Blog

Oca8

Boynuzlu ‘Viking’ Miğferleri Aslında Farklı Bir Medeniyete Aitti

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  DanimarkaİskandinavyaMiğferTunç çağıVikingler



Boynuzlu ‘Viking’ Miğferleri Aslında Farklı Bir Medeniyete Aitti

Boynuzlu ‘Viking’ Miğferleri Aslında Farklı Bir Medeniyete Aitti

 

Erman Ertuğrul - wwwarkeofili.com

 

Popüler kültürde Vikingler ile özdeşleştirilen boynuzlu miğferler, aslında Tunç Çağı liderleri tarafından güç sembolü olarak takılıyordu.

 


 

İki Viksø miğferi, 1942’de Danimarka’nın doğusunda bir bataklıkta parçalar halinde bulundu. Arkeologlar, bunların dini adak olarak oraya bırakıldığını düşünüyor. C: National Museum of Denmark

Boğa benzeri, kavisli boynuzlarla süslenmiş iki muhteşem bronz miğfer, 1.500 yıldan fazla bir süre sonra Vikinglerin miğferlerine boğa boynuzu taktığı fikrine ilham vermiş olabilir, ancak bunu yaptıklarına dair hiçbir kanıt yok.

Aksine, bu iki miğfer muhtemelen Tunç Çağı İskandinavya’sında liderlerin artan gücünün sembolleriydi.

1942’de, yakıt için turba kesen bir işçi, Kopenhag’ın birkaç km kuzeybatısında, Danimarka’nın doğusundaki Viksø kasabası yakınlarındaki bir bataklıkta bu iki miğferi keşfetti. Miğferlerin tasarımı, bazı arkeologlara, eserlerin İskandinav Tunç Çağı’nda (kabaca MÖ 1750’den MÖ 500’e kadar) ortaya çıktığını ileri sürdü, ancak şimdiye kadar kesin bir tarih belirlenmemişti. Yeni çalışmanın araştırmacıları, boynuzlardan birindeki huş katranını tarihlemek için radyokarbon yöntemini kullandı.

Danimarka’daki Aarhus Üniversitesi’nde arkeolog olan Helle Vandkilde, “Popüler kültürde uzun yıllar boyunca insanlar Viksø miğferlerini Vikingler ile ilişkilendirdi. Ama aslında bu bir saçmalık. Boynuzlu tema Tunç Çağı’na ait ve eski Yakın Doğu’ya kadar izlenebilir.” diyor.

Vandkilde ve meslektaşları tarafından yapılan yeni araştırma, miğferlerin bataklığa yaklaşık MÖ 900’de (neredeyse 3.000 yıl önce, Vikinglerin veya İskandinavların bölgeye hakim olmasından yüzyıllar önce) bırakıldığını doğruluyor.

Araştırmacılar, Praehistorische Zeitschrift dergisinde yayımladıkları makalede, miğferleri, arkeologların metallerin ve diğer eşyaların düzenli ticaretinin Avrupa’da yaygınlaştığı ve yabancı fikirlerin yerli kültürleri etkilediğini düşündükleri geç İskandinav Tunç Çağı’na tarihlendiriyor.



 

Özenle işlenmiş Viksø miğferleri, Orta Çağ Vikingleriyle ilişkilendirilmişti. Ancak yeni bir çalışma, tarihlerini yaklaşık MÖ 900 olarak belirledi. Yani herhangi bir Viking’ten bin yıldan daha fazla bir süre öncesine. C: National Museum of Denmark

Boynuzlu miğferler

Danimarka Kültür Bakanlığı’na göre 1942’de yakıt için turba kesen bir adam kaskların kırık parçalarını buldu.

Çamurlu miğfer parçaları ilk bulunduğunda, onları bulan adam bunların atık parçalar olduğunu düşündü ve onları bir kenara koydu. Daha sonra, bir ustabaşı parçaları fark etti ve incelenmek üzere bir kulübede sakladı. Danimarka Ulusal Müzesi’nden arkeologlar tarafından daha sonra yapılan incelemeler, “gömülü atık” parçalarının aslında kavisli boynuzlarla süslenmiş iki bronz miğferin parçaları olduğunu gösterdi. Turba çukurunu kazarken, araştırmacılar ayrıca miğferlerden birinin üzerinde durduğu anlaşılan ahşap bir levhanın kalıntılarını da buldular ve bu da onların kasıtlı olarak bataklığa gömüldüğünü düşündürdü.

Ancak metal güvenilir bir şekilde tarihlendirilemez ve daha fazla araştırma, ahşap levhanın bataklığa miğferlerden daha önce yerleştirilmiş olabileceğini öne sürdü. Vandkilde’nin meslektaşlarından biri, Danimarka Ulusal Müzesi’nde miğferlerin yeni fotoğraflarını çekmeye hazırlanırken boynuzlardan birinin üzerindeki huş katranını 2019’a kadar fark etmemişti.

Vandkilde, “Boynuzlarda birincil organik malzeme olduğunu fark etti ve koleksiyondan sorumlu Ulusal Müze’deki bir meslektaşıyla konuştu ve en nihayetinde mutlak tarihleme için bir örnek göndermeyi kabul ettiler.” diyor.

Daha önce, miğferler ile ilgili herhangi bir bilgi, tipolojilerine (yapıldıkları stile ve süslendikleri herhangi bir sembole) dayanıyordu. Ancak yeni tarih, organik maddenin ne zaman ortaya çıktığını belirleyebilen izotop karbon 14’ün radyoaktif bozunmasına dayanıyor. Bu yöntem, arkeologların miğferlerin ne zaman oluşturulduğunu belirlemesine ve amaçlarını kuramsallaştırmasına olanak tanıyor.

Vandkilde, “Tipoloji, kronolojik olarak konuşmak gerekirse, genellikle iyi bir ilk adımdır, ancak karbon 14 ile olduğu gibi mutlak tarihlere sahip olmak çok önemli. Artık bu yeni tarihle birlikte miğferlerin bataklığa, belki de MÖ 900 civarında ahşap bir platform üzerinde duran biri tarafından bırakıldığını biliyoruz.” diyor.



 

Arkeologlar, yırtıcı bir kuşun gözlerine ve gagasına, ayrıca kıvrımlı boğa boynuzlarına sahip miğferlerin, tüyler ve at yeleleriyle süslendiğini düşünüyorlar. C: Thomas Bredsdorff/National Museum of Denmark

Güneş sembolizmi

Viksø miğferleri, belirgin boynuzlarının yanı sıra, bir yırtıcı kuşun gözleri ve gagası gibi görünen sembollerle süslenmişti. O zamandan beri aşınmış olan tüyler muhtemelen huş katranıyla boynuzların uçlarına sıkışmıştı ve her miğferde ayrıca bir at yelesi olabilirdi.

Hem boğa boynuzu hem de yırtıcı kuş muhtemelen güneşin sembolleriydi, çünkü o zamandan beri benzer ikonografi Avrupa’nın diğer bölgelerinde, örneğin Akdeniz’deki Sardunya adasında ve güneybatı İberya’da bulunmuştu. Vandkilde, “Kesinlikle tesadüf değil – burada bir tür bağlantı olmalı.” diyor.

Güneş’e tapınma sembolizminin, Akdeniz’den ve Atlantik kıyısı boyunca, denizci Fenikeliler tarafından MÖ 1000’den sonra ticaret için kullanılan bir deniz yolu boyunca İskandinavya’ya ulaşmış olması mümkün.

Viksø miğferlerinin, genellikle Tunç Çağı İskandinavya’sında yalnızca ilkel miğferlerle veya hiç miğfersiz gerçekleştirilen savaşlar için kullanıldığına dair hiçbir işaret yok. Vandkilde, “Asla savaş için kullanılmıyorlardı.” diyor.

Bunun yerine, bölgenin daha politize ve merkezileştiği bir dönemde liderler muhtemelen otoritenin bir sembolü olarak miğferleri takıyordu.

“Bunun birçok işareti var ve yeni Viksø miğferleri tarihlendirmemiz aslında buna çok iyi uyuyor – bu merkezileşme resmi ve siyasi liderliğin önemi. Ve bu liderler güçlerini artırmak için dini inançları ve boynuzlar gibi yenilikçi özellikleri kullanmış olmalılar.”


Live Science. 6 Ocak 2021.

Makale: Vandkilde, H., Matta, V., Ahlqvist, L., & Nørgaard, H. W. (2021). Praehistorische Zeitschrift.

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için