Blog
Kızılin’de İkiz Figürin ve EpiPaleolitik: Metin Kartal Röportajı

2017 yılından bu yana yürütülen kazılar, bölgenin tarihöncesi avcı-toplayıcı toplulukları için uzun süreli bir iskân alanı olduğunu gösteriyor.
Buket Çağlayan - www.arkeofili.com
Antalya’daki Kızılin kazıları, Türkiye’de Epi-paleolitik döneme dair en sıra dışı bulgulardan birini gün yüzüne çıkardı: ikiz insan figürini.
Kızılin Genel Görünüm. C: Metin Kartal
Akdeniz’in karstik yapılarıyla bilinen Toros eteklerinde yer alan Kızılin, Epi-paleolitik Dönem’den Neolitik’e dönüşüm sürecine dair önemli ipuçları barındırıyor. 2017 yılından bu yana yürütülen kazılar, bölgenin tarihöncesi avcı-toplayıcı toplulukları için uzun süreli bir iskân alanı olduğunu gösteriyor.
Kazı başkanı Prof. Dr. Metin Kartal, Türkiye’de Paleolitik, Epi-Paleolitik ve Çanak-Çömleksiz Neolitik dönemlere odaklanan çalışmalarıyla tanınıyor. 1989 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı’ndan mezun olan Kartal, yüksek lisansında Samsat yöresindeki Paleolitik buluntular, doktorasında ise Öküzini Yontmataş Endüstrisi üzerine çalıştı. Öküzini, Karain, Körtiktepe, Hakemi Use ve Kızılin gibi kazılar yanında Sakarya ve Eskişehir gibi yüzey araştırması çalışmalarıyla Anadolu’nun önemli tarihöncesi alanlarında yürüttüğü araştırmalar, kendisinin tarihöncesi insan toplulukları ve teknolojik gelişimlerini anlamaya yönelik katkılarını ortaya koyuyor. “Türkiye’de Paleolitik Çağ: Kazılar”, “Epi-paleolitik Dönem: Türkiye’de Son Avcı Toplayıcılar” ve “Taş Çağlarında Yontmataş Uçlar” gibi çalışmaları, alanın önemli referansları arasında yer alıyor.
Bu röportajda, Kızılin’in keşif sürecinden kazılarda bulunan insan figürinlerine, Epi-paleolitik toplulukların yaşam biçiminden kullanılan yontmataş teknolojilerine kadar birçok konuyu Prof. Dr. Metin Kartal’a sorduk.
1- Epi-paleolitik Dönem ne anlama geliyor? Paleolitik ve Neolitik çağlardan farkı tam olarak ne?
Epi-paleolitik, aslında Paleolitik Çağ’ın bitim aşamasıdır. Kelime anlamı tam olarak Türkçeleştirilememişse de Paleolitiğin “üzerinde”, “sonunda”, “bitimi” gibi anlamlara gelir ki Paleolitik Çağ’ın bence son evresidir. Evet, Neolitik değildir ancak artık Paleolitik’ten de farklılaşmıştır. Yakın Doğu coğrafyası için Paleolitik’ten Neolitik’e dönüşümü ifade eder.
2- Türkiye’de Epi-paleolitik Dönem ile ilişkilendirilen başka arkeolojik alanlar var mı? Bu döneme ait kazıların az olmasının nedeni bu alanların bilinmemesi mi yoksa araştırma eksikliği mi?
Kızılin yeni bir kazı ve Kızılin ile birlikte kazıları eskiden yapılmış ve bitmiş ya da günümüzde devam eden; Öküzini, Karain-B Gözü, Çarkini, Beldibi Kaya Sığınağı, Belbaşı Kaya Sığınağı, Girmeler Mağarası Batı Toroslarda, Baradiz/Baladız Göller Bölgesi’nde, Pınarbaşı Kaya Sığınağı ve Eşekderesi Mağarası Orta Toroslarda, Üçağızlı Mağarası, Direkli Mağara, Yusufun Kayası, Şarklı Mağara, Biris Mezarlığı ve Söğüt Tarlası Levant Koridoru’nun kuzeyinde, Körtik Tepe, Hallan Çemi ve Çemka Höyük gibi PPNA (Çanak Çömleksiz Neolitik A) yerleşimlerinin en erken seviyeleri Doğu Torosların güneyindeki Dicle Havzası’nda, öte yandan Karadeniz kıyıları boyunca uzanan Ağaçlı Geleneği, Kömürlük Tepe, Körük Mahallesi, Cide, Tekkeköy-A Mağarası ve Koskarlı Mağarası, İç Anadolu Bölgesi ve hemen batısında Macunçay, Karakaya ve Gedikkaya Mağarası, son olarak İzmir’deki Ballık Mağarası çok önemli Epi-paleolitik kalıntılar vermektedir.
Her ne kadar Yunanistan’a ait bir ada olsa da Epi-paleolitik Dönem’de deniz seviyesinin günümüzden 120 metre daha aşağıda olmasından dolayı Anadolu anakarasına bağlı olan Limni Adası’ndaki Ouriakos yerleşimini de bunun içine yerleştirme eğilimindeyim. Günümüzde aktif olarak sadece altı adet Epi-paleolitik Dönem kazısı yapılmaktadır. Bu sayının çok az olmasının temel nedeni döneme ait uzman araştırmacının yeterli sayıda olmaması diyebiliriz.
3- Kızılin’in keşif süreci nasıl başladı ve buradaki kazı çalışmalarına başlama fikri nasıl ortaya çıktı?
Kızılin bilimsel açıdan Antalya ili Döşemealtı ilçesi Yağca mahallesinde neredeyse 1940’ların ikinci yarısından beri bilinen bir yer. Buradaki ilk çalışma Profesör İsmail Kılıç Kökten tarafından çok kısa süreli bir kazı ile karşımıza çıksa da 2017 yılına değin hiç kazılmadı. Benim söz konusu bölgedeki çalışmalarım öğrencilik yıllarıma kadar gidiyor. İlk kez 1987 yılında Karain kazılarına öğrenci olarak katıldığımda çevreyi tanımaya başlamıştım. Nihayet 1988 yılında ve yine Karain kazılarına katıldığım sırada iki arkadaşımla birlikte bir tatil günü Kızılin’e giderek mağara içine girmiştim. Aslında acemice bir giriş yapmıştık. Belimize ip bağlayarak mağaraya girmiş ve sonuna kadar gitmiştik. O sıralar hocam Profesör Işın Yalçınkaya bu girişimizi öğrendiğinde ilk olarak sağlığımız açısından kızsa da mağara içerisini merak ederek bize sorması da hoşumuza gitmişti.
Mağaraya korkudan girememiş birçok köylü olduğunu da belirtmeliyim. 21 yaşındaydım ve kendimce Kızılin’i ilk kez o gün keşfetmiştim. Bölgede uzun yıllar Öküzini ve Karain kazılarında çalıştığım sürece belirli aralıklarla Kızılin’e gittiğim çok oldu. Her bir gidişimde yol üzerinde ve mağara terasında onlarca hatta yüzlerce arkeolojik materyal olduğunu hep görüyordum. 2015 yılında bir kez daha gittiğimde mağara terasındaki yüksek erozyon ve doğal tahribatı gördükten sonra burada kazı yapma fikri kaçınılmaz olmuştu. Kızılin kazıları bu fikir üzerine başlamışsa da günümüze değin pek dokunulmamış bir yer olması asıl başlangıç noktasını teşkil etti.
Kızılin Teras Kazısı. C: Metin Kartal
4- Kızılin’de yaşayan prehistorik insanlar burayı kalıcı bir yerleşim yeri olarak mı kullanıyordu, yoksa mevsimsel olarak mı buraya geliyorlardı?
Karain ve Öküzini kazılarında birlikte çalıştığım ve dostlarım olan zooarkeolog Levent Atıcı ve paleobotanikçi Daniela Martinoli iki önemli bilim insanı. Kendilerinin paleo-diyet çerçevesinde bu yöredeki Epi-paleolitik Dönem çalışmaları, bölgenin özellikle ilkbahar, yaz, sonbahar ve erken kış döneminde kullanıldığını, öte yandan geç kış aşamasında terk edilmiş olduğunu ortaya koydu. Kızılin açısından hem zooarkeoloji hem de paleobotani çalışmaları henüz devam ediyor ve benzer bir modelin Kızılin’de de olabileceği kanısındayım. Bu durumu Kızılin hakkında süre gelen çalışmalar çözecek.
5- Kızılin buluntularının, Anadolu ve Yakın Doğu’daki Paleolitik kültürlerin yayılımı açısından nasıl bir öneme sahip olduğunu düşünüyorsunuz?
Açıkçası Kızılin’in Yakın Doğu ya da Avrupa bağlantılı olup olmadığını henüz bilemiyoruz. Aslında bu ikilemin nedeninin çok az araştırılmış Anadolu’nun, çok çalışılmış Avrupa ve çok çalışılmış Yakın Doğu arasında bırakılmasıyla boğulduğunu da düşünüyorum. Açıkçası Anadolu’daki Epi-paleolitik varlıkları yerel dinamikler yerine alelacele bir başka bölgenin kültürlerine bağlama fikrinin, keyfi bir biçimde, “gerçek olmayan” bir konfor alanı yaratma gayreti olduğunu düşünenlerdenim.
Bana kalırsa Batı Toroslar Epi-paleolitiği yerel kültürlerle birlikte her iki Avrupa ve Yakın Doğu özelliklerini de içeren melez bir yapıya sahip görünüyor. Orta Toroslar, Doğu Toroslar, İç Anadolu, Karadeniz, Marmara ve Ege bölgeleri daha fazla bilgiye muhtaç yerler kanısındayım.
Kızılin kazılarında bulunan tek ve iki kutuplu prizmatik çekirdekler. C: Metin Kartal
6- Kızılin arkeolojik buluntuları, bölgedeki diğer Paleolitik yerleşim alanlarıyla kıyaslandığında ne tür benzerlikler ve farklılıklar gösteriyor?
Yontmataş teknolojisi açısından klasik bir Anadolu Epi-paleolitik yerleşimi. Yoğun bir yontmataş buluntu topluluğu içeriyor. Özellikle mikrolitlerin sayısı da oldukça fazla. Tüm bu özellikleri ile hem Öküzini hem de Karain-B Gözü ile benzer. Buna karşın Batı Toroslar Epi-paleolitik yontmataş buluntu toplulukları Anadolu’nun diğer Epi-paleolitik yerleşimleriyle karşılaştırıldığında sayısal açıdan daha fazlalar. Bu durum popülasyon sayısına bağlanabileceği gibi, insan topluluklarının aynı alanda ne kadar uzun ve/veya kısa konaklamış olmalarıyla da irdelenebilir.
Öte yandan Kızılin Terası Epi-paleolitik Dönem açısından Batı Toroslarda bildiğimiz tek açık hava yerleşimi. Bu haliyle diğer yakın yerleşimlerden ayrılıyor. Dönemin büyük bir bölümünün soğuk olduğu düşünüldüğünde “barınma” olgusunun niteliği önümüzdeki yıllarda yapacağımız geniş çaplı kazılarla daha net anlaşılacaktır kanısındayım.
Kızılin İkiz İnsan Heykelciği. C: Metin Kartal
7- Kızılin’de bulunan insan figürinleri, ikonografik açıdan değerlendirildiğinde hangi kültürel bağlamlara oturtulabilir? Avrupa’daki Paleolitik ‘Venüs’ figürinleriyle ortak noktaları ve farklılıkları neler? Bu objelerin o dönemin insan toplulukları için ne ifade ettiği konusunda neler söylenebilir?
Bilindiği üzere Kızılin’de şimdiye değin iki adet figürin tespit edebildik. Bunlardan birisi olasılıkla bir kadın başı olup gövde kısmı kırık ve eksik. Kumtaşından yapılmış olan bu figürinde üç farklı yapım tekniği kullanılmış: Bunlar kazıma, oyma ve sürterek aşındırma teknikleri. İnsan başının yüz kısmında gözler oyma tekniğiyle içbükey lensler şeklinde işlenirken burun kısmı doğal olarak ileri çıkmış. Yüz kısmında başka bir uygulama görülmüyor. Baş ve gövde, ki gövdenin küçük bir kısmı figürinin üzerinde, derin bir kazıma yiv ile birbirinden ayrılıyor. Boyun kısmı yok ancak bu stil ister Avrupa ister Yakın Doğu olsun özellikle Paleolitik figürinlerin bir kısmı için böyle. Başın iki yandaki şakak kısmı ile alın kısımları ise sürterek aşındırılmış, biçim verilmiş. Bu eserin en önemli bir diğer özelliği ise baş kısmının arka kısmındaki birbirini dik kesen çizgiler. Bunlardan dikey yönde beş kazıma çizik ve üç yatay kazıma çizik küçük kareler oluşturuyor. Böylesi ikonografiler özellikle Avrupa’nın Üst Paleolitik figürin sanat eserlerinde görülüyor. Bunların bir başlık mı yoksa saç mı olduğu tartışma konusu. Kırık ve gövdesi noksan olmasına karşın Avrupa örneklerini dikkate aldığımızda kadın figürini olma olasılığı daha yüksek görünüyor. Ayrıca mevcut görünümüyle gövdeye olan uzantı dikkate alınırsa şişman bir bireyi temsil etmesi gerektiğini belirtebiliriz.
Diğer figürin ise tam ve o da kumtaşından üretilmiş. Ancak bütünüyle sürrealist formda. Yüz kısımları hiç işlenmemiş. Eserin en önemli özelliği ise boylamasına derin kazıma bir yiv ile ikiye bölümlenmiş olması. Hem ön cepheden hem de arka kısımdan eser ikiye bölümlenmiş. Ayrıca eserin baş kısmı da yatay olarak derin bir yiv ile belirginleştirilmiş. Bu haliyle eser iki insanı betimliyor. Yani ikiz bir figürin. Baş kısımları profilden bakıldığında iki farklı silüet gösteriyor. Eserin bütünü doğal formlu bir kumtaşının sadece derin kazıma yiv tekniği ile işlendiğini gösteriyor. Bunun daha önceki bir örneği de yok. Ancak Paleolitik sonrasına ait birçok ikiz insan figürini biliniyor. Dolayısıyla Kızılin figürini ünik.
Açıkçası her ikisi için de Avrupa etkileşimli mi yoksa Yakın Doğu etkileşimli mi bunu bilemiyoruz. Neden lokal olmasın diye de sormuyor değiliz. Peki, bunlar neyi ifade ediyorlar diye sorgularsak burası çok tartışmalı. Biyolojik olarak bir insanı nasıl dünyaya getireceklerini zaten biliyorlardı. Sorun biyolojik olmayan insanı neden yaptıkları. Belki de biyolojik kendi cinslerine her zaman hükmedememelerine karşın biyolojik olmayan kendi taklitlerine istedikleri görevi, biçimi, manayı verebilirlerdi. Neden olmasın?
Kızılin İnsan Heykelciği. C: Metin Kartal
8- Kazılarda ne tür buluntulara rastlıyorsunuz? Mesela boncuk bulunuyor mu? Bu buluntular, bölgenin ticaret, süslenme ve sembolik ifade biçimleri hakkında nasıl bir bilgi sunuyor?
Evet, oldukça fazla boncuk buluyoruz. Bunlar taş, kemik ama daha çok denizel yumuşakçalardan üretilmişler. Özellikle denizel yumuşakçalardan üretilenleri dönemin en popüler ürünleri. Üç tür çok sayıda karşımıza çıkar: Dentalium sp., Tritia gibbosula ve Columbella rustica. Bu yumuşakçalar Akdeniz kökenli olup İç Anadolu Bölgesi ve hatta Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki prehistorik merkezlere kadar nüfus etmiş. Olasılıkla da “obsidiyen-denizel yumuşakça” hareketliliği sonucunda yayılmış olmalılar. Çünkü Batı Toroslarda İç Anadolu Bölgesi obsidiyenleriyle karşılaşıyoruz. Bu durumu ticaret olarak değil ancak karşılıklı faydacılık varlıkları olarak algılarsak dönem sosyolojisi açısından daha akademik yaklaşmış oluruz.
Kızılin’de süslenme objesi olarak ayrıca bir adet iri “labret” de ele geçti. Şahsen dönem insanlarının kendilerini boyadıklarını da düşünüyorum. Kazılarımızda çok sayıda farklı kırmızı tonlarında aşı boyası ele geçiyor. Boyanmayı süslenme olarak da algılayabiliriz, öte yandan fonksiyonel olarak vücudu zararlılardan korumak için de kullanmış olabilirler. Bunu kesin olarak bilemeyiz.
Kızılin Boncukları. C: Metin Kartal
9- Kızılin’deki Epi-paleolitik topluluklar tarafından kullanılan yontmataş endüstrisinin hammadde kaynakları nasıl tespit edildi? Bu kaynaklar ne tür özellikler taşıyor?
Kızılin yontmataş endüstrisinin hammadde kaynağı, önünden geçen Kızılin deresinin yaklaşık 1-1,5 km yukarısında. Neredeyse bütünü çört kökenli radyolarit kayaçlar. Çok farklı renkleri mevcut. Dolayısıyla Kızılin insan toplulukları hammadde sıkıntısı hiç çekmemişlerdi. Radyolarit alandaki karstik yapının bir parçası olup bol miktardadır.
10- Yerleşimde bulunan ve “sap düzeltici” (shaft straightener) olarak tanımlanan yivli taş buluntunun işlevi ne olabilir? Benzer objelerin bulunduğu diğer Epi-paleolitik alanlarla nasıl bir paralellik kurulabilir?
Bu buluntu kumtaşından yapılmış bir mızrak ve/veya ok sapı düzelticisidir. Kimi arkeologlar bunların sap düzeltici olmadığını buna karşın mevcut yivli kısımlarının kemik, ahşap vs gibi maddeleri “sürterek” biçimlendirdikleri araçlar olduklarını savunuyor. Bence her ikisi de olabilir. Kızılin’de şimdiye değin sadece bir adet ele geçmiş olmakla birlikte Öküzini’nde üçü taş ve biri kemikten olmak üzere toplam dört adet ele geçti. Yani bölge Epi-paleolitik topluluklarının kullandığı bir enstrüman. Benzer buluntular Batı Torosların dışındaki Epi-paleolitik yerleşimlerden de ele geçiyor. Ama bunlardan yola çıkarak bir bağ kurmak şimdilik mümkün görünmüyor.
Kızılin Mikrolitleri. C: Metin Kartal
11- Kazılarda bulunan geometrik mikrolitler ne işe yarıyordu? Bunların üretim teknikleri, Epi-paleolitik dönemdeki diğer bölgelerle nasıl bir benzerlik gösteriyor?
İster geometrik ister geometrik olmayan mikrolitler olsun bunların hepsi de av silahı mühimmatlarıdır. Yani bir anlamda zıpkın başı kertikleri olarak kullanıldıkları gibi ok ucu olarak da kullanılabilirler. Ancak Epi-paleolitik Dönem açısından “silahtırlar”. Av silahıdırlar. Küçük oldukları için yaklaşık 15-20 cm’lik ucu sivri kemik ya da ahşap zıpkın başlarına kompozit olarak yerleştirilerek kullanılırlar. Yapımları çeşitli teknikler içerir. Kimisi sadece basit düzelti kullanılarak, kimisi sırt tekniği ile kimisi eğik ve/veya düz budama tekniğiyle, kimisi de mikroburin ya da diğer adıyla çentikli budama tekniği ile üretilirler.
Uzman bir taş yontma ustası bir mikroliti bir dakikada üretebilir. Yani Epi-paleolitik Dönem yontmataş aletlerinin üretimleri uzman bir usta için çok basittir. Böylesi mikrolitlerin başka bölgelerle benzerlikleri olduğu gibi farklılıkları da mevcut. Özellikle Epi-paleolitik Dönem’in erken evrelerinde geometrik olmayan mikrolitler baskın. Buna karşın orta ya da geç Epi-paleolitik evrede geometrik mikrolitler üretilmeye ve/veya tercih edilmeye başlanmıştı. Dolayısıyla Anadolu’nun neresine bakarsak bakalım mikrolit tercihlerinin farkı; dönemin erken, orta ve geç evrelerine göre belirginleşiyor. İstisnalar olmakla birlikte birbirleriyle çağdaş Epi-paleolitik yerleşimler gerçekten de benzer mikrolitleri kullanmışlardı.
Mikrolitik Aletlerin Kullanımı. C: Metin Kartal
12- Kazılarda tespit edilen yumuşakça kalıntıları ve diğer hayvan türlerine ait buluntular, Kızılin’deki ekolojik koşullar ve dönemin beslenme alışkanlıkları hakkında ne gibi çıkarımlar yapmamıza olanak sağlıyor?
Tıpkı günümüzde olduğu gibi geçmişte de barınma ve beslenme en temel ihtiyaçtı. Dolayısıyla beslenme açısından Kızılin’de “geniş tabanlı beslenme modeli” ile karşılaşıyoruz. Bu model genellikle orta ve küçük cüsseli memeli hayvan avcılığı yanında kuş, sürüngen, balık vs. gibi diğer hayvanların da bulunduğu ve tabi ki karasal yumuşakçaların da bunlara eşlik ettiği bir menü, hayvan grubunu oluşturuyor. Kızılin faunası üzerindeki zooarkeolojik çalışmalar halen devam ediyor.
Bunun yanında Kızılin’den çok çeşitli tohumlar da ele geçiyor. Yani diyetlerinde bitkisel ürünlerin de olduğunu biliyoruz. Ancak bu çalışma da henüz tamamlanmadığı için kesin verileri daha ileri bir tarihte paylaşmak zorundayız. Ama bildiğimiz şey geniş bir menünün varlığı. Tüm bu çalışmaların sonuçları Kızılin’in Epi-paleolitik çevre koşullarının en azından bir kısmını ortaya koyabilecek. Bölgedeki Öküzini eski çevre koşulları hakkında bilgimiz var. Bakalım Kızılin sonuçları bu Öküzini sonuçlarıyla nasıl bir bağlantı içerecek. Bunun için biraz daha zamana ihtiyacımız var.
13- Kızılin’deki buluntular, tarihöncesi toplulukların sosyal organizasyonu hakkında bize nasıl bilgiler sunuyor? Burada hiyerarşik bir düzen veya belirgin bir grup yapısı var mıydı?
Öncelikle eminiz ki avlanıyor ve toplayıcılık yapıyorlardı. Yani beslenmek için kolektif bir çaba içerisindeydiler. Ancak anlaşılacağı üzere örneğin memeli hayvan avlamak ile balık tutmak arasında çok büyük farklar var. Bunun döneminde nasıl organize edildiğini kesin bir dille açıklamak bugün için mümkün değil. Bizler etnolojik kayıtlardan yola çıkarak eskiye dair ancak olabilirlikleri sıralayabiliriz. Çok kalabalık olmamaları gerektiğini düşünüyoruz ki doğrudur. Olasılıkla bir grup maksimum 25 kişi civarında olmalı. Yaklaşık olarak sayının bunu aşmaması gerektiği inancındayız. Dolayısıyla böylesi mütevazı bir grubun hiyerarşik açıdan çok güçlü bir lidere ihtiyacı yok. Bir liderleri olmakla birlikte bireyler arasında eşitlik olduğunu düşünüyoruz.
Özellikle Kızılin’in bulunduğu bu bölgede dört farklı Epi-paleolitik yerleşim yeri olduğunu biliyoruz. Bu nedenle olasılıkla çağdaş zamanlarda belki de aynı bölgede birden fazla grup da olabileceği için bunlar arasındaki ilişkiler ne düzeydeydi, akrabalıkları var mıydı bunu bilemiyoruz. Öte yandan belki de aynı grup tüm bu dört yerleşimi sırayla farklı zamanlarda da kullanmış olabilir. Bunu da bilemiyoruz. Açıkçası Kızılin kazılarının temel soruları içinde tüm bu bahsettiğimiz konuları öğrenmeye çalışacağız.
Kızılin Teras Kazısı. C: Metin Kartal
14- Kazı alanında tabakaların korunması için hangi koruma yöntemleri uygulanıyor? Özellikle jeotekstil malzeme kullanımı gibi müdahalelerin stratigrafiyi ve buluntuların muhafazasını nasıl etkilediğinden bahsedebilir misiniz?
Kızılin’de suyu geçirgen jeotekstil örtü kullanmaktayız. Kazımızın ilk yılından itibaren kazı alanlarının üzerine örttüğümüz jeotekstil örtüleri üzerine irili-ufaklı taşlar yerleştirdik. Bunları bazı noktalardan bağlayarak yerlerine sabitledik. Rüzgârın jeotekstilleri kaldırmaması için açma dışlarına taşan kısımları üzerine eleme yaptığımız toprağı serdik. Açık hava yerleşimi olmasına karşın çok başarılı bir koruma yaptığımızı düşünüyorum.
15- Kazı alanında tespit edilen doğal kireçtaşı bloklarının düşüşleri hangi jeolojik süreçler ve çevresel dinamiklerle ilişkili? Bu durum, tabakalaşma düzenini ve kültürel dolguların korunma durumunu nasıl etkiliyor?
Bu düşen kaya bloklarının temel nedeni yer sarsıntıları. Bunun yanında daha küçük boyutlu taş vs gibi maddelerin düşme nedeni ise yaklaşık 40 metrelik kaya yüzeyinin üzerindeki keçi vs gibi hayvan faaliyetleri. Büyük hasarları düşen iri kaya blokları yapsa da bu düşmenin ardından o bölgedeki hemen her şeyin yerinde kalmasına neden olmuş, erozyonu da önledi. Yani hasar verdiği gibi koruma da sağladı. Örneğin iki adet insan heykelciği bu büyük kayaların altındaki dolgulardan ele geçti. Buna karşın ağırlıklarının oluşturduğu baskının olasılıkla kemik kırılmalarına katkısı da olsa gerek diye düşünüyorum. Sonuçta alandaki rüzgâr ve su ile gelen doğal birikim, insanın bıraktığı kültürel birikim ve bu kayalar, taşlar hepsi tabakalaşmayı meydana getiren doğal ve yapay etkenler.
Kızılin Teras Kazısı. C: Metin Kartal
16- Gelecek yıllarda Kızılin kazılarında hangi sorulara yanıt aramayı planlıyorsunuz?
Bu çok karmaşık bir mesele. İşimizin büyük amaçları yanında mikro boyutta detaya inen kısımları da olacak. Sonuçta her bir sorumuz insan ile olan ilişkiyi gündeme getirecek: İnsan-insan, insan-hayvan, insan-bitki, insan-çevre, insan-organizasyon, insan-hareketlilik. Örnekleri çoğaltabiliriz.
17- Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Belki son sorunuza da katkı sağlayacağı için iki konu çok önemli.
Birincisi Kızılin’in de bulunduğu bu bölge Döşemealtı ilçesi sınırlarında. Bu yıl, yani 2025 yılı içinde Döşemealtı’nda yepyeni bir yüzey araştırmasına başlıyoruz. Bu girişim bölgedeki dağlık arazide olacağı gibi ovada da uygulanacağı için özellikle Epi-paleolitik Dönem olmak üzere Paleolitik Çağ’ın tüm aşamalarında dağlık yerleşimlerle ova yerleşimleri arasındaki ilişki nedir sorusunun cevabını sorgulayacak. Bu sayede prehistorik mekân kullanımı ve yaşam stratejileri hakkında çok önemli veriler toplayacağımızı ummaktayız. Tabi bu araştırmayla bugüne değin bilinmeyen yeni yerleşimlerin bulunacağı da çok açık.
İkincisi ise vefa ile ilgili. Bölge arkeolojisine unutulmaz katkılar sunan üç hocamızı belirtmeden geçmeyeceğim. Prof.Dr.İsmail Kılıç Kökten, Prof.Dr.Işın Yalçınkaya ve Prof.Dr.Harun Taşkıran. Bu bölgeye büyük emek verdiler. Sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Zaman ayırdığınız için teşekkürler!
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >