Blog

Oca24

Kentaur Kafasındaki Kahverengi İzlerin Gizemi Çözülemiyor

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  Antik YnanCentaurKentaurMitolojiParthenon



Kentaur Kafasındaki Kahverengi İzlerin Gizemi Çözülemiyor

Parthenon’dan gelen diğer birkaç mermer parçası gibi, kentaur kafasının bazı kısımları ince kahverengi bir tabakayla kaplanmış.

Erman Ertuğrul - www.arkeofili.com

Parthenon tapınağının bir parçası olan kentaur başının üzerindeki kahverengi tabakalar, yüzyıllardır uzmanların kafasını kurcalıyor.


Danimarka Ulusal Müzesi’nde tutulan Parthenon tapınağına ait analiz edilen kentaur başı. C: John Lee, National Museum of Denmark

Danimarka’nın Kopenhag kentindeki Ulusal Müze’de, bir zamanlar Atina’daki Akropolis’teki antik Yunan Parthenon tapınağının bir parçası olan mermer bir kafa bulunuyor. Bu baş, aslında bir kentaur figürüne aitti ve Yunan mitolojisindeki Lapitlerin, kentaurlara (yarı at, yarı insan olan efsanevi yaratıklar) karşı savaşını tasvir eden bir sahnenin parçasıydı.

Henüz açıklanamayan nedenlerden dolayı, Parthenon’dan gelen diğer birkaç mermer parçası gibi, kentaur kafasının bazı kısımları ince kahverengi bir tabakayla kaplanmış. Gizemli kahverengi tabaka ilk kez 1830’da British Museum tarafından incelendi.

O zamanlar rengin eski boyadan mı kaynaklandığı belirlenmeye çalışılmış, ancak mermer ile hava arasındaki kimyasal reaksiyonun sonucu olabileceği ya da mermerin içerdiği demir parçacıklarının yüzeye çıkıp onu kahverengiye boyamasıyla oluşmuş olabileceği sonucuna varılmıştı.

Oksalik asit, algler ve mantarlar

Tarihi ve arkeolojik eserlerin kimyasal analizlerinde uzman olan emekli Profesör Kaare Lund Rasmussen, “Tuhaf kahverengi tabakayı açıklamak için birçok girişimde bulunuldu. 1851’de Alman kimyager Justus von Liebig ilk gerçek bilimsel araştırmayı gerçekleştirdi ve kahverengi tabakanın oksalatlar (oksalik asit tuzları) içerdiğini belirledi. Bu daha sonraki analizlerle doğrulandı ancak oksalatların kökeni bir sır olarak kaldı.” diyor.

Şimdi ise araştırmacılar, Ulusal Müze’den kahverengi renkli kentaur kafasına yönelik yaptıkları araştırmaların sonuçlarını açıklayan bilimsel bir makale yayınladılar.

Kaare Lund Rasmussen, “Kahverengi tabakanın özellikle liken, bakteri, alg veya mantar gibi bazı biyolojik organizmalar tarafından oluşturulup oluşturulamayacağını incelemek istedik. Bu teori daha önce de öne sürülmüştü, ancak spesifik bir organizma tanımlanmamıştı. Aynı şey, belki mermer yüzeyini korumak veya tonlamak için uygulanan boya kalıntıları olabileceği teorisi için de geçerli.” diyor.

Araştırma ekibinin, incelemeleri için kentaurun kafasının arkasından beş küçük örnek almasına izin verildi. Bu numuneler, protein analizi ve Lazer Ablasyon İndüktif Eşleşmiş Plazma Kütle Spektrometrisi de dahil olmak üzere çeşitli analizlere tabi tutuldu.

Kaare Lund Rasmussen, “Kahverengi katmanlarda, yalnızca kendi parmak izlerimizden ve belki de antik çağlarda mermer üzerinde kırılan bir kuş yumurtasından başka biyolojik maddeye dair hiçbir iz bulamadık. Bu, hiçbir zaman biyolojik bir maddenin var olmadığını kanıtlamaz, ancak olasılığı önemli ölçüde azaltarak biyolojik organizma teorisinin artık daha az olası olmasını sağlar.” diyor.

Benzer şekilde, özellikle boya izlerini de araştıran araştırmacılara göre, mermer yüzeyin boyalı ya da korunmuş olması ihtimali artık azalıyor. Antik boyalar genellikle yumurta, süt ve kemik gibi doğal ürünlere dayanıyordu ve yalnızca kahverengi lekede bu tür bileşenlerin hiçbir izine rastlanmıyordu.

Gizem sürüyor

Araştırma ekibi, analizler sonucunda kahverengi filmin iki ayrı katmandan oluştuğunu da keşfetti. Bu iki katman yaklaşık olarak eşit kalınlıkta olup, her biri yaklaşık 50 mikrometreydi ve eser element bileşimi açısından farklılık gösteriyordu. Bununla birlikte, her iki katman da oksalat mineralleri weddellite ve whewellite’nin bir karışımını içeriyordu.

İki ayrı katmanın bulunması, bunların demir parçacıkları gibi malzemelerin mermerin iç kısmından göç etmesiyle oluştukları teorisini çürütüyor. Bu aynı zamanda havayla reaksiyon sonucu ortaya çıktıkları teorisiyle de çelişiyor.

Başka bir nedenden dolayı hava kirliliği de pek olası değil. Kentaur kafası, 18. yüzyılda modern sanayileşmenin başlamasından bu yana Kopenhag’da kapalı alanda bulunuyor. Aslında bu durum, Ulusal Müze’deki kafaları, Akropolis’teki bazıları yakın zamanda içeriye getirilen mermer parçalarla karşılaştırıldığında özellikle değerli kılıyor.

Kaare Lund Rasmussen, “Farklı kimyasal bileşimlere sahip iki farklı kahverengi katman bulunduğundan bunların farklı kökenlere sahip olması muhtemel. Bu, birisinin boya veya koruma işlemi uyguladığını gösteriyor olabilir, ancak bu tür maddelerin izine rastlamadığımız için kahverengi renk bir sır olarak kalıyor.” diyor.

Kentaur başı Danimarka’ya nasıl geldi?

Kentaur başı, Parthenon tapınağındaki başka bir kafayla birlikte, 1688’de V. Kral Christian’a hediye olarak Danimarka’ya geldi. Venedik filosunda görev yapan ve 1687’de Atina’daki Akropolis’in bombalanması sırasında orada bulunan Danimarkalı kaptan Moritz Hartmand tarafından getirildi. Parthenon tapınağının önemli bir kısmı yıkıldı. Centaur kafası, daha sonra Ulusal Müze haline gelen Royal Kunstkammer’a yerleştirildi ve o zamandan beri burada sergileniyor.


University of Southern Denmark. 18 Ocak 2024.

Makale: Rasmussen, K. L., Rasmussen, B. B., Delbey, T., Bonaduce, I., Kjeldsen, F., & Gorshkov, V. (2024).

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için