Blog
Göbeklitepe: 12 Bin Yıllık Keşfin 30. Yılında Yeni Ufuklar
Boyları 3 ila 6 metre, ağırlıkları 40 ila 60 ton arasında değişen “T” biçimli dikilitaşlar, üzerlerindeki yabani hayvan kabartmalarıyla dikkat çekti. Bu taşlar, dünyanın bilinen en eski tapınak kompleksi olarak değerlendiriliyor.
www.arkeolojikhaber.com
Şanlıurfa’nın 18 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Göbeklitepe, 12 bin yıllık geçmişiyle insanlık tarihini yeniden yazmaya devam ediyor. 1995’te başlatılan kazılarla gün yüzüne çıkan dev “T” biçimli dikilitaşlar, Neolitik çağın ritüel yaşamına ışık tutarken, 30. yılına giren araştırmalar Taş Tepeler Projesi kapsamında arkeolojinin toplumsallaşmasına öncülük ediyor.

Tarih Öncesine Açılan Kapı: Göbeklitepe’nin Keşfi
Şanlıurfa’nın Örencik Mahallesi yakınlarında, İstanbul ve Chicago Üniversiteleri tarafından 1963 yılında yapılan yüzey araştırmaları sırasında ilk kez fark edilen Göbeklitepe, arkeoloji dünyasının en çarpıcı keşiflerinden biri olmayı sürdürüyor. Bölgenin bilimsel anlamda önem kazanması ise 1986 yılında çiftçi Şavak Yıldız’ın tarlasında bulduğu heykelle başladı.
Bu bulgu, alanın sistematik kazılarla incelenmesinin önünü açtı. Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinasyonunda, Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Şanlıurfa Müzesi iş birliğiyle 1995’te Prof. Dr. Klaus Schmidt başkanlığında başlayan kazılarda, Neolitik döneme ait dev anıtsal yapılar ortaya çıkarıldı. Boyları 3 ila 6 metre, ağırlıkları 40 ila 60 ton arasında değişen “T” biçimli dikilitaşlar, üzerlerindeki yabani hayvan kabartmalarıyla dikkat çekti. Bu taşlar, dünyanın bilinen en eski tapınak kompleksi olarak değerlendiriliyor.

UNESCO Mirası ve Küresel Tanınırlık
Göbeklitepe’nin 2011’de UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne, ardından 2018’de Bahreyn’deki 42. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda kalıcı listeye alınması, yerleşimin küresel çapta tanınırlığını pekiştirdi. 2019’un Türkiye’de “Göbeklitepe Yılı” ilan edilmesiyle bölge turizminde adeta bir dönüm noktası yaşandı.
Bugün Göbeklitepe, tatil dönemlerinde günlük 10 bini aşkın ziyaretçiyi ağırlıyor. 65 santimetre uzunluğundaki insan heykeli, anıtsal “T” biçimli sütunlar ve tapınak planlarıyla yalnızca arkeoloji çevrelerinin değil, kültürel turizmin de ilgi odağı haline geldi. Alan, aynı zamanda insanlık tarihindeki yerleşik yaşama geçiş, toplumsal örgütlenme ve sembolik düşünce konularında araştırmaların merkezinde yer alıyor.

“Tarih Öncesi Dönem İçin Elit Bir Alan”
Göbeklitepe Kazı Başkanı Prof. Dr. Necmi Karul, bölgenin yalnızca Türkiye’nin değil, insanlık tarihinin en önemli arkeolojik alanlarından biri olduğunu vurguluyor:
“Göbeklitepe, tarih öncesi dönem için elit bir yerdir. 30 yıldır süren kazılarda birçok ilke rastlanıyor; anıtsal ve kamusal yapıların varlığı, burayı benzersiz kılıyor.”
Karul, Göbeklitepe’deki her yeni bulgunun Neolitik dönem insanının yaşam biçimi, teknolojisi ve inanç sistemi hakkında yeni veriler sunduğunu belirtiyor. Ayrıca, Taş Tepeler Projesi kapsamında yürütülen çalışmalarla arkeolojik bilgilerin yalnızca akademik çevrelere değil, geniş toplumsal kesimlere aktarılmasının da hedeflendiğini ifade ediyor:
“Arkeolojinin toplumsallaştırılması, bu projenin temel hassasiyetlerinden biridir. Yalnızca kazı yapmak değil, buluntuyu bilgiye ve deneyime dönüştürmek istiyoruz.”

Bir Mirasın Tanıkları: İlk Keşfin Ardındaki Hikâye
Göbeklitepe’nin ilk buluntularına tanıklık eden arazinin eski sahibi Mahmut Yıldız, kazıların bölge halkı için gurur kaynağı olduğunu söylüyor:
“Dünyaya miras bıraktığımız için mutluyuz. 30 yıldır her sezon yeni eserler ortaya çıkıyor, alan her geçen yıl daha da güzelleşiyor.”
Yıldız’ın sözleri, Göbeklitepe’nin yalnızca bir kazı alanı değil, toplumsal belleğin ve kültürel kimliğin bir parçası haline geldiğini gösteriyor. Bölge, Neolitik insanın soyut düşünme yetisinin, ortak inanç sistemlerinin ve toplumsal organizasyonun ilk örneklerini gözler önüne sererken, insanlık tarihinin başlangıcına dair sorulara da yeni yanıtlar sunmaya devam ediyor.

Rauf Maltaş aa


Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >