Blog

Eki27

Çalkantılı Dönem, 320.000 Yıl Önce İnsan Davranışını Etkiledi

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  AdaptasyonİklimRift VadisiSembolizmTaş Alet



 

Çalkantılı Dönem, 320.000 Yıl Önce İnsan Davranışını Etkiledi

Yüz binlerce yıl boyunca Rift Vadisi’ndeki insanlar çevrelerindeki bazı olaylara adapte olabildiler. 400.000 yıl önce ise işler değişti.
Yakındaki Koora havzasında Nairobi şirketine sondaj yaptırarak toprağın oldukça derininden örnekler aldılar. Arkeolojik kazı alanından yaklaşık 24 km uzaklıktaki sondaj sahası, çimenli bir ovada yer aldığı için ekibin yüzeyin altında ne olduğu konusunda net bir fikri yoktu. Kenya Ulusal Müzeleri ve yerel Oldonyo Nyokie topluluğunun katılımı ve desteği ile 139 metrelik bir çekirdek yeryüzünden çıkarıldı. Sadece 4 cm çapında olan bu parça 1 milyon yıllık çevresel tarihi temsil ediyordu. C: Human Origins Program, Smithsonian

Yüz binlerce yıl boyunca, Doğu Afrika Rift Vadisi’ndeki ilk insanlar çevrelerindeki bazı olaylara adapte olabildiler. Bölgedeki tatlı su gölleri güvenilir bir su kaynağı oldu ve otlaklarda büyük otçul hayvanlar vardı. Yaklaşık 400.000 yıl önce ise işler değişti. Çevre daha az öngörülebilir hale geldi ve insanlar uzun süredir devam eden yaşam tarzlarını değişime zorlayan yeni dengesiz ve belirsiz bazı durumlar ile karşı karşıya kaldılar.

Doğu Afrika Rift Vadisi’ndeki 1 milyon yıllık çevre tarihini temsil eden yeni bir sondaj çekirdeğinin analizine göre, ilk insanlar kullandıkları ilk aletleri daha sofistike teknoloji için bıraktılar ve değiş tokuş ağlarını genişlettiler. Bu süreçte ise çevrede, bitki örtüsü ve su kaynakları güvenilir olmaktan çıkarak bazı dalgalanmalar yaşadı.

Science Advances dergisinde, Smithsonian Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’nde İnsan Kökenleri Programı direktörü Richard Potts liderliğindeki disiplinlerarası bilim insanları ekibi, Afrika’nın bu bölümündeki (günümüz Kenyası) çevrede uzun süreli devam eden düzensizliği açıklamaya çalışıyorlar. Aynı zamanda, bölgedeki insan evriminde büyük bir davranışsal ve kültürel değişim gerçekleştiğini de söylüyorlar. Potts ve meslektaşları, Olorgesailie olarak bilinen bu arkeolojik alanda bulunan arkeolojik eserlere dayanarak 2018’deki bu davranışsal ve kültürel değişimi incelediler.

Olorgesailie’de Potts’un ekibi ve Kenya Ulusal Müzeleri’ndeki işbirlikçileri ile birlikte onlarca yıl süren çalışma, Olorgesailie’deki ilk insanların 700.000 yıldır aynı aletlere, taş el baltalarına güvendiklerini belirlediler. Bu dönemdeki yaşam biçimleri, davranışları ve hayatta kalma stratejileri büyük bir değişiklik olmadan dikkate değer bir oranda aynı devam ediyordu. Ardından, yaklaşık 320.000 yıl önce, insanlar daha küçük aletler üretmeye başladılar. Aynı zamanda uzaktaki gruplarla hammadde değiş tokuşu yapmaya ve sembolik iletişim olduğunu düşündüren malzemeler kullanmaya başladılar. Potts, tüm bu değişikliklerin önceki yaşam tarzlarına göre önemli olduğunu ve yeni değişen çevreyle başa çıkmalarına yardımcı olduğunu belirtti.

Potts, “İnsan evrimi tarihine baktığımızda, bu değişimler uyum yeteneğini arttıran olgular. Biz farklı bir soy ağacından geliyoruz, ancak insanın oluşumundaki diğer bütün yollar artık yok oldu. Sadece tek bir tür hayatta kaldı ve biz dünyada şimdiye kadar var olmuş olabilecek en uyumlu tür olabiliriz.’’ diyor.
Kenya Ulusal Müzeleri’ndeki işbirlikçileri ile birlikte onlarca yıl süren çalışma, Olorgesailie’deki ilk insanların 700.000 yıldır aynı aletlere, taş el baltalarına güvendiklerini belirlediler. C: Human Origins Program, Smithsonian.

Bazı bilim insanlarına göre tek başına iklim dalgalanmaları, insanları bu olağanüstü adaptasyona itmiş olabilir, fakat yeni çalışma genelin bundan daha karmaşık olduğunu gösteriyor. Ekibin analizi, iklim değişkenliğinin 2018’de tanımladıkları kültürel değişimi tetikleyen iç içe geçmiş birkaç çevresel faktörden yalnızca biri olduğunu gösteriyor. Yeni analiz, tektonik hareketlerin, bitki örtüsünün ve ekolojik bozulmaların neden olduğu yeni çevrenin yanı sıra değişen iklimin; teknolojik yenilikler, değiş tokuş kaynakları ve sembolik iletişimi oluşturan etkilerin nasıl bir araya geldiğini ortaya koyuyor.

Olorgesaili’de ortaya çıkardıkları büyük evrimsel geçişi anlamaya çalışırken, Potts ve ekibi bölgenin çevresel kaydındaki büyük bir boşluktan dolayı hayal kırıklığına uğradı. Tortullarla dolu tepelik bir alan olan Olorgesailie’de meydana gelen erozyon, tam da bu evrimsel geçiş dönemindeki yaklaşık 180.000 yıl öncesini temsil eden jeolojik tabakaları ortadan kaldırmıştı. O dönemde bölgenin nasıl değiştiğini öğrenmek için başka yerlere bakmaları gerekiyordu.

Yakındaki Koora havzasında Nairobi şirketine sondaj yaptırarak toprağın oldukça derininden örnekler aldılar. Arkeolojik kazı alanından yaklaşık 24 km uzaklıktaki sondaj sahası, düz çimenli bir ovada yer alıyordu ve ekibin yüzeyin altında ne olduğu konusunda net bir fikri yoktu. Kenya Ulusal Müzeleri ve yerel Oldonyo Nyokie topluluğunun katılımı ve desteği ile 139 metrelik bir çekirdek yeryüzünden çıkarıldı. Sadece 4 cm çapında olan bu parça 1 milyon yıllık çevresel tarihi temsil ediyordu. Ulusal Doğa Tarihi Müzesi İnsan Kökenleri Programı ve Paleobiyoloji Bölümü’ndeki meslektaşlar ve dünya çapındaki kurumlardaki birçok ortak çalışan, elde edilen çevresel kayıtları analiz etmek için çalıştılar. Ekip, bitkilerin ve mikroskobik organizmaların bıraktığı kimyasal bileşim ve birikintilerdeki radyoizotop yaşlarının ve değişimlerinin çekirdeğin katmanları boyunca grafiklenmesiyle zaman içinde antik çevre ve iklimin temel özelliklerini yeniden inşa etti.

Uzun bir durağanlık döneminden sonra, Afrika’nın bu bölgesindeki çevrenin, tektonik hareketlerle çevreyi değiştirdiğini ve yaklaşık 40.000 yıl önce bu hale geldiğini buldular. Sondaj çekirdeğindeki bilgileri, fosillerden ve arkeolojik eserlerden toplanan bilgilerle birleştirerek tüm ekosistemin karşılıklı olarak evrimleştiğini belirlediler.

Ekibin analizinde, bölgedeki çimenli düz ovaların tektonik faaliyet nedeniyle fay hatları boyunca parçalandığı ve küçük havzaların oluştuğu görülüyor. Bu bölgeler yağışlardaki değişikliklere, daha önce orada bulunan büyük göl havzalarından daha duyarlıydı. Yüksek arazi, göllerin oluşması ve kurumasına neden olan yüksek yerden su akışına yol açtı. Bu değişiklikler, yağışların değişken hale geldiği, su tedarik etmede sık ve dramatik dalgalanmalara yol açtığı bir dönemde meydana geldi.

Dalgalanmalarla birlikte daha geniş bir ekolojik değişim de gerçekleşti. Ekip, bölgedeki bitki örtüsünün, çimenli ovalar ve ağaçlık alanlar arasında tekrar tekrar değiştiğini tespit etti. Bu süre içerisinde, artık beslenecek büyük ot alanları olmayan büyük otçullar ölmeye başladı ve yerini daha çeşitli diyetlere sahip daha küçük memeliler aldı.

Potts, “Antik insan davranışının değiştiğini gördüğümüz dönemde hayvan faunasında da büyük değişiklik olmuş. Hayvanlar, tükettikleri bitki türleri aracılığı ile çevreyi etkiledi. Daha sonra buna dahi olan insanlar da, küçük aletler gibi bazı yenilikleri ile faunayı etkilemiş olabilirler. Bu, insanların da dahil olduğu bütün bir ekosistem değişimi,’’ diyor.

Son olarak Potts, adapte olmak insan evriminin bir özelliği olsa da bu türlerin, insan kaynaklı iklim değişikliği ve insan kaynaklı biyolojik çeşitlilik kaybı nedeniyle dünyanın şu anda deneyimlediği benzeri görülmemiş değişime dayanmak için gerekli donanıma sahip olduğu anlamına gelmediğini belirtiyor, ‘’Biyolojik olarak olduğu kadar kültürel ve sosyal olarak da uyum sağlama konusunda şaşırtıcı bir kapasiteye sahip genlerimiz. Soru şu ki, şimdi kendi faaliyetlerimiz yoluyla insanın adapte olma özelliğini riske atacak çevresel kaynaklar mı yaratıyoruz?’’

Smithsonian. 21 Ekim 2020.

Makale: Richard Potts et al. (2020). Increased Ecological Resource Variability During a Critical Transition in Hominin Evolution. Science Advances.

www.arkeofili.com

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için