Blog

May9

Mağara İnsanları Sakallarını Nasıl Tıraş Ediyordu?

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  Moda PaleolitikSaçSakalTarihöncesiTarzTıraş



Mağara İnsanları Sakallarını Nasıl Tıraş Ediyordu?

Taş Devri, şaşırtıcı şekilde şık bir dönemdi. Neandertaller, göz alıcı proto-glam rock tarzı makyaj ve takılarla ortalıkta gezerken, Buz Adam Ötzi, memleketi henüz Tunç Çağı’na bile ulaşmadan önce ciddi miktarda dövmeler taşıyordu.

 

Erman Ertuğrul - www.arkeofili.com

 

Taş Devri insanları sanılanın aksine kişisel bakımlarına önem veriyor; sakallarını ve saçlarını kesmek için yaratıcı yöntemlere başvuruyordu.

Tarihöncesi dönemlerde insanlar saçlarını ve sakallarını kesmek için muhtemelen çeşitli yöntemler kullanıyordu.

Tarih boyunca insanlar her zaman en iyi şekilde görünmeye çabaladı. Bizim ebeveynlerimiz için bu, likra kumaşlar ve neon renkli şüpheli moda tercihleriydi; Orta Çağ’daki atalarımız içinse devasa boynuzlu bir şapka takmak ya da dar taytların içinde bacaklarını ve kalçalarını göstermek anlamına geliyordu.

Neolitik ve Paleolitik insanlar içinse bu tarz giyimler pek öncelikli değildi. Ya da en azından biz genellikle öyle varsayarız — aklınıza tipik bir “mağara adamı” geldiğinde, büyük olasılıkla kirli, saçları darmadağın, kürkten iç çamaşırı giymiş, elinde ilkel bir ok, ağzında da üç diş kalmış biri gözünüzde canlanır.

Ancak bu imaj büyük ihtimalle tam olarak doğru değil. 1999 yılında antropolog Judith Berman’ın işaret ettiği gibi, Paleolitik döneme ait saç modelleri, ten veya giyim tarzına dair elimizde doğrudan bir kanıt bulunmuyor. Berman, “Neandertaller’in, yaşadıkları sert buzul çağında, saçlarını düzene sokma konusunda pek fırsat ya da motivasyona sahip olmadığını varsayabiliriz […] ancak bu veriye dayalı değil, tamamen bir varsayım” diyor.

Aslında, tam tersinin doğru olduğuna dair oldukça iyi sebepler var. Peki, bir Taş Devri saç bakım rutini nasıl olabilir?

Paleolitik İnsanlar Saçlarına Önem Veriyordu

Taş Devri, şaşırtıcı şekilde şık bir dönemdi. Neandertaller, göz alıcı proto-glam rock tarzı makyaj ve takılarla ortalıkta gezerken, Buz Adam Ötzi, memleketi henüz Tunç Çağı’na bile ulaşmadan önce ciddi miktarda dövmeler taşıyordu.

Yani, eski atalarımızın saçlarını da şekillendirmiş olmaları pek de uzak bir ihtimal değil — üstelik bunun pek çok mantıklı nedeni vardı. Öncelikle, saç herkesin sahip olduğu bir şey: Sahip olmak için özel bir çaba göstermeniz gerekmez — kafanızdan, yüzünüzden ya da başka yerinizden çıkar durur, hem de hiç istemeseniz bile. Ve diğer estetik özelliklere kıyasla göz ardı edilmesi tehlikeli olabilir: Son moda kılığa ayak uydurmazsanız, bir Neandertal-Homo sapiens buluşma gecesinden yalnız ayrılabilirsiniz

“Mağarada yaşayan atalarımız için kılların alınması büyük olasılıkla estetikten çok işlevseldi” diye yazmıştı 2015 yılında Gillette İnovasyon Merkezi (Reading, İngiltere) ve Procter & Gamble’dan araştırmacılar Kevin Cowley, Kristina Vanoosthuyze, Gillian McFeat ve Keith Ertel. “Saç ve kıl, bir düşmanın savaş sırasında tutunabileceği ek bir nokta sunabilir, kir ve yiyecekleri toplayabilir ve böcekler ile parazitlere ev sahipliği yapabilirdi.”

Dolayısıyla en azından kısaltmak ve temiz tutmak isteyebilirsiniz — ve elimizde, tarihöncesi atalarımızın bunu gerçekten yaptığına dair kanıtlar mevcut. 30.000 yıl öncesine tarihlenen mağara resimleri, sakalı olmayan insan figürleri gösteriyor; benzer şekilde, o döneme ait heykelcikler — örneğin “Venüs” figürleri — de bir tür saç şekillendirmeye işaret eden detaylar içeriyor, her ne kadar heykeltıraşın tam olarak neyi tasvir ettiğini anlamak kolay olmasa da.

“Eğer özellikle saçlara bakarsak, şekillendirilmiş olduğunu görebiliriz” diye yazmıştı Berman. “En ünlü Venüs heykelciği olan Willendorf Venüsü, bir saç filesi ya da oldukça süslü bir saç modeli kullanıyor gibi görünüyor ve Brassempouy Venüsü, omuz hizasında açıkça tanımlanmış bir saç modeline sahip.”

“Diğer Venüs figürlerinin de şekillendirilmiş ya da en azından yatırılmış saçları var” diye ekliyor. Ve evet, bu saç stilleri bir tür moda ifadesi de olabilir: “Arkeologlar, Venüs heykelciklerinde yerel ‘stillerin’ olduğunu öne sürmüştü; bu yerel stiller hem yerel sanatsal geleneklerdeki farklılıkları yansıtıyor, hem de yerel saç modelleri ve diğer kişisel süsleme öğelerindeki farklılıkları gösterebilir.”

Yani, hayalimizdeki dağınık saçlı, sakalları birbirine karışmış mağara kadın ve erkeklerinin aksine, erken atalarımızın oldukça bakımlı göründüğü anlaşılıyor. Ama işte esas soru şu: Jilet ve makas gibi metal aletleri olmayan bu insanlar bunu nasıl başarıyordu?

Peki bunu nasıl yapıyorlardı?

Bir tarihöncesi uzmanına, atalarımızın saçlarını ve sakallarını nasıl şekillendirdiğini sorarsanız büyük olasılıkla hızlı bir yanıt alırsınız: “İyi soru!”

“İnsanların tıraş olmaya ne zaman başladıkları, nasıl yaptıkları ve neden yaptıkları hâlâ spekülasyon konusu” diye yazdı Yonat Eshchar, 2024 yılında. “Atalarımız o dönemde metal işçiliği bilgisine sahip değildi, bu da tıraşa uygun keskin taş aletler üretmeyi son derece zorlaştırıyordu.”

Peki çelik, demir hatta bronz olmadan, sakalından kurtulmak isteyen kıllı bir Taş Devri insanı ne yapabilirdi? Aslında, düşündüğünüzden fazla seçeneği vardı: Örneğin çakmaktaşı, yapısı sayesinde son derece keskin kenarlara sahip olacak şekilde kolayca yontulabiliyordu — öyle ki, bazı bıçaklar yalnızca birkaç molekül kalınlığında olacak kadar inceltilebiliyordu.

Obsidyen — yani bir tür volkanik cam — da kullanılabiliyordu ve öyle keskin bıçaklar yapılabiliyordu ki, modern cerrahlar bile zaman zaman obsidyeni kullanıyor: “Obsidyenin en büyük avantajı, var olan en keskin kenara sahip olması. Dokuda çok az travmaya yol açar, daha hızlı iyileşir ve en önemlisi daha az iz bırakır” demişti 2015 yılında Alberta Üniversitesi Aile Hekimliği Bölümü başkanı Prof. Lee Green. “Bu da en iyi kozmetik sonucu verir.”

Metal dışı “tıraş bıçağı” olarak kullanılabilecek diğer olası kaynaklar arasında istiridye kabukları ve köpekbalığı dişleri de vardı — Britannica Ansiklopedisi’ne göre, bu ikisine mağara resimlerinde rastlanıyor. Ama tüm bu yöntemlerin ciddi bir dezavantajı vardı — ya her gün yüzünüze aşırı keskin bir bıçakla dokunmak istemezseniz, ne olacak?

Ama derler ki: Bir kediyi tıraş etmenin birden fazla yolu vardır. Bazı araştırmacılar, eski insanların yüz kıllarını yok etmek için çok daha zahmetli — ve acılı — yöntemlere başvurduklarını düşünüyor: “8. yüzyılda doğmuş Müslüman hukukçu ve filozof Muhammed bin İdris eş-Şafiî, dağlık bölgelerde yaşayan göçebe bir topluluğun sakal kıllarını cımbıza benzeyen bir aletle teker teker yolduklarını anlatıyor” diye belirtiyor Eshchar. “Esik insanlar da benzer yöntemler kullanmış olabilir, bu sayede son derece keskin tıraş bıçaklarına ihtiyaç duymamış olabilirler.”

“Bu pek keyifli bir deneyim olmazdı” diye yazıyor Eshchar, oldukça haklı olarak, “ama o dönemlerde pürüzsüz bir yüze ulaşmanın belki de tek yolu buydu.”

Daha da cesur atalarımız ise, saçlarını ateşle kısaltmayı tercih etmiş olabilir — o döneme göre oldukça “yüksek teknoloji” sayılabilecek bu yöntem, bugün ise kuaförlerde gösteri amacıyla kullanılan sıradışı bir uygulama.

Kıllı bir mesele

Yani, güvenli tıraş bıçaklarının yokluğuna rağmen, Paleolitik atalarımızın bakım alışkanlıkları düşündüğümüzden daha tanıdık olabilir. Ama tüm bunlarla ilgili akılda tutulması gereken büyük bir “ama” var: Bunların hiçbirinden kesin olarak emin değiliz.

“Neandertaller tarafından yapılmış, Neandertaller’e ait hiçbir görsel betimleme yok” diye vurguluyor Berman ve “iskelet kalıntıları […] bir bireyin saçını nasıl taradığı, nasıl giyindiği veya dövme yaptırıp yaptırmadığı hakkında hiçbir bilgi vermez; bu kalıntılar, ten rengi ya da saç rengi gibi özelliklere de ışık tutmaz.”

Elimizdeki tasvirler — örneğin Venüs figürleri ya da mağara resimleri — bile oldukça muğlak. “Bu görselleri yapan kişilerin ne amaçladığını anlamamızın hiçbir yolu yok” diye uyarıyor Berman; “örneğin, bu betimlemelerin çağdaşı insanların gerçekçi temsilleri olup olmadığını, yoksa özel oldukları için mi kaydedildiklerini dahi söyleyemeyiz.”

Yine de, mevcut bilgilerle ulaşabileceğimiz en iyi yanıt bu. Ve antik tarih ya da tarihöncesi söz konusu olduğunda, bazen bu kadarıyla yetinmek zorundayız.


IFL Science. 14 Nisan 2025.

 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için