Blog
Macaristan’da Demir Çağı Mezarında Hydria ve Zırh Bulundu

Buldukları ilk nesne, şaşırtıcı biçimde, bir Yunan bronz hydriasıydı. Hydria, su taşımada kullanılan bir kap ve bu tekil örnek, Karpat Havzası’nda eşi benzeri olmayan bir parça.
www.arkeofili.com
Macaristan’da bulunan gizemli bir Demir Çağı koleksiyonu, Sparta’da yapılmış bir Hydria ve pullu savaş zırhı içeriyor.
Ártánd hydra’sı. C: J. Rosta
Yunan yapımı değerli bir vazo ile bir pullu savaş zırhı da içeren göz alıcı eserler topluluğu, 2.600 yıl önce Avrupa’nın kalbinde rakip güç stratejilerinin varlığına işaret ediyor.
Doğu Macaristan’daki Ártánd kasabası yakınlarında keşfedilen, olağanüstü zenginlik ve çeşitliliğe sahip koleksiyon, büyük olasılıkla dönemin elitlerinden birine aitti ve MÖ 6. yüzyılın çalkantılı ortamında uzun mesafeli temaslar, çatışan kimlikler ve güç mücadelelerine dair bir hikâye anlatıyor.
Keşfin hikâyesi başlı başına bir arkeolojik gerilim romanını andırıyor. Her şey 1930’larda, bir kum ocağında çalışan işçilerin eski eserler ortaya çıkarmasıyla başladı. Debrecen’deki müze, bu objelerden önemli bir kısmını ancak 1955 yılında kurtarabildi. İşçilerin kendi ifadelerine göre, en önemli keşif, çok az veri elde edilen resmi bir arkeolojik kazıdan sadece birkaç hafta sonra, 1953 yılında gerçekleşti. Ancak buluntular hemen rapor edilmedi.
Çalışmada açıklandığına göre işçiler eski eserlere rastladıklarını kabul etti; buluntular, gerçekten de Csalog’un 1953’teki kazısından birkaç hafta sonra ortaya çıkarılmıştı. Ne var ki işçiler bu eserleri gün yüzüne çıkarırken yetkililere bildirmemeyi tercih etti. Bu nedenle keşfin tam koşulları ancak iki yıl sonra toplanan tanıklıklardan kısmen yeniden kurgulanabildi.
Macaristan’da bulunan bronz kazan. C: L. György
Macar Ovası’nda Bir Yunan Vazosu
Buldukları ilk nesne, şaşırtıcı biçimde, bir Yunan bronz hydriasıydı. Hydria, su taşımada kullanılan bir kap ve bu tekil örnek, Karpat Havzası’nda eşi benzeri olmayan bir parça. Araştırmacılar, bu hydria’nın MÖ 6. yüzyılın başlarında antik Yunan’da Laconia’da (Sparta bölgesi) bir atölyede üretildiğini tespit etti.
Hydria’nın yanında, kulpları haç biçimli olan bir bronz kazan da bulundu; bu kap türü, söz konusu dönemde Orta Avrupa’da daha yaygındı. Dikkat çekici olan, kazan üzerinde görülen belirgin tamirat izleriydi. Bu izler, mezar olduğu düşünülen yere bırakılmadan önce bir süre kullanıldığını gösteriyor. İşçiler insan kemikleri de bulduklarını iddia etti, ancak bunlar korunmamıştı.
Fakat kuşkusuz en çarpıcı olan, kazanının içindekileriydi. Anlatımlara göre içinde demir ve bronzdan yapılmış bir pullu bir zırhın parçaları vardı. Bu zırh, ölü tarafından giyilmemiş, kabın içinde depolanmıştı; arkeologların son derece önemli gördüğü bir ayrıntı.
Yeniden inşa edilen zırhın bir parçası ve düşen pullar. C: B. Soós
Bir Elit Savaşçının Portresi
Tüm takım, yüksek statülü bir bireyin canlı bir portresini sunuyor ve kişinin açıkça bir savaşçı olarak temsil edildiğini gösteriyor. Pullu zırhın yanı sıra, mezar eşyaları arasında bölgeden son derece nadir bir obje olan bronz bir kalkan göbeği (eli koruyan merkezi parça) de yer alıyordu.
Ayrıca 49 cm uzunluğunda bir demir mızrak ucu, yerel savaşçılar arasında yaygın bir silah olan demir bir balta ve demir bir gem ile phalerae olarak bilinen birkaç süs amaçlı bronz disk dâhil at koşum takımı unsurları bulundu.
Bu silahların, özellikle de savunma zırhının varlığı, mezarı, o dönemde bölgeyi iskân eden Vekerzug kültürüne ait sıradan savaşçı mezarlarının çok ötesine yerleştiriyor. Çalışmada, koleksiyonda yer alan savaşçı teçhizatıyla bağlantılı nesnelerin sayısının, elit mezarlar olarak sınıflandırılan Vekerzug mezarlarındaki olağan sayıyı çok aştığı belirtiliyor.
Altın Takıların Gizemi
Mezarın zenginliği silahlarla sınırlı değil. Olağanüstü kalitede bir altın takı grubu da ele geçirildi—ne var ki keşfi ayrıca tartışmalıydı. İşçiler, altın parçaları başlangıçta kendi aralarında paylaştı; müze el koymadan önce bazıları makas ve eğe ile kesildi. Bu durum, özgün takımın nasıl olduğunu yeniden kurmayı son derece zorlaştırdı.
Takılar arasında, ince altın levhalardan yapılmış 133 rozet biçimli aplike, süslemeli altın şeritli bir diadem, granülasyon tekniğiyle bezeli konik uçlu iki yüzük ve sekiz bikonik altın boncuk yer alıyor.
Diadem ve rozetler, bazı araştırmacıların bunların bir başlık ya da peçenin parçası olabileceğini öne sürmesine yol açtı. Bu mücevherlerin Vekerzug kültürü içindeki benzersizliği tartışmasız.
Bu lüks savaşçı takımının, tipik olarak kadınlarla ilişkili kabul edilen takılarla bir arada bulunması, ilgi çekici bir soruyu gündeme getiriyor: Karşımızda güçlü bir savaşçının mezarı mı var, yoksa belki de bir erkek ve bir kadının çift gömütü mü?
Koleksiyonda bulunan takılar. C: L. György
Kanıtlar kesin olmasa da çalışma, ikinci olasılığı gündemde tutuyor. “Ártánd buluntusunun bir erkek ve bir kadına ait çift gömütle ilişkili olduğunu varsayarsak, çok daha geç tarihli de olsa karşılaştırmalar Novo mesto’daki bir mezar ile Dolenjske Toplice’deki bir diğerinde görülebilir; burada öne çıkan savaşçılara, muhtemelen kurban gömütü olarak kadınların eşlik ettiği anlaşılıyor.”
Ártánd koleksiyonunun gerçek önemi, tekil değerinin ötesine uzanıyor. Çalışma, onu aynı dönem ve bölgeden iki ünlü buluntu—Mezokeresztes-Zöldhalompuszta ve Tápiószentmárton—ile karşılaştırıyor. Bu son ikisinde, Saka (İskit) Hayvan Üslubu diye adlandırılan bezemelerle süslü, geyik tasvirli göz alıcı altın plakaların egemen olduğu görülüyor; bu üslup açık biçimde Karpatların doğusundaki bozkırlarla bağlantılı.
Tam da burada büyük bir ikilem ortaya çıkıyor. Mezokeresztes ve Tápiószentmárton’da temsil edilen elitler, doğulu ikonografileri ve iktidar sembollerini benimsemişken, Ártánd’da gömülen kişi belirgin biçimde batıya ve güneye bakıyordu.
Pullu zırhın en iyi benzerleri, Hırvatistan’daki (Jalzabet) ve Güneybatı Macaristan’daki (Regöly) prens tümülüslerinde bulunuyor; bu merkezler, batı Hallstatt kültür bölgesinin parçası. Bronz kazanı, bugünkü Kuzey İtalya ve Slovenya elitleri için tipik. Kalkan göbeği, Kuzeybatı Balkanlar’a işaret ediyor. Hatta Yunan hydriası bile Adriyatik güzergâhı üzerinden gelmiş olabilir.
Kritik nokta, Ártánd’da, öteki iki sitede baskın olan Saka Hayvan Üslubu’na ait tek bir nesnenin bile bulunmaması. Bu, tesadüften çok bilinçli bir tercih gibi görünüyor.
Çalışma, Vekerzug kültürünün erken evrelerinde, kökten farklı ve muhtemelen rakip elit stratejileri ile karşı karşıya olduğumuzu savunuyor.
Ártánd buluntu grubu, Büyük Macar Ovası’nın doğu kıyılarında, MÖ 6. yüzyılın ortalarında çevresinde oluşturduğu nesne setiyle, Güneydoğu Pannonia ve Kuzeybatı Balkanlar’daki çağdaş savaşçı elitlerin mezar temsilini andıran; aynı zamanda belirgin Transilvanya ve yerel unsurları içeren bir yerel elit topluluğunun varlığına işaret ediyor.
Başka bir deyişle, büyük çalkantı ve değişim döneminde, Macar Ovası’nın yükselen elitleri iktidarlarını pekiştirecek modeller arıyordu. Altın geyikli gömütlerle temsil edilen bir grup Saka bozkırlarına yönelirken, Ártánd’ın savaşçısıyla somutlaşan diğeri batıdaki Hallstatt elitleri ve Balkanlar ile ilişkilendi.
Bu elit tutumlarının “uyumsal yayılımı”, dönüşüm halindeki bir dünyada meşruiyet ve statü mücadelesini yansıtıyor. Ártánd koleksiyonu, 2.600 yıl önce gönderilmiş bir iktidar mesajı; uzak Demir Çağı’nda bile küresel bağlantıların ve kültürel tercihlerin yöneticileri tanımladığının bir belgesi.
Çalışma, bu açık rekabet evresini, gösterişli mezarların ve temsil stratejilerindeki belirgin ikiliğin ortadan kalktığı bir konsolidasyon döneminin izlediği sonucuna varıyor. Yine de kısa bir süreliğine, Körös Nehri kıyısında, Batı ve Akdeniz dünyasının sembolleriyle gömülen güçlü bir birey (ya da belki bir çift), kimlik beyanını günümüze dek taşıyan bir iz bırakmış görünüyor.
Makale: Soós, B. (2025).
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >