Blog
Kastabala’da Tiyatro ve Entelektüel Hayatın İzleri Ortaya Çıkıyor
Osmaniye’de yer alan Kastabala Antik Kenti, yaklaşık 2.700 yıllık tarihiyle Çukurova bölgesinin en önemli arkeolojik yerleşimlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
www.arkeolojikhaber.com
Osmaniye’deki Kastabala Antik Kenti’nde yürütülen kazılarda tiyatro sahne binasına ait yeni mask kabartmalarının bulunması, kentin kültür tarihine ilişkin önemli verileri gün yüzüne çıkardı. Felsefi figürleri de içeren bu buluntular, tiyatronun yalnızca bir eğlence alanı değil, aynı zamanda entelektüel tartışmaların yapıldığı çok yönlü bir kültür merkezi olduğunu ortaya koyuyor. Yeni bulgular kentin sahne binasının yeniden ayağa kaldırılmasına da imkân tanıyor.

Roma Dönemi Kültür Merkezi Olarak Kastabala Tiyatrosu
Osmaniye’de yer alan Kastabala Antik Kenti, yaklaşık 2.700 yıllık tarihiyle Çukurova bölgesinin en önemli arkeolojik yerleşimlerinden biri olarak kabul edilmektedir. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi’nin (OKÜ) iş birliğinde devam eden kazılar, kentin tarihini aydınlatmaya devam ederken özellikle Roma İmparatorluğu döneminde inşa edildiği değerlendirilen tiyatro alanında yoğunlaşmaktadır.
OKÜ Arkeoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Faris Demir başkanlığında yürütülen çalışmalar, tiyatronun yalnızca mimari açıdan değil, sosyal ve kültürel yapıyı anlamada da önemli ipuçları sunabileceğini göstermektedir. Yaklaşık 5 bin kişi kapasitesine sahip olduğu tespit edilen sahne yapısı, Kastabala’nın Roma Dönemi’nde bölgesel bir cazibe merkezi olduğunu güçlü şekilde kanıtlamaktadır.
Tiyatro yapısının hem gösteri sanatlarının icra edildiği sahne işlevi hem de kamusal toplanma ve tartışma ortamı sunan kültürel bir platform olması, Kastabala’nın dönemin toplum yapısındaki yerini yeniden değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır. Bu açıdan mimari buluntular, antik kentin yalnızca askeri ya da ticari bir merkez değil, aynı zamanda kültürel üretim alanı olduğunu göstermektedir.

Doç. Dr. Faris Demir
36’ya Ulaşan Mask Sayısı: Doğu ve Batı Kültürlerinin Buluşması
Kazılar sırasında en son elde edilen 5 mask kabartması arasında, Doç. Dr. Demir’in de vurguladığı gibi, yaşlı bir düşünür ve filozof betimlemesi taşıyan kabartmanın bulunması, Kastabala’nın kültürel işlevine ilişkin önemli bir gösterge olarak değerlendirilmektedir. Bu buluntu, tiyatro alanının yalnızca tragedya ve komedya oyunlarının sergilendiği bir mekân olmadığını, aynı zamanda felsefi tartışmaların ve edebi etkinliklerin gerçekleştirildiği bir yer olabileceğini işaret etmektedir.
Demir’in aktardığına göre, önceki yıllarda ele geçirilen masklar tragedya ve komedi sahnelerini temsil etmekteydi. Bugün ulaşılan kabartmalarla birlikte Kastabala’da bulunan mask sayısı 36’ya yükselmiştir. Hem ikonografik hem de stilistik açıdan incelenen masklar, Doğu Akdeniz’in kültürel çeşitliliğini de yansıtmaktadır. Hem Doğu hem de Batı sanat anlayışının izlerini taşıyan bu kabartmalar, bölgenin kültürel etkileşime açık yapısını ortaya koymaktadır.
Buluntular aynı zamanda tiyatronun geçmişte oynadığı işlevin bugüne taşınmasına yönelik bir kültürel miras bilincini de güçlendirmekte; kazı ekibi, elde ettikleri veriler ile sahne binasının özgün mimari dokusuna uygun biçimde yeniden ayağa kaldırılmasının mümkün olabileceğini ifade etmektedir.

Sahnenin Yeniden Ayağa Kalkışı: Arkeolojik Koruma ve Kamusal Bellek
Kastabala tiyatrosuyla ilişkili mimari parçaların bir araya getirilmesi, yalnızca bir restorasyon süreci değil, aynı zamanda antik bir kültür mekânının sürekliliğinin sağlanması anlamına gelmektedir. Doç. Dr. Demir, amaçlarının yalnızca arkeolojik buluntuları açığa çıkarmak olmadığını; bu alanı korumak, işlevsel olarak yeniden kazandırmak ve geleceğe taşımanın da temel hedefler arasında yer aldığını vurgulamaktadır.
Bu yaklaşım, son yıllarda Türkiye’de artan kültürel miras politikalarıyla da örtüşmekte; antik kentlerin yalnızca tekil eserler üzerinden değil, toplu mekân kurguları yoluyla gelecek kuşaklara aktarılması gerektiğini göstermektedir. Tiyatro alanının bilimsel veriler ışığında restore edilmesi, Kastabala’nın yalnızca bir arkeolojik değer olarak değil, sosyal ve kültürel iletişimi besleyen bir alan olarak yeniden konumlandırılmasını sağlayacaktır.
Kültürel mirasın kamusal bellekle buluşması, kazı çalışmalarının salt bilimsel raporlarla sınırlı olmadığını; arkeolojinin toplumla bağ kuran bir disiplin olarak gelecekte daha da önem kazanacağını göstermektedir. Kastabala tiyatrosunda yürütülen çalışmalar bu açıdan yalnızca geçmişi değil, geleceğin kültür politikalarını da şekillendirme potansiyeli taşımaktadır.

Muzaffer Çağlayaner aa


Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >