun çıkarttığını belirtiyor.

Çalışmalar ilerledikçe bölgede yaklaşık 13 metrelik kültür dolgusu tespit edildi. Cumhuriyet dönemi, Osmanlı dönemi, Bizans dönemi, Roma dönemi, Helenistik dönem, Klasik dönem, Arkaik dönem ve Neolitik dönemi kapsayan bu kültür tabakaları, İstanbul’un tarihi hakkında eşsiz bilgiler sağladı.

Üzeri kakma renkli camlarla süslü, 1200 yıllık ahşap tarak.

 

Osmanlı dönemi

Osmanlı döneminde 16. ve 17. yüzyıllarda alan tamamen doldurularak, mahalle ve bostan olarak kullanılmıştı. Yine bu döneme ait çok sayıda su kuyusu bulundu. Taş ve çamurla örülmüş yapılar ortaya çıktı. Yapıların içinde bulunan malzemelere dayanılarak, buranın kimya ve eczacılıkla ilgili atölyeler olarak kullanıldığı düşünülüyor. Taş döşeli bir Osmanlı yolunun da yer aldığı alan, daha sonra jeotekstillerle örtüldü ve kumla doldurularak korumaya alındı.

Bizans dönemi

Bölgedeki Osmanlı tabakasının altında 12. ya da 13. yüzyıla tarihlenen bir kilise yapısı bulundu. Kilisenin etrafında ise kilise ile bağlantılı 23 adet mezar bulundu. Kilisenin, liman alüvyonlarla dolduktan sonra inşa edildiği tespit edildi. Kilise yapısı belgeleme çalışmaları yapılıp, daha sonra yeniden kurulmak üzere parça parça depolara kaldırıldı.

1500 yıllık fildişi zarlar.

 

Daha aşağı tabakalara inildikçe ıslak toprağın içinden organik malzemeler çıkmaya başladı. Bizans döneminde Theodosius Limanı adındaki limanda tam 37 tane tekne bulundu. Bu dönemde bu koy, Lipos deresinin taşıdığı alüvyonlarla küçülmeye başlamıştı ve 7. yüzyıl itibariyle dolmaya başlamıştı.

Bugüne kadar bilinen büyük Bizans gemi topluluğunun keşfedildiği Theodosius Limanı’nda araştırmacılar tekneleri küçük boyutlular, orta boyutlular ve büyük boyutlu ticari tekneler olmak üzere üç farklı grupta ele alıyor: Çektiri adı verilen altı tane küçük boyutlu tekne, savaş teknesi olarak nitelendiriliyor.

“Sağlıkta kullan hanımefendi, güzellikte ve mutlulukta giy” yazılı 1500 yıllık Bizans dönemi ahşap sandalet.

 

Bulunan 37 teknenin dört tanesi taşıdıkları yüküyle beraber bulundu. Büyük bir ihtimalle bir fırtına sonucu batan gemilerin kargoları da deniz yüzeyine saçılmış. Buradaki gemilerden bazıları, üzerine ağırlık konarak özellikle batırılmış. Bazıları ise fırtınalarla batmış.

Yenikapı 1 adı verilen gemilerden biri 10. yüzyıl sonuna tarihleniyor. İçinde demir çapasıyla beraber bulundu.

Bir geminin mutfak bölümünde MS. 9. yüzyıla ait hasır sepet içinde vişne çekirdekleri.

 

Yenikapı 12 adı verilen gemi ise yüküyle beraber bulundu. 9. yüzyıla tarihlenen geminin mutfak bölümünde maltız ve kaplar vardı. İçindeki bir sepette ise zeytin ve vişne çekirdekleri gün yüzüne çıktı. Bu çekirdekler aynı zamanda geminin muhtemelen yaz aylarında battığını işaret ediyor.

Yenikapı 35 adı verilen bir gemi, 5. yüzyıla tarihleniyordu. Tam 127 tane Kırım tipi istiflenmiş amfora yer alıyordu. Amforalar taşıma sırasında kırılmaması için halat halkalara oturtulmuştu ve aralarına destekleyici bitkiler konmuştu. Yapılan analizler sonucunda amforaların içlerinde hamsi kılçıkları tespit edildi. Daha sonra yapılan araştırmalar, o dönemde ünlü olan balık soslarının bu amforalarla taşındığı görüşünü destekledi.

Kırım’dan getirdiği mallarla birlikte batan 1200 yıllık gemi.

 

İstanbul Arkeoloji Müzeleri müdürü Zeynep Sevim Kızıltan, bu tekneleri saklamanın çok zor olduğunu, belgelemesinin oldukça uzun sürdüğünü ve tekrar sergilenebilir hale getirilmesinin 5-10 yıl süre alacağını belirtiyor. Tuzdan arındırılması için su havuzlarına taşınan tekneler, özel bir kimyasal sıvıyla kurutularak sergilenebilir hale getirilecek.

Arkeologlar, Bizans döneminde Theodosius Limanı’na Mısır’dan yoğun bir şekilde buğday getirildiği düşünüyor. Fakat Mısır’a Arap akınları başladığında buğday sevkiyatı durmuştu ve liman işlevselliğini büyük ölçüde yitirmişti. Fakat yine de Doğu Akdeniz’den, Kırım’dan gıda gibi maddeler bu limana taşınıyordu.

Liman içinde ticareti işaret eden amforalar 4. yüzyıl ve 9. yüzyıl arasına tarihleniyor. Burada bulunan eserler arasında kandiller, oyun taşları, çanaklar, ahşap çapalar, demir çapalar, palangalar,  gemicilikle ilgili eşyalar, ahşap ve deriden sandaletler ve taraklar yer alıyor. Toplamda 3000 adet fildişi tarak, 3000’den fazla sikke de bulundu. Fakat çoğu bronz olan bu sikkeler, zamanla korozyona uğradığı için üzerindeki betimlemeler ve yazılar ne yazık ki okunamıyor. Bulunan eserler arasından 7-8. yüzyıla tarihlenen bir insan yüzlü kap ise asya ile ticarete işaret ediyor.

Altın sikkeler.

Yenikapı’da Bizans dönemine ait 178 insan iskeleti bulundu. Bu iskeletlerin ölüm nedenleri, hastalıkları tespit edildi. Bulunan iskeletlerde kadınların oranı oldukça fazlaydı. Arkeologlar bunun sebebinin erkeklerin çoğunlukla deniz yolculuğundan geri dönememesine bağlıyor. Bulunan iskeletler incelendiğinde 0-2 yaş arası çocuk ölümlerinin de çok fazla olduğu ortaya çıktı.

Yenikapı kazılarında sayısız hayvan kemiği bulundu. Bulunan çok sayıdaki at kemiğine yapılan analizler, buradaki atların limana mal taşımada kullanıldığını gösterdi. Fakat bu atlarda aşırı yüklenmeden dolayı kemik deformasyonu tespit edildi. Bazı atların damakları delinmişti, bazı atlar ise insanların gıda ihtiyacını karşılamıştı. Bulunan kemiklerden bazıları da fillere ve maymunlara aitti. Bu hayvanların gösteri hayvanları olduğu tahmin ediliyor. Limanda bulunan devekuşu kemiklerinin ise, uzun gemi yolculukları sırasında yenerek tüketildiği düşünülüyor.

Roma dönemi eserleri

Yenikapı kazılarında herhangi bir Roma, Helenistik, Klasik ve Arkaik dönemlere ait yerleşim tabakası tespit edilemese de, bu dönemlere ait birçok eser bulundu. Burada bulunan Roma eserlerinin, Osmanlı’nın limanı doldurma işlemleri sırasında toprakla beraber buraya taşınmış olabileceği düşünülüyor.

Roma dönemine ait heykel başı.

Neolitik dönem

Arkeologlar büyük ve zengin Bizans dolgusundan sonra son kez sondaj yaparak alanı iş makinelerine teslim edilecekti ki Neolitik kültür katına denk gelindi. Liman tarafında kazılar devam edince 8000 yıl öncesine ait Neolitik dönem buluntularına rastlandı. Balçıklı bir tabaka olan bu kültür katmanında; neolitik mimari, küçük buluntular ve mezarlar bulundu. 8000 yıl öncesine ait bu insanların izleri, İstanbul’un ilk yerleşimcileri olarak adlandırıldı. Bu katmanda çıkan eserler, Fikirtepe ve Yarımburgaz Mağarası buluntularıyla oldukça benzerdi.

8000 yıllık ahşap kano kürekleri.

Marmara denizinin tuzlu suyla karışmadığı, acı bir göl olduğu bu dönemde, burada yaşayan insanlar avcılık ve toplayıcılık yapıyorlardı. Evlerini dal örgü tekniğiyle inşa ediyorlar, taşlarla sıkıştırılmış ahşap direkler kullanıyorlar ve içlerini sıvıyorlardı.

Kazı alanının doğusunda 30×10 metre boyutlarında bir alanda 8000 yıl öncesine ait tam 2080 ayak izi bulundu. Yaklaşık 1000 ayak izi kaldırılarak müzeye taşındı, diğerleri ise sadece belgelendi.  Bu ayak izleri sayesinde kişinin kilosu, boyu anatomik yapısı gibi bilgilerin tespit edilmesi hedefleniyor. Ayak izlerinin ani gelen bir suyla üzerinin balçıkla kapandığı ve bu sayede günümüze kadar korunduğu düşünülüyor. Ayak izlerinin %95’i giyimli. Bu dönemde insanlar muhtemelen ayaklarına deri bir sargı giyiyordu. Ahşap kano küreği, obsidyen aletler de bulunan eserler arasında.

Bilinen ilk İstanbulluların 8000 yıllık ayak izleri.

 

Yenikapı kazılarında birçok Neolitik dönem mezarı da tespit edildi. Bu mezarlar hocker (cenin), ahşap bir düzenek üstüne yatırılmış üstü yine ahşap kapaklarla kapatılmış ve kremasyan mezarlar olarak üç sınıfa ayrıldı. Anadolu arkeolojisinde bu döneme ait kremasyon (yakarak gömme) mezarlar, ilk örnekler olma özelliğini taşıyor.

Cenin pozisyonunda gömülmüş Neolitik dönem insanı.

 

Neolitik dönem tabakasında ele geçen buğday örneklerine bakarak bu insanların iyi derecede tarım yaptığı anlaşıldı. Köpek koyun, keçi ve domuzun evcilleştirilmiş olduğu ortaya çıktı. Çanak çömleklere yapılan analizlerde %60 oranında domuz yağı tespit edildi.

8500 yıllık buğday başağı.

Yenikapı Müzesi

2013 yılında Marmaray istasyonu halka açıldı. Çıkan sayısız eser depolara kaldırıldı. Kazılarda çıkan eşsiz eserlerin nerede sergileneceği tartışılmaya başlandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yenikapı kazılarında bulunan eserlerin sergileneceği müzenin mimari tasarımı için uluslararası bir yarışma başlattı. Yarışma sonucu en iyi üç projeden biri seçildi fakat şu an hala müzenin yapımına başlanmadı. Müzenin iyi bir ihtimalle 2019 yılına yetiştirileceği ümit ediliyor.

Arkeofili.com

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için