Blog

Mar19

Gudrid Adındaki Viking Kadını Gerçekten Amerika’ya Gitti mi?

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  DestanGrönlandİzlandaNewfoundlandSagaViking



Gudrid Adındaki Viking Kadını Gerçekten Amerika’ya Gitti mi?


Sagalar, Gudrid adlı kadının Newfoundland’e yerleştiğini ve sonunda Kuzey Atlantik Denizi’ni sekiz kere geçtiğini öne sürüyor.

 

Brown, “The Far Traveler”’da “Destanlar doğru mu?” sorusunu değil, “Akla yatkın mı?” sorusunu soruyor ve bunun hikayelerin doğruluğunu test etmek için çok daha iyi bir barometre olduğuna dikkat çekiyor. C: Wikimedia Commons

 

1000 yıldan daha uzun bir süre önce, Gudrid adındaki bir kadın, kocası ve küçük bir mürettebat ile birlikte haritanın köşesinden denize açıldılar ve şimdiki adı Kanada olan ancak Vikinglerin Vinland olarak adlandırdıkları yere çıktılar. Gudrid, bir erkek çocuk doğurup, memleketi İzlanda’ya dönene kadar burada yaşadı ve Newfoundland ile çevresini üç sene boyunca keşfetti. Nihayetinde, Gudrid Kuzey Atlantik Denizi’ni sekiz kere geçti ve herhangi bir diğer Viking’ten çok daha uzak noktalara, Kuzey Amerika’dan İskandinavya ve Roma’ya kadar seyahat etti. Ya da en azından Viking sagası bunu öne sürüyor.

Ancak Gudrid Thorbjarnardóttir’in bu uzun soluklu yolculuğu gerçekten yaşanmış mıydı? Eğer böyleyse, Christopher Columbus’tan yaklaşık 500 sene önce Amerika’ya gerçekten adım atmış mıydı?

Fiziksel kanıtlar veya daha güvenilir belgeler ortaya çıkmadıkça, bu sorulara verilecek kesin cevaplar olmayacaktır. Yine de 2007 yılında yayınlanan “The Far Traveler: Voyages of a Viking Woman”ın yazarı Nancy Marie Brown, Gudrid’in hikayesi ile ilgili: “Viking kadınları Viking erkekleri kadar cesur ve maceraperesttiler. Bu bakımdan Viking kadınlarının yaşantılarında bizin düşünebileceğimizden daha az sınır vardı.” diyor.

Sagalar Gudrid Hakkında Ne Söylüyor?

Gudrig adı, genel olarak Vinland sagaları olarak bilinen iki sagada geçiyor: Grönlandlıların Destanı ve Kızıl Eirik Sagası. Onun bu iki hikayesi arasında bazı küçük farklar bulunuyor. Grönlandlılar Sagası’nda, Gudrid fakirdir ve gemisi Grönland’a giderken batmıştır. Kızıl Eirik’de ise, Gudrid zengindir ve Vinland’a seyahat etmeden önce zorlu Grönland kışını atlatmıştır. Her saga çok büyük, asırlık bir telefon oyunu gibidir. Kış bazen serttir. Bazen bir gemi kazası vardır. Ancak hangi destanın okunduğuna bakılmaksızın, Gudrid’in hikayesinin ana unsurları aynı kaldı.

 

19. Yüzyılda yapılan bir çizim, Thorfin ve Gudrid’i, Vinland sahillerinden gösteriyor.

 

Her iki kronikte de Gudrid, 10. yüzyılın sonlarında bir zamanda, İzlanda’da doğmuştur. Yaklaşık 15 yaşındayken, babası Thorbjorn ile, babasının sorun yaratan arkadaşı Eirik’in yeni bir Viking yerleşimi kurmakla meşgul olduğu Grönland’a seyahat etti. Gudrid buradayken, Eirik’in genç oğlu Thorstein ile evlendi. (Siz Thorstein’in büyük oğlu Leif Erikson’u Kuzey Amerika’ya ilk kez ayak basan Avrupalı olarak tanıyor olabilirsiniz.) Leif’in ayak izlerini takip ederek Thorstein de bu yeni ve yabancı dünyaya yelken açtı. Eğer Grönlandlılar sagasına inanacak olursak, belki de yanında genç gelini Gudrid de vardı.

İki sagada da, Thorstein Vinland’a gitmeyi başaramaz. Vinland kelimesi şarap ülkesi manasına gelmekteydi ve Vikingler bu kelimeyi Kuzey Amerika’da karşılaştıkları, yaprak dökmeyen ormanlarla kaplı yarımadaları tanımlamak için kullanmışlardı. O ve Gudrid – Gudrid gerçekten onunla birlikteyse- kış gelmeden hemen önce Grönland’e dönmeyi başarırlar. 

Bu sert bir kıştır ve Gudrid’in çevresindeki insanlar birer birer ölmeye başlarlar. Thorstein’de bu kişiler arasındadır ancak ruhu -her iki destanda da yaşayanları ziyaret eden pek çok ruhtan biri- Gudrid’in kaderinin çok parlak olacağını söyleyebilecek kadar kalır. Dul kalan Gudrid ise Grönland’daki ana yerleşime geri döner.

17 yaşında eşini kaybetmiş bir kadın olarak Gudrid, nerede, kiminle yaşayacağını ve bir sonraki evliliğini seçebilirdi. Her iki saga da Gudrid’in, lakabı “bir erkeğin yarattığı” manasına gelen İzlandalı tüccar Thorfinn Karlsefni ile evlenmeyi seçtiğini bildirir. 

Gudrid yeni eşi Thorfinn ile Yeni Dünya’ya doğru yelken açar. Yanlarında oğulları Snorri de vardır ve üç yıl sonra evlerine geri dönerler. Bir saganın, genç ailenin Norveç’e bir sapma yaptıklarını söylemesine rağmen her iki anlatı da Gudrid’in İzlanda’daki, Glaumbaer olarak bilinen çiftliğine geri döndüğü konusunda hemfikir. 

Bundan sonra Gudrid’e ne olduğunu yalnızca Grönlandlılar sagasından duyuyoruz. Şimdi Gudrid, 40 ya da 50’lerinde daha olgun bir kadındır ve bir haç ziyareti için Roma’ya doğru yola çıkar. Bir münzevi ve rahibe olarak günleri geçirmek için çiftliğine geri dönmeden önce yolculuğunun neredeyse tamamını yürüyerek gerçekleştirir. (Araştırmacılar, Brown’ın Gudrid biyografisinde işaret ettiği gibi 11. yüzyılın başlarında bir Viking rahibesi olmanın neye benzediğinden tam olarak emin değillerdir.)

Gudrid her iki sagada da ağırbaşlı ve mantıklı bir insan olarak sunulur. Eirik’te, kadınların en adili ve sevgi ile şakıyan bir sese sahiptir. Grönlandlılarda, “yabancıların arasında nasıl davranması gerektiğini bilen” biri olarak resmedilir. Bu tanım, Kuzey Amerika yerlisi bir kadınla konuştuğu ana yapılan bir atıftır.

 

İzlanda’daki Glaumbaer çim evinin yeniden inşası. C: Wikimedia Commons

 

Sagalar Güvenilir Olabilir Mi?

Çağdaş gözlemciler sagalara güvenebilirler mi? Bu anlatı ve diğerleri içlerinde, hayaletler, ejderhalar, cadılar ve her türden açıkça kurgusal olan unsurlar barındırırlar. Ancak tarihçiler ayrıca bilirler ki bu anlatılar, Viking kralları ve kraliçeleri gibi gerçek insan isimlerini de barındırırlar. Gerçek savaşlardan, yerleşimlerden ve şehirlerden bahsederler. Araştırmacı Lars Lonnroth’un yazığı gibi: “Sagaların hepsi bir tür gerçeği sunduklarını iddia ediyorlar. Gerçi bu gerçeğin trol masallarından ayrıştırılması gerekir.”

Brown, “The Far Traveler”’da “Destanlar doğru mu?” sorusunu değil, “Akla yatkın mı?” sorusunu soruyor ve bunun hikayelerin doğruluğunu test etmek için çok daha iyi bir barometre olduğuna dikkat çekiyor.

Hem Grönlandlılardaki hem de Kızıl Erik’deki anlatılar, yazıya geçirilecekleri 13. yüzyıla kadar 200 yıldan uzun bir süre nesilden nesile sözlü olarak aktarılmışlardı. Gudrid gibi destan karakterlerine aşina olan okuyucu kitlesi daha fazla serbestlik istiyorsa bir hikâye anlatıcısını çağırabilirdi. Bunu hikâyeyi doğrulamanın toplumsal bir yolu olarak hayal edin.

Brown: “Bu bizim George Washington hakkında anlattığımız hikayelerin bir türüdür. Yalnızca burada uydurabileceğiniz çok şey var… Kiraz ağacını mı kesti? [Çevirenin notu: Kiraz ağacı miti George Washington’un henüz altı yaşında iken aldığı hediye balta ile babasının ağacını kesmesini anlatır. Babası bu durumu haber alır ve Washington’a kızar. O ise açıkça ağacı kestiğini söyler. Babası bunun üzerine oğluna sarılarak, oğlunun dürüstlüğünün bin ağaca bedel olduğunu söyler.]  Peki, tamam, size bunu vereceğiz çünkü zaten çocukken bunu duymuştunuz. O Delaware Nehri’ni mi geçmişti? Evet, muhtemelen. Destan karakterleri hakkında genel ve ortak bilgi vardır ve bu çerçeve içinde çok şey yaratabilirsiniz.” diyor.

Destanlarda aktarılan Gudrid hikayesinin bir kısmı uydurma olabilir, tıpkı eşinin hayaletinin sohbet etmek için geri dönmesi gibi. Brown ve diğer bilim insanları, anlatının bazı bölümlerinin gerçek olaylara dayandığını savunuyorlar.

Arkeologlar sıklıkla sagalarda geçen olayları doğrulayabilirler. Brown: “Arkeologlar sagalara dikkat ettiklerinde ve sagalar onlara bakmaları gereken yeri söylediğinde, genellikle bir şeyler bulurlar.” 

Arkeologlar Gudrid vakasında, sagalarda tasvir edilen ve Gugrid’in maceralarının sonunda yerleştiği İzlanda’daki Glaumber çim evini kazdılar. Binanın yapısı, İzlanda’daki diğer Viking dönemi çim evlerine benzemiyor. Daha çok yüzlerce mil ötede bir Kuzey Amerika Viking yerleşiminde inşa edilmiş olanları andırıyor. Bu yerleşim yeri Gudrid ve kocasının Newfoundland yarımadasının ucuna inşa ettiği varsayılan yerleşim yeridir.

 

L’anse aux Meadows’daki yerleşimdeki Viking teknesinin yeniden inşası. C: Wikimedia Commons

 

Kuzey Amerika’da Bir Viking Kadınına Ait Deliller

Kuzey Amerika’da bilinen tek Viking yerleşimi, Newfoundland’in en kuzeydeki parçasında bulunan L’anse aux Meadows’tur. Rüzgarlı bir noktada olan yerleşim, muhtemelen daha güneye yapılacak keşifler için bir iskele olarak görev yapıyordu. Karbon tarihlendirmesi yerleşimi MS 1000 yılına tarihledi -bunun 20 yıl aşağısı ya da yukarısı olabilir- ve bu zaman aralığı, Leif Erikson ve sonra Gudrid’in Yeni Dünya’ya yaptıkları yolculuklarla aynı zaman çizgisine denk geliyor.

Arkeologlar üç çim evini, bir demirhaneyi, ve dört işliği gün yüzüne çıkardılar. İşlikte çiviler ve odun talaşları zeminin her yerine dağılmış halde bulundu ve bu durum yüzlerce yıl önce Viking yerleşimcilerinin gemilerini tamir ettiklerini gösteriyor. 1975 yılında Birgitta Wallace ve ekibi tarafından aynı yapılar üzerindeki etütler sırasında, en az bir kadının, yaklaşık bin yıl önce Newfoundland’de yaşadığına dair izler bulundu.  

Eğitimsiz gözler için bu bulgu, içerisinde bir delik olan tuhaf biçimli bir taş olarak görünebilir. Ancak Wallace bu taşın da Viking Dönemi’nden kalma bir ağırşak olduğunu fark etti. Ağırşak, ipliği döndürmek için kullanılan çubuğun ucuna yerleştirilmiş küçük bir taştı.

Eğirme, nereden bakılırsa bakılsın, Viking dünyasında bir kadın işi olarak görülüyordu. Buna rağmen bazı arkeologlar bu ağırşak ile Gudrid arasında bir bağlantı kurma konusunda ihtiyatlı davranıyorlar. “The Far Traveler”’da aktarıldığı üzere Wallace: “Benim, Gudrid’in burada olması ile ilgili bir sorunum yok. O buradaydı!” diyor. 

Eğer Gudrid burada yaşadıysa, muhtemelen yalnız değildi. Diğer kadınlar da O’na ve Thorfinn’e yolculuklarında eşlik etmiş olmalıydı. Yalnızca içi delik ufak bir taş, araştırmacılara, bin yıldan uzun bir süre önce kadınlar ile erkeklerin L’anse aux Meadows’da birlikte yaşadıklarını ve çalıştıklarını gösteriyor.

Geneoloji, Tarih Boyunca Gudrid’in İzini Sürüyor

Bugün yalnızca beş Kızıl Eirik Sagası ve bir tane Grönlandlılar Sagası yazması elimizde. Kızıl Eirik’in bilinen en eski versiyonu Hauk Kitabı’nın içinde. 1306-1308 yıllarına kadar geri götürülen kitap, Norveç Kralı’nın danışmanlarından biri olan Hauk Erlendsson tarafından, İzlanda’da bir manastırda yaşarken kaleme alınmıştı. Buradayken Hauk, Eirik hikâyesinin büyükbabası tarafından yazılan versiyonundan bir kopya çıkarmış ve buna bir de aile ağacı eklemişti. Bu aile ağacında, Hauk kendi soyunu Gudrid ve oğlu Snorri’ye kadar geriye götürüyor ve günümüzde bilim insanları bu aile ağacının doğruluğuna inanma eğilimde.

Ancak bu yeterli midir? Geneoloji sagalar ve içi delikli bir taş, seyahatler yapmış ve MS 1000 yılı civarında ölmüş olan Gudrid’in yaşadığını ispat etmek için yeterli midir? Kime sorduğunuza bağlı. Arkeologlar genellikle sorunun etrafından dolaşıyor. Onlar Gudrid’in var olabileceğini ve hatta var olduğunu söylüyor. Ağırşağın ve Glaumbaer’deki çim evin O’na ait olabileceğini ve bunların efsanelerdeki Gudrid’in muhtemelen yaşadığı anlatılan yer ve zamanla eşleştiğini söylüyorlar.

Glaumbaer’deki çim evini kazan John Steinberg, yapının hikayelerle eşleştiğini ancak bunun Gudrid’in varlığına bir kanıt olamayacağını söylüyor. Brown ve Wallace gibi diğerleri ise, Gudrid’in gizem örtüsünü kaldırmak için aceleciler. “History Extra”nın yazarı, Viking araştırmacısı Eleanor Rosamund Barraclough, Kızıl Eirik sagasının “daha uygun bir şekilde Gudrid efsanesi olarak adlandırılması gerektiğini” savunarak,  Gudrid’i “Vinland sagalarının gerçek kahramanı” olarak anıyor.

Gudrid’den bahseden iki saga, şüphesiz masallar, yarı gerçekler ve kurgular içeriyor. En nihayetinde Kızıl Eirik ve Grönlandlılar uzaklara yolculuk yapanların hayatları ile ilgili çok sayıda çelişki barındırıyor. Ancak Brown’ın Gudrid’in hikayesinin inandırıcı olup olmadığı sorusunun yanıtı çınlayan bir evet. Bütün kanıtlar göz önüne alındığında, Gudrid adında bir Viking kadınının var olması, Yeni Dünya’ya seyahat etmesi ve destanlarda ölümsüzleştirilmesini garanti edecek kadar dikkat çekici olması kesinlikle makul. 

Brown: “Gudrid’in bu yolculuğa çıkması istenmedi. Bu onun kendi seçimiydi. Grönland’da, evinde rahat bir şekilde kalabilirdi. Ancak o gitmek istedi.” diyor.

O macera istedi. Yeni Dünya’ya yelken açan ilk grup arasında olmayı istedi. Bu yüzden, 1000 senesi civarında, haritanın köşesinden yelken açtı.

 

www.arkeofili.com

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için