Blog

Oca11

Bazı Fosillere Yeni Bir Bakış, İnsan Evrimini Yeniden Yazdı

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  HomininHomo SapiensRadyokarbonTarihlendirmeUranyum Toryum



Bazı Fosillere Yeni Bir Bakış, İnsan Evrimini Yeniden Yazdı

Organizmalar canlıyken (tardigradlardan T. Rex’e kadar her şey) dokuları karbon-14 izotoplarını emer. Bunlar kaçınılmazdır; kozmik ışınların Dünya atmosferiyle etkileşimi sonucu her yönden üzerimize yağıyorlar.

Buket Çağlayan - www.arkeofili.com

50.000 yıldan daha eski fosillerin yaşını belirlemek için geliştirilen yeni yöntemler, insanların evrim hikayesindeki boşlukları dolduruyor.


Tabun Mağarası’ndan Homo neanderthalensis kafatası – yeni tarihleme sonuçları, kalıntıların yaklaşık 170.000 yıl öncesine, yani başlangıçta teorileştirilenden çok daha eskiye ait olduğunu gösteriyor. C: Natural History Museum

Bilimin en güzel yanı sürekli evrimleşmesi. Bir zamanlar yaygın olan bilgilerden bazıları artık sadece bir internet mem’inden ibaret. Tarihin akışına dair bildiğimizi sandığımız birçok şeyin aslında yanlış olduğunu defalarca gördük. O halde yeni bir çalışmanın bu ruhla ele alınması gerekiyor; çünkü açıkçası bu, insanın evriminin tüm hikayesini sarsmak üzere. Ve tek gereken bazı eski fosillere ikinci kez bakmaktı.

Radyometri ile ilgili sorunlar

Eski buluntuları tarihlendirmenin birçok yolu var – örneğin dendrokronoloji, alanların ne zaman aktif olduğunu anlamak için ağaçların büyümesini kullanıyor – ancak en ünlü olanlardan biri radyokarbon tarihlemesi. Bu, her şeyden önce nükleer fiziğe dayanıyor: kemik veya odun kömürü gibi organik kalıntılarda kalan karbon-14 miktarını analiz ederek bir bulgunun tarihini belirliyor.

Organizmalar canlıyken (tardigradlardan T. Rex’e kadar her şey) dokuları karbon-14 izotoplarını emer. Bunlar kaçınılmazdır; kozmik ışınların Dünya atmosferiyle etkileşimi sonucu her yönden üzerimize yağıyorlar.

Bu emilim ancak bir organizma öldüğünde durur ve işte o zaman ilginç bir şey olmaya başlar. Karbon-14 herhangi bir izotop değildir; karbonun doğal olarak oluşan, radyoaktif olan tek versiyonudur ve yaklaşık 5.730 yıllık bir yarı ömre sahiptir. Bu, örneğin eski Mezopotamya’dan gelen bir eserin, orijinal karbon – 14 izotop miktarının yaklaşık yarısını içereceği, çünkü geri kalan kısmın nitrojene dönüştüğü anlamına gelir. Böylece bilim insanları, bir elementin diğerine oranını ölçerek bulgunun yaklaşık yaşını belirleyebiliyor.

Hiç şüphe yok ki bu ustaca bir yöntem, ancak sorun şu: Radyokarbon tarihlemesi, yalnızca 50.000 yıldan daha genç fosiller üzerinde etkili. Örneğin, bunu dinozor kemiklerini tarihlendirmek için kullanmıyoruz çünkü mesela 70 milyon yıl kadar önce yaşamış olan T. Rex’i örnek alırsak, geriye kalan karbon-14 miktarı ölçülmesi imkansız olacak kadar küçük olurdu.

Daha genç örneklerde bile işler ters gidebilir. Flores Adası’nın sözde “Hobbitleri” olan Homo floresiensis, hominin popülasyonlarının 12.000 yıl öncesine kadar yakın bir tarihte var olduğu keşfedildiğinde 2004 yılında manşetlere çıkmıştı; ancak bunun bir hata olduğu ortaya çıktı. Başlangıçta araştırmayı yürüten ekip, Homo floresiensis kalıntılarının tarihlemesini, kemiklerin kendisi yerine, kemiklerin keşfedildiği çökeltiyi analiz ederek yapmıştı. Bu normalde tamamen kabul edilebilir bir teknik; ancak ekip, kalıntıların bir uyumsuzluk içinde olduğunu ve onları gerçekte olduklarından daha genç gösterdiğini fark etmedi.

Zaman çizelgesi tutarsızlıkları

Aslında Hobbitler 60.000 yıldan daha uzun bir süre önce yaşamışlardı; o kadar heyecan verici olmasa da kronolojik olarak çok daha anlamlıydı.Homo floresiensis’in Homo sapiens’le (yani bizimle) bu kadar uzun süre üremeden, savaşmadan veya nesli tükeninceye kadar öldürülmeden nasıl hayatta kaldığına dair bir bilmece artık yoktu. İki türün aslında bölgede pek aynı zamanlarda var olmadığı ortaya çıktı.

Yeni tarihleme tekniklerinin bir sonucu olarak zaman çizelgesindeki değişiklikler. C: Natural History Museum

Yeni analizler çarpıcı biçimde benzer bir karışıklığı ortaya çıkardı. 2010 yılında Filipinler’deki araştırmacılar, daha sonra yeni bir arkaik insan türü olarak tanınacak olan Homo luzonensis’in kalıntılarını keşfettiler. Homo floresiensis’te olduğu gibi, buluntunun şok edici yanı, ne kadar yeni göründüğüydü: İlk tahminler, fosillerin yaşının, bölgede Homo sapiens’in yaşadığı dönemde yaklaşık 65.000 yaşında olduğunu gösteriyordu. Ancak yine de bunun yanlış olduğu ortaya çıktı ve kalıntılar aslında önceden düşünülenden en az iki kat daha eski.

Geliştirilmiş bir yöntem

Araştırmacılar bunu nereden biliyor? Yeniden analiz, karbon-14 seviyelerini ölçerek değil, radyometri kullanılarak yapıldı. Ekip, U serisi veya uranyum-toryum tarihlemesi olarak bilinen bir teknik kullandı. Bu, yarım asırdır kullanımda olan bir yöntem, dolayısıyla sonuçların daha önce neden doğru olmadığını merak edebilirsiniz. Ancak işin sırrı, Grün ve meslektaşlarının teknolojiyi geliştirerek bir zamanlar imkansız olan nokta atışı doğruluğuna olanak tanıyan yeni yöntemlerinde yatıyor.

Doğa Tarihi Müzesi Araştırma Lideri Chris Stringer, “Kemiğin sorunu açık bir sistem olması. Uranyum kemiğe girerek tarihlendirilmesine olanak tanıyor” diyor.

“Önceden bir fosili ikiye bölüp uranyumu kemiğin içine kadar takip etmeniz gerekebilirdi, ancak bu, yeniden analiz ettiğimiz değerli fosiller için mümkün değildi. Bunun yerine Rainer, sürecin sadeleşmesine yardımcı oldu, böylece numunenin önemli bölgelerine verilen hasarı en aza indirmek için lazerler kullanılarak küçük numuneler alınabiliyor.”

Geçmişi düzeltmek

Ve yeni analizler oldukça çığır açıcı sonuçlar ortaya çıkardı. Örneğin, 1978 yılında Yunanistan’daki Apidima Mağarasında bulunan biri Homo sapiens’e, diğeri Neandertal’e ait iki kafatası parçasını ele alalım. Başlangıçta, radyometrik tarihlendirme bazı şaşırtıcı tarihler ortaya çıkardı. Neandertal kafatasının Homo sapiens’ten 40.000 yıl daha genç olduğu kaydedildi. Ancak iki türün zaman içindeki göreceli konumları hakkında bildiklerimiz göz önüne alındığında bu pek olası görünmüyordu.

Bilim insanları bunun yerine bunun belki de iki Neandertal kafatası olduğunu ileri sürdü; bunlardan biri elbette biraz tuhaftı ama kesinlikle bir Homo sapiens değildi. Dahası, tarihler de doğru olamazdı, çünkü Neandertallerin modern insanlardan önce var olmasının yanı sıra, radyometrinin ürettiği tahminler (Homo sapiens için yaklaşık 210.000 yıl) Homo sapiens’in Avrupa’ya ulaşması için çok erkendi.

Ancak şimdi, araştırmacıların güncellenmiş yöntemleriyle bu karışıklık, belki de beklenmedik bir şekilde ortadan kaldırıldı. İki fosilin başlangıçta iki farklı yerde toprağa gömüldüğü ve zamanla her ikisinin de mağaraya düştüğü ortaya çıktı. Bu nedenle 40.000 yıllık yaş farkına rağmen bir arada bulunmuşlardı.

Anatomik olarak modern insanın Avrupa’ya göç ettiği düşünülen tarihten 150.000 yıl daha öncesine tarihlenen Homo sapiens kafatası parçası, artık türün Avrupa’da bulunan en eski fosili olarak kutlanıyor . Bu, aralarındaki 40.000 yıllık yaş farkına rağmen neden bir arada bulunduklarını açıklıyor.Ve bu yüzden, daha önce Avrupa’ya göç ettiği düşünülen anatomik olarak modern insanlardan 150.000 yıl öncesine ait olan Homo sapiens kafatası parçası, artık türün Avrupa’da bulunan en eski fosili olarak kutlanıyor.

Grün, “Bu bulguların bazıları şaşırtıcıdır ancak insanın evrimi konusundaki anlayışımızı geliştirmek için mükemmel bir bakış açısı sağlıyor.” diyor.


IFL Science. 20 Aralık 2023.

Makale: Grün, R., & Stringer, C. (2023).

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için