Blog
Roma İmparatorlarının En Tuhaf Takıntıları ve Alışılmadık Sonları
Roma İmparatorluğu; askeri güç, gladyatör dövüşleri ve mühendislik başarıları imgelerini çağrıştırsa da, imparatorluğu yönetenler için hayat karmaşık ve risklerle doluydu.
Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com
Roma İmparatorları; tarihe geçen tuhaf alışkanlıkları, radikal kararları ve kimi zaman trajik sonlarıyla da hafızalara kazındılar.

İddiaya göre aşırı dozda peynir sebebiyle hayatını kaybeden İmparator Antoninus Pius’un mermer büstü. MS 2. yüzyıldan kalma, Metropolitan Sanat Müzesi’nde.
Roma İmparatorluğu; askeri güç, gladyatör dövüşleri ve mühendislik başarıları imgelerini çağrıştırsa da, imparatorluğu yönetenler için hayat karmaşık ve risklerle doluydu. Gücü ele geçirmesiyle ilk İmparator Augustus’un yükselişine zemin hazırlayan Iulius Caesar, vahşice öldürülen tek tiran adayı değildi: Bazı imparatorlar sadece birkaç hafta hüküm sürerken, bazıları güvenilir korumaların ve aile üyelerinin elinde feci sonlarla karşılaştı.
Hayatta kalanlar içinse, imparatorluk statüleri onlara kaprislerine boyun eğdirme ve güçlerini gösterme fırsatı verdi ve takıntıları genellikle gerçekten de tuhaftı. Kendi çocuklarını sürgüne göndermekten idrar vergisi koymaya kadar, Roma imparatorları sınırsız kontrollerini sonuna kadar kullandılar. Hem giriştikleri en hırslı, en tuhaf ve en egoist projelerden bazılarını, hem de yönetimlerini sonlandıran en rahatsız edici olaylardan birkaçını inceleyelim.
1- Augustus öz kızını sürgüne gönderdi
MÖ 18 yılında, İmparator Augustus, evliliği ödüllendirip zinayı cezalandırarak geleneksel Roma erdemini canlandırmayı amaçlayan ve Julian Yasaları olarak bilinen kapsamlı bir dizi ahlaki reformu yürürlüğe koydu. Roma tarihinde ilk kez, sadakatsizlik özel bir skandal olmaktan çıkıp, sürgün ve mal varlığına el konulması cezalarını beraberinde getiren kamusal bir suç haline geldi.

İmparator Augustus, MÖ 2 civarında tutuklanıp zina suçundan hüküm giyen kızı Julia’yı sürgün etti. “Storia di Roma”dan gravür. C: Francesco Bertolini, The Holbarn Archive/Bridgeman Images
Yasalar, toplumsal disipline örnek olmayı amaçlıyordu, ancak en ünlü kurbanı, gösterişli ve adı çıkmış, dizginsiz sosyal hayatı kısa sürede kamusal bir utanç kaynağı haline gelen Augustus’un kendi kızı Julia oldu. Suetonius, Cassius Dio ve Velleius Paterculus gibi antik yazarlar, Julia zina suçundan mahkum edildikten sonra babasının onu ıssız Pandateria adasına (modern Ventotene) sürgün ettiğini aktarıyor. Suetonius’a göre, Julia anakaraya dönmesine izin verilmesini beklerken beş yıl boyunca orada kaldı. Ancak babası onu sürgünden asla geri çağırmadı ve davranışlarından dolayı küçük düşürüldüğünü hissetti. Julia’nın sırdaşlarından, Phoebe adında eski bir kölenin de aynı sıralarda kendini asması üzerine, Augustus’un “Keşke Phoebe’nin babası olsaydım” dediği rivayet edilir.
Julia en sert muameleye maruz kalan kişi olsa bile, Augustus’un aile üyelerini kontrol etme ve şekillendirme arzusu bununla sınırlı kalmadı. Augustus’un ölümünden yaklaşık bir asır sonra On İki Sezar’ın biyografisini yazan Suetonius’a göre, imparatorun kendine özgü bir el yazısı stili vardı. Bu stil o kadar ayırt ediciydi ki, Augustus varislerinin de aynı stili kullanmayı öğrenmeleri ve “kendi el yazısını taklit etmeleri” konusunda ısrarcıydı. Avustralya Ulusal Üniversitesi Klasikler Profesörü Tom Geue, bu tür bir “yazısal mikro yönetim”in “Augustus’a özgü olduğunu” ve kendisini haleflerinde çoğaltarak mirasını güvence altına alma yönünde neredeyse takıntılı bir arzuya kanıt sunduğunu yazıyor.
2- Claudius alfabeyi değiştirmeye çalıştı
Tıpkı Augustus’un erdem yasaları gibi, İmparator Claudius da (MS 41–54) Roma toplumunun temellerini değiştirmek istiyordu. Suetonius’a göre, Claudius, Latin alfabesine yeni harfler eklemeye çalıştı: bs veya ps gibi telaffuz edilen antisigma (?); kısa bir ünlü sesi gibi görünen yarım H (?); ve “w” gibi telaffuz edilen digamma (?). Suetonius, Claudius’un bu yasaların ardındaki teoriyi açıklamak için bir kitap bile yazdığını ekliyor.
Bu cüretkâr görünse de, antik diller gerçekten de evrimleşmiş ve değişmiştir. Tarihçi Tacitus’un yazdığına göre, Claudius’u bu değişimi denemeye iten de bu uygulamaydı. Tacitus, Claudius’un “Yunanca yazının bile tek seferde başlayıp tamamlanmadığını” keşfettikten sonra “bazı ek Latin karakterleri” tasarlamaya karar verdiğini belirtiyor. MIT profesörü Stephanie Frampton, “Empire of Letters” (Harfler İmparatorluğu) adlı kitabında, Claudius’un yeni harfleri tanıtmasının, dilin ve alfabenin zamanla geliştiği bir geleneğin parçası olarak görüldüğünü açıklıyor.
Claudius harflerine ait örnekler arkeolojik keşiflerde bulunmuş olsa da, bu girişim aslında bir başarısızlıktı. Suetonius, harflerin hızla kullanımdan kalktığını belirtiyor. Roma İmparatoru bile insanların yazma biçimini değiştirememişti.
3- Nero, insanları kendi performanslarını dinlemeye zorladı
Augustus hanedanını ve imparatorluğu yönetmeye odaklanmışken, MS 54–68 yılları arasında hüküm süren İmparator Nero, eğlence ve performansla daha çok ilgileniyordu. Siyasetle iç içe bir hayata mahkûm olmasına rağmen, Nero bunun yerine sahneye çıkmayı arzuluyordu. Şiir yazmanın ve at arabası yarışlarına katılmanın yanı sıra, tebaasını düzenli olarak müzik resitallerini dinlemeye zorlardı. Suetonius’a göre, “O şarkı söylerken, en acil durumlarda bile kimsenin tiyatrodan ayrılmasına izin verilmezdi.”
Suetonius, Nero’nun performansı sırasında bazı hamile kadınların doğum sancıları çektiğini ve bebeklerini dünyaya getirdiklerini de belirtiyor. Çabalarını alkışlamaktan yorulan diğerleri, kelimenin tam anlamıyla esir izleyici olarak tutuldukları kilitli kapılardan kaçmaya çalışmış, tiyatronun duvarlarından atlayarak yaralanma riskini göze almışlardı. Suetonius, özellikle çaresiz olanların, gömülmek üzere dışarı taşınabilmek için ölü taklidi yaptıklarını dahi yazıyor. Bu hikaye muhtemelen abartılı, ancak yine de ilginç bir dedikodu malzemesi sunuyor.
Ancak Nero hakkında daha az çekici başka bir çok hikaye daha var: Hayatındaki kadınlarla olan ilişkileri şiddetle doluydu. Kontrolcü annesi Agrippina’nın siyasi müdahalelerinden bıktığında, onun ölümünü planladı. Birkaç başarısız zehirleme girişiminden sonra, Agrippina’nın kıyıya yüzerek kurtulmayı başardığı bir gemi kazası düzenledi. Hayatta kaldığı haberi imparatora ulaştığında, sonunda onu bıçaklattı ve intihar ettiğini iddia etti.
Agrippina’nın ölümünden sonra, Nero’nun davranışları giderek daha kana susamış hale geldi. Eşi Octavia’dan boşanıp sürgüne gönderdikten sonra, onu zina ile suçladı ve idam ettirdi. Suetonius, Nero’nun, ikinci eşi Poppaea’yı çocuğuna hamileyken tekmeleyerek öldürdüğünü iddia ediyor. Suetonius’un hikayelerinin çoğu gibi, bu da Nero’nun gaddarlığını abartmak için uydurulmuş olabilir.

Hubert Robert’ın “64 yılındaki Büyük Roma Yangını”nı tasvir eden 1785 tarihli eseri. C: Wikimedia Commons
Nero’un yakınındakileri gözden çıkarma isteği, Roma şehrindeki komşularına kadar uzanıyordu. Birçok antik tarihçi, Nero’yu abartılı inşaat projeleri için yer açmak amacıyla MS 64’teki Roma’nın Büyük Yangını’nı başlatmakla suçluyor. Cassius Dio, yangın sırasında Nero’nun sarayının çatısına lir çalan bir kişi gibi giyinerek çıktığını ve “Roma’nın Fethi” şarkısını söylediğini yazıyor. Muhtemelen asılsız olan bu detay, Roma yanarken Nero’un lir çaldığı efsanesinin kökeni, ancak aynı zamanda onun takıntılı bir müzisyen olarak itibarını pekiştiriyor.
4- Vespasianus’un tatsız bir geçmişi vardı
Vespasianus (MS 69–79), Nero’nun ölümünü takip eden kaotik bir iç savaş yılının ardından Roma İmparatorluğu’na istikrar getirdi. Ancak geçmişi şüpheliydi: Flavius hanedanının kurucusu olması ve Birinci Yahudi-Roma Savaşı sırasında Yahudiye’nin çoğunu ele geçirmesiyle tanınan Vespasianus, ilk servetini bir köle taciri olarak hadım köle ticaretiyle kazanmış olabilir.
MS 62 civarında, geleceğin imparatoru Afrika prokonsüllüğü görevini mali sıkıntılar içinde tamamlamıştı. İtibarı zedelenmiş ve mal varlığını kardeşine ipotek ettirmişti. Ardından en şaibeli ticarete yöneldi. Suetonius, Vespasianus’un “katır” ticareti yapan bir “mango” (bir tür düzenbaz tüccar) olduğunu yazıyor. 2002 yılında, A. B. Bosworth, Classical Quarterly dergisinde, mulio (katır) teriminin aslında insan ticareti yapanları ifade etmek için kullanıldığına ve söz konusu “katırların” eşek değil, köleleştirilmiş ve zorla hadım edilmiş genç erkekler olduğuna dair ikna edici bir argüman yayımladı. Hadımlar, Roma köle ticaretinde değerli bir metaydı ve Vespasianus bu tür bir iş yapıyorsa, servetini bu kadar hızlı bir şekilde nasıl geri kazandığını açıklayabilirdi.
İmparator olduktan sonra bile Vespasianus, tabu endüstrilerden kâr elde etmeye karşı değildi. Iowa Üniversitesi antik tarih doçenti Sarah E. Bond, tutumlu Vespasianus’un imparator olduğunda, “korkunç mali sıkıntılar” içinde bir imparatorluk devraldığını söylüyor. Kemer sıkma politkasının bir parçası olarak, antik Roma’daki çamaşır yıkama ve deri tabaklama endüstrilerinde önemli bir ürün olan idrar vergisini (vectigal urinae) yeniden uygulamaya koydu. Bond’a göre, idrar, umumi tuvaletlerden (latrinalardan) ve evlerden sokağa boşaltılan seramik lazımlıklardan geliyordu. Bond, tam olarak ne kadar para kazanıldığını bilmediğimizi, ancak “1 milyonluk bir şehirde” işleri için “bu insan atık ürünlerini kullanmaya ihtiyaç duyacak “yüzlerce tabakçı [ve çamaşırcı]” olacağını belirtiyor. Bu vergi, Vespasianus için hatırı sayılır bir meblağ oluşturmuş olmalıydı.
Hem Suetonius hem de Cassius Dio, Vespasianus’un oğlu Titus’un tüm bu girişimi statülerine yakıştıramayıp tiksintisini dile getirdiğinde, Vespasianus’un altın bir sikkeyi havaya kaldırarak Titus’a paranın herhangi bir kokusu olup olmadığını sorduğunu yazıyor. Bu anekdot, günümüzdeki “paranın kaynağı önemli değildir” anlamında kullanılan “Paranın kokusu yoktur” (Pecunia non olet) ifadesinin kaynağı.
5- Antoninus Pius, aşırı dozda peynirden öldü
İmparatorluğun tüm tuhaflıkları bu kadar da kendimizle ilişkilendiremeyeceğimiz türden değildi. Antoninus Pius (MS 138-161), peyniri seven, biraz evcimen biriydi. Yumuşak huylu ve son derece yetenekli olan Pius, Roma’yı nispeten barışçıl 23 yıllık bir saltanat boyunca yönettiği için sonraki tarihçiler tarafından “iyi imparatorlardan” biri olarak biliniyor.
Ne yazık ki, süt ürünlerine olan düşkünlüğü sonunu getirdi. Dördüncü yüzyıldan kalma bir biyografik derleme olan Historia Augusta’ya göre, “Alp peynirini çok açgözlülükle yemesi sonucunda ateşlenerek öldü. [Ateşinin] üçüncü gününde banyo yaptıktan sonra uzandı, arkadaşlarını çağırdı ve Marcus [Aurelius]’un askerlere imparator olarak sunulması emrini verdi. Ardından, sanki uykudaymış gibi hayata veda etti.”
Historia Augusta bu bilgi kırıntısı için tek kaynağımız ve tarihsel olarak güvenilir olmadığı biliniyor. Yine de, eğer doğruysa, Antoninus’un ölümü, Roma yöneticileri arasında en sempati uyandıran sonlardan biriydi.
6- Valerianus, hayatını bir ayak taburesi olarak sonlandırdı
Diğer Roma imparatorları, peynir düşkünü Antoninus’tan çok daha kanlı sonlarla karşılaştı. Nero intihar etti; Galba, Praetorianlar (imparatorluk muhafızları) tarafından öldürüldü; ve Geta, annesinin yardımıyla kardeşi Caracalla tarafından öldürüldü. Muhtemelen en aşağılayıcı son ise MS üçüncü yüzyılın ortalarında hüküm süren Valerianus’a nasip oldu.
Valerianus, kariyerinin çoğunu doğu sınırında Perslerle savaşarak geçirdi ve sonunda Kral I. Şapur tarafından esir alındı. Şapur, zalim bir galip olduğunu kanıtladı. Valerianus’u esir aldıktan sonra, düşmüş imparatoru bir ganimet olarak hayatta tuttu ve düzenli olarak onu aşağılamaktan keyif aldı.
Dördüncü yüzyıl yazarı Lactantius’a göre, “Şapur ne zaman atına veya savaş arabasına binmek istese, Valerianus sırtını uzatmaya zorlanırdı ve kral ayağını bir basamak olarak Roma imparatorunun üzerine koyardı.” Lactantius, uzun bir süre ayak taburesi olarak kullanıldıktan sonra Valerianus’un korkunç bir korkuluğa dönüştürüldüğünü yazıyor: “Sonunda canlı canlı derisi yüzüldü ve samanla doldurulup kırmızıya boyanan derisi, kralın zaferinin ebedi bir anıtı olarak bir Pers tapınağında sergilendi.”
Elbette, bu hikâyenin tarihsel doğruluğu tartışmalı. Hikaye, Valerianus’un Hristiyanlara yaptığı kötü muameleden nefret eden Hristiyan yazar Lactantius’un sansasyonel eseri De Mortibus Persecutorum (Zulmedenlerin Ölümü) adlı eserinden geliyor. Diğer tarihi kaynaklar Valerianus’un Persler tarafından esir alınarak alay konusu edilmesini anlatırken, günümüz İran’ında bulunan Nakş-ı Rüstem’deki bir kabartma onu esaret altında tasvir etse de, derisinin yüzülmesine dair başka hiçbir referans günümüze ulaşmadı.
National Geographic. 20 Kasım 2025.


Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >