Blog
Tutkalın ve Ziftin Arkeolojisi: Neandertallerden Bugüne Yapışkanın Tarihi

Modern kimya laboratuvarlarında geliştirilen güçlü yapıştırıcıların tarihi, sanıldığından çok daha eskiye uzanıyor.
www.arkeolojikhaber.com
Paleolitik Çağ’da turkal ve katran kullanımının izinde bir arkeolojik yolculuk: Katran, bitüm ve yapıştırıcı malzemelerin tarihsel kullanımı, yalnızca teknik bir hikâye değil, aynı zamanda bilişsel evrimin, kültürel değişimin ve doğayla kurulan ilişkinin arkeolojik aynasıdır.
Modern kimya laboratuvarlarında geliştirilen güçlü yapıştırıcıların tarihi, sanıldığından çok daha eskiye uzanıyor. Son bilimsel araştırmalar, Neandertallerin 200.000 yıl kadar önce taş aletleri sapa bağlamak için zift benzeri maddeler ürettiklerini ve bu süreçte ilkel fakat etkileyici kimyasal teknikler kullandıklarını ortaya koyuyor.
Bu bulgular, yalnızca tarihöncesi teknolojiye dair değil, aynı zamanda Neandertal zihinsel kapasitesine ilişkin de köklü yargıları sarsıyor. Katran, bitüm ve doğal yapıştırıcıların tarihsel izlerini sürmek, insanlığın yaratıcılık, deneme ve ustalık yolculuğunu gözler önüne seriyor.
Katran, bitüm ve reçine hem teknolojik hem de kültürel açıdan insanlık tarihinin ayrılmaz parçalarıdır. Paleolitik dönemde Neandertallerden başlayarak Neolitik, Tunç ve Demir Çağları boyunca farklı toplumlar bu karanlık yapışkan maddeleri alet yapımından su yalıtımına, tören uygulamalarından sanat eserlerine kadar pek çok alanda kullanmıştır. Yeni arkeolojik bulgular ve analiz yöntemleri, bu maddelerin üretim tekniklerini ve eski toplumların dünyasına kattığı anlamları gün yüzüne çıkarmaya devam ediyor. Geçmişten gelen bu kara sıvılar, zamanın derinliklerinden günümüze kadar hem fiziksel yapıştırıcıları hem de kültürel bağları birbirine tutturuyor
Paleolitik Başlangıç: Mızrak Uçlarını Bağlamak Yeterli Değildi
Taş Devri insanı için sadece keskin taşlar üretmek yeterli değildi. Bu taşların, tahta saplara sağlam şekilde tutturulması gerekiyordu. Bu ihtiyaç, bağlama, sarma ve yapıştırma gibi teknolojilerin erken gelişimine zemin hazırladı. Paleolitik dönemde, ilk kullanılan teknikler arasında sinir ipiyle sarma, hayvan bağırsağı ile düğümleme veya reçineyle tutturma yer alıyordu.
Ancak yaklaşık 200.000 yıl öncesine tarihlenen bazı buluntular, Neandertallerin bu işlemi daha da rafine hale getirdiğini gösteriyor. Özellikle Almanya’daki Königsaue arkeolojik alanında bulunan siyah kalıntılar, taş uçlara kasıtlı olarak yapıştırılan katranın varlığını kanıtladı. 2019 yılında Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) dergisinde yayımlanan ve Patrick Schmidt’in öncülük ettiği çalışma, bu tür katranın yalnızca kontrollü ısı ve oksijensiz ortam gerektiren bir üretimle elde edilebileceğini ortaya koydu.
Bu, Neandertallerin yalnızca alet yapmakla kalmayıp, bu aletlerin üretim süreçlerini planlayacak ileri düzeyde zihinsel modellere sahip olduğunu gösteren önemli bir bilimsel dönüm noktasıydı.
Neandertal Kimyasının İzleri: "Bir Deneyin Anatomisi"
Arkeologlar, bu süreçte çam reçinesi veya huş ağacı kabuğundan elde edilen bitümlü katranın kullanıldığını düşünüyor. Ancak bu malzemenin elde edilmesi, basit bir yakma işleminden çok daha karmaşıktır. Kontrollü sıcaklık (yaklaşık 340-370°C) altında ve oksijensiz bir ortamda kabukların karbonize edilmesi gerekir. Bu da ancak yeraltı çukurları, taş ocakları veya çömlek benzeri kaplarda mümkün olabilirdi.
2021 yılında Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’nde yürütülen deneysel arkeoloji projeleri, bu teorileri sınamak üzere, Neandertal tipi taş ocaklarında katran üretimi denemeleri gerçekleştirdi. Sonuçlar, yalnızca ısının değil, aynı zamanda zamanlama, hava sızdırmazlığı ve malzeme oranlarının da son derece dikkatli şekilde kontrol edilmesi gerektiğini gösterdi.
Bu düzeyde planlama ve uygulama becerisi, insan evriminde teknik düşüncenin sanılandan çok daha erken geliştiğine işaret ediyor.
Paleolitik Yapıştırıcılar: Neandertaller ve Diğer Atalar
Neandertaller gibi tarih öncesi insanlar, erken dönemden itibaren taş aletlerini ahşap saplara yapıştırmak için katran benzeri maddeler kullanıyordu. Örneğin 200.000 yıl öncesine tarihlenen arkeolojik buluntular, Neandertallerin baltalara ve mızrak uçlarına yapıştırıcı reçine sürdüğünü gösteriyor
Bu yapıştırıcıların büyük bölümü huş ağacı kabuğundan elde edilen katran (birch tar) veya bitümlü maddelerdir. Araştırmalar, Neandertallerin odun ve sıcak kömür kullanarak basit fırınlar veya toprak kaplar olmadan da katran üretebildiğini ortaya koydu. Leiden Üniversitesi’nden Paul Kozowyk ve arkadaşları, deneylerde kül yığını yöntemini, doğrudan ateş altına yerleştirmeyi ve basit toprak tuzaklarını kullanarak huş kütüklerinden reçine çıkardılar
Elde edilen katran, bir bent silahını güçlü bir şekilde birleştirmeye yetiyordu. Bugüne kadar Kuzey Denizi kıyılarında (Zandmotor, Hollanda) bulunan 50.000 yıllık yonga alet üzerinde dahi huş katranına ait izler saptandı
Yaklaşık 65.000 yıl öncesine tarihlenen bir tabakada bulunan çukur, okol etrafındaki ağaçtan bitkilerin kontrollü yakılmasıyla katran üretimine yarıyordu. Kimyasal analizler ve deneylerle araştırmacılar bu yapıyı yeniden kurdu ve kaya meyveleri (Cistus ladanifer) yakarak katran ürettiler. Elde ettikleri reçine, zeytin ağacı sapa bağlanmış çakmaktaşı uçları yapıştırmaya yetti
Bu bulgular Neandertallerin bitki reçinelerini seçmek ve dönüştürmek konusunda ustalık sergilediğini gösteriyor. Sadece katran değil, bitüm gibi doğal asfalta benzeyen maddeler de kullanıldı. Örneğin Suriye El Kowm yakınında 40.000 yıl öncesine ait Mousterian dönemi aletlerde bitüm kalıntıları bulundu; bu Neandertallerin taş alet saplamak için bitüm kullandığını kanıtlıyor
Hatta son yıllarda Fransa, İtalya ve Irak’tan gelen analizler Neandertallerin çok bileşenli yapıştırıcılar denediğini gösterdi: Le Moustier (Fransa) mağarasında 40.000 yıl öncesine ait aletlerde, goetit (demir oksit) ve bitüm içeren reçineler saptandı. Bu bileşik reçineler muhtemelen silah saplarını güçlendirmek ve tutacak sağlayıcı olarak kullanıldı. Özetle, Neandertaller ve çağdaş erken insansı türler, şaşırtıcı biçimde karmaşık tekniklerle katran ve benzeri yapışkanlar üretmiş ve aletlerinin parçalarını sağlamca birleştirmiştir
Neolitik ve Sonrası: Yapışkanın Uygarlığa Katkısı
Neolitik dönemle birlikte tarımın başlaması ve yerleşik hayata geçilmesi, yapışkan malzemelerin kullanımını artırdı. Seramiklerin tamiri, deri işçiliği, ahşap birleştirme gibi alanlarda bitkisel yapıştırıcılar, katran ve hatta hayvansal tutkal kullanıldı. Mezopotamya ve Mısır’daki erken yazılı kaynaklar, bitümün hem yapışkan, hem su yalıtım aracı hem de törensel malzeme olarak kullanıldığını belgeliyor.
Örneğin Ur Kraliyet Mezarlığı’nda bulunan başlık ve lir gibi nesnelerde bitüm kullanımı tespit edilmiştir. Aynı şekilde, Mısır mumyalarında bedenin sarıldığı ketenlere katran sürülmesi, bu malzemenin dini bir sembolizme kavuştuğunu da gösteriyor. Bitüm, bir yandan antiseptik özellikleriyle korunmayı sağlarken, öte yandan cesedin bütünlüğünü simgeleyen bir bağlayıcıya dönüşüyordu.
Ziftin Arkeolojisi: "Karanlık Madde"nin Bilimsel Değeri
Bitüm, tarih boyunca çeşitli kültürlerde hem günlük işlevsel hem de sembolik bir materyal olarak varlık gösterdi. Anadolu’da Troya, Hattuşa ve Gordion gibi arkeolojik alanlarda katran izlerine rastlanması, bu malzemenin çok yönlü kullanımı hakkında ipuçları sunuyor.
2020’de yayınlanan bir araştırmada, Girit'teki Neolitik yerleşimlerde bulunan taş aletlerin saplanmasında bitüm değil, hayvansal zamk ve reçine karışımlarının kullanıldığı saptandı. Bu da bölgesel kaynakların farklı kullanım biçimlerine yol açtığını gösteriyor.
Zamanla Arap Yarımadası'ndan gelen zift, denizcilikte sızdırmazlık ve tekneleri koruma amacıyla kullanılmaya başlandı. Roma dönemi mühendislik eserlerinde (örneğin su kemerleri ve su borularında) de katran bazlı su yalıtım çözümleri görülür.
Arkeolojinin Kimyası: Katra Tarihi Bilgiyi Nasıl Taşıdı?
Bugün arkeologlar için katran izleri yalnızca teknik bilgi değil, aynı zamanda zamanın ruhunu da barındırıyor. Katran kalıntılarının spektrometre ile kimyasal analizleri, hangi ağaç türünden elde edildiğini, üretim sıcaklığını ve katkı maddelerini ortaya çıkarabiliyor. Bu sayede, bir yerleşimin teknolojik seviyesini, doğayla ilişkisini ve kültürel alışkanlıklarını okumak mümkün hâle geliyor.
Bir taş aletin sapında bulunan 1-2 santimlik yapışkan iz, insanlık tarihinin binlerce yıllık bilgi aktarım zincirinde küçük ama belirleyici bir halka işlevi görüyor.
Geleceğe Katranla Bağlanmak: Neandertal Zekâsına Bakış
Uzun süre boyunca “ilkel” olarak görülen Neandertallerin, doğaya müdahale etme becerisi, ileri düzey planlama ve kimyasal bilgi üretme yeteneğiyle donanmış olduğu artık bilimsel bir gerçek. Katran üretimi gibi “basit” görünen süreçler, bu türlerin zihin yapısını yeniden değerlendirmemizi sağlıyor.
Bu bulgular, modern insanın doğaya hükmetme arzusunun da tarihsel bir izdüşümünü sunuyor. Belki de teknoloji tarihinin en karanlık ama en tutucu malzemesi olan katran, bize hem geçmişi hem geleceği yapıştıran bir araç olarak insanlık tarihinin sessiz tanığıdır.
Katran, bitüm ve yapıştırıcı malzemelerin tarihsel kullanımı, yalnızca teknik bir hikâye değil, aynı zamanda bilişsel evrimin, kültürel değişimin ve doğayla kurulan ilişkinin arkeolojik aynasıdır. Neandertallerin katran üretimi, insanlık tarihinde teknolojik zekânın ne kadar gerilere uzandığını kanıtlıyor. Bu bağlamda katran, tarih öncesi karanlığa tutulmuş bir fenerdir.
Neolitik Dönemde Katran ve Bitüm Kullanımı
Neolitik Çağ’da ise tarım ve yerleşik hayatın başlamasıyla birlikte katran, bitüm ve doğal asfalt çok daha yaygın kullanıldı. Bu dönemde kap onarımları, kapak mühürleme ve su geçirmezlik gibi pratik işlevler ön plana çıktı. Mezopotamya bölgesi, Urartular ve Hatti gibi uygarlıklarda evler ile depoları su geçirmez kılmak için bitümlü harçlar kullanıldı. İstanbul Üniversitesi organik jeokimya ekibi, Doğu Anadolu’daki Demirköy Höyük’te (MÖ 8100) bitüm kullanılarak hazırlanmış takı parçaları tespit etti; bu, Türkiye’deki en eski bitüm kullanım örneklerinden biridir.
Aynı şekilde Irak ve İran’da Neolitik Dönem’de bitüm, kerpiç duvarların sertleştirilmesi ve binaların harç olarak kullanımı için karıştırılmış, topraklı bitüm karışımları olarak kullanılmıştır.
Güney Levant’te (Ölü Deniz çevresi) da Neolitik çağdan kalma kaplarda bitüm kaplama izleri bulundu. Bitümlü malzemeler, sulama kapları, sepet ve depolama kaplarını su geçirmez yapmak için kullanıldı
Örneğin Tell Sabi Abyad (Suriye) kazılarında, geç Neolitik (MÖ ~5000) seramiklere bitüm boya uygulandığı saptandı. Bu boyalar, hem dekoratif bir işlev hem de kapların sıvıları tutması için uygulanan bir kaplama görevi görüyordu. Levant’ta Nahal Hemar gibi eski Neolitik mağara buluntularında da reçine ve bitüm karışımları içeren yapışkan kalıntıları tespit edildiği biliniyor. Anadolu’da Çatalhöyük gibi önemli Neolitik yerleşimlerde de yapıların onarımında bitümlü harçlar kullanıldığı düşünülüyor. Kazılarda elde edilen kanıtlara göre, insanlar pişmemiş çanak çömlekleri tamir etmek veya kapakları mühürlemek için bitüm ve doğal reçine karışımlarını tercih ettiler
Örneğin, batı Anadolu’da Geç Neolitik dönemde yapılan bir araştırma, bazı buluntularda saf huş katranı ile bitüm karışımı kullanıldığını gösterdi. Sonuç olarak, Neolitik dönemde Mesopotamya, Anadolu ve Levant’ta bitüm ve katran, çok çeşitli işlevler için önemli malzemeler olmuş; kap onarma, su geçirmez kaplama, duvar ve tekne yalıtımı gibi uygulamalarda kullanılmıştır
Tunç ve Demir Çağları: Mühendislik, Denizcilik ve Ölü Gömme
Tunç Çağı’nda katranın mühendislik ve denizcilik uygulamalarındaki önemi iyice arttı. Mezopotamya’da büyük tapınaklar, saraylar ve hatta Babil’in meşhur Babil Kulesi (Tower of Babel) duvarları bitümlü harçlarla örüldü. Darius Sarayı (Susa) ile Babil’in Zhouatı (İlkbahar Yolları) gibi yapılarda da bitüm, sızdırmaz bir yapı harcı olarak yer aldı.
Hatti medeniyetinin yanı sıra Asur ve Babil krallıkları da su kemerleri, köprüler ve kanalizasyon sistemlerinde bitüm kullanarak büyük altyapılar inşa etti. Denizcilikte ise ahşap teknelerin su geçirmez hale getirilmesinde bitüm vazgeçilmezdi. Nehir ve deniz tekneleri, gövdelerindeki çatlak ve ek yerlerini bitümle mastikleyerek kaçakları önledi. Hatta Umman’da yapılan kazılarda Tunç Çağı bitümlü tekneler için barınak deposu kalıntıları bulundu.
Mezopotamya’nın en eski kayıklarından biri olarak bilinen Ubaidler’in sazdan kayıkları da bitümle kaplanmıştı
Bu yöntemle güverte geçirmez hale getirilirken, deniz seferleri daha güvenli hale geldi. Ölü gömme uygulamalarında da bitümen kutsal bir rol üstlendi. Eski Mısırlılar mumyalama işlemlerinde reçine ve bitüm karışımları kullandılar; bu karışımlar vücudu korurken aynı zamanda ilahi bir sembolizm içeriyordu. Kaynaklar, bitümün Mısır’da “mnnn” adıyla anıldığını ve tanrıların eti üzerine sürülen bir madde olarak değerlendirildiğini bildiriyor.
Ayrıca bitüm, saray inşaatından ziyade anıtsal mezar ve lahitleri su geçirmez kılmakta da kullanıldı. Mezopotamya kraliyet mezarlarında ölülerin sandukaları ve lahitlerinin bitümle kaplı olduğu biliniyor
Eski Mısır’da ise özellikle Yeni Krallık döneminden itibaren mumyalarda bitümen bileşenli karışımlar yaygınlaştı; bu karışımlar cesetleri hem kimyasal olarak koruyor hem de Osiris ile ilişkilendirilerek ölümsüzlüğü simgeliyordu
Özetle, Tunç ve Demir Çağları’nda bitüm ve katran, büyük ölçekli inşaat projelerinde harç, gemi yapımında dolgu-mastik, mezar ve lahitlerde ise izolasyon malzemesi olarak kullanıldı. Hititler’den Perslere, Lidyalılar’dan İskitlere dek birçok antik toplumda, bitümlü karışımlar hayatın her alanına nüfuz etti. Mezarların, kuyu mezarlarının ve tapınak döşemelerinin bitüm kaplı olması, bu maddenin hem uygulamalı hem de ritüel değer taşıdığını gösteriyor.
Antik Metinler ve Efsanelerde Kara Sıvı Sembolleri
Kara yapışkan maddeler, antik metin ve mitolojilerde de önemli bir yere sahiptir. Mezopotamya’da bitüm kaynakları kutsal sayılmıştır. Örneğin Hit (Irak) yakınlarındaki zengin bitüm kaynakları Asur – Babil döneminde o kadar değerliydi ki Hit şehri “kutsal” kabul edildi. Bir Asur kralının yazıtında geçen “Tanrıların konuştuğu taşlar yeri” tabiri, bitüm kaynaklarının tanrısal gaz sesleri çıkardığına inanılmasından kaynaklanır
Ayrıca, Sümer mitolojisinde Babil Kulesi’nin tuğlaları bitümle sıvanmıştı
Semavi Dinlerin Kıtsal Kitaplarında bile Sodoma ve Gomora hikayesinde “kor haline gelen katran” gibi ifadeler göze çarpar. Eski Mısır’da karanlık renkli bitümlü balmlar, Osiris’in toprağın bereketiyle özdeşleştirilmesinden hareketle kutsallık kazandı. Kaynaklar, Mısır kraliyet mumyalarının üzerine sürülen karanlık yağ-karışımların, tanrıların midesine sürülen “mnnn” reçinesiyle alakalı ritüellerin parçası olduğunu belirtir
Tanrı Amun’un siyah tenli tasvirleri ve bereket tanrıçası kamasıyla ilişkilendirilmesi, bitümlü yağların ölümden sonra yaşam vaadini simgelediğini düşündürtür. Babil dini de, Nebukadnezar’ın kenti zapt etme çabasında bitümü “gelişme ve refahın simgesi” olarak görmüş; anıtlarda tanrılara adanan yolların ve kanalların bitümle döşenmesi de bu tutumu yansıtır
Bu mitolojik anlatılar, bitümün salt maddesel değil, aynı zamanda sembolik önemini vurgular. Bitümün koruyucu, kutsal veya göçmen ruhları dışarıda tutan bir madde olarak görülmesi, antik toplumlarda bu karanlık yapışkanların doğaüstü bir güçle ilişkilendirilmesine yol açmıştır.
Modern Araştırmalarda Mikrobiyoloji ve Organik Kalıntı Korunumu
Günümüzde bilim insanları, eski dönemlerdeki bu kara yapışkan maddelerin mikrobiyolojik özelliklerini ve organik kalıntıları ne oranda koruyabildiğini inceliyor. İlginç bir bulgu, 2024 sonunda Great Lakes bölgesinde keşfedilen “gemi çamuru” oldu. Bir araştırma gemisinin dümen şaftında bulunan siyah, katranımsı bir sıvı incelendiğinde, beklenmedik şekilde içinde yeni arkea türleri keşfedildi
Bu “ship goo” içindeki mikroskobik canlılar, henüz sınıflandırılmamış yeni bir arkeal takımı temsil ediyordu. Bu durum, katranımsı ortamların özel mikropları barındırabildiğini gösterdi. Zaten petrol içeren ortamlarda yaşayan “yağ yiyici” bakteriler geçmişte de bulunmuştu. Los Angeles’taki La Brea Katran Çukurları’ndan çıkan kalıntılar üzerinde yapılan çalışmalarda 28.000 yıllık trap tortusunda petrolleri yiyebilen bakteriler tespit edildi; bunlar petrolü metana çevirerek hayatta kalıyordu
La Brea kazılarında, ayrıca Pleistosen dönemi hayvan iskeletleri, bitki kalıntıları ve mikroorganizmalar neredeyse bozulmadan bulunmuştu
Yani katran, bozulmayı geciktirerek fosillerin korunmasına yardımcı olmuştu. Bitümlü reçineler, organik kalıntıları görece iyi muhafaza eder. Araştırmalar, normalde birkaç bin yılda kaybolan lipid izlerinin çoğu zaman toprağa karışırken bozulduğunu, ancak bitüm gibi kararlı bileşiklerin bazen binlerce yıl moleküler izi tutabildiğini gösteriyor
Örneğin Güney Mezopotamya’da 8. binyıldan kalma tören kaplarında bitüm moleküllerine rastlandı
researchgate.net
Aynı şekilde Suriye’den çıkan 40.000 yıllık taş aletlerde bile bitüm kalıntıları bulunması, katranın çok eski organik maddeleri bile muhafaza ettiğini ortaya koydu
Bu özellikler, katranın kimyasal stabilitesinin, arkeologlara eski insanların kullandığı yağ, reçine ve bitüm karışımlarını günümüze kadar taşıyabilme imkânı sunuyor. Sonuç olarak; katran, bitüm ve reçine hem teknolojik hem de kültürel açıdan insanlık tarihinin ayrılmaz parçalarıdır. Paleolitik dönemde Neandertallerden başlayarak Neolitik, Tunç ve Demir Çağları boyunca farklı toplumlar bu karanlık yapışkan maddeleri alet yapımından su yalıtımına, tören uygulamalarından sanat eserlerine kadar pek çok alanda kullanmıştır. Yeni arkeolojik bulgular ve analiz yöntemleri, bu maddelerin üretim tekniklerini ve eski toplumların dünyasına kattığı anlamları gün yüzüne çıkarmaya devam ediyor. Geçmişten gelen bu kara sıvılar, zamanın derinliklerinden günümüze kadar hem fiziksel yapıştırıcıları hem de kültürel bağları birbirine tutturuyor
Arkeolojikhaber.com
Bu metindeki bilgiler, Paleolitik yapıştırıcıların deneysel arkeolojisi ve kimyasal analizleri üzerine yayınlanmış bilimsel makalelere dayanmaktadır
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >