Blog
Efsanevi Troya Savaþý Hakkýnda Neler Biliyoruz?
| Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri | Yorum: 0 yorumEfsanevi Troya Savaþý Hakkýnda Neler Biliyoruz?
Binlerce yýldýr birçok þehir ateþe verildi, yýkýldý, yok edildi; öyleyse neden Troya ve burada gerçekleþen savaþ hala zihinlerimizde kazýlý?
Homeros’un da kullanmýþ olduðu ve uluslararasý alanda kabul gören ismiyle Troya ve Troya Savaþý…
Her þey bir güzellik yarýþmasýyla baþlýyor. Bir ölümlü olan Peleus ile deniz tanrýçasý Thetis’in Olympos’ta kutlanan düðünlerine nifak tanrýçasý Eris çaðrýlmaz. Bu duruma kýzan Eris, üzerinde “en güzeline” yazýlý altýn bir elmayý ortaya atar. Bunun üzerine 3 büyük tanrýça Hera, Athena ve Aphrodite arasýnda hangisinin güzel olduðu konusunda bir çekiþme baþlar. Zeus burada hakem olmak istemez. Bu görevi Ýda Daðý’nda çobanlýk yapan ama aslýnda Troya prensi olan Paris’e verir. Bunun üzerine tanrýçalarýn her biri Paris’e vaatte bulunur. Hera Asya krallýðýný, Athena sonsuz akýl ve baþarýyý, Aphrodite ise dünyanýn en güzel kadýnýnýn (Spartalý Helene) aþkýný vadeder. Paris’in seçimini Aphrodite’ten yana kullanmasý ve Helene’yi kaçýrmasýyla devam eden süreç Troya Savaþý’ný çýkarýr.
Savaþý çýkartan neden üzerine düþünürsek, Eski Doðu savaþ geleneðinde, düþmanýn tanrýlarýný yani tanrý sembollerini bulunduklarý kentten kaçýrma giriþimine çok sýk rastlanýr.
MÖ 13. yüzyýldan itibaren birçok Asur kralý, fethettikleri yabancý tanrýlarý alýp ülkelerine getirmiþlerdir. MÖ 16. yüzyýlýn baþlarýnda Hitit kralý II. Mursili, Babil’in kent tanrýsý olan Marduk’u kaçýrýp ülkesine götürmüþ ve bu böyle devam etmiþtir. Helene isminin etimolojik kökenine bakýlýrsa ‘Swelena’dýr. ‘Swel’ güneþ, güneþin parýltýsý, yanmak anlamlarýna gelir ve bu kelimeye Hint-Avrupa dilinde tanrý ismine dönüþtürmek için kullanýlan enos / ena son eki eklendiðinde, “Helene’nin kaçýrýlmasýnýn” yukarýdaki görüþ ile bir iliþkisi olduðu düþünülebilir.
Aslýnda Grek mitolojisinde Helene güneþle iliþkilendiriliyor; yani güneþin kýzý kabul ediliyor. Ona birçok ülkede tapýldý; örneðin Rhodos Adasý’nda güneþ tanrýsý ile birlikte ona da tapýlýyordu. Oldukça eskiye tarihlenen bu mitolojik öðe deðiþim gösterip Zeus’us kýzý haline geldi. Buradan yola çýkarak Troya Savaþý’nýn bu nedenini, Eski Doðu savaþ geleneðindeki tanrý sembollerinin kaçýrýlmasý ile ilgili olay ve mitolojilerin farklý bir versiyonu gibi algýlayabiliriz.
Ýþte bu savaþla ilgili olarak ortaya çýkmýþ ve savaþýn bugün hatýrlanmasýnýn tek sebebi olan, Homeros’a atfedilen Ýlyada ve Odysseia destanlarý Batý Uygarlýðý’nýn ilk yazýlý eserleri kabul edilir. Ýlyada Destaný’nda Helene’yi geri almak için Akhalar’ýn Troya Þehri’ni on yýl boyunca kuþatmalarý anlatýlýr. Savaþýn sonunda ise tanrýça Athena’ya kutsal bir sunak süsü verilen tahta bir atýn içine en iyi adamlarýný gizleyen Akhalar, þehri ele geçirmeyi baþarýr ve Troya’yý yaðmalayýp yakarlar. Bu tahta at hilesi her ne kadar Odysseus’un kurnazlýðý ise de burada Athena’nýn da yönlendiriciliði vardýr. Bu bakýmdan tahta at, Afrodite’e karþý Athena’nýn yani aþka karþý aklýn zaferinin simgesidir.
Ýlyada Destaný’nda savaþýn çýkmasýna kadarki mitolojik olay örgüsü ve beraberinde geliþen Akha filosunun toplanmasý, yelken açmasý, savaþýn ilk çarpýþmalarý, Troya Atý, þehrin yaðmalanýp yakýlmasý gibi olaylardan bahsedilmez. 15.693 mýsralýk destanda çýkmaza girmiþ bir kuþatmanýn son yýlýndaki 51 günlük geliþme tasvir edilir.
Troya ve Troya Savaþý ile ilgili destanlar sadece bu ikisinden de ibaret deðildi. Aslýnda bunlar, antik çaðda büyük destanlar çemberinin içinde sayýlan epik þiirlerden yalnýzca ikisiydi. Günümüze yalnýzca bazý parçalarý kalan ve konularý ya doðrudan ya da dolaylý olarak bu savaþla ilgili diðer destanlar; Kýbrýslý þair Stasinos’un (Hegesinus) yazdýðý 11 kitaplýk Kypria (Kýbrýs Destaný), Leskhes adlý Midillili þair tarafýndan yazýlmýþ 4 kitaptan oluþan Ýlias Parva (Küçük Ýlyada), Miletoslu þair Arktinos tarafýndan yazýldýðý düþünülen ve 2 kitap içeren Ýlioupersis (Ýlion’un Yakýmý), 5 kitaptan oluþan Aithiopis (Etiyopya), Troizenli Agias tarafýndan yazýlan ve 5 kitaptan oluþan Nostoi (dönüþler) ve Odysseia Destaný’nýn devamý olan, yani Odysseus’un memleketine dönüþünden ölümüne kadar geçen dönemi konu edinen Telegonia’dýr.
Savaþýn yaþandýðý Son Tunç Çaðý, Kahramanlar çaðý olarak da biliniyor. Bunun en tipik örneðini Akhilleus’da görürüz. Akhalar’ýn en büyük kahramanýnýn, Troya Savaþý’nýn kazanýlmasýnda kaderi elinde tutan yenilmez savaþçýnýn trajik bir yazgýsý vardýr aslýnda. Ya sýradan bir insan olarak uzun yaþayacak ya da savaþa katýlýp kahramanca ölerek adýný ölümsüzleþtirecek. Akhilleus, ölümsüzlüðü seçerek bu süreçte yaptýðý sorgulamalarla aslýnda insanlýðýn varoluþ problemine de deðiniyor.
Hektor ise Troya’nýn yegane savunucusu ve ayný zamanda Anadolu’nun ilk ulusal kahramaný sayýlabilir. Çünkü Troya Savaþý, destandan da anlaþýlacaðý gibi bölgesel bir karþýlaþma deðil, Batý dünyasý ile Doðu dünyasýnýn müttefikleriyle beraber ilk çarpýþmasýdýr. Ayrýca Hitit Ýmparatorluðu’nun baþkenti Hattuþa’dan çýkarýlan kil tabletler þimdiye kadar en önemli kaynaðý Homeros olan Troya Savaþý’na yeni bir bakýþ açýsý kazandýrýyor ve böylece mitolojik öðelerin çokça bulunduðu destandaki gerçek olaylar belirmeye baþlýyor.
Tarihçilerin ve arkeologlarýn çalýþmalarý sonucu genel olarak kabul edilen görüþ, savaþýn sadece Troyalýlar ve Akhalar arasýnda olmadýðý, her iki tarafýn da kendi müttefikleri ile birlikte bu savaþa katýldýklarý yönünde. Bu listelerden Akha müttefiklerinin Yunanistan ve Ege dünyasýndan yani batýdan, Troyalýlar’ýn ise Thrakia ve Habeþistan gibi uzak ülkelerin desteklerini aldýklarý ve müttefiklerinin de çoðunlukla Anadolu halklarý olduðu görülüyor. Kýsacasý Hitit tabletleri bu görüþü oldukça aydýnlatýyor.
MÖ 6. yüzyýldan itibaren Eski Yunanlar’ýn bildiði Troia (Ýlion), Eski Çað’da terk edilmiþ bir tepe üzerindeki köyden ibaretti. Ama yine de birçok önemli kiþinin ilgisini çekmeye devam etti ve Troya kahramanlarýnýn anýlmasýný saðladý. MÖ 480 yýlýnda Pers kralý Kserkses, Çanakkale Boðazý’ný geçmeden önce Troya’ya uðrar ve burada Troya kahramanlarý için kestiði kurbanlarla onlarý yadederek seferinin amacýný bu þekilde gösterir.
MÖ 334 yýlýnda ise bu sefer Pers Ýmparatorluðu’na karþý sefere çýkan Büyük Ýskender de, ayný þekilde önce Gelibolu Yarýmadasý’nýn ucunda bulunan ve Akhalar’ýn ölen ilk savaþçýsý olan Patroklos’un, daha sonra da Akhilleus’un mezarlarýný ziyaret ederek kendi seferiyle Akhalar’ýn Troya seferini özdeþleþtirir.
Roma’nýn ünlü devlet adamý ve generali Caesar’ýn da Troya’ya ilgisi diðer Romalýlar’dan çok daha fazlaydý. Buraya hem özgür kent statüsü kazandýrdý hem de vergiden muaf tutarak ek toprak baðýþýyla kent sýnýrýný geniþletti.
Troya’ya ilgi gösteren diðer bir ünlü sima ise 17 kitaplýk Geographika adlý eserin yazarý tarihçi ve coðrafyacý Amasyalý Strabon’du; MÖ 1. yüzyýlda burayý ziyaret etmesinin yanýsýra bu kent ile ilgili gözlemlerini eserinde anlatýr.
1462 yýlýnda ise Fatih Sultan Mehmet, Midilli seferi sýrasýnda Troya harabelerini ziyaret eder. Zamanýn tarihçisi Critoboulos ise Fatih’in harabeleri gezerken, kendisinin Ýstanbul’u fethederek Troyalýlar’ýn intikamýný aldýðýný söylediðini yazar.
Bu coðrafyada, dünya tarihinin gidiþatýnýn deðiþmesinde çok büyük rol oynayarak “Anafartalar Kahramaný” olacak olan Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1913’teki Balkan savaþlarý sýrasýnda Çanakkale ve çevresiyle beraber Troya’yý da ziyaret ettiði ve bu bölgede askeri incelemelerde bulunduðu son zamanlarda yapýlan araþtýrmalarda ortaya çýkarýldý. Ayrýca Çanakkale savaþlarý sýrasýnda da Troya Savaþý ile ilgili diðer subaylarla sohbetler gerçekleþtirdiði de biliniyor.
Örneklerden de anlaþýlacaðý gibi Troya Savaþý ve kahramanlarý, savaþýn gerçekleþtiði Son Tunç Çaðý’ndan günümüze kadar, Batý ve Doðu uygarlýklarýnýn simgesi haline gelerek anýlmýþtý.
Homeros’a atfedilen bu destanlarýn edebi bakýmdan kült eserler olduðu kabul edilse de içeriklerinin tarihsel gerçekliði Hellenistik dönemden beri tartýþýlagelen bir konu. Arkeolojik kazýlarýn baþladýðý 19. yüzyýlýn sonlarýndan itibaren de bu içerikle ilgili veriler elde edilmeye çalýþýldý ve hala bu arayýþ devam ediyor.
Doðu Akdeniz havzasýnýn geneline baktýðýmýzda yapýlan arkeolojik ve tarihsel araþtýrmalar, Homeros’un söylediðine göre Troya’da bir savaþ olduðunu doðrular görünüyor. Bunun için Son Tunç Çaðý’nýn politik ve ekonomik yapýsýna bakacak olursak, güçlü krallýklar ve surlarla çevrili saraylar etrafýnda toplanmýþ þehir devletleri çaðý olduðu görülür.
Ticaret farklý devletler arasýnda gerçekleþen takas sistemine dayanýyor ve bu ticari sistem, temelde bireysel tüccarlardan ziyade krallar tarafýndan kontrol ediliyordu. Bu krallar sadece ipek ve baharat takas etmiyor, ayný zamanda altýn, gümüþ, bakýr, tahýl, köle ticareti de yapýyordu.
MÖ 1600 ila 1200 yýllarý arasýnda Orta Anadolu’dan Mezopotamya’ya kadar uzanan alana hakim olan Hititler, Anadolu’da önemli bir güç olarak karþýmýza çýkýyor. Ayrýca Batý Anadolu’da þehir devletleri þeklinde yapýlanan Wilusa adýnda bir konfederasyon görüyoruz. Bu yapý Doðu Akdeniz siyasi sistemi içinde yer alýyordu ve Çanakkale Boðazý’na hakim konumuyla önemli bir güç faktörüydü. O dönemde her taþýmanýn en ucuz þeklinin deniz yolu ile yapýlmasý Wilusa’yý ticari bakýmdan daha da iþlevsel hale getiriyordu. Ýþte Troya þehri de bu konfederasyonun bir parçasýydý. Aslýnda Hititologlar 1924 yýlýndan beri Hitit yazýlý kaynaklarýnda adý geçen Wilusa kentinin Troya ile özdeþ olduðunu iddia ediyorlar. Son yýllarda ise bu iddiaya kesin gözüyle bakýlýyor.
Troya; Asur, Babil, Uruk, Ugarit, Karkamýþ ve Hattuþa gibi yüksek kültür merkezlerinden bakýldýðýnda o dönemin ekonomi, kültür ve politikasýný belirleyen kent devletleri dünyasýnýn sýnýrýndaki küçük bir yerleþmeydi. Ne olursa olsun Troya’nýn coðrafik olarak çok önemli bir yerde olduðu kesin. Çünkü Trakya ve Tuna’ya ya da Karadeniz sularýna ulaþmak için mutlaka Troya’dan geçmek gerekiyordu. Yunanistan üzerinden yapýlabilecek kara yolculuklarý ise engebeli yapýsý nedeniyle mümkün deðildi. Troya’nýn Ege’nin batýsýndaki bölgelerle karþýlaþtýrýldýðýnda daha önemli bir yer olduðunu, özellikle de MÖ 3. ve 2. bin yýlda Asya ve Avrupa arasýndaki sýnýrda ve bu kýtalar arasýndaki iliþkilerde vazgeçilmez bir iþleve sahip olduðunu doðrulayan buluntular elde edilmiþtir. Ayrýca görkemli kale duvarlarý ve saraylarýnýn boyutlarýyla tarzlarý bu önemine iþaret eder.
Troya’yý da içine alan daha geniþ bir alaný kaplayan Troas bölgesi ise tarih öncesi dönemden itibaren pek çok farklý göçle karþý karþýya kalýr. Ege ve Karadeniz ile Avrupa ve Asya arasýndaki konumu burayý çekici hale getirir. Bu nedenle bölgeye yönelik göçlerin ya kalýcý olarak yerleþmek ya da burayý kontrol amaçlý yapýldýðýný görüyoruz. Bu nedenle Troas bölgesi kentleri, tarih öncesinden 20. yüzyýla kadar önemli savaþlara sahne olacaktýr. Özellikle her anlamda merkezi özelliðini bin yýllarca koruyan Troya, bu durumdan olumlu ve olumsuz etkilenir.
Hititler o dönemde, içte düzenini saðlamasý için dýþta da düþmanlarýna karþý Wilusa/Troya’ya askeri anlamda yardým ediyordu. Karþýlýðýnda ise buranýn Hititler’e baðlý hale geldiði bir antlaþma imzalandý. Bu antlaþma gereðince Wilusa/Troya, tarihte bilinen ilk yazýlý antlaþma olan Kadeþ Antlaþmasý ile sonuçlanan Kadeþ Savaþý’na, Hititler’in müttefiki olarak katýldý. Mýsýr yazýtlarýna göre Troya’nýn bu savaþa 25 savaþ arabasý ile katýldýðý biliniyor. Sonuç itibariyle Hitit Ýmparatorluðu gibi bir güç ile bu tür siyasi bir iliþkinin kurulmasý, bu yerin önemine iþaret eden kayda deðer bir geliþmeydi.
Hitit metinlerinde Akhalar’ýn sürekli olarak Anadolu’nun batýsý ile Wilusa/Troya’yý kontrol altýna almak için büyük çaba harcadýðý görülüyor. Bu nedenin yanýsýra politik, ekonomik ve tarihsel nedenlerin de olduðu söylenebilir tabiki. Özellikle Tunç Çaðý ekonomisinde vazgeçilmez olan maden yataklarýna giden deniz yolunu kontrol etmek ve böylece daha da zenginleþme isteði, diðer bütün nedenlerle birlikte bölgeler arasý büyük bir savaþa yol açmýþ olabilir. Söz konusu savaþýn Troya Savaþý olduðu kabul edilirse, aslýnda Akhalar’ýn zaferi ile sonuçlanmýþ gibi görünen bu çatýþmanýn bir kazananý yoktur.
Troya’nýn yýkýmýyla birlikte yaklaþýk ayný tarihlerde (MÖ 1180’ler) Hitit Imparatorluðu da parçalandý, diðer taraftan Ege Bölgesi’ndeki Miken (Akha) Ýmparatorluðu’nun güçlü kentleri de Troya’nýn yýkýlmasýndan kýsa bir süre önce tahrip edildi.
Kýsacasý Akdeniz havzasýnda siyasi, ekonomik, kültürel vb her alanda sistem çöktü. Yaklaþýk 400 yýl boyunca yazýnýn kullanýlmadýðý ve Akdeniz’de yaþamýn ve mimarinin fakirleþtiði bir dönem olan, arkeolojide “Karanlýk Çaðlar” olarak adlandýrýlan dönem baþladý. Bunun nedeni olarak 3 görüþ ileri sürülüyor. Birincisi Mýsýr yazýtlarýnda adý geçen “Deniz Halklarý”nýn bu yýkýmý gerçekleþtirdiði; ikincisi imparatorluklarýn iç çekiþmeler yüzünden tahrip olduðu, üçüncüsü ise iklim deðiþikliklerinin ve beraberindeki sorunlarýn bu yýkýma neden olduðu. Bu sistemsel çöküþün nedeni kesin olarak belirlenemese de Troya Savaþý’nýn, uzun süren kriz yýllarýnýn son noktasý olduðu düþünülüyor.
Ayrýca bu kadim coðrafyada yaþanmýþ ve yine destanlaþmýþ Çanakkale Savaþý ile Troya Savaþý arasýnda benzerliklerin bulunduðunu söylemek de mümkün. Bu iki savaþ farklý zamanlarda ve farklý halklar arasýnda olsa da kendi zamanlarýnýn ötesine geçen etkileri hala hissedilir. Birbirine bu kadar yakýn iki savaþ arasýnda edebi ve tarihsel anlamda iliþki kurulduðu, Çanakkale Savaþý’nda özellikle müttefik askerlerin günlüklerinde görülüyor.
Savaþa katýlan askerlerden biri olan Rupert Brooke, Ýngiliz donanmasýnýn amiral gemisi olan Queen Elizabeth’in Çanakkale Boðazý’ný bombardýmana tutmasýný, Troya Savaþý sýrasýnda Olympos tanrýlarýnýn bu kenti yýldýrýmlarýyla sarsmasýna benzetir. Bir baþka þiirinde ise Troya ve Çanakkale’de savaþan askerlerin ayný kaderi paylaþtýðýndan bahseder.
Özellikle eðitim görmüþ ve klasik eserleri bilen subaylar, savaþ sýrasýnda yazdýðý mektuplarda ve daha sonraki anýlarýnda Homeros’tan alýntýlar yaparlar. Bu yazýlarda da görüldüðü üzre müttefiklerin, kendilerini Akhalar ile bir tuttuklarý görülür. Anzaklar için dik yamaçlar ve yukarýda bulunan Türk siperleri, Troya’nýn ele geçirilemez surlarý gibi görünmüþtür. Kendilerini Akhalar’la ve onlarýn kahramaný Akhilleus ile özdeþleþtirerek Troya kahramanlarýný ve Hektor’u düþman olarak yansýtýrlar.
Bu konuda en bilinen þiir, kendisi de Gelibolu’da savaþmýþ þair Patrick Shaw Stewart’a aittir. “Stand in the trench, Akhilleus” adlý þiirinde cepheye geldiði ilk günlerde yaþadýklarýný, Ýlyada Destaný’nýn 18. kitabýna atýf yaparak nakletmiþ, yakýn arkadaþý Patroklos’u kaybeden Akhilleus’un acýsýný duyduðunu ifade etmiþtir.
Ýki savaþ arasýnda kurulan benzerliklerden biri de, Akha kahramanlarýndan Odysseus’un aklýna gelen Troya Atý hilesidir. Buna benzer bir hile, Çanakkale’de savaþýn ilk çýkartma gününde görülüyor. Ýngiliz teðmen Josiah Wedgwood, 25 Nisan 1915 sabahý Seddülbahir önündeki sahile, kalabalýk bir birliði çýkarmak için benzer bir yöntemi deneyip River Clyde adlý eski bir kömür þilebini, içinde kalabalýk bir asker grubunu taþýyan bir çýkartma gemisine, ama kendi deyimiyle tahta bir ata dönüþtürüyor. Fakat bu sefer hile baþarýsýz olmuþ ve müttefiklerin Çanakkale’de en fazla kayýp verdikleri giriþimlerden biri haline gelmiþti.
Ayrýca Boðaz’ý bombalayan müttefik donanmasýnýn üçüncü büyük gemisi Agamemnon Zýrhlýsý’nýn adýnýn, Akhalar’ýn baþkomutanýnýn adý ile ayný olmasý da tesadüf deðildi kuþkusuz.
www.arkeofili.com
Bu yazý hakkýnda yorum bulunamamýþtýr. Ýlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >