Blog

Kas7

Antik Roma’nın 8 Güçlü Kadın Figürü

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  AgrippinaAntik RomaClaudia MetrodoraFulviaKadınLivia DrusillaValeria Messalina



Antik Roma’nın 8 Güçlü Kadın Figürü

Antik Roma’nın 8 Güçlü Kadın Figürü

Yazar: İpek Kırömeroğlu - www,arkeofili.com

Büyük bir hak yoksunluğuna rağmen, antik Roma’da büyük güç ve nüfuz elde etmeyi başarmış birkaç ayrıcalıklı kadının varlığını biliyoruz.

Antik Roma’da kadınlar çok az hakka sahipti ve yasalara göre erkeklerle eşit sayılmıyordu. Romalı kadınlar nadiren herhangi bir kamu görevinde veya güçlü bir pozisyonda bulunuyorlardı. Bu tarz sorumluluklar yerine antik Romalı kadınlardan çocuklara ve eve bakmaları bekleniyordu.

Antik Roma toplumundaki çoğu kadın, ya babaları ya da kocaları tarafından kontrol ediliyordu. Özellikle zengin ailelerde kadınlar ve genç kızlar siyasi veya finansal çıkarlar doğrultusunda ilişkiler kurmak için evlendirilmekte ve nadiren eş seçebilmekteydi.

Bu hak yoksunluğuna rağmen, antik Roma’da büyük güç ve nüfuz elde etmeyi başarmış birkaç ayrıcalıklı kadının varlığını elimizdeki arkeolojik ve tarihi kanıtlardan görebiliyoruz. Bu kadınlardan bazıları olayları kenardan kontrol ederken, diğerleri meseleleri kendileri çözüp, Roma imparatorluğunun kontrolünü ele geçirmek için komplolar ve hatta suikast planları oluşturdular.

İşte antik Roma tarihine damgasını vuran en etkili ve güçlü kadınlarından sekizi:

1- Fulvia

Francisco Maura y Montaner tarafından yapılan “Fulvia’nın İntikamı”. C: Museo municipal de Bellas Artes de Santa Cruz de Tenerife

MÖ 83 civarında soylu bir ailede dünyaya gelen Fulvia, MÖ 44’te Julius Caesar’ın suikaste uğradığı bir dönemde Roma’da oldukça etkin bir statüye sahipti. Fulvia defalarca evlenip dul kaldıktan sonra hatrı sayılır bir kişisel servet inşa etti. Fulvia’dan bahseden en eski tarihi kayıtlar, Publius Clodius Pulcher adında bir politikacı olan ilk eşinin korkunç ölümünü anlatıyor.

Tarihçi Lindsay Powell, “Clodius, katıldığı askeri bir harekat sırasında isyan patlak verince, rakibi Titus Annius Milo tarafından tutulan bir çete tarafından dövülerek öldürüldü. Clodius’un annesi ve Fulvia, cesedi Roma Forumu’na kadar sürükledi ve onun ölümünün intikamını almaya yemin ettiler.” diyor.

MÖ 49’da bir sonraki kocası Gaius Scribonius Curio, antik Roma’da bir vatandaşın sahip olabileceği güçlü konumlardan biri olan tribünlüğe seçildi. Liverpool Üniversitesi’nde arkeoloji üzerine doktora yapan Joanne Ball, Fulvia’nın ölen eşinin takipçilerini Curio’yu desteklemeleri için ikna ettiğini belirtti.

Ball, “Fulvia ayrıca Roma’daki siyasi atmosferin dengesini tespit etmede oldukça ustaydı. Fulvia bu doğrultuda Julius Caesar ve onun popülist davasıyla ittifak yapmanın değerinin farkındaydı ve eşlerinin hepsini Caesar ile yakın ilişkiler kurmaya teşvik etti.” diyor.

Fulvia MÖ 47’de bu kez Caesar’ın sağ kolu olan Marcus Antonius ile evlendi. Caesar’ın ölümünden üç yıl sonra Antonius, Roma’nın üç ortak yöneticisinden (diğer ikisi Augustus ve Marcus Aemilius Lepidus’tu) biri oldu ve çift, politikacı Marcus Tullius Cicero da dahil olmak üzere siyasi düşmanlarını ortadan kaldıracak bir dizi intikam cinayeti gerçekleştirdi. Earnest Cary’nin çevirisini üstlendiği Cassius Dio’nun “Roma Tarihi” ne göre, Cicero’nun MÖ 43’teki ölümünden sonra, Fulvia ölü adamın kafasını aldı, üzerine tükürdü, dilini çıkardı ve “iğnelerle deldi.”

Fulvia sahip olduğu gücün zirvesindeydi, ancak bu zirve peşine hızlı bir düşüşü izledi. MÖ 42’de Marcus Antonius ve diğer ortak yöneticiler, Ball’a göre, Fulvia’yı “Roma’nın fiilen ortak üç hükümdarından biri” olarak bırakarak Caesar’ın suikastçılarını takip etmek için Roma’dan ayrıldı. Ball, “Fulvia MÖ 41’de, Antonius’un siyasi emellerini desteklemek için, Antonius’un en büyük rakibi ve Caesar’ın evlatlık oğlu olan Octavianus ile düşmanlık başlattı ve davayı desteklemek için tam sekiz lejyon topladı. Ancak bu aşamada, Marcus Antonius ilgisini çoktan Mısırlı Kleopatra’ya çevirmişti.”

Fulvia bir süre sonra Octavianus’a karşı olan mücadelesini kaybetti ve MÖ 40’ta Yunanistan’da sürgündeyken öldü.

2- Livia Drusilla

Livia, Augustus’un ölümünden sonra Roma siyasetinde etkili olmaya devam etti. C: George E. Koronaios

Roma’nın ilk imparatoru Augustus’un (MÖ 63-MS 14) karısı olan Livia, Roma İmparatorluğu’nun ilk yıllarında en güçlü kadınlardan biriydi. Ball’a göre, çiftin bir varisi olmamasına rağmen, Livia önemli bir kişisel özgürlüğe sahipti ve Roma’nın gördüğü en etkili kadınlardan biriydi.

MS 4’te Augustus, Livia’nın önceki evliliğinden olan oğlu Tiberius’u evlat edindi ve onu tahtın varisi olarak atadı. Augustus’un ölümünden sonra Tiberius imparator oldu; ancak ortada Augustus’un tahtın varisini değiştirmeyi planladığını anladıktan sonra Livia’nın kocasını öldürdüğüne dair söylentiler vardı. Antik tarihçi Cassius Dio’ya göre, Livia’nın “Dalından düşmemiş incirlerin bazılarını zehre buladığını ve zehirsiz olanları kendi yerken, zehirli olanları Augustus’a ikram ettiğine” dair bazı söylentiler ortalıkta dolanıyordu.

Augustus’un vasiyeti üzerine, Livia’ya aynı zamanda fahri unvan olarak Julia Augusta adı verildi. Yine Cassius Dio’ya göre Livia MS 29’daki ölümüne kadar, oğlunun hükümdarlığı boyunca imparatorlukta etkili bir figür olarak kalmaya devam etti.

3- Valeria Messalina

Messalina neredeyse imparatorluğu içeriden yıkmayı başardı. C: Vienna Museum

Valeria Messalina, kendisinden 30 yaş büyük olmasına rağmen, İmparator Claudius’un (MÖ 10-MS 54) üçüncü karısıydı. Bazı tarihçilere göre, Valeria Messalina’nın saray mensubu birkaç kişiyle ilişkisi vardı ve bulunduğu statüyü korumak için başkalarıyla ittifak kurdu. Yazar Michael Kerrigan, “Zamanın dedikodularına göre, Messalina cinsel arzularını göstermekte oldukça istekliydi ve sevgilileri genellikle lejyonerlerden oluşuyordu.” diyor.

Messalina, rakiplerini ortadan kaldırmak ve Roma’daki güçlü konumunu güvence altına almak için saraydaki en önemli adamlardan etkili bir grup oluşturdu. Cassius Dio kitabında, “Messalina ve adamları birinin ölmesini istediklerinde, Claudius’u korkuturlardı ve sonuç olarak, istedikleri her şeyi yapmalarına izin verilirdi.” diyor.

Messalina, oğlu Brittanicus’un doğumundan sonra, imparatorluk tahtına rakip olabilecek tüm hak sahiplerini ortadan kaldırmak için güçlü nüfuzunu kullandı. Klasik edebiyat alanında uzman ve yazar olan Paul Chrystal “İlk giden, Claudius’un kızı Antonia’nın yatakta bıçaklanarak öldürülen kocası Pompeius Magnus (MS 30-47) oldu.” diyor.

MS 48’de, Messalina ve Gaius Silius adında bir aristokrat ve konsül olan sevgilisi, Claudius Roma’dan uzaktayken evlendi. Tarihçi Tacitus’un “Annales” adlı eserinde bahsettiğine göre, çift imparatoru devirmek ve devleti birlikte yönetmek için Cladius’a karşı komplo kurdu. Ancak bu plan imparator Claudius tarafından keşfedildikten sonra Claudius çifti idam ettirdi.

4- Julia Agrippina (Genç Agrippina)

Agrippina, İmparator Claudius’un üçüncü karısı Valeria Messalina’yı idam etmesinden sonra imparator ile evlendi.

Julia Agrippina, hayatının farklı noktalarında antik Roma’nın en ünlü imparatorlarından bazılarının eşi, yeğeni, annesi ve kız kardeşiydi. MS 39’da, kardeşi İmparator Caligula (MS 12-41) kendisine karşı komplo kurduğu için onu sürgün etti, ancak MS 41’de Caligula suikaste uğrayınca Roma’ya döndü.

Agrippina, sekiz yıl sonra amcası İmparator Claudius ile evlendi. İmparator Claudius, üzerinde büyük bir kontrol sahibi olan yeğeni Agrippina ile evlenmek için ensest ilişkiye dair çıkartılan yasaları bile değiştirdi.

Antik Çağ üzerinde uzman Dr. Emma Southon, “Claudius siyasette ve yönetimde kötüydü ve karısından bile yardım kabul etmekten mutluydu. Evliliklerinin ilk bir yılı içinde, Augusta ismini alarak Claudius’un ismiyle eşit unvana sahip hale geldi. Agrippina, imparatorluğun yönetimine ve işleyişine yakından dahil oldu. O, Claudius’un aynı zamanda yönetimdeki partneri olmayı başararak imparatorluğun her şekilde ortağıydı. Agrippina sessiz ve pasif bir eş olmayı reddederek o dönemde bir kadına biçilen uygun her rolü ve kuralı çiğnedi.” diyor.

Agrippina, Tacitus’a göre, MS 54’te kocasını zehirleyerek oğlu Nero’nun tahta geçmesini sağladı. Agrippina, Nero üzerindeki kontrolü sayesinde imparatorluk üzerindeki etkisini de güvence altına almış oluyordu. Ancak, kısa bir süre sonra Nero, Agrippina’nın kendisi üzerindeki kontrolü nedeniyle annesini öldürmek için komplo kurdu. Tacitus “Annales”inde, Agrippina’nın MS 59’da öldürülmeden önce Nero tarafından emredilen birkaç başarısız suikast girişiminden nasıl kurtulduğunu anlatıyor.

5- Helena

Helena Hristiyanlığa geçti ve birkaç Hristiyan kilisesi tarafından aziz ilan edildi. C: National Gallery of Art

Helena’nın yaşamının erken dönemleri hakkında çok az şey bilinmekle birlikte, Helena Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlığa dönüştürülmesinde önemli bir rol oynadı ve bu da Katolik Kilisesi’nin onu aziz ilan etmesinde oldukça etkili bir sebep oldu. Helena ve eşi I. Constantius, MS 293’te Constantius imparator olmadan önce ayrıldılar. Helena, Oğlu I. Constantine MS 306’da imparator olduktan sonra devlet otoritesinde etkisini göstermeye başladı.

Auckland Üniversitesi’nden araştırmacı Anneka Rene, “Helena’nın hikayesi benzersiz, çünkü evliliğinin onun şöhretine giden yolda çok az etkisi var. Oğlunun yönetimi altında Helena’nın, imparatorluk hazinesine sınırsız erişim sağlayan “Augusta Imperatrix” onursal unvanıyla “dowager imparatoriçe” (dowager terimi eşinin ölümünden sonra unvan alan dul kraliçe olarak kullanılmaktaydı) rolüne yükseldi.” diyor.

Helena Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra, MS 326’da Kutsal Topraklara hacca gitti. İsa’nın Beytüllahim’deki doğum yerinde ve Kudüs yakınlarındaki göğe yükseldiği yerde kiliselerin inşa edilmesini emretti. Bu hac sırasında, İsa’nın çarmıha gerilmesinden kaldığına inanılan Gerçek Haç parçaları da dahil olmak üzere bir dizi kalıntıyı kurtardı.

Rene, “Daha sonra Helena azize ilan edilecek; onun adına atfedilen“Havarilere eş kutsal büyük Konstantin ve Helena’nın bayramı”ise her 21 Mayıs’ta Hristiyan aleminin farklı grupları tarafından geniş çapta kutlanacaktı. Onun kalıntıları ve hatta kemikleri artık dünyanın her yerinde bulunuyor. Bunlardan en önemlisi, yani Helena’nın kafatası Almanya’daki Trier Katedrali’nde sergileniyor.” diyor.

6- Claudia Metrodora


Claudia Metrodora, Aphrodite Livia’ya adanmış bir Roma-Yunan rahibesiydi.

Antik Roma’da kadınların doğrudan siyasete karışması çok nadir bir durum olsa da, Claudia Metrodora, dahil olduğu zümrede zengin, güçlü ve etkili bir kadın figürü olmayı başarmıştı.

Roma vatandaşlığına sahip bir Yunan kadın olan Metrodora, Sakız adasında olağanüstü bir güce sahipti ve o adadaki en önemli konuma ulaşmıştı. Ball, “Metrodora, iki kez Sakız Adası’ndaki en yüksek sulh yargıcı olan “stephanophoros” (yılın seçilmiş rahibi ve Panhelenik festivalin baş rahibi olarak seçilen kişi) ve dört kez “gymnasiarkh” (bulunduğu şehirde yapılacak yarışmaların maliyetinden sorumlu görevli) olarak atanmak da dahil olmak üzere birçok siyasi görevde bulundu.

Metrodora ayrıca üç ayrı noktada önemli bir dini festivalin başkanıydı. Rene, “Özellikle bir yazıt, onu ‘şehrin ihtişamını arzulayan … mükemmelliği ve takdire şayan davranışı nedeniyle anavatanının bir sevgilisi ve ilahi imparatoriçe Aphrodite Livia’nın yaşam rahibesi,’ olarak tanımlıyor. Metrodora’nın Sakız Adası’ndaki yaşamı, antik dönemde kadınların sahip olabileceği güç ve zenginliğin boyutuna dair şimdiye kadar sahip olduğumuz en aydınlatıcı örnek olabilir. Çoğu zaman, kadınların iktidarı çoğunlukla tahtın arkasından yönettiği varsayılırken, Metrodora bunun yerine kendi hikayesinin merkezinde yer almayı seçti.” diyor.

Antik Roma’nın diğer güç sahibi ve etkin kadınlarından bazılarının aksine, Metrodora sahip olduğu gücü evlilik yoluyla elde etmeyi seçmemişti. Ball, “Claudia Metrodora ile ilgili en dikkat çekici nokta, hem Sakız Adası’nda hem de Ephesus’ta (Efes) kamusal yaşamda ne kadar görünür bir şahsiyet olduğu ve antik Roma-Yunan dünyasında kadın davranışlarını sınırlayan sözde geleneklere meydan okuyuşudur. Kadınların antik Roma ve Yunan sivil yaşamında etkin faaliyet gösterebileceklerini, kocası veya oğlu aracılığıyla dolaylı olarak iktidarı kullanmak yerine bayındırlık işlerini finanse ederek kendi başlarına da görev alabileceklerini gösteriyor.” diyor.

7- Julia Vipsania (Yaşlı Agrippina)

2. yüzyıldan kalma Vipsania Agrippina’nın mermer heykeli.

İmparator Augustus’un torunu Agrippina hırslıydı ama Rene’ye göre bir kadın olarak Roma’da güç sahibi olabilmek için çevresindeki erkekleri kullanması gerektiğini düşünüyordu.

Rene, “Kendisinden önceki birçok Romalı kadında olduğu gibi, Agrippina bir Romalı kadının kendi başına çok az güce sahip olabileceğini biliyordu, bu yüzden etrafındakileri kurnazlıklarıyla bir kukla gibi en iyi şekilde kullandı ve çocukları aracılığıyla güç sahibi oldu.” diyor.

MS 5’te döneminin gözde bir ordu generali olan Germanicus Caesar ile evlendikten sonra Agrippina, alışıldığı gibi başkent Roma’da kalarak güven içinde bir yaşam sürmek yerine askeri harekatlarda kocasına eşlik etti. Powell, “Agrippa özellikle MS 14’te, Roma İmparatorluğunun kuzey-batıdaki eyaletlerinden biri olan Germania Inferior karargahındayken karşılaştığı isyancı lejyonerlerden dolayı büyük risk altındaydı.” diyor.

Ball’a göre Agrippina, isyanı durdurmak için kendisini ve daha sonra İmparator Caligula olarak anılacak oğlu Gaius’u isyancı askerlerin önüne çıkardı. Ball, “Agrippina, tehlikeli durumlarda ne zaman risk alacağını bilen, zeki ve cesur bir kadındı.” diyor.

MS 19’da Germanicus gizemli bir şekilde öldükten sonra, Agrippina onun öldürüldüğünden şüphelendi ve üç oğluyla birlikte Roma’ya döndü. Rene, “Sanat eserlerindeki betimlemeler, Agrippina’nın kocası Germanicus’un küllerini Roma’ya bizzat kendisinin getirdiğini hatırlatıyor. Agrippina’nın Roma’ya dönüşü, muhtemelen Brundisium’daki limandan Roma’ya giden yol boyunca giderek büyümeye devam eden kalabalık bir grup sempatizan ile karşılanmıştı. Bu hareket, Agrippina’yı sadık ve özverili bir eş olarak ölümsüzleştirecek bir algı yaratmıştı.” diyor.

Agrippina Roma’ya vardığında oğullarının taht üzerindeki hak iddialarını desteklemeye başladı, bu da kendisi ile Tiberius arasında bir düşmanlığa sebep oldu. Ball, “Agrippina Tiberius’un yönetimiyle ters düşmüştü; hatta bu zıtlaşma özellikle de Agrippina’nın Tiberius’u oğullarını tahtın varisleri olarak evlat edinmeye ikna etmeye çalışmasından sonra elde edebileceği popülariteye ve buyruğundaki potansiyel siyasi destekçilerine karşı temkinli olan Tiberius’un baş danışmanı Sejanus’a (Lucius Aelius Seianus) karşıydı.” diyor.

İmparatora karşı yapılan birçok komplo karşısında Agrippina töhmet altında bırakıldı, suçlandı, tutuklandı ve sürgüne gönderildi. Agrippina, küçük oğlu Caligula imparator olmadan üç yıl önce MS 33’te öldü.

8- Julia Avita Mamaea


Julia Avita Mamaea’nın MS 222 ile 235 arasına tarihlenen büstü.

O zamanlar Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olan Suriye’de doğan Julia Mamaea, kuzeni İmparator Caracalla’nın da dahil olduğu (MS 188-217) soylu ve güçlü bir aileden geliyordu. MS 217’de Caracalla öldürüldükten sonra, Julia’nın yeğeni Elagabalus sonunda tahta geçti ve böylelikle Julia oğlu Alexander Severus ile birlikte, hanedanlığın tam kalbine getirilmiş oldu.

Rene, “Oğlunun imparator hanedanlığında geçirdiği süre, onu imparatorun koruması olarak görev yapan bir birlik olan Praetorian Muhafızlarının lehine liderlik etmeye yönlendirecekti. Julia bu desteği teşvik etti; tarihi kaynaklarda bildirildiğine göre Julia onlara altın dağıttı ve oğlunu kendisine karşı düzenlenen entrikalardan korumaları için bu muhafız grubunu cesaretlendirdi.” Kadın olduğu için Julia’nın imparatorluğu yönetmesine izin verilmedi, o da bu yüzden hırslarını oğlunun statüsü aracılığıyla sürdürmeye karar verdi.

Ball’a göre, MS 222’de Elagabalus öldürüldü ve Praetorian Muhafızları, büyük ölçüde Julia’nın Praetorianlardan satın aldığı siyasi destek nedeniyle, oğlu Alexander Severus’u tahtın varisi olarak destekledi.

Ball, “Oğlunun tahtını satın alan Julia, bir kadına verilebilecek en yüksek rütbe olan “Augusta” ünvanını aldı. Julia imparatorluğun yönetimiyle o kadar yakından ilgiliydi ki, Severus etkisiz ve zayıf bir imparator, ve de annesine kıyasla duygusuz ve bir o kadar ‘annesine bağımlı’ olarak görülüyordu. Julia Mamaea, oğlunun saltanatı boyunca imparatorluğun yönetim politikasına egemen oldu.”

MS 235’te, imparatorun liderlik yönündeki eksikliğinden hayal kırıklığına uğrayan ordu, günümüz Almanya sınırlarında kalan bir askeri harekat sırasında oğlu Severus’u ve ona eşlik eden Julia Mamaea’yı öldürdü.

Ball, “Julia’nın oğlu üzerinde sıkı bir kontrole sahip olması, Severus’un en nihayetinde kendi başına etkili bir lider haline gelemeyeceği, kendi isteklerini uygulamada belli sınırlara sahip olmaya devam edeceği ve bu yüzden ordunun uzun vadeli desteğini sağlayamayacağı anlamına geldiğinden, Julia aslında kendi oğlunun düşüşünü garantilemiş oldu. Julia Mamaea, Romalı bir kadının ancak kocası veya oğlu aracılığıyla hükmedebileceğini biliyordu, ancak etkisinin mümkün olduğunca görünmez bir şekilde kullanılması gerektiğini unutmuştu. Yönetimde arka planda durmayı seçerek geri adım atmayı reddetmesi ya da bunu başaramaması, Roma ordusunu oğluna karşı negatif anlamda döndürecek ve hem oğlunun ve kendisinin ölümüne yol açacaktı.” diyor.


Live Science. 23 Ekim 2021.

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için