Blog
Savaşta Ölen Şövalyede Nadir Bir Genetik Hastalık Tespit Edildi
İspanya’da, Ortaçağ şövalyeleriyle dolu bir mezarlığı kazan arkeologlar, kafasında iki bıçak yarası ve dizinde ezik bulunan orta yaşlı bir adamın kalıntılarını keşfettiler; bu durum, adamın savaşta öldüğünü düşündürüyor.
Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com
Bir Ortaçağ İspanyol şövalyesine ait aşırı uzun kafatası, arkasında yatan nadir bir genetik duruma işaret ediyor.

Ortaçağ şövalyesinin kafatası alışılmadık derecede uzun ve dardı. (Görsel: Rissech et al. / Heritage / CC-BY 4.0))
İspanya’da, Ortaçağ şövalyeleriyle dolu bir mezarlığı kazan arkeologlar, kafasında iki bıçak yarası ve dizinde ezik bulunan orta yaşlı bir adamın kalıntılarını keşfettiler; bu durum, adamın savaşta öldüğünü düşündürüyor. Ancak iskeleti daha yakından incelediklerinde, kafatasının alışılmadık derecede uzun ve dar olduğunu fark ettiler. Araştırmacılar, bu durumun tipik olarak çocuklukta ölümcül olan genetik bir hastalıktan kaynaklandığından şüpheleniyorlar.
İspanya’daki Rovira i Virgili Üniversitesi’nden biyolojik antropolog Carme Rissech, “Çok şaşırdım. Daha önce böyle bir kafatası görmemiştim, özellikle de bir şövalyeye ait olanını” diye şaşkınlığını dile getiriyor.
Heritage dergisinde yayımlanan bir çalışmada, Rissech ve meslektaşları, İspanya’nın merkezindeki Zorita de los Canes kalesinde bulunan iskelet üzerindeki analizlerini ayrıntılı olarak anlattılar. Kale, 13. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar, askeri sorumluluklar üstlenen şövalyeler ve keşişlerden oluşan Calatrava Tarikatı tarafından kullanılmıştı.
Arkeologlar, 2014 ile 2019 yılları arasında Zorita de los Canes mezarlığını kazarken, aralarında bir kadının da bulunduğu, şiddet ve savaş yaralanmalarını düşündüren travmatik izlere sahip düzinelerce insan iskeleti ortaya çıkardılar. Ancak araştırmacılara göre, bu yıpranmış iskeletler arasında “aşırı derecede uzun kafatası” nedeniyle tek bir birey öne çıkıyordu.
Adam, kazı sırasında büyük ölçüde parçalanmış ahşap bir tabut içinde gömülmüştü ve kemiklerinin çoğu da yüzyıllar içinde bozulmuştu. İskeleti üzerinde yapılan detaylı bir inceleme, öldüğünde 40’lı yaşlarının ortalarında veya sonlarında olduğunu gösteriyordu. Kemiklerindeki kas izleri, aktif bir yaşam sürdüğünü ortaya koysa da, araştırmacıların dikkatini çeken asıl detay, kafatası kemikleri arasındaki eklemler olan kranial sütürlerin üçünün erken kapanmış olmasıydı. Bu durum da kafasının şeklinin bozulmasına yol açmıştı.

Orta Çağ şövalyesine ait kemiklerin sadece bir kısmı günümüze ulaştı. (Görsel: Rissech et al. / Heritage / CC-BY 4.0)
Bebekler doğduğunda, kafatası kemikleri temel olarak sütür adı verilen lifli eklemlerle birbirine bağlı küçük plakalardan oluşur. Bu esneklik, bebeğin doğum kanalından geçişini kolaylaştırır ve beyninin büyümesi için alan sağlar. Kranial sütürlerin çoğu, kişi 20’li yaşlarının başına gelene kadar kaynaşmaz.
Kraniyosinostoz olarak adlandırılan bir veya daha fazla sütürün çok erken kaynaşması durumu, kafatası ve beyin gelişimi için ciddi sorunlara yol açabilir. Kraniyosinostozun beyin üzerinde oluşturduğu baskı, beyin hasarına ve ölüme neden olabiliyor ve günümüzde bu baskı ameliyatla hafifletilebiliyor. Ancak, Orta Çağ’da bu tür bir tıbbi müdahale mevcut değildi.
Araştırmacılara göre, kraniyosinostozun dünya genelindeki görülme sıklığı yaklaşık 2.500’de 1 ve vakaların çoğu genetik mutasyonlardan kaynaklanıyor. Birden fazla kranial sütürün erken kaynaşmasına neden olan en yaygın genetik mutasyonlardan biri, Crouzon sendromuna yol açıyor. Bu sendrom, aynı zamanda geniş aralıklı, dışa doğru çıkık gözlere, küçük bir çeneye ve işitme kaybına da yol açabilen bir durum. Bununla birlikte, bu sendroma sahip çoğu insan normal bilişsel fonksiyona sahip.
Araştırmacılar, Orta Çağ şövalyesinin iskeletinin sadece kafatası bölgesinin etkilenmiş olması ve vücudunun geri kalanında herhangi bir etki görülmemesi nedeniyle, adamın Crouzon sendromuna sahip olabileceğini düşünüyorlar. Bu, arkeolojik iskeletler arasında son derece nadir rastlanan bir bulgu.
Araştırmacılar, bu durumun nadirliğini, “Belgelenmiş vakaların çoğu, özellikle de Orta Çağ dönemine ait olanlar, pediatrik (çocukluk çağına ait) vakalar. Potansiyel komplikasyonlar göz önüne alındığında, bu bireyin cerrahi müdahale olmaksızın yetişkinliğe kadar hayatta kalması özellikle dikkat çekici” diye vurguluyorlar.
Ancak araştırmacılar, adamın kesin olarak Crouzon sendromuna sahip olduğunu kanıtlamak için daha ileri genetik analizlere ihtiyaç duyulduğu konusunda hemfikirler.
Yine de, bu Orta Çağ adamının potansiyel olarak hayatını tehdit eden genetik bir duruma rağmen açıkça hayatta kaldığı ve başarılı olduğu görülüyor. Araştırmacılar, kemiklerinin “bir savaşçınınkine uygun olabilecek aktif bir yaşam tarzı belirtileri sergilediğini” ve kafasındaki bıçak yaralarının onun “savaşta ölmüş olabileceğini düşündürdüğünü” belirtiyorlar.
Live Science. 25 Kasım 2025.
Makale: Rissech, C., Creo, O., Revuelta, B., Cobo, S., Urbina, D., Urquijo, C., … & Lloveras, L. (2025).


Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >