Blog
150 Milyon Yıl Önce Yavru Teruzorlar Şiddetli Fırtınada Ölmüş
Bu minik fosiller, kolayca gözden kaçabilecek olsalar da, antik tropikal fırtınaların farklı yaşlardaki fosil kayıtlarını nasıl şekillendirdiğinin güçlü kanıtları.
Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com
İki yavru teruzorun ölüm nedeni, 150 milyon yıl sonra paleontologlar tarafından yapılan bir incelemeyle aydınlatıldı.

Bulunan fosillerden ilham alınarak hazırlanmış, küçük bir Pterodactylus yavrusunun şiddetli bir tropikal fırtınayla mücadele ettiğini gösteren sanatçı izlenimi. C: Rudolf Hima
Current Biology dergisinde detayları yayımlanan bulgular, bu uçan sürüngenlerin güçlü fırtınalar tarafından ne kadar trajik bir şekilde yok edildiğini gösteriyor. İlginçtir ki, aynı fırtınalar bu fosilleri ve onlar gibi yüzlerce diğer fosili korumak için de ideal koşulları yaratmıştı.
Mezozoik dönem, yani sürüngenler çağı, genellikle devlerin zamanı olarak hayal edilir. Müzeler ve kamuoyu bilinci, heybetli dinozorlar, devasa deniz sürüngenleri ve geniş kanatlı teruzorlar tarafından domine edilir. Ancak bu tanıdık resim, gerçekliği çarpıtır. Tıpkı günümüz ekosistemlerinin çoğunlukla küçük hayvanlar tarafından doldurulması gibi, eski ekosistemler de küçük canlılarla doluydu.
Peki fark nerede? Fosilleşme süreci genellikle en büyük ve en sağlam organizmaları kayırmaya eğilimli. Küçük, hassas canlılar paleontolojik kayıtlara nadiren girer.
Ancak doğa, nadiren de olsa bu kayıp dünyaların narin ve küçük sakinlerini korumak için işbirliği yapar. Bunun en ünlü örneklerinden biri, güney Almanya’daki 150 milyon yıllık Solnhofen Kireçtaşları. Bu lagün birikintileri, Mezozoik dönemin uçan sürüngenleri olan teruzorların birçok örneği de dahil olmak üzere, olağanüstü iyi korunmuş fosilleriyle ünlü.

Lucky (Şanslı) takma adlı Pterodactylus yavrusu, UV ışığı altında aydınlatılmış halde. Hem ana parça hem de karşıt parça, bu minik teruzorun narin kemiklerini gösteriyor ve kırık bir kanadı olağanüstü ayrıntılarla yakalıyor. C: University of Leicester
Ancak burada çözülmesi gereken ilginç bir gizem yatıyor: Solnhofen Kireçtaşları, yüzlerce teruzor fosili ortaya çıkarmış olsa da, bulunanların neredeyse tamamı mükemmel şekilde korunmuş, çok küçük ve çok genç bireyler.
Buna karşın, daha büyük, yetişkin teruzorlar nadiren ve yalnızca parçalar halinde (genellikle izole kafatasları veya uzuvlar) bulunuyorlar. Bu durum, beklentilerin tam tersi: Daha büyük ve daha sağlam hayvanların fosilleşme şansının, narin yavrulardan daha yüksek olması gerekir.
Çalışmanın başyazarı ve Leicester Üniversitesi Paleobiyoloji ve Biyosfer Evrimi Merkezi’nden Rab Smyth, bu paradoksu şöyle açıklıyor: “Teruzorların iskeletleri inanılmaz derecede hafifti. İçi boş, ince duvarlı kemikler uçuş için ideal olsa da fosilleşme için oldukça kötü. Bir teruzorun korunma olasılığı zaten düşük ve hayvanın nasıl öldüğünü anlatan bir fosil bulmak bundan daha da zor.”

UV ışığı altında bir parça ve kısmi karşıt parça olarak korunmuş, diğer bir Pterodactylus yavrusu olan Lucky II. Diğer birey gibi onun da kırık bir kanadı var; bu da en genç teruzorların bile nasıl yaralanmalar yaşadığına dair nadir bir bakış açısı sunuyor. C: University of Leicester
Kanatları kırılmış iki yavru teruzorun keşfi, bu gizemi çözmeye yardımcı oldu. Bu minik fosiller, kolayca gözden kaçabilecek olsalar da, antik tropikal fırtınaların farklı yaşlardaki fosil kayıtlarını nasıl şekillendirdiğinin güçlü kanıtları.
Araştırmacılar tarafından ironik bir şekilde Lucky (Şanslı) ve Lucky II (Şanslı II) olarak adlandırılan bu iki birey, bilimsel olarak adı konulan ilk teruzor türü olan Pterodactylus’a ait. Kanat açıklıkları 20 cm’den az olan bu yavru bireyler, bilinen tüm pterozorların en küçükleri arasındalar. İskeletleri eksiksiz, eklemli ve öldükleri andan itibaren neredeyse hiç değişmemiş.
Tek bir detay hariç: Her ikisi de aynı alışılmadık yaralanmayı gösteriyor: humerus (üst kol kemiği) üzerinde düzgün, eğimli bir kırık. Lucky’nin sol kanadı ve Lucky II’nin sağ kanadı, sert bir yüzeyle çarpışmaktan ziyade, muhtemelen güçlü rüzgâr esintilerinin sonucu olan bir bükülme kuvvetini düşündüren bir şekilde kırılmıştı.
Feci şekilde yaralanan teruzorlar lagüne daldı ve fırtınanın yol açtığı dalgalarda boğularak hızla deniz tabanına battılar. Orada, ölüm fırtınalarının karıştırdığı çok ince kireçli çamurlar tarafından anında gömüldüler. Bu hızlı gömülme, fosillerinde görülen olağanüstü korunmayı sağladı.

İki Pterodactylus yavrusunun uçuş pozisyonunda gösterilen iskelet rekonstrüksiyonları, kırık kemikleri kırmızıyla işaretlenmiş olarak sunuluyor. UV görüntüleri, üst kol kemiklerindeki net kırıkları ortaya çıkarıyor. Ölçek için bir ev faresinin (Mus musculus) silueti eklenmiş. C: University of Leicester
Öldüklerinde sadece birkaç günlük veya haftalık olan Lucky I ve II gibi, Solnhofen Kireçtaşları’nda aynı şekilde korunmuş, ancak belirgin bir iskelet travması kanıtı olmayan başka birçok küçük, çok genç teruzor bulundu. Fırtınaların gücüne karşı koyamayan bu genç teruzorlar da lagüne savrulmuştu.
Bu keşif, neden daha küçük fosillerin bu kadar iyi korunduğunu açıklıyor: Bu durum, bölgede yaşayan teruzorlar için yaygın bir ölüm nedeni olan fırtınaların doğrudan bir sonucuydu.
Görünüşe göre, daha büyük ve daha güçlü bireyler fırtınalara dayanabiliyor ve Lucky’lerin yaşadığı fırtınalı ölüm yolunu nadiren takip ediyorlardı. Elbette onlar da sonunda öldüler, ancak büyük olasılıkla, yavaşça çürürken cesetlerinin parçalarını ara sıra dibe düşürerek, artık sakinleşmiş olan Solnhofen lagünlerinin yüzeyinde günlerce veya haftalarca yüzdüler.
Smyth, yıllardır süren bir yanılgıyı şu sözlerle düzeltiyor: “Yüzyıllardır bilim insanları, Solnhofen lagün ekosistemlerine küçük teruzorların hakim olduğuna inanıyordu. Ancak artık bu görüşün son derece önyargılı olduğunu biliyoruz. Bu teruzorların çoğu lagüne ait değildi. Çoğu, ne yazık ki güçlü fırtınalara yakalanan, büyük olasılıkla yakındaki adalarda yaşayan deneyimsiz yavrulardı.”
Leicester Üniversitesi’nden ortak yazar Dr. David Unwin ise, “Rab, Lucky’i gördüğünde çok heyecanlandık ama bunun tek seferlik bir şey olduğunu fark ettik. Herhangi bir şeyi temsil ediyor muydu? Bir yıl sonra, Rab Lucky II’yi fark ettiğinde, bunun artık tuhaf bir buluntu değil, bu hayvanların nasıl öldüğüne dair bir kanıt olduğunu anladık” diye belirtiyor.
Unwin, en çarpıcı anı şöyle anlatıyor: “Daha sonra, Lucky II’yi UV fenerlerimizle aydınlatma fırsatı bulduğumuzda, kelimenin tam anlamıyla kayanın içinden bize doğru fırladı ve kalbimiz durdu. İkimiz de o anı asla unutmayacağız.”
Leicester Üniversitesi. 5 Eylül 2025.
Makale: Smyth, R. S. H. et al. (2024).


Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >