Blog

Oca28

Bu Mumyalar Kazara mı Oluştu?

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  Antik MısırAtacama ÇölüChinchorroMumyaÖtziSahra Çölü



Bu Mumyalar Kazara mı Oluştu?

Zürih Üniversitesi Evrimsel Tıp Enstitüsü Müdürü ve Paleopatoloji ve Mumya Çalışmaları Grubu Başkanı Frank Rühli, en eski Mısır mumyalarından bazılarının muhtemelen kaza sonucu oluştuğunu söylüyor.

Zeynep Şoray - www.arkeofili.com

İnsanlar ölülerini kasıtlı olarak mumyalamadan binlerce yıl önce, doğa farklı yöntemlerle bu işi onlar için hallediyordu.

Mumyalar, kazara yapılması beklenebilecek bir şey değil. Doğaya bırakılan bir insan bedeninden geriye genellikle birkaç yıl içinde kemikler kalır. Eski Mısırlılar gibi mumya yapan kültürler, kaçınılmaz sonu ancak her türlü özel alet, kimyasal madde ve prosedürü içeren karmaşık cenaze uygulamaları sayesinde engelleyebildi.

Ancak mumyalanmış sonsuzluğa giden ve kanopik kavanozlar, natron tuzları veya beyin çıkarıcı kancalar içermeyen yollar da var. Zürih Üniversitesi Evrimsel Tıp Enstitüsü Müdürü ve Paleopatoloji ve Mumya Çalışmaları Grubu Başkanı Frank Rühli, en eski Mısır mumyalarından bazılarının muhtemelen kaza sonucu oluştuğunu söylüyor.

Sığ mezarlara gömülen cesetler, Sahra’nın çöl havası ve kumunun kuru ısısı sayesinde binlerce yıl doğal olarak korunabiliyor. Frank Rühli, bunun eski Mısırlılara onurlu ölülerini mumyalamaya başlamaları için ilham vermiş olabileceğine inandığını söylüyor.

Sıcak çöller, cesetlerin doğal olarak mumyalaştığı pek çok ortamdan sadece biri. Bilim insanları bataklıklardan buzlu dağ tepelerine kadar çeşitli ortamların çürümeyi nasıl önlediğini ve biraz da şansla cesetleri nasıl mumyaladığını açıklıyor.

Çöller

Mumyalarıyla bilinen tek çöl kültürü Mısırlılar değil. Kuzey Şili’deki Chinchorro halkı ölülerini kasıtlı olarak mumyalamaya Mısırlılardan yaklaşık 2.000 yıl önce başladı ve bundan binlerce yıl önce de Atacama Çölü bunu onlar için yapıyordu.

Kariyerini Chinchorro mumyaları üzerinde çalışarak geçiren Şili’deki Tarapaca Üniversitesi’nden fiziki antropolog Bernardo Arriaza, “Chinchorro mumyaları hakkında ilginç olan şeylerden biri, bazılarının kasıtlı olarak hazırlanmış olması, bazılarının ise doğal yollarla mumyalanmış olması” diyor.

Atacama çölü platosu dünyanın en kurak yerlerinden biri. Burada, antik Mısır’dan 2.000 yıl öncesine ait mumyalar bulundu.

Çürüme biyolojik bir süreç ve su olmadan biyoloji işleyemez. Çöllerin cesetleri bu kadar iyi korumasının ve Mısır ve Chinchorro mumyalama uygulamalarının, cesedi kurutmaya yönelik adımlar içermesinin nedeni bu.

En eski Chinchorro mumyası olan Acha Man, 9.000 yıldan fazla bir süre boyunca çöl tarafından doğal olarak korunmuştu. Doğal mumyalar dünyanın dört bir yanındaki çöllerde bulunuyor. En iyi korunmuş olanlar arasında, 4.000 yıl kadar önce Taklamakan Çölü’nde tekne şeklindeki tabutlara gömülmüş olan Çin’in Sincan bölgesindeki Tarim mumyaları yer alıyor.

Tuz

Chehrabad tuz madeninde göçük altında kalan bir avuç talihsiz İranlı madenci için tuz, çöller kadar iyi işe yaradı.

Mumyaları inceleyen Rühli, “Tuz madeninde çalışıyorlardı ve sonra maden çöktü” diyor. Rühli’ye göre bu olay yaklaşık 1.000 yıl boyunca en az iki kez gerçekleşti ve birbirinden yüzlerce yıl ayrı zamanlarda yaşamış genç adamlar madene geldikleri tuzun içine gömülmüşlerdi. Tuzun ağırlığı madencileri ezip cesetlerini ezse de, tuzlu kaya vücutlarındaki suyu çekti ve ezilmiş kalıntılarını mumyaladı.

Arriaza, Atacama Çölü’nün kuru topraklarındaki tuzların da Chinchorro mumyalarının korunmasına yardımcı olduğunu söylüyor. Topraklar nitrat bileşikleri, azot, potasyum, sodyum ve kalsiyum açısından zengin. “Çoğunlukla tuzlar, vücudun susuz kalmasına yardımcı oluyor.” diyor.

Buz

Çürümeyi durdurmanın tek yolu cesetten suyu çıkarmak değil. Düşük sıcaklıklar çoğu biyolojik süreci yavaşlatır ve bir cesedin tamamen dondurulması binlerce yıl boyunca çürümesini engelleyebilir.

Münih Klinik Bogenhausen’den patolog Andreas Nerlich, Avusturya – İtalya sınırı yakınlarındaki Ötztal Alpleri’nde eriyen buzuldan dışarı çıkmış halde bulunan 5.300 yıllık buz mumyası Ötzi’yi inceledi. Ötzi gibi mumyalar için “Buz orada olduğu sürece korunuyorlar” diyor.


Ölümünden kısa bir süre sonra buzla kaplanan Ötzi, çok uzun süre boyunca günümüze kadar korundu.

Nerlich, “çok nadir” olmakla birlikte, Ötzi gibi buz mumyalarının susuz kalmış mumyalara kıyasla oldukça iyi korunmuş olabileceğini de ekliyor. Bunun nedeni, susuzluğun dokuları buruşturup bozması, ancak donmuş organların çoğunlukla şeklini koruyor olması.

Yıl boyunca donmuş halde olan toprak da mumyalayabiliyor. Bir Sibirya mumyası olan 2.500 yaşındaki “Buz Prensesi”, mezar odasını su bastıktan ve su hızla donduktan sonra kelimenin tam anlamıyla bir buz kütlesinin içinde donmuştu. Mezar odası permafrost topraktan inşa edildiği için, içinde oluşan buz asla erimedi.

Dondurarak Kurutma

Soğuk ve kuru koşulların bir araya gelmesi, bir vücudu yıl boyunca donmuş halde tutacak kadar sürekli soğuk olmasa bile cesetleri mumyalayabilir. Grönland’daki bir avuç Thule İnuit kadın ve çocuğunun başına gelen de buydu. Muhtemelen 15. ve 16. yüzyıllarda kıtlık ya da hastalıktan kaynaklanan ölümlerinin ardından mezarlarında doğal yollarla mumyalanmışlardı.

Mumyaları inceleyen Kopenhag Üniversitesi’nden paleopatolog Niels Lynnerup, bunun doğal dondurarak kurutmaya benzediğini söylüyor.

“Grönland çok soğuk olsa da, Kuzey Kutbu’ndaki donmuş topraklar gibi değil” diyor. Cesetler kayalık örtülerin ya da çardakların altına gömülmüştü, bu yüzden “hala rüzgar esiyordu.” Rüzgar cesetleri kurutmuş ve soğuk havanın bakterileri yavaşlatan etkisiyle birleşerek onları mumyalamış.

And dağlarının tepelerinde keşfedilen İnka mumyalarının çoğu da dondurularak kurutulmak suretiyle korunmuştu. Son derece iyi korunmuş olan “Llullaillaco Maiden”, bir And dağının tepesinde kurban olarak bırakılmış genç bir İnka kızının mumyası, olduğu gibi donduğu için benzersiz bir vaka.

Nerlich, serin ve kuru mahzenlerdeki koşulların bile, cesetler iyi havalandırıldığı ya da kurutulduktan sonra hava geçirmez koşullar altında tutulduğu sürece bazen kalıntıları benzer şekilde koruyabildiğini söylüyor. Mahzenlerdeki birkaç doğal mumya tamamen tesadüf değildi. Luftg’selchter Pfarrer olarak bilinen bir Yukarı Avusturya mumyası kasıtlı olarak su emici malzemelerle doldurulmuş ve mezarda doğal olarak mumyalaşmadan önce çürümeyi geçici olarak geciktirmek için tuzlarla işlenmişti.

Bataklıklar

Doğal mumyalama neredeyse her zaman bir şekilde sudan kurtulmayı içerir; ya suyu tamamen ortadan kaldırarak ya da buza dönüştürerek. Bu nedenle ıslak bataklıkların insan kalıntılarını binlerce yıl boyunca koruyabilmesi biraz şaşırtıcı olabilir.

En eski bataklık mumyası, muhtemelen MÖ 2.000 yıllarında bir kurban töreninde öldürülen Cashel Adamı’ydı. Vücudu, bataklıklardaki olağandışı kimyasal koşullar nedeniyle doğal olarak mumyalaştı.

İrlanda Ulusal Müzesi’nden arkeolog Isabella Mulhall, “İnsan kalıntılarının bataklıklarda mumyalaşmasına neden olan çeşitli faktörler var. Oksijen eksikliği, serin ve karanlık ortam… bataklığın asitlik seviyesinin de rolü var.” diyor.

Mulhall, bataklıklarda sıklıkla bulunan bir yosun türünün de cesetlerin mumyalanmasına yardımcı olduğunu ekliyor. Sphagnum yosunu, aksi takdirde çürümeye neden olan mikropları besleyecek besinleri alan sphagnan adı verilen asidik şekerli bir molekül salgılıyor. Bu da cesetlerin mumyalanmasına yardımcı oluyor. Ancak sfagnan aynı zamanda kemiklerdeki kalsiyumu da süzerek onları zayıflatıyor.

Bataklıklardaki asidik sıvılar, deri tabaklamaya ya da turşu kurmaya benzer şekilde vücudu kimyasal olarak değiştiriyor. Bu yüzden çoğu bataklık cesedi, hayattayken nasıl görünürlerse görünsünler, koyu, kösele gibi bir cilde ve parlak kızıl saçlara sahip.

Pek çok bataklık cesedi, diğer pek çok doğal mumyayla paylaşılan bir kader olarak, oldukça vahşi bir sonla karşılaşmış gibi görünüyor. Ancak şans bedenlerini koruduğu için, bu eski trajedilerin kurbanları bilim insanlarına hala kendileri ve toplumları hakkında bilgi verebiliyor. İnsan derisini ve organlarını mumyalayan aynı süreçler bazen midedeki sindirilmemiş yiyecekleri, kanı, hastalığa neden olan mikropların izlerini ve hatta eski insanların yaşadığı ekosistemler ve iklimler hakkında ipuçlarını da koruyabiliyor.

Arriaza, “Bir anlamda, tüm bu eski kalıntılar zaman kapsülleri.” diyor.


National Geographic. 7 Ağustos 2023.

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için