Blog

May6

2025 Nisan Ayında Öne Çıkan 10 Arkeoloji Haberi

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  AntikytheraCanlandırmaDenisovalıDepasGladyatörLaktazMumyaNeandertalOsirisTroyaTunç ÇağıTutankamon



2025 Nisan Ayında Öne Çıkan 10 Arkeoloji Haberi

Kaçırmış olanlar için Nisan ayında Türkiye’de ve dünyada dikkat çeken arkeolojik keşifleri bu listede derledik.

 

www.arkeofili.com

 

10- Laktaz Geni Doğu Asyalılara Neandertallerden Geçmiş

Yetişkin insanların sütten gelen şekeri sindirmesini sağlayan Doğu Asya insan geninin Neandertallerden gelmiş olabileceği düşünülüyor.


Homo neanderthalensis, Viyana Doğa Tarihi Müzesi. C: Wikimedia Commons

Araştırmacılar, Doğu Asyalı bireylerin yaklaşık yüzde 25’i tarafından taşınan benzersiz laktaz genlerinin Neandertallerden miras kalmış olabileceğini belirtiyor. Ekip, Neandertallerin enfeksiyonlara karşı belli bir miktar bağışıklık geliştirmiş olabileceğini keşfetti. Bu bulgu aynı zamanda neden bu genlerin Neandertallerin yok oluşundan uzun bir sonra bile Doğu Asyalılarda varlığını sürdürdüğünü de açıklayabilir.

9- Troya Savaşı’ndan Önce Yaşamış Elit Kadının Yüzü Canlandırıldı

Dijital teknoloji, Helen’in memleketiyle ilişkilendirilen krallıkta yaşamış, 3.500 yıl öncesine ait elit bir kadınının yüzünü ortaya koydu.


Tunç çağındaki bir Miken kadınının dijital rekonstrüksiyonu. C: Juanjo Ortega G.

Bu kadın yaklaşık 3.500 yıl önce yaşamıştı, fakat şimdi yüz rekonstrüksiyon teknolojisi, geç Tunç Çağı’na ait Mikenli kadını hayata döndürdü. Söz konusu kadın, MÖ 16. ile 17. yüzyıllar arasında bir kraliyet mezarlığında, 30’larının ortasında vefat ettiğinde gömülmüştü. Mezarlık, 1950’lerde Yunan ana karasında, Homeros’un Kral Agamemnon’unun efsanevi yurdu Mycenae kentinde keşfedildi.

8- Osiris’in Uyanışı Ritüelini Tutankamon İcat Etmiş Olabilir

Tutankamon’un öteki dünyada Osiris’e dönüşmesini amaçlayan bir ritüel, ilk kez bu genç firavun için uygulanmış olabilir. 


Tutankamon, babasının Mısır tanrılarına sırt çevirmesinin ardından Osiris’le olan bağlantısını yeniden kurmak istiyordu. C: Wikimedia Commons

Tutankamon’un mezarındaki nesneler, genç kralın öbür dünyada mumyalanmış bedenini yeniden canlandırmaya yönelik bir cenaze ritüeline tabi tutulan ilk firavun olabileceğini gösteriyor. “Osiris’in Uyanışı” olarak bilinen bu antik ritüel, ölen hükümdarın yeraltı dünyasının tanrısı Osiris’e dönüşümünü sağlamayı ve böylece ruhani âlemde ölümsüzlüğünü garanti altına almayı amaçlıyordu.

7- Antikythera Mekanizması Aslında İşe Yaramaz Bir Parçaydı

Bilinen en eski analog bilgisayar olarak bilinen Antikythera Mekanizması, yeni bir çalışmaya göre aslında 2.000 yıllık bir ‘hurda’ olabilir.


Antikythera Mekanizması üçgen dişliler kullanılarak çalışıyordu. C: Wikimedia Commons

Antik bir gemi batığında keşfedilen ve Greko-Roma dünyasının teknolojik harikalarından biri olarak görülen bu ünlü mekanizmanın, aslında düzgün çalışmamış olabileceği ortaya kondu. araştırmacılar, Antikythera Mekanizması’nın çalışma biçimini ele alan iki yakın tarihli araştırmayı bir araya getirerek bir hesaplamalı model oluşturdular. Bu çalışmalardan ilki, Alan Thorndike tarafından yazıldı ve cihazın dişlerinin üçgen şeklinin hareket üzerindeki etkisini analiz etti. Thorndike, bu şeklin “düzensiz bir hareket yarattığını, her bir dişin devreye girmesiyle hızlanma ve yavaşlamaya neden olduğunu” belirtiyor.

6- Arkeologlar, Kayıp Bir Uygarlığın Başkentini Bulmuş Olabilir

On yıllar boyunca, Güneydoğu Avrupa’daki dağınık birkaç kalıntı, sıradan bir askeri karakoldan ibaret sanılmıştı.


Arkeologlar, Kuzey Makedonya’daki Crnobuki antik kentinde titizlikle kazı çalışmaları yaparak, kentin tarihi ve antik dünyadaki rolü hakkında yeni bilgiler sunan eserleri ortaya çıkarıyor. C: Cal Poly Humboldt

Bu arkeolojik alan, Kuzey Makedonya’daki Crnobuki köyü yakınlarında bulunuyor. İlk olarak 1966 yılında kayıtlara geçti, ancak yaklaşık 15 yıl öncesine kadar tam anlamıyla kazılmadı. Birkaç kalıntı ortaya çıkarılmış, fakat pek etkileyici bulunmamıştı. Bölge, batıdan gelebilecek Roma saldırılarına karşı kullanılan bir gözetleme karakolu olarak yorumlanmıştı. Ancak şimdi bir araştırma ekibi, en son arkeolojik teknolojilerle donanmış olarak bölgeye döndü. Yaptıkları çalışmalar, yerleşimin önceden sanılandan çok daha büyük, çok daha eski ve çok daha önemli olduğunu ortaya koyuyor.

5- Tunç Çağı Troyasındaki Sıradan İnsanlar Bile Şarap İçiyordu

Kimyasal analiz, depas kadehlerinden şarap içildiğine dair ilk kanıtları ortaya koydu ve bu lüksü sadece üst sınıflar değil, halk da tatmış.


Heinrich Schliemann tarafından kazılan Depas kadehi, 15 cm yüksekliğinde. C: Valentin Marquardt / University of Tübingen

Şarap, Tunç Çağı’nda en pahalı içecekti ve depas kadehleri en değerli kaplardı. Bu kadehlere tapınak ve saray komplekslerinde rastlanmıştı. Bu nedenle, şarap içmenin elit çevrelerde özel törenlerde gerçekleştiği düşünülüyordu. Ekip, ilk kez Troya’da gerçekten şarap içildiğine dair kimyasal kanıtlar buldu. Bu bulgu, 19. yüzyılda efsanevi şehri keşfeden Heinrich Schliemann’ın öne sürdüğü bir varsayımı doğruluyor. Üstelik araştırmacılar, yalnızca Troya elitlerinin değil, sıradan halkın da şarap içtiğini ortaya koydu.

4- Gladyatörlerin Aslanlarla Dövüştüğüne Dair İlk Kez Kanıt Bulundu

Bir adamın iskeletinde bulunan aslan ısırık izleri, Roma imparatorluğunda insan-hayvan dövüşünün ilk fiziksel kanıtını sağlıyor.


Aslan ısırığı izlerine sahip kemik parçaları, bir gladyatörün aslanla dövüştüğü bir Roma kabartmasının yanında.

İngiltere’nin kuzeyindeki York şehrinde Roma dönemine ait bir iskelet üzerinde büyük bir kedinin ısırık izleri bulundu. Bu keşif, gladyatörlerin aslanlar ve diğer korkutucu hayvanlarla gerçekten dövüştüğüne dair ilk arkeolojik kanıtı sağladı. Daha önce bu efsanevi insan-hayvan karşılaşmaları yalnızca yazılı ve sanatsal kaynaklardan biliniyor, bu da birçok akademisyenin bu vahşi dövüşlerin gerçekten yaşanıp yaşanmadığını sorgulamasına neden oluyordu.

3- Bilinen En Eski Mumya, Modern Yerlilerin Doğrudan Atası Çıktı

10.700 yıllık Spirit Mağarası Mumyası, genetik analizler sayesinde modern kabilenin bölgedeki binlerce yıllık varlığını kanıtladı.


Mumya, bazılarının Hikaye Anlatıcı dediği bir ataya ait. C: Wikimedia Commons

10.000 yıldan uzun bir süre önce, gizemli Clovis halkıyla yakın genetik bağlara sahip bir grup Yerli Amerikalı, kabilelerinden bir üyeyi günümüzde Spirit Mağarası olarak bilinen Nevada’daki bir mağaraya gömdü. Her şeye rağmen, bu tarihöncesi adama ait mumyalanmış kalıntılar, 21. yüzyılda hukuki ve kültürel bir tartışmayı çözmeye yardımcı oldu ve Yerli Amerikan topluluklarına dair kabul edilen tarihsel anlatıyı kökten değiştirdi. Bulgular, Fallon Paiute-Shoshone ve diğer kabilelerin neredeyse 11.000 yıldır bölgede yaşayan bir nüfusun doğrudan torunları olduğunu kanıtladı.

2- Siirt’te Tunç Çağı Mezarındaki Kurbanların Çoğu Ergen Kız Çıktı

Başur Höyük’teki 5.000 yıllık bir Tunç Çağı mezarında kurban edilen ergenlerin çoğunun akraba olmayan genç kızlar olduğu ortaya çıktı.


İki 12 yaşındaki çocuğun kalıntılarının bulunduğu bu mezarın girişinde, sekiz insan kurbanı bulundu. C: Wengrow D, Hassett B, Sağlamtimur H, et al. 2025

Arkeologlar, birbirleriyle akraba olmayan ergenlerin gösterişli bir Tunç Çağı mezarına neden gömüldüğünden emin değil, ancak yaşlarının bu ritüelin anlamı hakkında ipucu verebileceğini düşünüyor. Yaklaşık 5.000 yıl önce, Mezopotamya’daki Tunç Çağı insanları gösterişli taş mezarlar inşa etti; bu mezarlar etkileyici mezar eşyaları ve insan kurbanlarıyla doluydu. Araştırmacılar, bu ritüelin anlamından emin değil. Ancak yeni bir iskelet çalışması önemli bir ipucu ortaya koyuyor: kurban edilen kişilerin yaşı ve biyolojik cinsiyeti.

1- Tayvan’da Bulunan Çene Fosili Bir Denisovalıya Ait Çıktı!

Araştırmacılar, Tayvan açıklarında deniz tabanında keşfedilen gizemli bir çene kemiğinin Denisovalılara ait olduğunu belirledi.


Penghu 1 çene kemiğinin fotoğrafı. C: Yousuke Kaifu

Tayvan açıklarında keşfedilen gizemli bir insan çene kemiği ne bizim türümüze (Homo sapiens) ne de Neandertallere ait. Bu kemik, yok olmuş bir başka insan akrabası olan Denisovalılara ait. Denisovalılar, Pleistosen çağında Asya boyunca dolaşan ve Neandertaller ile insanların “kuzeni” olarak kabul edilen bir türdü. Yeni kullanılan bu yöntem, daha önce tanımlanamamış insan fosillerinin kimliğinin belirlenmesinin de önünü açıyor.

 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için