Blog
670 Yıllık El Yazması, Torino Kefeni’nin Sahteliğini Doğruladı

Torino Kefeni, İsa’nın bedeni sarılırken kullanıldığına inanılan büyük bir keten bez.
www.arkeofili.com
1355 – 1382 yıllarında yazılmış “açıklanamayan olaylar üzerine bir inceleme”yi ele alan yeni çalışma, Torino Kefeni’ne dair referanslar buldu.
Yüzyıllardır tartışılmasına rağmen ilk araştırmacılar kefenin bir sahtekarlık olduğuna inanıyorlardı. C: Wikimedia Commons
Torino Kefeni, İsa’nın bedeni sarılırken kullanıldığına inanılan büyük bir keten bez. Bez üzerinde, dikenli taçla birlikte İsa’nın yüzünü ve kan olduğu düşünülen lekeler olduğu iddia edilen silik bir görüntü var.
İsa’ya ait olduğu iddia edilen diğer kutsal kalıntılarda olduğu gibi, kefenin gerçekliği de oldukça tartışmalı. Kefene dair elimizdeki ilk tarihsel kayıt 1354 yılına, şövalye Geoffroi de Charnay’a ait. Bundan 35 yıl sonra kefen sergilenmeye çıkarıldı ancak kısa süre içinde Troyes piskoposu tarafından sahte olarak damgalandı. Psikopos onu “ustaca boyanmış, ressamın bizzat itirafıyla doğrulanan bir sahtekarlık” diye nitelendirdi.
Yine de yüzyıllar boyunca bazı papalar kefenin gerçek olduğuna inandı ve hatta en son 2015’te ona hac ziyaretinde bulundu. Bugün nadiren sergilense de, kefenin ne zaman, nerede ve kim tarafından yapıldığını belirlemek için bilimsel testlere tabi tutuldu.
1980’lerde kefen, üç ayrı bağımsız ekip tarafından üç kontrol örneğiyle birlikte radyokarbon tarihlemesine sokuldu. “Arizona, Oxford ve Zürih’te yapılan radyokarbon ölçümleri, Torino Kefeni’nin keteninin MS 1260 ila 1390 tarihleri arasında olduğu sonucunu en az yüzde 95 güvenle vermektedir.” Nature’da yayımlanan makale böyle diyordu. “Dolayısıyla bu sonuçlar, Torino Kefeni’nin keteninin Orta Çağ’a ait olduğuna dair kesin kanıt sağlamaktadır.”
Bu tarihler, onun tarihsel kayıtlarda ilk kez ortaya çıktığı döneme denk geliyor. Yine de, kefenin gerçek olduğuna inanmak isteyen bazıları, örneklerin 1200–1300’lerde onarılmış bir bölgeden alınmış olabileceğini veya 1532’de Fransa’daki Chambéry’de çıkan bir yangında kontamine olmuş olabileceğini öne sürdü.
Daha da uç bir iddia olarak, bazıları kefenin karbon monoksit ile kirlendiğini ve bu yüzden tarihlemenin bin yıl kadar yanıltıcı çıktığını iddia etti. Ancak karbon monoksite maruz bırakılan diğer kumaşlar üzerinde yapılan testler, radyokarbon tarihlemesi üzerinde kayda değer bir etki göstermedi.
Diğer çalışmalar kefenin üzerindeki desenlere odaklandı. Bir araştırma ekibi, bir manken ve gönüllü kullanarak, kefende görülen yaraları gerçek ve sentetik kanla simüle etti. Kan, kefende işaretlendiği düşünülen yaralardan akıtıldı ve akış desenleri incelendi.
Ekip, desenlerin T-şeklinde mi yoksa Y-şeklinde mi bir çarmıha gerilmeyle tutarlı olduğunu anlamayı umuyordu, fakat sonuçta bunun çarmıha gerilmeyle hiç tutarlı olmadığını buldu. Görülen desenlerin oluşması için bedenin farklı açılarda olması gerekirdi.
Her ne kadar bu analiz de sorgulansa da – örneğin bedenin keten içinde taşınmış olabileceği iddia edilerek – şu ana kadarki bilimsel kanıtlar basit bir hikâye anlatıyor: “Ulaşılabilecek en basit, hatta en sıkıcı sonuç,” diye yazmıştı bir ekip, “kefenin yaşı, onun tarihsel yaşıdır” Yani 1300’lerde tarihsel kayıtlara girmeden hemen önce, o dönemde sahte olarak üretilmişti.
Şimdi ise buna yeni bir kanıt daha eklendi: Kefenin çok daha erken bir tarihte bile sahtekârlık olarak nitelendirildiğini gösteren bulgular.
Çalışmanın yazarı Belçika’daki Louvain Katolik Üniversitesi’nde tarih araştırmacısı ve Roma’daki Villa Médicis (Fransız Akademisi) üyesi Dr. Nicolas Sarzeaud makalesinde şöyle açıklıyor:
“Bu makale, yeni ve daha eski bir kaynağın keşfinin sonucu. 1355–82 arasına tarihlenen ‘açıklanamayan olaylar (mirabilia)’ üzerine bir incelemede, Norman bilgin Nicole Oresme (ö. 1382), kefeni din adamlarının sahtekârlığının apaçık bir örneği olarak nitelendiriyor ve bu da onu ruhbanların sözlerine karşı daha geniş çaplı bir kuşkuculuğa yöneltiyor.”
Oresme, dinsel mistisizmin yaygın olduğu bir dönemde yaşamış ve açıklanamayan olaylar hakkında yazıyor olsa da, olgulara daha akılcı bir yaklaşımla yaklaşmış, bunları tanıkların sayısı ve güvenilirliği ile olayların doğaya ve akla ne kadar uygun olduğu gibi kriterlerle değerlendirmişti.
Sarzeaud’un aktardığına göre Oresme şöyle demişti: “Biri bana ‘Benim için şu mucize gerçekleşti’ dediğinde buna inanmak zorunda değilim, çünkü birçok din adamı kiliseleri için bağış toplamak amacıyla başkalarını böyle kandırıyor. Bu durum açıkça Champagne’daki bir kilise için böyledir; orada İsa Mesih’in kefeni olduğu söyleniyordu. Ve böylesi şeyleri sahte olarak üretenlerin sayısı neredeyse sonsuzdur.”
Nicole Oresme herhangi bir kutsal nesneyi değil, din adamları tarafından düzenlenmiş bir sahtekarlığın örneği olarak özellikle kefeni seçti. Oresme, Champenoise (Lirey) mabedinin Kefen’e sahip olduğu iddiasını, ruhban sınıfının uydurduğu yalanların çarpıcı bir örneği olarak ele aldı. Oresme’nin yazılarını öne çıkaran şey, açıklanamayan olaylara ilahi ya da şeytani anlamlar yüklemek yerine onlara rasyonel açıklamalar getirmeye çalışmasıydı. Filozof, tanıkları güvenilirlikleri gibi faktörlere göre değerlendirdi ve söylentilere karşı dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.
“Nicole Oresme, pastoral amaçlar uğruna akademik yaklaşımından ödün vermek istemedi; onun için bütün hataları ve manipülasyonları ifşa etmek hayatiydi.”
Sarzeaud’a göre Oresme, sahtekarlık hakkında muhtemelen 1370’te yazdı. Bunu, Fransa Kralı’nın bilim insanı olarak görev yaparken ve Lirey’de sergilendiğini öğrendikten sonra kaleme aldı.
Torino Üniversitesi Hıristiyanlık ve Kiliseler Tarihi Profesörü Andrea Nicolotti, “Aynı yöne işaret eden diğer teknolojik ve bilimsel kanıtlar değişmedi. Ancak Oresme’nin vardığı sonucun yeni keşfi özellikle önemli; çünkü bu, yazının muhtemelen 1370’lerde kaleme alındığı sırada, Lirey’de bir kefenin sahte biçimde otantikmiş gibi sunulduğunu doğruluyor. Ve bu geniş çapta bilinen bir haberdi; Paris’e kadar ulaştı” diyor.
“Bu durum Oresme’ye, okuyucularının ne hakkında konuştuğunu anlayacağından emin olarak, onu kitaplarından birinde örnek vermesine olanak sağladı. Oresme’nin görüşü çok önemli çünkü bu görüş, tartışmaya kişisel olarak taraf olmayan – ve dolayısıyla kendi konumunu destekleme çıkarı bulunmayan – bir kişiden geliyor. Bu belgeyle, başka kaynaklardan zaten bildiğimiz hikâye tamamen doğrulanıyor.”
Burada kefenin sahte olduğuna dair yeni bir kanıt eklenmiş değil (bunun için bkz. Temmuz 2025 tarihli bu çalışma), ancak bu bulgu, söz konusu kutsal emanet ilk kez sergilendiğinde bile insanların şüpheci olduğunu gösteriyor.
Sarzeaud şöyle ekliyor: “Kefen, Orta Çağ’da sahte bir kutsal emanetin en çok belgelenmiş vakası ve Kilise ile ruhban sınıfı tarafından ifşa edilip durdurulan az sayıdaki kült örneklerinden biri. Her ne kadar bu dönemin insanlarını genellikle saf ve kolay inanan kişiler olarak görsek de, Oresme tanıklıkları değerlendiren ve gerçek kanıtlarla desteklenmeyenleri reddeden Orta Çağ eleştirel düşüncesinin değerli bir örneğini sunuyor. Bu nedenle doğal olarak onun değerlendirmesine katılıyorum.”
“Çarpıcı olan, bu dönemdeki binlerce kutsal emanet arasından, Orta Çağ Kilisesi tarafından en açık biçimde sahte olarak tanımlanan nesnenin, bugün en ünlü hale gelen nesne olması.”
IFL Science. 2 Eylül 2025.
Makale: Sarzeaud, N. (2025).
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >