Blog
Antik Romalılar Engelli Bireyleri Gerçekten Terk Etti mi?
Antik Yunanların ve Romalıların güce ve kuvvete aşırı odaklandıklarına dair yaygın bir algı bulunuyor. Bu nedenle engelli bebekleri ve topluluk üyelerini ölüme terk ettikleri düşünülüyordu.
Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com
Yeni arkeolojik kanıtlar, antik dünyadaki engelli bireylere dair köklü mitlerin yeniden yazılmasına yardımcı oluyor.

İskelet 2N, kafatası; elmacık kemiklerinde asimetri. C: Russeva, V., & Manoilova, L. (2025).
Antik Yunanların ve Romalıların güce ve kuvvete aşırı odaklandıklarına dair yaygın bir algı bulunuyor. Bu nedenle engelli bebekleri ve topluluk üyelerini ölüme terk ettikleri düşünülüyordu. MS 1. yüzyıl filozofu ve biyografi yazarı Plutarkhos’a göre, Spartalılar yeni doğanları değerlendirilmek üzere bir yaşlılar meclisine getirirdi ve “kusurlu” kabul edilen bebekler, dışarıda ölüme terk edilirdi.
O zamandan bu yana geçen yaklaşık iki bin yıl boyunca, antik çağlardaki insanların engellilere karşı tutumlarının daha acımasız olduğuna dair yaygın bir kanı var. Roma Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olan Martina Gatto’nun ifade ettiği gibi, bu mitin sonuçları ciddiydi: Sonraki toplumlar, Antik Yunanların da benzer uygulamaları yaptığı varsayımıyla, öjeni uygulamalarını ve engelli insanların “imha” edilmesini meşrulaştırdılar. Örneğin, 1929 tarihli bir konuşmasında Hitler, Spartalıların öjeni ve seçici çocuk katli politikalarını övmüş, Sparta’yı “tarihin en saf ırk devleti” olarak yüceltmişti. California Eyalet Üniversitesi’nden klasikçi Debby Sneed’in 2021’de belirttiği gibi, bu fikir “oldukça kötü niyetli amaçlar için kullanıldı.”
Ancak, giderek artan arkeolojik kanıtlar bütünü, tarihsel gerçekliğin efsaneden farklı olabileceğini ortaya koyuyor. Bir Roma şehrinde, vatandaşların engellilere depremden kaçmalarında nasıl yardım ettiğini gösteren iskelet kalıntılarından, engelli bebeklerin şefkatli definlerine kadar, yeni ve daha karmaşık bir anlatı gün yüzüne çıkıyor.
Afet sırasında yardım
Güneybatı Bulgaristan’daki Roma kenti Heraclea Sintica’da, yakın zamanda yayımlanan bir kazı raporu, antik toplulukların afet anlarında engelli bireyleri terk etmek yerine onlara aktif olarak yardım ettiğini gösteriyor. Journal of Archaeological Science dergisinde yayımlanan çalışma, MS 4. yüzyıldaki bir deprem sırasında sarnıçlarda mahsur kalan altı bireyin kalıntılarını inceliyor. Bilim insanları Viktoria Russeva ve Lyuba Manoilova tarafından kaleme alınan bu rapor, kriz anlarında tek başına hayatta kalması zor olanları kurtarma çabasını ortaya koyuyor.
Bu, Heraclea Sintica alanında keşfedilen ilk deprem kurbanları olması nedeniyle ilginç bir bulgu. Bazıları sadece kısmen sağlam kalan insan kalıntıları üzerinde yapılan antropolojik analiz, ölen bazı bireylerde konjenital anomaliler (doğuştan gelen fiziksel farklılıklar) olduğunu ortaya çıkardı. Çalışmanın yazarları, osteobiyografik rekonstrüksiyon (bir bireyin yaşam öyküsünü iskelet kalıntıları üzerinden çıkarma) yöntemlerini kullanarak, kalıntıların (ciddi hasar görmüş bir istisna hariç) muhtemelen erkek olduğunu belirledi. Bireylerden ikisi genç (18-20 yaş), geri kalanı ise ölüm anında 25 ila 35 yaşları arasındaydı.
Antropolojik inceleme, genç bireylerden birinin (Birey 2N) “ciddi bir rahatsızlıktan” muzdarip olduğunu gösterdi. Sarnıçta mahsur kalan diğer bireylerden birinin ise yarık damağa sahip olduğu belirlendi. Birey 2N’nin kalıntıları, tek başına dahi ciddi olan, ancak birlikte bulunduğunda nadir görülen genetik bir bozukluk olan Apert sendromuna işaret eden çeşitli patolojik bulgular sergiliyordu. Apert sendromu, kafatası sütürlerinin (kemik eklemlerinin) erken kapanmasına neden olarak yüz, ayak ve ellerde normal dışı kemik gelişimine yol açıyor. Bu fiziksel farklılıklar doğumdan itibaren belirgin olmalıydı. Bu durum; beslenme, nefes alma, olası işitme sorunları, konuşma bozuklukları ve hatta körlüğe yol açmış olabilirdi.
Russeva ve Manoilova’nın belirttiğine göre, bu genç adamın çalışabilmesi pek olası değildi ve fiziksel farklılıkları nedeniyle alay edilmeye karşı savunmasız olabilirdi. Araştırmacılar, “Modern tanımlamalar uygulandığında, bu birey engelli bir kişi olarak sınıflandırılır” ve başkalarına yüksek ölçüde bağımlı olurdu, sonucuna varıyor.
Altı kalıntının sarnıçtaki konumu, bu küçük grubun öldüklerinde depremden kaçmaya çalıştığını düşündürüyor. Çalışmanın yazarları, “Sarnıçta bulunan diğer deprem kurbanlarından birinin, engelli bireye eşlik ederek felaketten sağ çıkmasına yardım etmeye çalışmış olması mümkün” diye belirtiyorlar. Çalışma sadece küçük bir insan örneğini ele alsa da, antik dünyadaki engelli insanların değeri hakkındaki modern varsayımlara meydan okuyan önemli bir bulgu.

Forumun güneybatı kısmındaki V numaralı odadaki güney sarnıçta insan iskeleti kalıntıları. C: Russeva, V., & Manoilova, L. (2025).
Bedensel farklılıkları olan bebeklerin bakımı
Peki, Plutarkhos’un iddia ettiğine göre, engelli bebeklerden kesinlikle vazgeçmiş olan Antik Yunanlara ne demeli? Burada da hem arkeolojik hem de edebi kanıtlar, genel kabulün aksine farklı bir tablo çiziyor. Debby Sneed, 2021’de Hesperia dergisinde yayımladığı bir makalede, bu yaygın kanıya karşı çıkıyor. Sneed, “Antik Yunan ebeveynlerinin, ebelerinin ve hekimlerinin, çeşitli fiziksel engellerle doğan bebeklere yardım etmek ve onlara uyum sağlamak için genellikle aktif ve olağanüstü önlemler aldıklarına” dair güçlü kanıtlar olduğunu savunuyor.
Sneed, engelli bebeklerin terk edilmek yerine, doğal nedenlerden ölene dek bakıldıklarını ortaya koyan, çeşitli kazılardan elde edilen bebek kalıntılarına ait bulgulara işaret ediyor. Atina’daki Agora Kemik Kuyusu’nda (MÖ 2. yüzyıl) üst uzuv farklılıkları olan bir bebeğin gömülmüş olması dikkat çekici bir örnek. Bu bebeğe, kalıntıları buraya gömülen diğer pek çok bebekten farksız bir muamele yapılmıştı.
Alanı kazan arkeologlar Liston, Rotroff ve Snyder, burada resmi bir cenaze töreni için çok küçük yaşta ölen, ancak ölümlerinden önce yine de bakımları yapılan 450’den fazla bebeğin kalıntılarını buldu. Bu özel bebeğin kemik boyutları üzerine yapılan çalışmalar, “uzuvların gelişimini engelleyen ciddi bir büyüme anomalisine” işaret ediyordu. Bu anomali doğumda belirgin olmalıydı. Kuyuya bırakılan ikinci bir engelli bebek de ölüm anında altı ila sekiz aylıktı. Araştırmacılar, hidrosefali (beyinde su toplanması) olan bu çocuğun, “giderek daha fazla güçten düşeceği bir dönemde dahi özenle bakıldığını” gözlemledi.
Sneed, Antik Yunanların engelli çocukları tipik olarak ölüme terk etmediğine dair kanıt olarak bu arkeolojik örneklerin yanı sıra, engelli bebekler için uyum sağlayıcı cihaz görevi gören beslenme şişelerinin kullanıldığına ve engelli bireylerin yetişkinliğe ulaştığı sayısız edebi örneğe işaret ediyor. Birçok bebek küçük yaşta ölmüş ve Antik Yunanlar ile Romalılar bebekleri terk etmiş olsa da, bu terk etme eylemi çoğu ekonomik olan karmaşık faktörlerden kaynaklanıyordu. Sneed, bebek terkinin birincil olarak bir bebeğin görünüşü veya algılanan engelliliği tarafından motive edildiğini öne sürmenin yanlış olduğunu savunuyor. Sneed’in yazdığına göre, en az bir Antik Yunan hekimi, “çarpık ayak ve uzuv farklılığı gibi doğuştan gelen engelleri olan bireylere, onların bakımı ve gelişimi için profesyonel düşünce ve uygulama ayıracak kadar değer veriyordu.”
Gaddarlık değil, şefkat
Tüm bu bulgular, bebek öldürme ve terk etme uygulamalarının, Antik Yunan ve Roma dünyasında engelliliğe ve fiziksel bozukluğa karşı varsayılan tek tutum olmadığını gösteriyor. Şüphesiz diğer toplumlarda olduğu gibi bazı bebekler doğumda bu duruma maruz kalıyordu ve antik filozoflar kendi fiziksel mükemmeliyet ideallerine büyük değer veriyorlardı. Platon ve Aristoteles gibi bazı yazarlar, engelliliğin var olmadığı hayali toplumlar hakkında yazmışlardı. Ancak pratikte ve gerçek dünyada, engelli çocuklar yetişkinliğe kadar büyütülüyordu.
Bulgaristan’daki son keşif, hem doğumda gözle görülür şekilde farklı olan bir bireyin ailesi tarafından yetişkinliğe kadar desteklendiğini, hem de afet anlarında Roma dünyasındaki bazı insanların engelli aile üyelerine ve komşularına yardım etmeye devam ettiğini gösteriyor. Engelleri nedeniyle kaçış sırasında yavaşlayabilecek bir akrabayı terk etmek yerine, bu grubun onu dahil etmek ve korumak için aktif olarak çaba gösterdiği anlaşılıyor. Bu bulgular, antik çağda sanılandan çok daha derin bir toplumsal şefkat ve dayanışma kültürünün varlığına işaret ediyor.
National Geographic. 28 Kasım 2025.
Makale: Russeva, V., & Manoilova, L. (2025).


Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >