Blog
Anadolu’da Ana Tanrýça Ýnanýþý...
Tarih boyunca her toplum belirli bir dini inanýþa sahip olmuþ ve bu inanýþýn getirdiði kurallara baðlý kalarak, çevresini ve kendi yaþamýný etkilemiþtir. Bu topluluklar inançlarý kimi zaman soyut olarak zihinlerde yerini almýþ, kimi zaman somut nesnelere kanalize edilip bir biçeme bürünmüþtür. Medeniyetin baþlangýcýna ev sahipliði yapan, birçok uygarlýðýn birleþim yeri olan Anadolu topluluklarýnda da bu dini inanýþ ANA TANRIÇA þeklinde yerini almýþ ve çeþitli topluluklarý etkilemiþtir.
Neden Kadýn Figürü?
Ýnsanlar geçmiþ çaðlardan bu yana gökyüzüne ve gökyüzündeki olaylarýn kendi yaþamlarýna etkisine meraklý olmuþtur. Dýþ dünyayý gözlemiþ ve belirli çýkarýmlarda bulunmuþtur. Neden diþil bir dini inanýþ figürünün seçildiði de bu çýkarýmlarýn sonucudur. Tarýmýn keþfi tüm bu olaylarýn baþlangýcý için büyük bir devrim olmuþtur. Ýnsanlar topraða ektiði ürünlerin, kendisine yararlý bir besin olarak döndüðünü görmüþ daha sonra döngüsel bir þekilde topraðýn ayný zamanda da verimsiz olabileceðine tanýk olmuþtur. Sürekli devam eden bu devinimi insanoðlu doðanýn bir süreci olarak görmemiþ, var olan bu sürecin kesilmemesi için bir þeyler yapma faaliyetine giriþmiþtir ve baþlangýç olarak bereket kültünü oluþturmuþtur. Mevsimsel olan bu döngüler insan yaþamýyla özdeþleþtirilmeye baþlanmýþtýr. Daha sonra doðanýn bereketli, þifa verici yaratýcý süreci kadýnýn doðurganlýðýyla, anaçlýðýyla bütünleþtirilmiþ ve ANA TANRIÇA figürü oluþturulmuþtur.
Analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustave Jung ise konu ile ilgili olarak “anne” arketipi için þu sözleri söylemektedir: “Aklýn çok ötesinde bir bilgelik ve ruhsal yücelik; iyi olan, bakýp büyüten, taþýyan, bereket ve besin saðlayan; sihirli dönüþüm ve yeniden doðuþ yeri; gizli; saklý; karanlýk olan, uçurum, ölüler diyarý, yutan, baþtan çýkaran ve zehirleyen, korku uyandýran ve kaçýnýlmaz olan.”
Ünlü Antropolog Johann Jakob Bachofen ise “Analýk Hakký “(Das Mutterrecht) eserinde, insanlýk tarihinin baþlarýnda, kan baðýnýn yalnýzca anne üzerinden kurulabildiðini ve bu sebeple de annenin bir otorite ve yasama merkezi olduðunu, kadýnýn topraðý ýslah etme ve toprakla ilgili diðer görevlerine de bakýlarak neden tanrýça figürünün seçildiðine açýklýk getirir.
Ýlk Kabartmalar ve Bereket Figürü.
Anadolu’da bereket kültünün varlýðýna iliþkin en eski buluþ Þanlýurfa yakýnlarýnda Fýrat havzasýnda yer alan ve MÖ. 7000 yýllarýna tarihlenen Nevali Çöri kabartmalarýdýr.
Þekilde görülen kabartmalarda ortada bir çocuk ve çocuðun iki tarafýnda eðlenirmiþçesine ellerini havaya kaldýrmýþ iki yetiþkin görülüyor. Yetiþkinlerin ellerini havaya kaldýrmasý, ortadaki çocuðun bereketli ve kutsal bir þekilde doðumunun kutlandýðýnýn sembolü olarak yorumlanýyor. Ayný zamanda solda yer alan boða boynuzu figürü ise bu bereket kültü fikrini güçlendiriyor. Çünkü Çatalhöyük kazýlarýndan da çýkarýlan boða ve boða boynuzu figürleri de bereket ile iliþkilendiriliyordu.
Çatalhöyük kazýlarýndan çýkarýlan boða figürleri:
Zengin Bir Yerleþim: Çatalhöyük.
Konya ili, Çumra ilçesi yakýnlarýndaki Çatalhöyük arkeoloji tarihi açýsýndan oldukça zengin bir bölge. Neolitik dönem için(M.Ö. 8000-5500) ilklerin bölgesi denebilir. Çatalhöyük’te Ana Tanrýça tapýnýmýna kanýt olarak ortaya çýkarýlan en önemli taþ, tahtta oturan heykelciktir.
Figüre dikkatlice bakýnca belli çýkarýmlarý rahatlýkla yapabiliriz. Kadýnýn kollarýný koyduðu yerde aslan leopar ya da kaplan kabartmasý göze çarpýyor. Tanrýça’nýn bacaklarý arasýnda bir çocuk baþý bulunuyor. Bu ayný zamanda kadýnýn doðurganlýðý ve doðayla özdeþleþtirildiði özelliðini temsil ediyor. Figür de bir özellik daha göze çarpýyor. Kadýnýn oturduðu tahtta yer alan hayvan figürleri Anadolu’da yaygýn olan “Vahþi Hayvanlarýn Egemeni” (Potnia Theron) motifini vurgulamasý bakýmýndan önemlidir. Bu figür Boðazköy(Hattuþaþ)’da Açýk Hava Tapýnaðý’nda görülebilir. Tanrýça Hepat kutsal boða üzerinde tasvir edilmiþtir.
Çatalhöyük ile birlikte Burdur yakýnlarýndaki Hacýlar Höyüðü de arkeolojik açýdan oldukça zengin bir bölgedir. Ve orada da þu þekilde bir ana tanrýça heykeli bulunur. Bu da Çatalhöyük gibi gebe bir þekilde tasvir edilmiþtir:
Konya Karahöyük’ten çýkarýlan bir Tanrýça figürü:
Kayseri, Kültepe’den çýkarýlan bir figür:
Neolitik Dönem Sonrasý Ana Tanrýça Kültü
Neolitik Dönem’den sonra Ana Tanrýça inanýþý ile ilgili pek fazla arkeolojik kanýt bulunamamýþtýr. Ta ki Bronz Çaðý’nýn Çöküþünün yaþandýðý dönemlerde Anadolu’ya yerleþmeye baþlayan Friglere kadar. Friglerde tekrar ortaya çýkan bu kült daha sonra ki Yunan ve Roma medeniyetlerine de kaynak oluþturmuþtur. Friglerin Ana Tanrýça’sý Kybele’dir. “Tanrýlarýn Anasý” þeklinde tanýmlanýr.
Kybele’nin doðumu þu þekilde anlatýlýr:
“Bir zamanlar gökler, denizler ve kayalar, birbirlerinden ayýrt edilemeyecek halde imiþler. Fakat birdenbire ortada bir musiki týnlamýþ, gökler ve denizler gene bir kâinat teþkil etmekle beraber birbirinden ayrýlmýþlar. O esrarengiz musiki, Ürinom’un (yani Kybele’nin) doðduðunu ilân ediyormuþ. Onun sembolü de ay imiþ. Bütün Kâinatýn yüce tanrýçasý ýssýz dünyada, boþ sular, çýplak topraklar ve gökte dönen yýldýzlar arasýnda yapayalnýz kalmýþ. Avuçlarýný sürüþtürmüþ ve avuçlarýnýn arasýndan büyük yýlan Ofiyon kayýp çýkmýþ. Kybele, merak dolayýsýyla onunla âþýkdaþlýk etmiþ. Bu sevgi ve kavuþmanýn yuvarlanýþ sarsýntýlarýyla, topraklar devrilip daðlar olmuþ, sular fýþkýrýp nehirler akmýþ, göller toplanmýþ, birçok sürüngen mahlûklar peyda olmuþ. Ettiðine utanan ve piþman olan Kybele, yýlaný öldürüp gölgesini –yani ruhunu– yeraltýna göndermiþ. Kybele, kendi nefsine karþý da âdil davranarak, Hekat adýyla kendi bir kýsmýný da yeraltýna göndermiþ. Ölü yýlanýn ortalýða savrulan diþlerinden çoban ve sýðýrtmaç gibi insanlar peyda olmuþ. Bunlar topraðý sürmesini biliyorlarmýþ. Ceviz, incir ve üzüm gibi aðaç yemiþleri ile geçiniyorlarmýþ. Madenleri tanýmýyorlarmýþ. Ýþte bu, taþ devriymiþ. Kybele gökte, denizde ve karada yaþamaya devam etmiþ. Karada adý Rhea olmuþ. Soluðu taze çalý ve çiçek kokuyormuþ. Gözleri elâ (glaukopis) imiþ. Rhea olarak Girit’i ziyaret etmiþ. Yalnýzlýðý dolayýsýyla güneþ ve buhardan, sevgili olarak, Kronos’u yaratmýþ. Analýk duygusunu ve özleyiþini doyurmak üzere, her yýl Ýda daðýnýn Dikte maðarasýnda, bir güneþ oðlu doðururmuþ. Kronos, çocuklarý kýskandýðý için, öldürüyormuþ. Kybele, bu iþe öfkelenmiþ, Kronos’un sol elini istemiþ, beþ parmaðýný keserek onlardan Daktiller yani beþ parmak tanrýsý yaratmýþ. Kybele, altýncý olarak doðurduðu tanrýya Zagreus adýný vermiþ”(5)
Kybele’nin sembolleri içinde Ay ve Aslan en önemlileridir. Ay, ölüm ve yaþamýn sürekli deðiþen yönünü sembolize eder. Aslan’ýn ise kudret, irade ve adaleti temsil ettiðine inanýlýr.
Boðazköy(Hattuþaþ)’den çýkarýlan ve Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde sergilenen bir Kybele heykeli.
Fotoðrafta görüldüðü gibi Kybele, baþýnýn üzerinde kuleye benzer yüksek bir taç taþýr. Bu taþ Kybele’nin kentlerin ve tarýmsal ürünlerin tek egemeni sayýldýðýnýn simgesidir. Bu nedenle ona “mater turrigera”(kule taþýyan ana) da denilir. Bu kuleler ayrýca sayýlarýna göre tanrýçanýn koruyuculuðu altýnda bulunan kenti, ya da kentleri temsil eder. Diðer yandan Kybele’nin sað ve sol tarafýnda bulunan iki kuþun ellerinde kithara ve çifte flüt bulunur. Bu müzik aletlerinin Tanrýça’ya yönelik yapýlan ayinlerde kullanýldýðý tahmin edilmektedir.
Diðer bir tarihi eser de Ankara Etlik yakýnlarýnda çýkarýlan þu heykeldir
:
Çýkarýlan bu parça Kybele tasvirlerinin içinde belki de en karýþýk ve belirsiz olanýdýr. Tasvirde Kybele’nin yanýnda üzerinde güneþ kursu bulunan ve ayakta betimlenmiþ bir aslan figürü vardýr. Aslan figürünün heykellerde bulunmasý Kybele’nin saygýnlýðýný ve gücünü gösteren bir unsur olarak yorumlanmaktadýr.
Anadolu’da Frigler dýþýnda dinsel anlamda çevre kültürleri etkileyen ve bu kültürlerden oldukça etkilenen diðer etkin bir topluluk da Hititler.
Hititler, ticari ve sosyal iliþkiler kurduðu çevre toplumlarýnýn Tanrýlarýný da benimsemiþler ve dinsel bir hoþgörü ortamý oluþturmuþlardýr. Ana Tanrýça inanýþýnýn hakim olduðu Anadolu topraklarýnda Hititler’de bu inanýþtan nasibini almýþlardýr. MÖ. 1. Bin yýlda ele geçen ikonografik ve filolojik malzelemeler ile MÖ. 2. Bin yýlda Orta ve Doðu Anadolu ile Kuzey Suriye’de ele geçen mühürler sonucu ulaþýlan bilgilere göre Geç Hitit Panteonu’nda Ana Tanrýça Kubaba olarak adlandýrýlýyordu.
Karkamýþ Kraliçesi olarak da bilinen Kubaba bu yapý da elinde narla tasvir edilmiþtir. Nar, dönemin toplumlarýnda bereketi ve verimliliði temsil etmektedir.
Hititler dýþýnda Ana Tanrýça inanýþýna kanýt oluþturacak buluþlar ; MÖ. 5-4. yy. da Kilikya yakýnlarýnda bulunan Aramice metinler de, MÖ. 5. yy’da Kybele’nin “Aslanlarýn Sahibi” olarak betimlendiðini gösteren Sardes(Manisa) bölgesinde bulunan rölyeflerde ve yine ayný bölgede ele geçirilen yerel bir kap parçasý üzerinde Lidya alfabesiyle yazýlmýþ Kybele yazýsýnda kendini göstermektedir.
Medeniyetin baþlangýcý Anadolu topraklarýnda bir döneme hakim olmuþ Ana Tanrýça inanýþý, dönemin insanlarýnýn dünyayý ve kendini nasýl anlamlandýrdýðýna yönelik bilgiler olarak yorumlanmasý açýsýndan oldukça önemlidir.
- http://www.asosjournal.com/Makaleler/50636351_461%20EBRU%20ORAL.pdf
- http://www.anadoluaydinlanma.org/Yazilar/ana_tanrica_kultu.pdf
- Jung, G., Dört Arketip, Metis Yayýnlarý, 2012
- Fromm, E., Rüyalar ve Mitoslar. Arýtan Yayýnevi
- ROLLER, L.E. Ana Tanrýça’nýn Ýzinde, Anadolu Kybele Kültü, Alfa Yayýncýlýk, 2013.
Kaynak: http://arkeofili.com/?p=1589
Bu yazý hakkýnda yorum bulunamamýþtýr. Ýlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >