Blog
Ankara'da 3 gün sürecek Uluslararası Arkeoloji Sempozyumu başladı

Üç gün sürecek sempozyuma 29'u yabancı, 250'yi aşkın bilim insanı katılacak, 17'si yabancı toplam 33 akademisyen sunum yapacak.
www.arkeolojikhaber.com
Ankara'da bugün gerçekleştirilen Uluslararası Arkeoloji Sempozyumuyla eş zamanlı olarak Bir Vizyonun Doğuşu: Geleceğe Miras Projesi-Arkeolojinin Altın Çağı Sergisi açıldı. Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi'ndeki sergide ünlü Boubon bronz heykellerinden olan Marcus Aurelius heykeli sergileniyor. 3 gün sürecek sempozyumda kazı başkanları sunum yapacaklar.
Cumhurbaşkanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen "Uluslararası Arkeoloji Sempozyumu"nda Türkiye'deki kazılarda görev alan yerli ve yabancı arkeologlar bir araya geldi.
Beştepe Millet Kütüphanesi'nde düzenlenen Uluslararası Arkeoloji Sempozyumu ve Arkeolojinin Altın Çağı Sergisinin açılış konuşmasını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gerçekleştirdi.
Sempozyum açılış oturumunda 4 arkeolog sunum yaptı
Erdoğan'ın açılış konuşmasının ardından, sempozyum etkinlikleri kapsamında Prof. Dr. Nevzat Çevik'in moderatörlüğünde, Gordion Kazı Başkanı Prof. Dr. Charles Brian Rose, Side Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Feriştah Alanyalı, Taş Tepeler Projesi Koordinatörü, Göbeklitepe ve Karahantepe Kazıları Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul sunum yaptı.
Sempozyum moderatörü Çevik, Türkiye'nin büyük bir arkeoloji laboratuvarı olduğunu ve bu laboratuvarın her geçen gün daha da genişleyerek büyüdüğünü söyledi.
ABD'li arkeolog Prof. Dr. Rose, Türkiye'nin arkeolojik kazılarda koruma çalışmalarına ayırdığı önemin dünyada örneği bulunmadığını dile getirdi.
Saha çalışmalarının en az yüzde 50'sinin korumaya ayrılmasının zor bir uygulama olduğunu vurgulayan Rose, "Mimari korumaya zaman ayırmak harika bir şey. Bildiğim kadarıyla bunu başka hiçbir ülke yapmıyor." dedi.
Geçmişte kazı başkanlarının daha çok yeni keşiflere odaklandığını, mevcut yapıları sağlamlaştırmadan başka alanlara yöneldiklerini aktaran Rose, "Şimdi bizim kazıp gün ışığına çıkardığımız yapılara ek olarak, onların kazdığı binaları da onarıp korumamız gerekiyor. Mevcut koruma programları çok iyi işliyor. Türkiye'nin UNESCO Dünya Mirası Listesine bu kadar çok arkeolojik alanı ekletmedeki başarısı bu nedenle hiç de şaşırtıcı değil." ifadelerini kullandı.
Rose, meslek hayatının büyük bölümünü Türkiye'de geçirdiğini belirterek, Türkiye'nin kendisi için ikinci bir ev haline geldiğini söyledi.
Türkiye'de toplam 46 yıl boyunca arkeolojik çalışmalar yürüttüğünü bildiren Rose, "İlk olarak öğrenciyken Aphrodisias'ta, ardından 25 yıl Troya'da, son olarak da 18 yıl Gordion'da araştırma yapma fırsatım oldu." dedi.
Bu süreçte hem akademik olarak kendisini geliştirdiğini hem de güçlü dostluklar kurduğunu dile getiren Rose, "Farklı dönem ve coğrafyalarda yürüttüğüm çalışmalar sayesinde Erken Tunç Çağı'ndan Geç Bizans'a uzanan geniş bir zaman diliminde uzmanlaşma imkanı buldum." şeklinde konuştu.
Rose, Türkiye'deki kazı deneyimlerinin üniversitelerde çeşitli dönem ve konularda ders verebilmesini sağladığını vurgulayarak, "Eğer Türkiye'de çalışmamış olsaydım, şu anki konumuma ulaşmam mümkün olmazdı." dedi.
Side Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Alanyalı Geleceğe Miras Projesinin Side'de başladığını söyledi.
Alanyalı, antik kentte belgeleme ve koruma onarım çalışmaları yaptıklarını belirterek, Geleceğe Miras Projesi kapsamında bilimsel çalışmalara katkı sağladıklarını kaydetti.
Alanyalı, "Side kazısı, 1947'de bu yana yapılan uluslararası bir kazıdır. Çalışmalarımız arttıkça bilimsel çalışmalarımız da arttı. Side kazısının 2023 ören yeri antik tiyatro ile sınırlıydı. Çalışmalarımızla Side Antik Kentinin sınırları genişledi. Antik kentin karşılama yeri genişledi ve Çince ve Rusça gibi dillerde ziyaretçilerimizi karşılıyoruz. Bu da uluslararası tanınırlığımızı artırıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Yapay zekayı kazılarda kullandıklarını dile getiren Alanyalı, "Yeni nesil arkeologlar, üniversitelerdeki bilgilerin yeterli olmadığını sahada görüyorlar ve kendilerini teknoloji ile geliştiriyorlar." dedi.
Taş Tepeler Projesi Koordinatörü, Göbeklitepe ve Karahantepe Kazıları Başkanı Prof. Dr. Karul da arkeoloji alanındaki gelişmelerin ancak devlet politikası haline geldikten sonra kalıcı sıçramalara yol açabileceğini belirtti.
Arkeolojinin Batı'da ortaya çıkan bir disiplin olarak Osmanlı döneminde Türkiye'ye adapte edildiğini hatırlatan Karul, Cumhuriyet sonrasında çok sayıda müze kurulduğunu ve kazıların yaygınlaştığını ifade etti.
Karul, bilimsel üretkenliğin sadece arkeologlara değil, arkeoloji dışındaki sosyo-politik parametrelere de bağlı olduğuna dikkati çekti.
Necmi Karul, arkeolojik çalışmaların turizm amaçlı yapılmadığını vurgulayarak, "Turizm, arkeolojinin çıktılarından sadece bir tanesi. Argümanı bunun ötesine taşıdığımız zaman kendi alanımızdan uzaklaşma riskimiz var." dedi.
Taş Tepeler Projesi özelinde turizm yönlü bir baskıyla karşılaşmadıklarını aktaran Karul, "Bize 'şurayı açın, burası daha çok turist çeker' gibi talepler gelmedi. Bu işi birbirine karıştırmamayı arkeologlar olarak da bilmeliyiz." ifadelerini kullandı.
Son 20-30 yıllık süreçte Türkiye'de arkeoloji camiasının dünyayla entegrasyonunun zayıfladığını dile getiren Karul, bu durumun yalnızca Türk arkeologlar için değil, ülkede çalışan yabancı bilim insanları için de geçerli olduğunu belirtti.
Karul, "Eğer 'geleceğe miras' bir kaynak sağlıyorsa arkeologların bunu kendi adına, bilim üretme adına çok çok daha güncelleştirip hedefini bu şekilde belirlemesinin iyi bir fırsat olduğunu düşünüyorum." diye konuştu.
Üç gün sürecek sempozyuma 29'u yabancı, 250'yi aşkın bilim insanı katılacak, 17'si yabancı toplam 33 akademisyen sunum yapacak.
Arkeolojinin Altın Çağı Sergisi Açıldı
Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2023'te hayata geçirilen "Geleceğe Miras Projesi" kapsamında yürütülen kazılarda ortaya çıkarılan eserlerle kültür varlığı kaçakçılığıyla mücadelede yurt dışından iadesi sağlanan ve yurt içinde kolluk kuvvetlerince ele geçirilen eserlerden seçkin örnekler, Bir Vizyonun Doğuşu: Geleceğe Miras Projesi-Arkeolojinin Altın Çağı Sergisi'nde, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Millet Kütüphanesinde bir araya geliyor.
Sergide, MS 2. ve 3. yüzyıllara tarihlenen Marcus Aurelius heykeli, Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi'nde ziyaretçilerini karşılıyor.
Heykele, Amerika Birleşik Devletleri ile Danimarka'dan ülkeye iadesi sağlanan beş adet heykel başı da eşlik ediyor.
Türkiye'nin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine uzanan 90 kazı alanından getirilen ve neredeyse tamamı ilk kez sergilenen eserlerin yer aldığı Arkeolojinin Altın Çağı Sergisi, tarihin sıfır noktasından eserleri de içeriyor.
Arkeoloji tutkunları, sergide MÖ 12 bin yıl öncesine uzanan bir yolculuğa çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi'nde ziyarete açılan sergide, 570 eserin 485'i ilk kez sergileniyor.
Serginin hemen girişinde yer alan ve ilk kez sergilenen Frig Dönemi çömleği, üzerindeki örtüsüyle dikkati çekiyor. Böylesine korunmuş bir örtüyle günümüze ulaşmış olması Anadolu kazıları açısından büyük önem taşıyor.
Karahantepe'de gün ışığına kavuşan, Neolitik Çağ'a ait, asrın keşfi olarak nitelendirilen kaplar, serginin Taş Tepeler bölümünde, mitolojik bir hikayenin üç boyutlu yansıması şeklinde ziyaretçilerin karşısına çıkıyor
Urartu Dönemi'ne ait miğfer ile bütün olarak ortaya çıkarılmış Doğu Roma demir asker zırhı, serginin en dikkati çeken parçaları arasında bulunuyor.
Antik çağda eritilerek eşya ve sikke yapımında kullanılan bronz heykel parçalarından oluşan eserler, "Metropolis'ten Bir Geri Dönüşüm Atölyesinin Sıra Dışı Buluntuları" bölümünde yer alıyor.
Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemi kazılarında bulunan, baba isminin yazılmadığı ilk sikke I. Murad sikkesi ile bezemeleriyle öne çıkan figürlü kase de görülebilecek eserler arasında yer alıyor.
Sergi, yalnızca kaçırılan eserlerin yurt dışından geri getirilmesine değil, aynı zamanda mirasa doğduğu topraklardan çıkarılmadan sahip çıkmanın önemine de vurgu yapıyor. Bu kapsamda, "Kaçış Yok" sergisine ayrılan bölümde kolluk kuvvetlerince bulunan kadın heykeli de yeni buluntu olarak öne çıkıyor.
Arkeolojinin Altın Çağı Sergisi'nin özel bölümlerinden birinde ise deniz altından çıkarılan eserler, ziyaretçilerin beğenisine sunuldu.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un, Adrasan'da dalış yaparak yaklaşık 40 metreden çıkardığı bakır külçe ile cam batıklar da sergileniyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Arkeologlarımız çok iyi bilir...
Beştepe Millet Kütüphanesi'nde düzenlenen Uluslararası Arkeoloji Sempozyumu ve Arkeolojinin Altın Çağı Sergisi açılışına katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin yanı sıra dünyanın farkı ülkelerinden programa teşrif edenlere şükranlarını sundu.
Sempozyum kapsamında sunulacak tebliğlerin, serdedilecek görüşlerin, yapılacak istişarelerin hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, birbirinden kıymetli eserlerin ziyaretçilerle buluşacağı Arkeolojinin Altın Çağı Sergisinin de ülke, millet ve arkeoloji camiası için hayır getirmesini temenni etti.
Erdoğan, tarihe ışık tutan, medeniyet hazinesini çok daha parlak şekilde aksettiren her iki organizasyonda da emeği geçenleri tebrik etti.
Anadolu topraklarının binlerce yıl boyunca sayısız topluluğa, tarihin akışını değiştiren nice devlet ve medeniyete ev sahipliği yaptığını dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: "Arkeologlarımız çok iyi bilir. Bu toprakların her bir katmanı, bu katmanlarda gün yüzüne çıkarılan her bir eser sizi tarihin en kadim sayfalarına götürür. Burada inançlar, kültürler, diller ve renkler iç içe geçmiş, hepsi birbirine eklemlenmiş, insanlığın ortak hafızası Anadolu'da şekillenmiştir. 10 asırdır meskûn ve muhafızı olmakla gurur duyduğumuz kimliğimizle, kültürümüzle adım adım abat ettiğimiz Türk-İslam medeniyetinin en nadide eserleriyle nakış nakış süslediğimiz Anadolu, insanlığın tüm serencamını yansıtan bir açık hava müzesidir. Bugün dünyanın herhangi bir ülkesine gitseniz, oradaki insanlara, 'insanlığın en eski yapıları hangileridir?' diye sorsanız, alacağınız cevap büyük ihtimalle ya Mısır piramitleri ya da İngiltere'deki Taş Yapıt olacaktır. Oysa hemen yanı başımızda Şanlıurfa ilimizin Haliliye ilçesinde bulunan Göbeklitepe'nin geçmişi, Taş Yapıt'tan 7000 yıl, Mısır piramitlerinden ise 7500 yıl öncesine uzanmaktadır. Yani tam 12000 yıllık bir yapıdan bahsediyoruz.
Tevarüs ettiğimiz tarih ve medeniyeti, içinde yaşadığımız coğrafyayı hakkıyla anlayamazsak gelecek rotamızı doğru çizemeyiz. Her zaman söylüyorum. Milletçe biz bin yıldır buradayız. Bu topraklarda yaşıyoruz. İnşallah kıyamete kadar da burada olmaya devam edeceğiz. Dolayısıyla milli kültürümüzün istikametini de burada aramak zorundayız. Merhum Hilmi Ziya Ülken hocamız bu gerçeği şöyle ifade etmiştir, 'Tarihi kaderimiz bizi Akdeniz'e yerleştirdikten sonra bu medeniyet içinde vücuda gelmeye sevk ettiği için milli kültürümüzün köklerini ve gelişme yolunu da bu medeniyetin yürüyüşünde aramalıyız.'"
Erdoğan, Türkiye'nin arkeoloji alanında da çok zengin, çok köklü bir mirasın sahibi olduğunu, bu hazineyi ortaya çıkarmanın, belgelemenin, ihtimamla korumanın ve yeni nesillere en güzel şekilde bırakmanın bu bakımdan son derece önemli olduğunu vurguladı.
Sahip olunan birikimin görünür kılınması ve tüm detaylarıyla korunup geleceğe aktarılmasına ecdadın büyük özen gösterdiğini ifade eden Erdoğan, ilk olarak Sultan Abdülmecid döneminde eski medeniyetlere ait eserlerin kültürel servet olarak görüldüğünü, muhafaza altına alınmaya başlandığını söyledi.
Erdoğan, takip eden süreçte 19. yüzyılın son çeyreğinde ise Asar-ı Atika nizamnamelerinin yayımlanmasıyla birlikte tarihi eserlerin korunması hususunun kanuni bir zemine taşındığını kaydetti.
Sultan Abdülhamid'in izni ve iradesiyle 1891'de açılan, Osman Hamdi Bey ile kurumsallaşmasını tamamlayan Müze-i Hümayun'un, bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin sadece Osmanlı coğrafyasının değil, Doğu'nun da ilk modern müzesi olarak kayıtlara geçtiğini belirten Erdoğan, arkeoloji sahasındaki çalışmaların Cumhuriyet'in ilk yıllarında atılan kararlı adımlarla daha da geliştiğini ve ivme kazandığını belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1930'lu yıllarda kurulan müzelerin, farklı yerlerde başlatılan kazıların ve üniversitelerde açılan arkeoloji kürsülerinin bu alandaki bilimsel çalışmaları bir üst noktaya çıkardığına dikkati çekerek, ilerleyen dönemlerde geniş kapsamlı pek çok projenin hayata geçirildiğini aktardı.
Bu alandaki bayrak yarışının tüm imkânların devreye alınarak sürdürüldüğünü aktaran Erdoğan, "Tarih ve kültür mirasımızı yarınlara taşımak için sizlerle birlikte tüm gücümüzle gayret sarf ediyoruz. Kültür Bakanlığımız, ilgili kurumlarımız, üniversitelerimiz, hocalarımız, sivil toplum kuruluşlarımız ve arkeoloji camiamızın tüm aktörleriyle yoğun bir emek harcıyoruz. Cumhurbaşkanlığında bu alanda görevlendirdiğimiz arkadaşlarımız, hiçbir detayı atlamadan, kuşatıcı ve kucaklayıcı bir anlayışla çalışıyor. Sizlerin alın terinin neticesinde ortaya çıkarılan gizli hazinelerimizin hak ettiği ilgiyi ve değeri görmesi için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyoruz. Emeklerimizin boşa gitmediğini görmenin haklı gururunu yaşıyoruz." şeklinde konuştu.
Bakan Ersoy: Yurt dışında tarihi eserlerin izini sürüyoruz
Programda yalnızca geçmişin izlerini görünür kılmakla kalmadıklarını, aynı zamanda bu toprakların kadim kültürel mirasını, milletin hafızasını, kimliğini ve ortak geleceğini koruma sorumluluğunu hep birlikte üstlenmenin haklı gururunu yaşadıklarını söyleyen Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, "Geleceğe Miras Projesi" için de bir arada olunduğunu belirterek, bu projenin kültürel miras alanında şimdiye dek yürütülen çalışmalar arasında kapsamı, sürekliliği ve etkisi bakımından eşsiz bir yere sahip olduğunu söyledi.
Tarih boyunca insanlığın, kimi coğrafyalarda sadece yaşamadığını, orada ürettiğini, inşa ettiğini ve çok sayıda iz bıraktığını ifade eden Ersoy, bu yerlerin, sadece geçmişin değil, aynı zamanda medeniyetin şekillendiği alanlar olduğunu kaydetti.
Ersoy, bu alanlardan belki de en önemlisinin "Anadolu" olduğunu belirterek, şunları söyledi: "Bu topraklar 12 bin yıl öncesine dayanan Göbeklitepe'deki ilk izlerinden Hititlerin örgütlü dünyasına, klasik çağların görkemli kentlerinden Selçuklu'nun derin medeniyetine ve Osmanlı'nın geniş ufuklarına kadar sayısız hikâyeye ev sahipliği yapmıştır. Bizler de bu eşsiz ve değerli mirasa sahip çıkmak, üstlendiğimiz sorumluluğu daha ileriye taşımak adına bütüncül ve sürdürülebilir bir koruma vizyonu geliştirmeye gayret ettik, ediyoruz."
Bakan Ersoy, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın güçlü desteği ve yüksek iradeleriyle bu vizyonun kurumsal bir çerçeveye kavuştuğunu vurgulayarak, 2023'te Geleceğe Miras programı altında, kültürel miras alanında uzun vadeli ve kapsamlı bir uygulama modeli olarak somutlaştırıldığını söyledi.
Ersoy, projenin, kültürel miras yönetimini kısa vadeli kazı sezonlarının sınırlarından çıkararak, sürdürülebilirlik ilkesini merkeze alan, yeni bir dönemin kapılarını araladığını vurguladı.
Restorasyon ve koruma süreçlerinin ise yalnızca teknik ihtiyaçlara karşılık gelen geçici uygulamalar değil bilimsel verilere dayanan, uzun vadeli koruma hedeflerini gözeten ve kültürel turizmle entegre edilen çok katmanlı yaklaşımlar haline geldiğini söyleyen Ersoy, şu ifadeleri kullandı:
"Geleceğe Miras kapsamında geçmişte 151 noktadan bugün itibarıyla 251 ayrı arkeolojik alanda sürdürülen kazı, restorasyon ve çevre düzenleme faaliyetleri, Anadolu'nun dört bir yanına yayılmış, bugüne dek yeterince değerlendirilme imkanı bulamamış pek çok arkeolojik alanı da içerecek şekilde yürütülmektedir. Türkiye, bugün yıllık 800 arkeolojik kazı çalışması ile bu alanda dünyada ilk sırada yer almaktadır. Su altı arkeolojisinde ise açık ara diğer ülkelerin çok önünde yer alıyoruz."
Ersoy, kültür varlıklarını gün yüzüne çıkarmak ve korumaktaki nihai amaçlarının, onları yalnızca saklamak değil, doğru biçimde anlamak ve halkla buluşturmak olduğunu, bunun için kültür varlıklarının teşhir ve tanzimi kadar erişilebilirliği, ören yerlerinin konforlu bir ziyaret noktasına dönmesinin büyük önem taşıdığını kaydetti.
Bu amaçla ören yerleri karşılama merkezlerini, gezi rotaları ile modern bir anlayışıyla hazırlarken, müzecilik noktasında da yepyeni bir bakış açısı ile hizmet verdiklerini belirten Bakan Ersoy, gece müzeciliğini, kültürel mirasa ve dokuya zarar vermeyecek şekilde yürüttüklerini ifade etti.
Kültürel mirasın yalnızca Türkiye sınırları içinde değil, dünya ölçeğinde de görünür ve etkili kılınması için kapsamlı çalışmalar yürüttüklerini belirten Ersoy, bu doğrultuda Roma Kolezyumu'nda yapılan "Göbeklitepe: Kutsal Bir Yerin Gizemi" başlıklı serginin 6 milyonu aşkın ziyaretçiyle olağanüstü bir ilgiyle karşılandığını söyledi.
Son yıllarda Bakanlığın faaliyetleri arasında öne çıkan alanlardan birisinin de kültür varlığı kaçakçılığıyla mücadele olduğuna dikkati çeken Ersoy, yurt dışında eserlerin izini sürdüklerini, ülkeden yasa dışı yollarla çıkarılan kültür varlıklarının iadesi için kararlılıkla çalıştıklarını ifade etti.
Bakan Mehmet Nuri Ersoy, "Geçtiğimiz sene yurt dışından 1149 eseri ait oldukları topraklara kavuşturduk. 2018-2025 yıllarında ülkemize iade edilen eserlerin sayısı ise 8 bin 976 oldu. Attığımız kararlı adımlar neticesinde, yurt dışında, 'Bu eserler Türkiye'ye ait, onlar mutlaka eserlerine sahip çıkarlar ve geri alırlar' düşüncesi artık iyice güçlendi." dedi.
Kamuoyunun da yakından takip ettiği önemli bir gelişmenin ise kısa süre önce herkesi gururlandırdığını belirten Ersoy, 1960'lı yıllarda Burdur'daki Boubon Antik Kenti'nden yasa dışı yollarla yurt dışına çıkarılan Roma İmparatoru Marcus Aurelius'a ait bronz heykelin rahmetli Prof. Dr. Jale İnan'ın öncülüğünde başlayan ve uzun yıllar süren bilimsel, hukuki ve diplomatik girişimlerin ardından, 14 Nisan 2025'te Cleveland Sanat Müzesi'nde düzenlenen törenle Türkiye'ye resmen iade edildiğini söyledi.
Ersoy, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bugün burada ziyaret etme imkanınız olan Marcus Aurelius heykelinin yanında durduğunuzda, yalnızca bir arkeolojik eseri değil, bu topraklara ait bir değerin uzun bir aradan sonra ait olduğu yere dönüşünü ve devletimizin kültürel mirasımıza sahip çıkma kararlılığını simgeleyen bir başarıyı göreceksiniz. Bu önemli eserin iadesinde 2018'den bu yana artarak süren bir ortaklıkla çalışma yürüttüğümüz Amerika Birleşik Devletleri'ne teşekkür ediyorum. Kültürel mirasımızın yurt dışından iadesi için verilen mücadele hayati önem taşıyor. Ancak unutulmamalıdır ki, eserlerin daha yurtdışına kaçırılmadan ele geçirilmesi çok daha önemli. Son yıllarda bu alanda da önemli başarılar elde ettik. Bu mücadelemizde omuz omuza çalıştığımız emniyet ve jandarma birimlerimize, gümrük muhafaza ekiplerimize de huzurunuzda bir kez daha teşekkür etmek istiyorum."
Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde açılan sergide yer alan eserlerin yüzde 80'inin ilk kez kamuoyuyla buluşacağını belirten Ersoy, "Karahantepe'de bulunan ve Neolitik Çağ için 'asrın keşfi' olarak nitelendirilen 12 bin yıllık tabak, Hatay'da ortaya çıkarılan 3 bin 500 yıllık kil tablet ile Antalya açıklarında gün yüzüne çıkarılan 1000 yıllık parfüm şişesi seti gibi dünya arkeoloji literatürüne yön verecek nitelikteki buluntular ziyaretçilerle buluşturulacaktır." diye konuştu.
Ersoy, Kültür ve Turizm Bakanlığı olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yüksek himayeleri ve güçlü destekleriyle yürüttükleri çalışmaları, bilim insanları, yerel paydaşlar ve uluslararası işbirlikleriyle daha da ileri taşımaya kararlı olduklarını söyledi.
Bakan Ersoy, Türk arkeolojisi için değil Türk-Japon ilişkileri için de önemli bir isim olan, 1972'de Türkiye'de yaşamaya başlayan ve 1985'de hayatını kaybettiği günlere kadar Kaman Kalehöyük kazısını yöneten ve ömrünü Kaman'a adayan Doktor Sachihiro Omura'yı saygıyla andığını belirtti.
Prof. Dr. Feriştah Alanyalı: Birçok anıtsal yapının belgelenip korunması sağlandı
Side Antik Kenti Kazı Başkanı Prof. Dr. Feriştah Alanyalı ise Bakan Ersoy'un 2022'de Side Antik Kentini incelemeleri sonrasındaki gelişmeleri anlattı.
Alanyalı, 2022'de arkeoloji için başlayan vizyonun, 2023'te Cumhuriyetin 100. yılına tekabül eden dönemde "Geleceğe Miras Projesi" ismiyle ülke genelinde başarıyla hayata geçirilen kapsamlı bir uygulamaya dönüştüğünü söyledi.
Geleceğe Miras Projesinin arkeolojik çalışmalara önemli katkılar sunduğunu, bilimsel kazı ve araştırmaların yanı sıra, birçok anıtsal yapının sistematik olarak belgelenip korunması sağlandığını belirten Alanyalı, "Antik kentler, bu kapsamda ilk defa ziyaretçi odaklı bütüncül bir planlama ve tasarım anlayışıyla ele alınmıştır." dedi.
Alanyalı, projenin getirdiği en önemli yeniliklerden birinin yürütülen kazı, araştırma ile koruma ve onarım çalışmalarının yıl boyunca kesintisiz sürdürülmesi olduğunu belirterek, "Yıl boyunca süren bu çalışmalar, arkeolog, sanat tarihçi, restoratör-konservatör gibi uzman personelin tam zamanlı olarak istihdam edilmesini mümkün kılmıştır." ifadesini kullandı.
Projeye değer katan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Bakan Ersoy'a ve tüm paydaş kurumların kıymetli yöneticilerine en derin teşekkürlerini ileten Alanyalı, "İnanıyorum ki Geleceğe Miras Projesi, ülkemizin kültürel varlıklarını yalnızca korumakla kalmayacak, onları toplumsal faydaya dönüştüren sürdürülebilir bir kalkınma modeli olarak da örnek teşkil edecektir." değerlendirmesinde bulundu.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >