Blog
Paskalya Adası Halkının Çöküşünde Tek Suçlu İnsan Değildi
Araştırmacılar, sıçanların rolünün genellikle büyük ölçüde küçümsendiğini ortaya koydu. Öyle ki adaya getirilen tek bir sıçan çifti, yalnızca 47 yıl içinde nüfusu 11,2 milyona kadar çıkararak palmiye tohumlarının yüzde 95’ini yok etmiş olabilir.
Erman Ertuğrul - www.arkeofili.com
Rapa Nui’deki felaket düzeyindeki ormansızlaşmanın suçlusu yalnızca insanlar olmayabilir, istilacı sıçanlar de bunda pay sahibi.

Bir sıçan tarafından çiğnenmiş Rapa Nui palmiye tohumunun kabuğu. C: Hunt and Lipo 2025
Dr. Terry Hunt ve Dr. Carl Lipo, Polinezya sıçanlarının (Rattus exulans) Rapa Nui’nin ormansızlaşmasındaki rolünü yeniden değerlendiren bir çalışmayı Journal of Archaeological Sciences’da yayımladı.
Araştırmacılar, sıçanların rolünün genellikle büyük ölçüde küçümsendiğini ortaya koydu. Öyle ki adaya getirilen tek bir sıçan çifti, yalnızca 47 yıl içinde nüfusu 11,2 milyona kadar çıkararak palmiye tohumlarının yüzde 95’ini yok etmiş olabilir.
Rapa Nui
Paskalya Adası olarak da bilinen Rapa Nui, çevresel arkeolojinin en çok tartışılan örnek olaylarından biri; adanın ormansızlaşmasında Polinezya sıçanının rolü bu tartışmanın merkezinde yer alıyor.
Genellikle, insan sömürüsü başlamadan önce Rapa Nui’nin 15 ila 19,7 milyon Rapa Nui palmiyesi (Paschalococos disperta) barındırdığı; MS 1.200 ile 1.650 arasında adanın neredeyse tamamen ormansızlaştığı ve Avrupalıların MS 1722’de gelişinde sadece birkaç izole ağacın kaldığı tahmin ediliyor.
Dr. Lipo, “Tarihsel gözlemlerin incelenmesi, 18. yüzyılda Avrupalıların karşılaştığı bitki örtüsüne otların ve küçük çalıların egemen olduğunu gösteriyor. Bu durum, sömürge dönemindeki palmiye ağırlıklı manzarayla tam bir tezat oluşturuyor” diyor.

Şili’nin La Campana bölgesindeki endemik Jubaea chilensis palmiyeleri, nesli tükenmiş olan Rapa Nui palmiyesi Paschalococos disperta ile yakın akraba. C: Hunt and Lipo 2025
Geleneksel anlatıya itiraz
Sıçanların rolü kabul edilmiş olsa da, genellikle olduğundan az gösterildi. Oysa başka çalışmalar ve ekolojik örnekler, sıçanların bir ortama girdiklerinde inanılmaz ölçüde yıkıcı olabildiklerini ortaya koyuyor.
Örneğin Hawaii’de O‘ahu Adası’na sıçanlar girdikten sonra, insanlar adaya ancak MS 1.300 civarında yerleşmiş olmasına rağmen, Pritchardia palmiyesinin nüfusunda MS 1100–1200 arasında çöküş gözlemlendi.
Benzer şekilde, insanların yüzyıllar boyunca yerleştiği, tarım yaptığı ve ateşle ilgili faaliyetlerde bulunduğu Nihoa ve Huelo adalarına hiç sıçan sokulmamıştı. Bu adalarda palmiye popülasyonları gelişmişti.
Dr. Lipo, Rapa Nui palmiyelerinin sıçanlara neden özellikle duyarlı olduğunu şöyle açıklıyor: “Rapa Nui’deki palmiye türü Jubaea chilensis, kalın kabuklu ancak olağanüstü besin değeri yüksek, küçük hindistan cevizlerine benzer büyük tohumlar üretiyor. Bu tohumlar yağ ve karbonhidrat bakımından zengin. Sıçanlar için her bir palmiye cevizi, kabuğunu kemirmeye değecek büyük bir enerji ödülü”.
“Daha da önemlisi, palmiyeler ağaç başına nispeten az sayıda tohum üretiyor. Sıçanlar tohumların çoğunu tükettiğinde veya depoladığında yenilenme başarısız oluyor. Az sayıda, büyük ve enerji bakımından zengin tohum üretme stratejisi, popülasyon yoğunluğu çok artan bir tohum avcısına karşı palmiyeleri özellikle savunmasız kılmıştı.”
Sıçanların üreme kapasitesi de hesaba katıldığında sorun daha da büyüyor. Dr. Hunt ve Dr. Lipo’nun geliştirdiği ekolojik model, yaklaşık 15 milyon palmiyenin bulunduğu adaya bırakılan tek bir üreyen sıçan çiftinin, yalnızca 47 yıl içinde yaklaşık 11,2 milyon bireyden oluşan bir popülasyona ulaşabileceğini; bunun da tohumların yüzde 95’ini fiilen yok edeceğini gösteriyor.
Bu durumun insanların ağaçları kullanımıyla birleşmesi, etkiyi katlamış ve MS 1.600’e gelindiğinde adanın tamamen ormansızlaşmasına yol açmış olabilir.
Dr. Hunt, “İnsanların gelişinden sonraki birkaç on yıl içinde sıçanlar adanın her köşesine ulaştı; palmiye tohumlarını kemirerek daha filizlenemeden yeni nesil ağaçları durdurdular. İnsanlar kıyıya yakın bahçeler için arazi açtı, ancak sıçanlar sayı ve yayılım bakımından onlardan önce geldi” diye belirtiyor.
Ayrıca, 1986 ila 2005 yılları arasında Anakena kazılarından elde edilen sıçan kalıntılarının analizi, sıçan popülasyonlarının gelişten sonra dramatik biçimde arttığını, ancak besin kaynakları tükendikçe yüzde 93 oranında çöktüğünü gösteren ekolojik bir “patlama–çöküş” desenine işaret etti.
Bu durum, alternatif kaynakların yokluğunda insanların sıçanları daha çok avlamaya başlaması nedeniyle sıçan popülasyonlarının azaldığını savunan görüşle doğrudan çelişiyor.

Rattus exulans. C: Hunt and Lipo 2025
Çöküş değil uyum hikâyesi
Dr. Hunt, bulgularının daha geniş sonuçlarını şöyle vurguluyor: “Çalışmamız, ‘ekosit’ anlatısını, izole bir adadaki istilacı bir türün hikâyesi olarak dramatik biçimde revize ediyor. Ancak etkiler, insanların araziyi temizlemek için ateş kullanmasıyla hızlandı. İnsanlar doğal bir çevreyi tarımsal bir çevreye dönüştürdü.”
“Bu da onların çöküşüne değil, başarısına yol açtı. Biyolojik istilalar, patlama–çöküş dinamikleriyle ekolojik değişimin bağımsız itici güçleri olabilir.”
“Ada arkeolojisi açısından bu, yalnızca insanları değil, istilacı türleri ve insanları birlikte; her iki etmenin tek başına yaratacağından farklı sonuçlar bekleyerek ele almamız gerektiği anlamına geliyor. Ekolojik modellememizin çarpıcı sonucu: İnsanların hiçbir eylemi olmasa bile, yalnızca sıçanlar palmiyelerin sonunda yok olmasına yol açabilirdi.
“Bu, istilacı türlerin yaratabileceği derin etkilerin bir göstergesi ve sorun bugün sadece adalarda değil, küresel ölçekte sürüyor.”
Makale: Hunt, T. L., & Lipo, C. P. (2025. Journal of Archaeological Science, 184, 106388.


Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >