Blog
Atların Binilebilir Olmasında Genetik Bir Mutasyon Rol Oynamış
Antik at DNA’sı, modern evcil atların kökeninin 4.200 yıldan daha uzun süre önce Rusya’nın güneybatısına dayandığını gösteriyor.
Erman Ertuğrul - www.arkeofili.com
Tek bir mutasyon, binmek için kullanılan atlarda gerekli olan denge ve dayanıklılığın ortaya çıkmasında kritik rol oynamış olabilir.

İnsanlar, Tunç Çağı’ndan itibaren, atları evcilleştirmeyi kolaylaştıran ve binicilerin ağırlığını taşıma kapasitelerini artıran genleri kasıtlı olarak geliştirmiş olabilirler. C: Wikimedia Commons
Bilim insanları, Science dergisinde yayımladıkları çalışmada, iki önemli gen varyantının evcilleştirilen atları hem daha uysal hem de bir binicinin ağırlığına karşı fiziksel olarak daha dayanıklı hale getirmiş olabileceğini bildiriyor. Ortaya çıkan bu atlar, Tunç Çağı biyoteknolojisinin en önemli atılımlarından biri olarak değerlendiriliyor.
Antik at DNA’sı, modern evcil atların kökeninin 4.200 yıldan daha uzun süre önce Rusya’nın güneybatısına dayandığını gösteriyor. Ludovic Orlando ve meslektaşları bunu 2021’de ortaya koymuştu. Toulouse Antropobiyoloji ve Genomik Merkezi’nde moleküler arkeolog olan Orlando, bu çalışmanın atların evcilleştirilmesinin nerede ve ne zaman gerçekleştiğini gösterdiğini, fakat erken at popülasyonlarında tam olarak hangi genlerin değiştiği sorusunun hâlâ yanıtlanmamış olduğunu söylüyor.
Orlando, Çin ve İsviçre’den bilim insanlarıyla birlikte, farklı ırk ve dönemlerden 71 ata ait genomları analiz etti. Araştırmacılar, bu genlerin erken evcilleştirme sürecinden günümüze kadar izini sürebilmek için at genomlarında 266 farklı bölgeye odaklandı. Bu bölgelerden dokuzundaki genlerin güçlü bir “seçilim” izi taşıdığı, yani bu genlerin ürettiği özelliklerin insan yetiştiriciler tarafından özellikle tercih edilmiş olabileceği görüldü.
Bu genlerden ikisi özellikle dikkat çekiciydi. Çünkü her ikisi de at evcilleştirmenin en erken safhalarında yoğun biçimde seçilime uğramış görünüyordu. Bu genlerden biri olan ZFPM1, farelerde kaygı düzeylerini, insanlarda ise genel iyilik halini etkiliyor. ZFPM1’in yaklaşık 5.000 yıl önce güçlü bir seçilime uğradığı görülüyor. Bu da at evcilleştirmenin ilk adımlarından birinin, hayvanları daha uysal hale getirmek olduğunu düşündürüyor.
Genomdaki bir diğer bölge ise GSDMC adlı genin yakınında yer alıyor ve 4.700 ile 4.200 yıl önce arasında güçlü seçilime maruz kalmış görünüyor. İnsanlarda bu bölgedeki mutasyonlar kronik sırt problemleri ve ağrılarıyla ilişkilendirilirken, atlarda gövde uzunluğu-boy oranıyla bağlantılı. Ekip, GSDMC’nin etkisiz hale getirildiği genetiği değiştirilmiş fareler üzerinde deneyler yürüttü ve bu farelerin daha düz omurgalara ve daha güçlü ön uzuvlara sahip olduğunu buldu.
Orlando ve meslektaşları, GSDMC’deki değişimlerin atların hareket etme biçimini ve ağırlık taşıma kapasitesini değiştirmiş olabileceğini, böylece onları biniciler için daha uygun hale getirmiş olabileceğini düşünüyor. Yalnızca birkaç yüzyıl içinde, bu genin bir varyantı popülasyonda neredeyse hiç görünmez bir düzeyden, neredeyse tüm atlarda bulunan bir düzeye kadar yayılmıştı.
Orlando, “Bu, insanların bu varyantı popülasyonda daha sık görülür hale getirmeyi özellikle amaçladığı anlamına geliyor” diyor. Bu mutasyonu taşıyan atların, taşımayanlara kıyasla tahminen yüzde 20 daha fazla yavru sahibi olduğu hesaplandı. “Böyle bir şey gördüğünüzde, at biyolojisi için gerçekten oyunun kurallarını değiştiren bir şeyin izine rastladığınızı anlarsınız.”
Binilebilir atlar, insan toplumları için de kritik bir dönüşümdü; çok daha yüksek hareketliliğin önünü açarak savaşın ve ulaşımın çehresini değiştirdi.
Florida Üniversitesi’nden genetikçi Samantha Brooks, bulgular için “Bu gerçekten çok güçlü bir dolaylı kanıtlar bütünü” diyor. “Arkeolojik kayıtlardan, bu atların evcilleştirme sırasında kullanılmaya başlandığını gösteren değişimleri görmeye başladığımızı biliyoruz ve aynı zamanda genomda da tam iki spesifik bölgede çok güçlü kaymalar görüyoruz.”
GSDMC, at biniciliğinin ortaya çıkışında önemli bir rol oynamış gibi görünse de Orlando, analizlerinde gözden kaçmış başka genlerin de olabileceğini, ya da örneğin atlarla etkileşim yöntemleri gibi genomda iz bırakmayan kritik kültürel yeniliklerin de bu süreçte etkili olabileceğini vurguluyor.
Orlando, belirli genetik özelliklerin, Moğolistan ve Çin’deki bozkır imparatorluklarının at gücüyle yükselişine nasıl katkıda bulunduğunu anlamakla da ilgileniyor.
“Bu toplumların ve devletlerin tarihte okuduğumuz o yapıları inşa edebilmek için ne tür at tiplerini geliştirdiklerini anlamak amacıyla, çok sayıda antik atın genomunu diziliyoruz.”
Science News. 28 Ağustos 2025.
Makale: Xuexue Liu et al. (2025).


Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >