Blog

Kas6

Krallara Layık Sağlık Hizmeti: Ninova Tıp Ansiklopedisi

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  AssurHippocratesNinova Tıp AnsiklopedisiSağlıkTedavi



Krallara Layık Sağlık Hizmeti: Ninova Tıp Ansiklopedisi

Antik dünyada, Mısır tıbbı bir saygı ve önem statüsüne sahipti.

Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com

Ninova Tıp Ansiklopedisi, tedavi reçeteleriyle birlikte binlerce hastalık ve semptom tanımını içeren 2.600 yıllık bir tıp el kitabı.


Günümüzde Wellcome Trust tarafından finanse edilen bir projenin parçası olarak İngilizce’ye çevriliyor ve araştırmacı Krisztian Simko, antik tıbbın hikayesini ve eski Mezopotamya ansiklopedisinde listelenen bazı şikayet ve tedavileri daha yakından inceliyor.
Doktorların, tıbbi uygulamalarında etik standartları korumaya söz verirken, tıbbın babası olarak tanınan antik Yunan şifacı Hipokrat’ın (Hippocrates – yaklaşık MÖ 460-370) adını taşıyan “Hipokrat Yemini”ni ettiklerini duymuşsunuzdur. Ancak, Hipokrat’ın zamanından önce tıbbın ne kadar gelişmiş olduğunu çok az insan biliyor.

Hippocrates büstünü ve Yunan tıp tanrısı Asklepios’un sembolü olan bir sopanın etrafına dolanmış bir yılanı gösteren bronz madalyon. Fransa,1789. C: The Trustees of the British Museum

Antik dünyada, Mısır tıbbı bir saygı ve önem statüsüne sahipti. Herodotus’a göre, Mısır tıbbında, vücudun farklı bölümleri, farklı tedaviler ve tıp uzmanları gerektirirdi. Her hekim, gözler, dişler veya mide gibi insan vücudunun belirli bir bölümünün hastalıklarıyla ilgilenmek üzere eğitilirdi.

Fakat karşılaştırıldığında antik dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan doktorların başarıları nasıldı? Ya Eski Irak’taki Asur ve Babil gibi büyük şehirlerdeki doktorlar? Herodotus, tıbbın onlar için en bilge geleneklerden biri olduğunu söylüyor. Herodotus’a göre, Mezopotamya’nın hastalıklarla başa çıkma yolu, hastaları pazara götürmeyi içeriyordu. Orada, benzer bir hastalıktan daha önce iyileşen insanlar, deneyimlerini hâlâ acı çekerenlere aktarıyordu. Ancak eski Irak’taki sağlık hizmetleri bundan çok daha ileriydi – hadi biraz daha derine inelim.

Tıbbın İlk Temelleri

Mezopotamya’da tıp çoğunlukla bitki bazlı ilaçları içeriyordu – bitkiler tek tek veya kombinasyon halinde, harici olarak sargı veya merhem şeklinde ve dahili olarak şifa iksirleri veya lavmanlar şeklinde uygulanırdı.

MÖ 2000 civarında, şifacılar çivi yazısı adı verilen kama şeklindeki yazı sistemini kullanarak tıbbi uygulamaları yazılı olarak kaydetmeye başlamışlardı. Bir stilus (kalem) yardımıyla, Mezopotamya’da yazının ana aracı olan kil tabletlerin nemli yüzeylerini küçük çivi yazısı ile işaretlediler.

Aşağıdaki taş kabartma, Assur kralı Sanherib’in sarayından ve arka planda bir kalem ve bir yazı tahtası ile birlikte, askeri başarıları için ödüllendirilen askerlerin notlarını alan bir Asurlu katibi tasvir ediyor.


Sanherib’in sarayından Asurlu bir katip tasvirli taş kabartma panel. Koyuncuk (antik Ninova), MÖ 640-620. C: The Trustees of the British Museum

Bu ilk şifacılar, çoğu zaman sargı ve merhemler gibi geleneksel tıbbi uygulamaları içeren karmaşık ve sofistike bir tedavi dizisinin ne olduğunu ayrıntılarıyla anlatıyorlar. Bazen, başka terapi biçimlerine rastlıyoruz, örneğin şifacılar, büyüye başvurarak ve ritüeller gerçekleştirerek hastalığın doğaüstü kökeniyle uğraşıyorlardı.

Şifa tanrıçası Gula gibi belirli tanrıların yardımını istiyorlardı. Tanrıça Gula aynı zamanda köpeklerle de ilişkilendirilirdi ve şifacılar, tanrıçanın sembolik hayvanını, aşağıdaki gibi hastalıklara karşı koruma sağlayacak altın muskalar yapmak için kullanırdı.

Şifa tanrıçası Gula’nın köpeğini tasvir eden altın muska. Antik Kiş Kenti (günümüzde Tall al-Uhaymir, Irak), MÖ 700-500. C: The Trustees of the British Museum

Bu erken tıp metinleri sonraki nesiller tarafından yeniden kullanıldı, geliştirildi ve detaylandırıldı. Bu köklü gelenek, MÖ 7. yüzyılda, binlerce hastalık ve semptom tanımını ve bunlara karşılık gelen tedavi reçetelerini içeren geniş bir tıbbi kayıt koleksiyonuyla doruğa ulaştı.

O zamanlar böylesine ayrıntılı bir tıp el kitabının yazılabileceği tek yer vardı: Assur kralı Asurbanipal’in kütüphanesi. Her türlü bilimsel faaliyetten büyülenen Asurbanipal, tüm bilgileri içerecek bir kütüphane yaratmak istemişti. İmparatorluğun dört bir yanından tıpla ilgili metinleri toplamak ve bu materyali başkenti Ninova’ya getirmek için uzmanlar görevlendirdi. Orada katipler, kendisinden önce gelen her şeyi çok aşan bir şey üreteceklerdi.

Bugün ‘Ninova Tıp Ansiklopedisi’ olarak adlandırılan bu tıp sözlüğü (burada kolaylık olması için ansiklopedi olarak adlandıracağız), terapötik tıp konusunda dünyanın ilk standart, yapılandırılmış ve sistematikleştirilmiş el kitabını temsil ediyor.


Asurbanipal’in sarayından bir kraliyet avında kralı tasvir eden taş kabartma panel. Koyuncuk (antik Ninova), MÖ 645-635. C: The Trustees of the British Museum

Ninova Tıp Ansiklopedisi

Ansiklopedi, 12 bölümden oluşan tıbbi ve terapötik bilginin yüksek düzeyde yapılandırılmış bir açıklamasıydı. Her bölüm, insan vücudunun belirli bir bölümünü etkileyen hastalıklara odaklanarak tepeden tırnağa ilerliyordu. Vücudun bölümleri, bu bölümlerin hastalıkları ve bunlara karşılık gelen tedaviler ayrıntılı olarak tartışılıyordu. Neredeyse 12 bölümün hepsi de birden fazla tabletten oluşuyor (günümüzdeki kitap bölümlerinin antik karşılıkları olarak düşünebilirsiniz) ve toplamda 50 tablet bulunuyor.

Ninova Tıp Ansiklopedisi’nin iyi korunmuş bölümlerinden biri –Asurbanipal Kütüphanesi’nden bir kil tablet parçası. Koyuncuk (antik Ninova). C: The Trustees of the British Museum

İlk bölüm vücudun baş kısmını ilgilendiren hastalıklar ile ilgili. Bu bölüme dair beş tablet de genel olarak baş kısmını veya kafa derisi, kulaklar ve burun gibi belirli bir bölümünü etkileyen çok çeşitli hastalıkların tedavisini içeriyor. Ardından, başın belirli bölümleriyle ilgili sorunların daha ayrıntılı olarak nasıl ele alınacağını tartışan incelemeler geliyor: gözler (4 tablet), kulaklar (1 tablet), boyun (altı tablet), burun (1 tablet) ve dişler (2 tablet). Baş kısmından sonra, vücudun geri kalan kısımlarına dönerek gövde, bacaklar ve ayaklar boyunca aşağı doğru ilerliyor. Kısaca bazı tedaviler ve terapiler hakkında daha fazla bilgi veriliyor.

Ansiklopedi çok büyüktü – her tablet en az 250 satır içeriyordu ve toplamda 10.000’den fazla satırdan oluşuyordu. Her tabletin sonunda, serideki uygun yerini açıklayan bir not bulunuyordu. Böyle kapsamlı bir tıbbi teori ve uygulama koleksiyonu, antik tıp bilgimize büyük ölçüde katkıda bulunabilir. Ansiklopedinin yardımıyla, eski zamanlardaki insanların hastalıkları nasıl algıladıkları onları nasıl sınıflandırdıkları ve düşündükleri en iyi tedavi yolları hakkında daha derin bir anlayış kazanıyoruz.

Peki ya Mezopotamya tıbbının uygulama yönü? Ansiklopedi, özellikle diğer metinler ve görsel canlandırmalarla birleştirildiğinde, bir şifacı tarafından gerçekleştirilen faaliyet ve uygulama türleri hakkında da bilgi verebilir.

İki ana uzman türü vardı. Bunlardan biri “asû” (hekim) denilen ve günümüz doktorlarının işlevini görenlerdi. Şifalı bitkiler ve sıvılar yardımıyla fiziksel semptomları tedavi ediyorlardı. Diğer uzman türü olan “āšipu” (kötü ruh kovucu veya büyücü rahip) ise modern terimlerle en iyi şekilde “alternatif şifacı” olarak tanımlanabilir. Hastalığın fiziksel tezahürünün arkasındaki doğaüstü etkiyi sona erdirmek için büyülü sözler ve ritüeller kullanıyorlardı. Resmi klinikler yoktu, tedaviler muhtemelen hastaların evlerinde yapılıyordu.


Üçüncü sırada “hasta yatağı” sahnesi olan ve doktor eşliğinde kanepesinde yatan bir adamı gösteren bakır tablet, Mezopotamya. C: The Trustees of The British Museum.

Ansiklopedi, Assur’un en iyi saklanmış sırlarından biri. Asurbanipal’in tabletleri MÖ 612’de Ninova yağmalandığında paramparça olmuştu. Onları yeniden bir araya getirmek için başlanan zor görev, keşiflerinden 170 yıl sonra bile uzmanları meşgul ediyor. Hem çivi yazısının hem Akad dilinin kullanımı 2000 yıl önce sona erdi ve sadece bir avuç insan bu tabletleri yeniden düzenleyip tercüme edebildiğinden, Ansiklopedi’nin büyük bir kısmı çoğu uzman tarafından bile bilinmiyor.

Ancak, Ansiklopedi’yi İngilizce’ye çevirmek için devam eden çalışmaların bir sonucu olarak, artık MÖ 7. yüzyılda popüler olan tuhaf ve bir o kadar da harika terapilerden bazılarını aşağıda görebilirsiniz.

Döküntü Merhemleri

Eski Irak’ta olduğu gibi, bugün de dermatolojide sargı ve merhemler hala en yaygın tedavi yöntemleri. Ansiklopedi, neredeyse 3.000 yıl önce hastaları tedavi etmek için – görünüşe göre başarılı bir şekilde – kullanılan cilt için düzinelerce tıbbi tarif içeriyor. Hekim tipik olarak şifalı bitkileri bir tür sıvı içinde kaynatarak veya yoğurarak hamur benzeri bir madde yapıyordu:

Bir adamın kafası sāmānu tarafından tutulmuşsa, kaşınıyor, ama sonra azalıyor ve sakinleşiyor, daha sonra tekrar artıyorsa: “köpek dili” otundan tohum, susam tozu, dikenli çalının kurumuş dalından alınan toz, malt tozu, gurummaru ağacında yaşayan bir güvercinin kurumuş dışkısı ve ‘yalnız’ bitkisinin tohumunu döversin, onları ılık demirhindi özünde yoğurursun, hastanın başını tıraşlarsın ve soğutursun, ve sonra başını bu karışımla sararsın.

Ashurbanipal’in Kütüphanesi’nden bir kil tablet parçası. Koyuncuk (antik Ninova). C: The Trustees of the British Museum

Cilt bozukluklarını tedavi etmenin başlıca avantajlarından biri, doktorların tıbbi sorunu inceleyebilmeleri ve nispeten güvenilir bir teşhis koyabilmeleri. Eski hekimler yalnızca görme duyularını ve hastalarının şikayetlerini kullanarak yüzden fazla cilt durumunu tanımlayıp sınıflandırabilmişlerdi – sāmānu büyük olasılıkla bir tür isiliğe atıfta bulunuyordu. Günümüzde alternatif tıpta da olduğu gibi, başın etkilenen bölgesi muhtemelen bir soğutma ve uyuşturma maddesi olarak çalışan bir bandajla sarılıyordu.

Yağ, sargı ve merhemlerin ana bileşenlerinden biriydi. Bu kaymaktaşından şişe, bir zamanlar nikiptu adı verilen bir bitkiden elde edilen yağı muhafaza ediyordu. C: The Trustees of the British Museum

Kasırgayı Serbest Bırakmak

Bazen güvenilir bir teşhis koymak çok zordu. Bu durum, Mezopotamya’da esas olarak vücudun içini etkileyen hastalıklar için geçerliydi. Ameliyat yoktu, bu yüzden hekimler neler olduğunu tahmin etmek zorunda kalıyorlardı. Çevrelerinden aldıkları mukayeselere dayalı teoriler geliştiriyorlardı. Mide-bağırsak yolundaki bir tür daralmaya karşı kullanılan tıbbi bir büyüde küçücük yaratıklardan söz ediliyor. Hekim bu küçük canlıları hastanın midesinde yaşayan ‘kanal müfettişi’ne gönderir ve onları tıpkı bir işçinin kanal kazması gibi tıkalı yolları açmakla görevlendirirdi.

Bağırsaklarınız neyle dolu? Bağırsaklarınız neyle dolu? [. . .] bağırsaklarınız. Bağırsaklarınızın kanal müfettişine kimi göndereyim? Gümüşten ve altından kürekler taşısınlar! Su yollarını açsınlar! Kanalları açsınlar, dışkısı kaçıp dışarı çıksın, içlerindeki kasırga çıkıp güneşi görsün diye.

Ashurbanipal’in Kütüphanesi’nden bir kil tablet parçası, metnin bir kısmı hastaların yararına kullanılacak ritüeller için reçeteler ve talimatlar içeriyor. Koyuncuk (antik Ninova). C: The Trustees of the British Museum

Çok Fazla Tedavi

Büyülerin Mezopotamya tıbbında önemli bir rolü vardı – hekimler, ilacın iyileştirici güçlerini arttırmak amacıyla şifa ritüelleri sırasında büyü metinleri okuyorlardı. Bu metinler modern okuyucu için de önemli, çünkü eski bir uzmanın şifa eylemini gerçekleştirirken neyi başarmak istediğini ve nasıl işe yarayacağını açıklıyorlar. Gastrointestinal sistemiyle ilgili durumlarda, anatomik bilgi eksikliği bazen aynı anda birden fazla tedavinin uygulanmasına yol açıyordu. Aşağıdaki örnekte bu, hastanın şifa iksirleri tüketmesini, lavman almasını ve sargı sarmasını içeriyordu.

Ashurbanipal’in Kütüphanesi’nden bir kil tablet parçası, metnin bir kısmı hastaların yararına kullanılacak ritüeller için reçeteler ve talimatlar içeriyor. Koyuncuk (antik Ninova). C: The Trustees of the British Museum

Birinin midesi hastaysa ve daha spesifik olarak delici ağrıları varsa, ekmek yiyor ve bira içiyor, ama sonra onu anüsünden boşaltıyor ve kusuyorsa: Çadıruşağı otunu dövüp suyla içsin. Beyaz bitkiyi özü kalana dek yağda kaynatın ve anüsüne dökün. Preslenmiş şarap içsin. Ardıç ve kokulu “kukru”yu küçük bakır bir kapta, özü kalana dek kaynatın, karışımı bir kuma parçasına sürüp onu sarın.

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için