Blog
Öncü bir Türk aþiretinin kurgandan Kýble'ye çevrilen mezarlarý
| Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri | Yorum: 0 yorumÖncü bir Türk aþiretinin kurgandan Kýble'ye çevrilen mezarlarý...
Göçebe arkeolojisinin yaný sýra Türk kültürü arkeoloji açýsýndan da büyük önem taþýyan Amasya'daki Oluz Höyük kazýlarýnda ortaya çýkan Türkmen mezarlarý Türklerin Anadolu'daki bilinen en erken biyolojik kanýtlarýný oluþturuyor.

Arkeolog Hans Henning von der Osten'ýn Aliþar Höyük kazýsýna baþlamadan önce 1926-1927 yýllarýnda, Kýzýlýrmak'ýn batýsý ile kavsi içinde gerçekleþtirdiði yüzey araþtýrmalarý çerçevesinde, Amasya civarýnda incelemeler yaparken Olas Ovasý'nýn kenarýnda ziyaret ettiði büyükçe höyüðün Oluz Höyük olduðu tahmin edilmektedir. Ancak Hans Henning von der Osten adýný belirtmediði gibi höyük hakkýnda baþkaca bilgi de vermemektir.
Höyüðün kaþifi 1997-1999 yýllarý arasýnda Amasya'daki arkeolojik yüzey araþtýrmasýnda görev alan Arkeolog Þevket Dönmez'dir.
2007 yýlýnda Kültür ve Turizm Bakanlýðý Kültür Varlýklarý ve Müzeler Genel Müdürlüðü'nün izni ile Þevket Dönmez baþkanlýðýnda arkeoloji kazýlarýna baþlanan Oluz Höyük'te o tarihten itibarenbirbirinden þaþýrtýcý arkeolojik bulgular ortaya çýkarýldý.
Geçtiðimiz yýl; 2.500 Yýllýk Pers sarayýna apadana denilen sütunlu kabul salonu ile taht salonunun yaný sýra bir Hitit Boða figürü bulunan Oluz Höyük buluntularý, Hititlerin kayýp Þanovhitta kentinin keþfinin de yakýn olduðunu tahmin ettiriyor.
Yine geçtiðimiz yýl, Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalý Öðretim Üyesi Prof. Dr. Þevket Dönmez, kazýlarda bulduklarý ergitilmiþ kurþun parçalarýnýn kurþun dökme geleneðinin Anadolu’daki ilk örnekleri olduðunu açýklamýþtý.
Ýki sene önce ise Oluz Höyük'te Zerdüþtlüðün tarihi yeniden yazdýrabilecek önemde 2.500 yýllýk buluntular ortaya çýkarýlmýþtý. Tarihi bulgulara dayanarak bugüne dek Ýran kökenli olduðuna inanýlan Zerdüþt dininin belki de Anadolu kökenli olabileceðini gösteren bulgular, Ýran'daki Zerdüþt Tapýnalarýndan daha eskiydi.
Oluz Höyük daha önceki yýllarda ise Türk Tarihinin gizemlerini aydýnlatacak bulgular ortaya çýkarmýþtý. Bu önemli bulgularý katýldýðý hemen her konferans ve kaleme aldýðý pek çok makalede dile getiren Prof. Dr. Þevket Dönmez, 17 Aralýk 2017 tarihinde Grand Pera'da Baðýmsýz Sanat Vakfý tarafýndan organize edilen Anadolu Selçuklu Mirasý ve Güncel Ýmgeler konulu sempozyumda dile getirmiþti.
Kurgandan Kýbleye: Anadolu'nun Ýlk Türklerinin Ýzleri, Oluz Höyük Konar-Göçer Türkmen Mezarlýðý
Moderatörlüðünü Prof. Dr. Hamza Gündoðdu'nun üstlendiði sempozyumun ilk oturumunda konuþan Ýstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalý öðretim üyesi Prof. Dr. Þevket Dönmez, "Kurgandan Kýbleye: Anadolu'nun Ýlk Türklerinin Ýzleri, Oluz Höyük Konar-Göçer Türkmen (Oðuz) Mezarlýðý" baþlýklý konuþmasýnda alandaki kazýlarda Anadolu'daki Türk varlýðýna dair bulgularý þöyle özetlemiþti:
Amasya kent merkezinin 25 km güneybatýsýndaki Oluz Höyük'te açýða çýkartýlan basit toprak mezarlarda kullanýlmýþ taþ, ahþap ve özellikle kiremitlerin varlýðý yalnýzca Oluz Höyük için deðil ayný zamanda Anadolu arkeolojisi için de farklý bir durumu ortaya koymaktadýr. Oluz Höyük ýssýzlaþtýktan yaklaþýk 1000 yýl sonra 10. ya da 11. yüzyýllarda oluþmaya baþlayan mezarlýðýn sahiplerinin höyükte yaþamadýðý, söz konusu yüzyýllara ait herhangi bir mimari kalýntý ya da taþýnabilir bulgu ele geçmiþ olmamasý nedeniyle anlaþýlmaktadýr.
Anadolu topraklarýnda 1000 yýlý aþkýn bir süredir yüzbinlerce belki de çok daha fazla göçebe Türk yaþamýþ ve ölmüþtür. Sürekli hareket halindeki bu insanlar ölülerini nereye gömüyorlardý, mezarlýklarýný nerede oluþturuyorlardý?
10. ve 11. yüzyýllarda Anadolu'ya gelmiþ öncü bir Türk aþiretinin mezarlýðý
Tüm bu sorularýn yanýtlarý hiç þüphe yok ki göçebelerin faaliyet gösterdikleri coðrafyalarýn bütününde gizlidir. Büyük olasýlýkla cenazelerin defni için güzergahlarý üzerindeki sahibi olmayan, tarým yapýlmayan ve hafýzada kalýcý özellikleri bulunan yerleri seçiyorlardý. Elde edilen antropolojik ve arkeolojik bulgular. Oluz Höyük mezarlýðýnýn 10. ve 11. yüzyýllarda Anadolu'ya gelmiþ öncü bir Türk aþireti tarafýndan mezarlýk alaný olarak seçilmiþ ve kullanýlmýþ olduðuna kesin olarak iþaret etmektedir.
Mezarlarda basit bir çukur kazýlmakla kalýnmamýþ; Ýslami gömü geleneðinde kullanýlan ahþabýn yaný sýra, mezar mimarisi oluþturmak için Geç Roma - Erken Bizans dönemlerine ait kiremitler ile plaka taþlardan da yararlanýlmýþtýr. Göçebe toplumlarýn yerleþikler gîbi her malzemeye istedikleri anda sahip olabilme olasýlýðý çok düþüktür. Malzemelerin varlýðý mevsim, mekan ve çevre þartlarý gibi dinamiklerle iliþkilidir. Oluz Höyük mezarlýðýnda ahþap, kiremit ve taþ gibi malzemelerin bir arada olmayacak þekilde kullanýlmasýnýn temelinde, göçebelerin yaþamýþ olduðu malzeme zafiyetinin bulunabileceði düþünülebilir. Oluz Höyük Ortaçað Mezarlýðý, Anadolu topraklarýnýn Erken Türk tarihi ile ilgili sakladýðý önemli sýrlarý öðrenmemizi saðlayan çok önemli bir arkeolojik keþiftir. Bu keþfin en çarpýcý yönü, Türklerin Anadolu'daki bilinen en erken biyolojik kanýtlarýna bir Türk ekibin çalýþtýðý çok önemli bir alanda sahip olmamýzdýr.
Ýslamiyet Öncesi ölü gömme geleneði olan kurgan mezarlarýn Ýslamiyet'e geçiþ dönemindeki izleri
Oluz Höyük mezarlýðýnýn Türk kültürü arkeolojisindeki diðer bir önemi ise, Oðuz Türklerinin Ýslamiyet Öncesi ölü gömme geleneði olan kurgan mezarlarýn Ýslamiyet'e geçiþ dönemindeki izlerini saklýyor olmasýdýr.
Türkler, Avrasya ve Orta Asya'nýn atlý göçebe halklarýnýn en büyük grubunu oluþturur. Türk halklarýnýn en bilineni bugünkü Türkiye Türklerinin atasýný oluþturan Oðuzlar, tarih sahnesinde ilk defa Hazar Denizinin doðusundaki geniþ coðrafyada, Amu Derya (Ceyhun) ve Sir Derya (Seyhun) nehirlerinin havzalarýnda, Maveraünnehir de denen topraklarda görülürler. Bugünkü bilgilerimiz ýþýðýnda Oðuz adý ilk defa Yenisey Yazýtlarý'nda anýlmaktadýr (Orkun, 1940, s. 61). Bu bilgi Oðuz halkýnýn varlýðýnýn temelindeki en erken bulgu durumundadýr. MS 6-7. yüzyýllara tarihlenen Yenisey Yazýtlarý, Oðuzlarýn MS 9-11. yüzyýllardaki yurtlarý olan Amu Derya ve Sir Derya havzalarýnýn kuzeydoðusunda, güneybatý Sibirya'da (bugünkü Rusya Federasyonu'nun Hakasya, Tuva ve Altay özerk bölgeleri) yer almaktadýr. Yenisey Nehri kýyýsýna dikilmiþ olmalarý nedeniyle, Oðuzlarýn söz konusu yazýtlara ve nehre yakýn bir konumda MS 6-7. yüzyýllarda faaliyet göstermiþ olduklarý anlaþýlmaktadýr. YazýtlardakÝ "Altý Oðuz budununda..." söylemi, Oðuzlarýn söz konusu tarihlerde en az 6 boy halinde organize olduklarýna iþaret etmektedir. Bununla birlikte, Antik Batý kaynaklarýnda yer alan bazý tarihsel coðrafya aktarýmlarý, filolojik olarak MS 6-7. yüzyýllardan daha erkene taþýyamadýðýmýz Oðuz Türklerinin varlýklarýna ait olabilecek bazý bulgularý içeriyor olabilir. Oðuzlarýn MS 6-7. yüzyýllardan önceki varlýklarý ile ilgili gündeme getirilmesi gereken en önemli husus, Amu Derya Nehri'nin Eski Yunanca ismidir. Antik Batý kaynaklarýnda Çhcus olarak anýlan AmuDerya, eski Yunan tarih ve coðrafyacýlarýnýn ilgi alanýna Büyük Ýskender'in Asya Seferi (MÖ 334) ile girmiþ olmalýdýr (Strabon, Ge-ogmphika 2.1, 11.6; Polybim 10-48; Plutarchus, Ahxander 57; Piinius, Natumlis Historia 6.18). Oxus adýnýn Oguz/Oðuz ismi ile olan çok yakýn benzerliði, yani nehrin Yunanca ismi ile ayný coðrafyada yaþayan halkýn adýný çaðrýþtýrmasý tesadüfle açýklananý ayacak kadar gerçektir. Bu baðlamda Oguz/Oðuz isminin tarihte geçtiði ilk kelime olan Oxus, Proto-Oðuzlarýn ya da Oðuzlarýn antik dönemdeki atalarýnýn varlýklarýna ait filolojik bir kanýt olarak çok deðerlidir.
Oðuzlarýn neden batýya doðru hareketlendiði hâlâ büyük bilmece
MS 9-11. yüzyýllarda Hazar Denizinin doðusundaki geniþ topraklarda çoðunlukla büyük hayvan sürülerine sahip olan ve göçebe olarak yaþayan Oðuzlarýn neden batýya doðru hareketlenmeye baþladýklarý ve özellikle Ýran üzerinden Anadolu'yu niçin hedeflemiþ bulunduklarý bugün hala yanýtý tam olarak bilinmeyen sorularýn baþýnda gelmektedir. Türk topluluklarýnýn Anadolu'ya giriþlerinin kesin tarihi bilinmemekle birlikte, tarihsel, kültürel ve sosyal boyutlarýyla 11. yüzyýldan itibaren bir Türk etkisinin hissedilmeye baþlandýðý söylenebilir. Tarihsel, kültürel ve sosyal boyutlara somut katký yaparak anlamlandýracak ve görselleþtirecek arkeolojik boyut ise bu güne deðin fark edilmemiþ, önemsenmemiþ, Anadolu'ya gelen ve Oðuz (11. yüzyýldan sonra Türkmen) olduklarý düþünülen öncü Türkler'in çok büyük kýsmýnýn yerleþik olmadýðý düþüncesi temelinde tatmin edici ölçüde aranmamýþtýr.
Oðuzlarýn Amu Derya ve Sir Derya havzalarýndan Anadolu'ya ulaþan göç hareketi sürecinin 9. yüzyýlda baþlayýp yoðun bir þekilde 12. yüzyýl baþlarýna deðin devam ettiði bilinmektedir. Bu süreçte, öncü Türklerin yerleþik geleneðe sahip olanlarýndan bir kýsmý güzergâh üzerindeki köy, kasaba ve þehirlerin yakýnlarýna yerleþmiþler ya da tarým yapmak amacýyla yeni yerleþim birimleri kurmuþlardýr. Göçebe geleneðe sahip olanlar ise sosyo-ekonomik yaþam tarzlarýnýn gereði olarak ilerlemeye devam etmiþler, uygun kýþlak ve yaylaklar bulmak amacýyla Anadolu'nun özellikle kuzey yarýsýna daðýlmaya baþlamýþlardýr. Öncü Türklerin göçebelikleri, amaçsýz bir gezginlik temelinde deðil, at, deve, koyun, keçi ve sýðýrlardan oluþan sürülerine taze ot ve su içeren topraklar bulmak amacýyla gerçekleþmiþtir. Çoban göçebeler de diyebileceðimiz, yaþamlarý kýþlak ve yaylaklar arasýnda düzenli gel iþ-gidiþlerden oluþan öncü göçebe Türklerin, yeni topraklar edinmek ve çok bilmedikleri bir coðrafyada hayatta kalmak adýna gerçekleþtirdikleri eylemler sonucunda, Anadolu'nun Müslüman olmayan yerleþikleri tarafýndan savaþçý bir kimlikle algýlanmýþ olduklarý anlaþýlmaktadýr. Sosyo-ekonomik düzenleri hayvancýlýða, denk gelirse de yaðma ve ganimete dayalý öncü Türklerin uygun kýþlak-yaylaklar bulmak ve gerektiðinde Bizans dönemi yerleþikleri ile mücadele etmek amacýyla 10. yüzyýlýn sonlarýndan ya da 11. yüzyýlýn baþlarýndan itibaren Doðu Anadolu'dan Orta Karadeniz Bölgesi'ne deðin uzanan geniþ coðrafyada belirmeye baþlamýþ olmalarý, Malazgirt Savaþý ve 1071 tarihinin Anadolu'nun Türkleþmesinin artýk yalnýzca bir sembolü olabileceðine iþaret etmektedir.
Öncü göçebe Türk topluluklarý hakkýnda bugüne deðin bildiklerimizin bilmediklerimizden çok daha az olduðu kesindir. Yazýlý kaynaklardan saðlanan veriler göç güzergahlarý, savaþlarý ve yaþamlarýný geçirdikleri alanlarýn tarihi coðrafyasý konularýnda önemli bilgilere ulaþýlmasýna yardýmcý olmaktadýr. Buna karþýn söz konusu yazýlý kaynaklar sosyal tarih ve kültür öðelerinin algýlanmasý konularýnda beklentilerin çok altýnda bilgiler sunmaktadýr.
Arkeoloji bilimi en baþýndan beri yerleþik toplumlar üzerine kurgulanmýþ ve geliþtirilmiþtir
Bu durum maddi kültürü belirleyici kalýntý ve buluntular temelinde arkeolojik bulgularýn yetersizliði ile doðru orantýlýdýr. Arkeoloji bilimi en baþýndan beri yerleþik toplumlar üzerine kurgulanmýþ ve geliþtirilmiþtir. Bu süreçte göçebe toplumlarla ilgili araþtýrmalar gerçek anlamda ancak 1970'li yýllardan sonra belli bir oranda baþlamýþ ve ilgi görmüþtür.
Yerleþiklerin ürettiði deðerler olan kalýcý mimari, çanak-çömlek ve eþya kalýntýlarý ile ölü gömme geleneklerini izleyebildiðimiz mezar kalýntýlarý arkeologlarýn gözünde kültürleri doðru anlamak ve deðerlendirmek için kullanýlan araçlardýr. Göçebe arkeolojisiyle uðraþan bilim insanlarýnýn karþý karþýya kaldýðý temel sorunlar, arkeolojik olarak saptanamayan bulgularla doðrudan orantýlýdýr. Zira göçebe topluluklarýn sürekli yerleþim yerleri ve buna baðlý olarak kalýcý mimari yapýlarý yoktur.
Kalýcý olmayan ve neredeyse her öðesi ahþap, dokuma ve deri gibi organik yapý malzemelerinden oluþturulan geçici kamp yerleri, tarihsel süreç içinde doða ve insan tahribatlanyla ya yok olmuþtur ya da çok küçük oranlarda günümüze ulaþmýþtýr. Günlük yaþamda kul landýklarý araç-gereçler de doðada kolayca yok olan hayvan derisi ve ahþap gibi madde lerden üretilmiþtir. Bu baðlamda göçebelerle ilgili arkeolojik bulgular çok büyük oranda ölü gömme faaliyetlerinin gerçekleþtirilmiþ
olduðu mezarlýklardan gelmektedir. Baþka bir deyiþle, göçebe topluluklarýn mezarlýklarý arkeologlar için araþtýrdýklarý toplumu tanýmanýn neredeyse tek alanýdýr.
Amasya kent merkezinin 25 km güneybatýsýnda, Çekerek Irmaðý'nýn 2 km kuzeyinde ve verimli Geldingen Ovasý'nýn batý kenarýndaki Oluz Höyük'te Hellenistik ve Akhaimenid dönemi kültür katlarýný tahrip ederek yapýlmýþ gömülerin, Ýslami geleneklerle defnedilmiþ bireylerin oluþturduðu bir mezarlýk alaný olduðu anlaþýlmýþtýr. Hellenistik ve Akhaimenid (Pers) dönemleri kültür katlarýný tahrip ederek yapýlmýþ gömü faaliyetleri sonucu henüz sýnýrlarý ve kesin birey sayýsý belirlenememiþ olan mezarlýk iki seviyeden oluþmaktadýr, ilk seviyeye bebek ve çocuk, ikinci seviyeye ise yetiþkin bireyler gömülmüþtür. Basit çukurlara gömülmüþ bireyler baþ batýda, ayaklar doðuda olmak üzere elleri göbek hizasýnda birbirine baðlanmýþ ya da vücuda koþut uzatýlmýþ biçimde gömülmüþlerdir. Yüzler ise daima güneye yani kýbleye bakmaktadýr.
Basit topraða gömülmüþ olsalar da mezarlarda kullanýlan taþ, ahþap ve özellikle kiremitlerin varlýðý yalnýzca Oluz Höyük için deðil, ayný zamanda Anadolu arkeolojisi için de farklý bir durumu ortaya koymaktadýr. Kiremit kullanýmý yalnýzca üç mezarda görülmektedir. Her birinde farklý þekillerde mezarlarýn üstünü kapatan kiremitler ilk deðerlendirmelere göre Geç Roma-Erken Bizans dönemlerine tarihlenebilirler. Saðlam olanlarý sayýca az olan kiremitlerin bugüne deðin Oluz Höyük Hellenistik ve Pers mimari tabakalarýnda bulunanlarla benzerlikler göstermemesi, bunlarýn mezarlýða Oluz Höyük dýþýndan taþýnmýþ olduklarýna iþaret etmektedir. Cenaze sahipleri, bu kiremitleri yakýn mesafedeki bir Geç Roma-Erken Bizans mezarlýðýndan ya da ýssýzlaþmýþ bir yerleþmenin yýkýntýlarý içinden alarak getirmiþ olmalýdýr. Oluz Höyük dýþýndan taþýnmýþ ve mezarlarda kullanýlmýþ Geç Roma Dönemi kiremitleri, mezarlýk sahiplerinin yakýn çevreyi iyi tanýyan, buna karþýn ellerinde hazýr malzemesi bulunmayan yani göçebe insan lar olduðuna iþaret etmektedir.
Oluz Höyük mezarlýðýndaki kiremit kullanýmý
Oluz Höyük mezarlýðýndaki kiremit kullanýmý Ýslami olmayan mezarlarýnkinden çok farklýdýr. Bunlar bazen çukurun tabanýndan aðzýna kadar eðimli bir yüzey oluþturmasý için kullanýlmýþ bazen de mezarlarýn üzeri düzenli ya da düzensiz olarak kiremitlerle kaplanmýþtýr.
Dikkat çekici bir diðer mezarda düzgünce iþlenmiþ plaka taþlar yer almaktadýr. Kiremitler gibi yakýn çevreden taþýnmýþ izlenimi veren plaka taþlarla kaplanmýþ mezar, Oluz Höyük mezarlýðýnda bir gelenekten daha çok, birbirinden farklý malzemelerin geliþigüzel bir biçimde kullanýlmýþ olduðuna iþaret etmesi açýsýndan önemlidir. Mezarlarýn çatý kiremitleri, taþlar ve ahþaplarla farklý biçimlerde oluþturulmuþ olmasý, sahiplerinin malzeme zafiyeti yaþayan Ýnsanlar olduðunu göstermiþtir.
Höyüðe adýný veren Oluz köyünde yaþayan Türkmenler
Oluz Höyük ýssýzlaþrýktan yaklaþýk 1000 yýl sonra 10. ya da 11. yüzyýllarda oluþmaya baþlayan mezarlýðýn sahiplerinin höyükte yaþamadýðý, söz konusu yüzyýllara ait herhangi bir mimari kalýntý ya da taþýnabilir bulgu ele geçmemiþ olmasý nedeniyle anlaþýlmaktadýr. Bu arkeolojik gerçeklik mezarlýðýn sahibi olan insanlarýn kim olduðu, nerede yaþamýþ ve nereden gelmiþ olduklarý sorularýný da gündeme getirmektedir. Tarihi kökenleri olan modern yerleþmelerle Oluz Höyükun konumlarý dikkate alýndýðýnda höyüðe en yakýn konumda iki köy bulunmaktadýr. Bunlardan biri höyüðe adýný vermiþ olan Oluz köyü olup, yerleþmenin 5 km batýsýnda yer almaktadýr. Osmanlý Dönemi kayýtlarýndan varlýðýný Ulus ve Oluþisimleri ile 16. yüzyýla deðin izleyebildiðimiz Oluz Köyünün var olduðundan beri kullandýðý bir mezarlýðý mevcuttur. Hatta söz konusu bu mezarlýkta yer kalmamasý nedeniyle Oluz Köyü ikinci bir mezarlýk kullanmaya baþlamýþtýr. Ayrýca, 5 km'lik bir mesafeyi göze alarak Oluz Köyü sakinlerinin tarihsel süreç içinde Oluz Höyük'ü mezarlýk olarak kullanmýþ olma olasýlýðý pratik açýdan çok zor gözükmektedir. Oluz Höyük'e yakýn diðer bir yerleþim birimi ise Gözlek Köyü'dür. Oluz Höyükun kuþ ucumu 2.5 km güneydoðusunda bulunan Gözlek Köyünün Oluz Köyüne göre daha yeni bir yerleþme olduðu köy sakinlerinden alman bilgiler sonucunda anlaþýlmýþtýr. Bu baðlamda, civardaki köylerin Oluz Höyük'ü bir mezarlýk alaný olarak kullanmýþ olma ihtimalleri bulunmamaktadýr.
Kazý çalýþmalarý sýrasýnda yöre sakinleri ile yapýlan görüþmeler sonucunda Oluz Höyük'ün yakýn çevresinin 1900'lü yýllarýn Ýlk çeyreðinde bir bataklýk alaný olduðu anlaþýlmýþtýr. Bataklýk, Gökböyük Tarým Ýþletmeleri Genel Müdürlüðünün batý-doðu doðrultusunda kilometrelerce uzanan iki drenaj kanalý açmasýyla kurtulmuþ ve tarýma uygun bir duruma getirilmiþtir. Bu nedenle, þimdiki ova yüzeyinde Oluz Höyük'ü mezarlýk olarak kullanabilecek eski bir yerleþme olma ihtimali neredeyse bulunmamaktadýr.
Öncü Türkler neden Oluz Höyük'ü mezarlýk olarak seçmiþ olabilir?
Anadolu topraklarýnda 1000 yýlý aþkýn bir süredir yüzbinlerce belki de çok daha fazla göçebe Türk yaþamýþ ve ölmüþtür. Sürekli hareket halindeki bu insanlar ölülerini nereye gömüyor, mezarlýklarýný nerede oluþturuyordu? Tüm bu sorularýn yanýtlan hiç þüphe yok ki göçebelerin faaliyet gösterdikleri coðrafyalarýn bütününde gizlidir. Büyük olasýlýkla cenazelerin defni için güzergahlarý üzerindeki sahibi olmayan, tarým yapýlmayan ve hafýzada kalýcý özellikleri bulunan yerleri seçiyorlardý. Konaklama yerlerine en yakýn konumdaki köy ya da kasabalarýn mezarlýklarý gömü için tercih edilebilecek yerlerin baþýnda geliyor olmalýydý. Göçebeler için bu aþamadaki te-
mel sorun, yerleþiklerin çoðu kez bu talepleri olumsuz karþýlamalarý olmuþtur. Bu durumda göçebelerin yerleþikler tarafýndan kullanýlmayan ya da onlarýn onayý alýnarak seçilen çorak arazileri kullanmýþ olmalarý kuvvetle muhtemeldir. Oluz Höyük, bu nedenle, kendisini çevreleyen ve yaylak kullanýmýna uygun Buzluk, Karadað, Kýrlar, Çakýr ve Sarýtaþ daðlarýnýn arasýnda belirgin ve akýlda kalýcý bir nokta özelliðine sahiptir.
Oluz Höyük'ün göçebe Türkler tarafýndan mezarlýk alaný olarak tercih edilmesinin diðer bir nedeni, söz konusu dönemde yaný baþýnda olduðu düþünülen su kaynaðýdýr. Höyüðün doðusunda gerçekleþtirilen arkeojeofizik çalýþmalar, günümüzde verimli bir ova görünümündeki arazinin en azýndan Hitit Dönemi'nden (MÖ 1500) itibaren bir göl olduðunu kanýtlamýþtýr. MÖ 425'de Persler'in Oluz Höyük'te bir malikane inþa etmesinin nedeni de söz konusu göldür. Çeþitli kuþ türlerinin yaþadýðý bir göl ve yakýnýndaki av ortamlarý Persler için daima çekici unsurlar olmuþtur. Bu nedenle Oluz Höyük'ün, Eskiçað'da paradeisos denilen parklarýn alt yapýsý için çok uygun bir ekosisteme sahip olduðu düþünülebilir, islam dininin geleneklerine göre ölünün defnedilmeden önce yýkanmasý gerekmektedir. Göçebelerin ölülerini akarsu ya da göl kenarlarýnda, büyük olasýlýkla, ahþaptan ya da kamýþlardan hazýrlanmýþ geniþ tablalar üze rinde yýkadýklarý düþünülebilir. Bu durumda, yaný baþýnda su bulunan Oluz Höyük cenaze sahiplerine ölüyü yýkamada büyük bir kolaylýk saðlýyordu.
Göçebe Türk topluluklarý için mezarlýklar oldukça önemlidir. Temiz tutulmasý gereken mezarlýklara yabancýlarýn ayak basmasý ise hoþ karþýlanmazdý. Mezarlýklarýn belirli ve düzenli aralýklarla ziyaret edilebilmesi için ulaþýmý kolay, buna karþýn ýssýz yerlerde olmasýný tercih ederlerdi. Bu özellikler de Oluz Höyük seçiminde etkin olmuþ gibi görün mektedir.
Elde edilen antropolojik ve arkeolojik bulgular, Oluz Höyük mezarlýðýnýn 10. ve 11. yüzyýllarda Anadolu'ya gelmiþ öncü bir Türk aþireti tarafýndan mezarlýk alaný olarak seçilmiþ ve kullanýlmýþ olduðuna kesin olarak iþaret etmektedir. Mezarlarda basit bir çukur kazýlmakla kalýnmamýþ, Ýslami gömü geleneðinde kullanýlan ahþabýn yaný sýra, mezar mimarisi oluþturmak için Geç Roma - Erken Bizans dönemlerine ait kiremitler ile plaka taþlardan da yararlanýlmýþtýr. Göçebe toplumlarýn yerleþikler gibi her malzemeye istedikleri anda sahip olabilmeleri olasýlýðý çok dü þüktür. Malzemelerin varlýðý mevsim, mekan ve çevre þartlarý gibi dinamiklerle iliþkilidir. Oluz Höyük mezarlýðýnda, ahþap, kiremit ve taþ gibi malzemelerin bir arada olmayacak þe kilde kullandmasýnýn temelinde göçebelerin yaþamýþ olduðu malzeme zafiyetinin bulunabileceði düþünülebilir.
Anadolu'ya gelen öncü Türkler Müslüman'dý. Buna karþýn, göçebelerin Ýslam dininden yerleþikler kadar derin etkilenmemiþ olduklarý bilinmektedir. Göçebeler, doðanýn aðýr þartlarýyla güçleþen yaþamlarýndaki zaman sýkýntýsý ve bazý zorluklarý, geleneklerinin Müslümanlýkla uyuþmayan kurallarýna islami motifler ekleyerek ve melez kültür öðeleri oluþturarak aþmýþtýr.
Mezarlýðýn kesin tarihini öðrenebilmek ama-cýyla 2013 yýlýnda kazýnýn antropoloji uzmaný Prof. Dr. Yýlmaz Selim Erdal tarafýndan iki iskeletin yaþ tayini için Tokyo Üniversitesi'nde yaptýrýlan C14 analizleri, söz konusu bireylerin 1020-1077 tarihleri arasýnda ölmüþ olduklarýný kanýtlamýþtýr. Ortaya çýkan 1020-1077 tarihleri, mezarlýðý oluþturan toplumun Amasya bölgesindeki kronolojisini ve tarihsel hikayesini saptamamýz açýsýndan son derece önemlidir. Bu baðlamda Oluz Höyük'ü mezarlýk olarak seçmiþ bir göçebe grubun, 1020 yýlý civarýnda yaþanýrken en azýndan 100-150 yýldýr Amasya bölgesinde bulunduðu anlaþýlmaktadýr.
Oluz Höyük Oðuz göçlerinin 11. yüzyýl deðil, 10. yüzyýlda baþlamýþ olduðunu kanýtlýyor
Anadolu'da 11. yüzyýldan itibaren hýzlý bir þekilde geliþen öncü Türk (Oðuz/Türkmen) akýnlarýnýn varlýðý Ortaçað tarihsel kaynaklarýndan iyi bir þekilde bilinmektedir. Ýlerleyensüreçte söz konusu akýnlarýn Anadolu'yu fetih hareketine dönüþmesi ise kültürel ve siyasi deðiþikliklere yol açmýþtýr. Oluz Höyük bulgularýnýn Türk arkeolojisi ve tarihine yaptýðý en önemli katký, Oðuz göçlerinin 11. yüzyýl deðil, 10. yüzyýlda baþlamýþ olduðunu kanýtlamasýdýr. Buna ek olarak, Anadolu bütününde ilk defa Türk varlýðý, arkeolojik ve tarihi kaynaklarýn birlikte deðerlendirilmesi ile bilimsel açýdan belgelendirilmiþ ve 10. yüzyýl gibi erken bir tarihe taþýnabilmiþtir. Bu baðlamda Kuzey-Orta Anadolu'da öncü Türk gruplarýn 10. yüzyýlýn baþlarýndan itibaren daðýnýk da olsa görünmeye baþladýðý kanýtlanmýþtýr.
Avrasya ve Orta Asya en erken dönemlerden itibaren göçebe ve savaþçý halklar için bir yaþam alaný olmuþtur. Bugünkü Slav, Pers,Türk ve Moðol halklarýnýn Avrasya-Orta Asya coðrafyasýndan kök aldýklarý bilinmektedir.
Erken kurgan kültürünün söz konusu halk gruplarýndan hangisine ait olduðu konusu bugünkü bilgiler ýþýðýnda çözüme kavuþabilecek bir konu deðildir. Çýkýþ noktasýný bir halk grubuna baðlayamadýðýmýz kurganlarla ilgili tarihsel kaynaklar, bu dikkat çekici ölü gömme geleneðini yaþatan halklar içinde Türkleri daima öne çýkarmaktadýr. Türk ýrkýnýn kurgan kültürü ile baðlantýlarý ancak kimliklendiril miþ bulgulardan yola çýkýlarak yapýlabilir. Bu konuda Herodotos (MÖ 484-425) ve Ýbn-i Fadlan (MS 10. yüzyýl) eþsiz deðerde bilgiler aktarmýþtýr.
Herodotos'un anlatýmlarýndan Demir Çaðý'nda Avrasya ve Orta Asya'da Iskitler'in yaþadýklarýný biliyoruz. Iskitya adý verilen bu coðrafyadaki kurgan kazýlarýnda savaþçýlarýn yaný sýra, kurban edilmiþ eþler, hizmetçiler ve atlar, cenazenin taþýndýðý arabalar ile çoðu altýndan çok deðerli taký ve aksesuarlar bulunmuþtur. Bu durum Iskitlerin kurgan kültürünü yaþatmýþ ve hatta geliþtirerek sürdürmüþ olan bir halk olduðunu göstermektedir. Romalý ve Bizanslý yazarlar sonraki dönemlerde Iskitya coðrafyasýnda yaþayan tüm halklarý Ýskit olarak adlandýrmýþ, Hazar Denizi havzasýnda yaþayan Türkler de Ýskit olarak anýlmýþlardýr.
MS 920-924 yýllarýnda Hazar Gölü havzasýna seyahat eden Ýbn-i Fadlan, henüz Ýslamiyet'e geçmemiþ Oðuzlarýn cenaze törenleri hakkýnda çok deðerli bilgiler vermiþtir. Ýbn-i Fadlan, Oðuzlardan biri öldüðünde ev gibi büyük bir çukur kazýldýðým, üzerinin tavanla örtüldüðünü, mezarýn üstüne çamurdan kubbe biçiminde tümsek yapýldýðýný, cenazenin çukura elinde ahþap bir kadeh ile oturur biçimde yerleþtirildiðini, elbisesi, kuþaðý, yayý ve tüm þahsi eþyalarý ile konulduðunu aktarýr. Çamur tümsek yapýldýktan sonra ölünün hayvanlarýndan bazýlarýnýn kurban edildiðini, bunlarýn baþlarýnýn, ayaklarýnýn ve derilerinin kesilmiþ aðaçlara asýlarak mezarýn baþýna yerleþtirildiðini, eðer ölen kimse saðlýðýnda düþman öldürmüþ ise bunlarýn sayýsý kadar aðaçtan suretler yontulduðunu ve mezarýn baþýna dikildiðini bildirir. Oðuzlarýn Anadolu'ya göç etmesinden kýsa bir süre önce gerçekleþen ve bir kurganý tanýmlayan bu gözlemler, Türklerin kurgan kültürünün son temsilcisi olduðunu kanýtlamaktadýr. Bütün bu bilgiler deðerlendirildiðinde tarihsel kayýtlarda kurgan kültürü ile aktarým yapan iki önemli yazar olduðu anlaþýlmaktadýr; Ýskit soylularýnýn cenaze törenleri ve mezarlarýný anlatan Herodotos ile Oðuz kurganlarýný tarif eden îbni-Fadlan. Her ikisi de Türk kökenli olmayan bu iki tarihsel þahsiyet ne büyük tesadüftür ki ayný coðrafyada yaklaþýk 1300 yýl arayla kurgan yapýmýna ve kullanýmýna þahit olmuþlardýr.
Kurganlar göçebe arkeolojisinin en büyük çalýþma alanýdýr
Oluz Höyük'te 2010'da açýða çýkmaya baþlayan Ortaçað Mezarlýðý, Anadolu topraklarýnýn Erken Türk tarihi ile ilgili sakladýðý önemli sýrlarý öðrenmemizi saðlayan çok önemli bir arkeolojik keþiftir. Bu keþfin en çarpýcý yönü, Türklerin Anadolu'daki bilinen en erken biyolojik kanýtlarýna artýk sahip olmamýzdýr. Oluz Höyük mezarlýðýnýn Türk kültürü arkeolojisindeki diðer bir önemi ise, Oðuz Türklerinin Ýslamiyet öncesi ölü gömme geleneði olan kurgan mezarlarýn islamiyet'e geçiþ dönemindeki izlerini saklýyor olmasýdýr. Kurgan denilen mezar tepecikleri göçebe arkeolojisinin en büyük çalýþma alanýdýr. Toprak yüzeyi altýna açýlan, büyüklüðü bireyin önemine ve toplumun ölü gömme geleneklerine göre deðiþen, bir çukura çoðun lukla birtakým eþyalarla gömülen þahsýn üzerine çeþitli boyutlarda toprak, taþ ya da hem toprak hem de taþ yýðýlmasýyla oluþturulan kurgan, siluet görünüm açýsýndan göçebelerin çadýrýndan baþka bir þey deðildir.
Oluz Höyük'te kurgan geleneði taþýyan iki mezar ön plana çýkmaktadýr. Bunlardan biri SK 92 numaralý kiremitli mezardýr. Akhaimenid Dönemi'ne ait 2B Mimari Tabakasý taþ döþemeli giriþinin yukarýdankazý yapýlarak tahrip edilmesi sonucu açýlan çukur, kazý sýrasýnda boþa çýkan döþemenin taþlarýyla düzgün biçimde çevrilmiþ, 50-55 yaþlarýndaki kadýn cesedi çukura konulduktan sonra ayaklarýnýn üzerine iri bir çatý kiremidi yerleþtirilmiþtir.
Daha sonra çapraz yerleþtirilen tahtalarla örtülen cesedin üzerine toprak konulduktan sonra yerleþim dýþýndan taþýndýðý anlaþýlan çoðu parça halindeki Geç Roma-Erken Bizans dönemine ait çatý kiremitleri çukurun yaný sýra çevresini de kaplayacak biçimde yaygýn olarak yerleþtirilmiþtir
Kiremitlerin mezar çukuru boyutunu aþacak þekilde geniþlikte yayýlarak yerleþtirilmiþ olmasý, mezarýnüzerinin küçük ve dar bir toprak yýðýný yerine oldukça geniþ ve yuvarlak planlý bir tümsek ile kapatýlmýþ olduðuna iþaret etmektedir. Gerek mezar çukurunun üzerinin ahþap malzeme
dýþýnda tekrar kapatýlmasý gerekse de mezarý örtmek için büyük bir tümsek oluþturulmasý mezarýn yozlaþmýþ da olsa kurgan kültüründen izler taþýdýðýný göstermektedir.
Kurgan kültürü ile ilgili diðer mezarda 6 yaþýndaki bir kýz çocuðuna ait iskelet ile buluntularý açýða çýkarýlmýþtýr. SK66 olarak kodlanan iskeletin kulak hizasýnda tunç küpeler, göðüs kýsmýnýn sað tarafýnda ise tunç fibula (çengelli iðne) ele geçmiþtir. Sol kulak küpesi basit bir halka þeklindedir. Sað kulak küpesi diðerine benzer bir halkaya takýlmýþ muska biçiminde, alt kýsmýnda sarkaçlarý olan, ortasý delik ve içi boþ bir gövdeden oluþmaktadýr. Döküm tekniðinde oluþturulmuþ muska biçimli gövdenin yüzeyinde arabesk esintili yuvarlak hadi motiflerle oluþturulmuþ bezemeler vardýr. Henri de Couliboeuf de Blocqucvillc'nin 1860 yýlýnda Harezm bölgesinde yaþayan Teke Türkmenleri'nin aile hayatý ve gelenekleri hakkýnda önemli bilgiler verdiði seyahatnamede çizimini yayýnladýðý 19. yüzyýl gümüþ Türkmen küpesi ile Oluz Höyük 11. yüzyýl tunç küpesi arasýndaki çarpýcý benzerlik, Oluz Höyük mezarlýðýnýn, Ýslamiyet'e geçtikten sonra Türkmen olarak anýlmýþ Oðuzlara aidiyetini þüpheye yer vermeyecek biçimde kanýtlamaktadýr. Buna ilave olarak St. Petersburg Sovyet Halklarý Etnografya Müzesi Türkmenistan Seksiyonu'ndaki 19. yüzyýl sonlarýna tarihlenen muska biçimli küpeler, Oluz Höyük küpe geleneðinin Türkmenistan'daki etnografik varlýðýný kanýtlamaktadýr. Ýlk araþtýrmalar sonucu Anadolu'da benzeri saptanamayan küpenin genel görünümü islam sanatý geleneklerinde üretilmiþ bir taký izlenimi vermektedir. Fibulanýn yüzeyinde yünden oluþturulmuþ ipliklerle düz teknikte dokunmuþ bir kumaþ parçasýnýn kalýntýlarý sapasaðlam durmaktadýr. Halk arasýnda Amerikan bezi olarak bilinen bu kumaþ türünün Anadolu'daki varlýðýnýn yüzlerce yýl Öncesine kadar uzanmakta olduðunun Oluz Höyük'te belgelenmesi, bu tanýmlamanýn Anadolu bezi ya da Türk bezi þeklinde adlandýrýlabileceði yönünde tartýþmalarýn baþlamasý gerektiðini göstermektedir. Ýlk analizlersonucunda koyun yününden dokunmuþ olduðu belirlenen kumaþýn, hayvancýlýðý iyi bilen ve yan ürünlerini baþarýyla elde eden insanlar tarafýndan üretilmiþ olduðu düþünülebilir. Fibula üzerindeki kumaþ parçasýnýn varlýðý ile iskeletin omuzlarýnýn bir baský sonucu boyuna doðru büzülmüþ olmasý, ayrýca köprücük kemiklerinin yerlerinden oynamýþ durumlarý, cesedin mezara kefenlenmiþ þekilde býrakýlmýþ olduðuna iþaret eden bulgulardýr. Yatýþ tarzý ve yönü ile kefenlenmiþ olduðunu gösteren veriler mezar sahibinin Müslümanlýðýna güçlü biçimde iþaret etmektedir. Buna karþýn küpeler ile fibulanýn varlýðý Ýslami gömü gelenekleri ile uyuþmayan bir uygulamanýn yapýlmýþ olduðunu göstermektedir. Bu mezardaki buluntularýn varlýðý Ýslami gömü geleneði ile uyuþmamaktadýr. Mezarda saptanan küpe ve fibula gibi arkeolojik bulgular Oðuzlarýn kurgan geleneðine bir atýf olarak deðerlendirildiðinde, 6 yaþýndaki kýz çocuðu mezarýnýn
Oðuzlarýn Ýslamiyet öncesi ölü gömme geleneklerine MS 11. yüzyýl baþlarýnda bile devam ettirdiklerine iþaret etmektedir.
Oluz Höyük'te keþfedilen ve sayýlarý 2017 kazý sezonu itibari ile 100'ü geçen Oðuz (Türkmen) mezarlarý, Türkiye Türklerinin arkeolojik bakýmdan bu güne deðin araþtýrýlmayan kayýp bin yýlýný doldurmaya baþlayacak, 10 ve 11. yüzyýllardaki atalarýný daha somut hissetmelerini saðlayacaktýr.
www.arkeolojikhaber.com
Bu yazý hakkýnda yorum bulunamamýþtýr. Ýlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >