Blog

May27


Pandemiler Nasıl Biter?

Tarihçiler, bir salgının birden fazla şekilde sonlanabileceğini ifade ediyorlar. Peki, salgın kimler için biter ve bu kararı kim verir?

1445’ten günümüze ulaşan Sicilya’dan bir fresk. Kara Veba, 14. yüzyılda Avrupa nüfusunun en az üçte birini yok etti. C: Werner Forman/Universal Images Group/Getty Images

Tarihçilere göre, pandemiler tipik olarak iki şekilde biter: ilki hastalığa yakalanma ve ölüm oranlarında belirgin bir  düşüş meydana geldiğinde, yani tıbbi olarak; ikincisi hastalığa dair korku pandemisi ortadan kalktığında, yani sosyal olarak.

John Hopkins’te tıp tarihçisi olan Jeremy Greene, “İnsanlar ‘Bütün bunlar ne zaman bitecek?’ diye sorduğunda aslında sosyal olarak ne zaman biteceğini soruyor.” diyor.

Başka bir deyişle, salgının bitişi hastalığın ortadan kalkmasıyla değil de insanların bu panik ruh halinden gün geçtikçe yorulması ve hastalıkla yaşamayı öğrenmesiyle son bulabilir. Harvardlı tarihçi Allan Brandt, Covid-19 ile yaşananlara benzer bir şey diyor: “Ekonomiyi eski işler haline getirme hakkındaki tartışmalara baktığımızda, bu sürecin bitişi hakkındaki birçok soru tıbbi ya da halk sağlığı bilgilerine göre değil de sosyopolitik süreçlere göre şekilleniyor.”

(İnsanlık Tarihinin Seyrini Değiştiren 11 Salgın Hastalık)

Tarihçi Dora Vargha ise, sonlar  “çok ama çok karmaşık” diyor. “Geçmişe baktığımızda, elimizde yeterince açıklayıcı olmayan anlatılar var. Salgın kimler için bitiyor ve buna kim karar veriyor?” diye ekliyor.

Korkuya ilerleyen süreç

Bir korku salgını, tıbbi bir salgın olmaksızın da meydana gelebilir.  Dublin’de Royal Collage of Surgeons’dan Dr. Susan Murray, İrlanda’daki bir taşra hastanesinde asistanlık yaparken bu durumu kendisi gözlemledi.

Geçtiğimiz aylarda, Batı Afrika’da 11.000’den fazla insan oldukça bulaşıcı ve öldürücü  olan viral bir hastalık Ebola yüzünden hayatını kaybetti. Salgın ortadan kaybolmuş gözükse de, İrlanda’da hiç vaka olmamasına rağmen halktaki korku kolayca fark ediliyor.

Dr. Murray New England Journal of Medicine’deki bir makaleyi hatırlatarak “Sokakta ve hastanede insanlar endişeli.” diyor. “Farklı bir cilt rengine sahip olmak, otobüs ya da trende birlikte seyahat edilen insanların tuhaf bakışlarına maruz kalmak için oldukça yeterli. Öksürdüğünüzde, herkesi sizden uzaklaşıyor buluyorsunuz.” diye ekliyor.

Dublin’deki hastane çalışanları ise en kötüye hazırlanmaları için uyarıldı. Korkmuştular ve eksik koruyucu ekipmanları yüzünden oldukça telaşlıydılar. Ebola görülen ülkelerin birisinden gelen genç bir erkek acile geldiğine, kimse ona yaklaşmak istememişti; hemşireler saklandı ve doktorlar hastaneyi terk etmesi için bu genç adamı ikna etmeye çalıştılar.

(Büyük Atina Vebası Demokrasinin Çöküşünü Hazırladı)

Dr. Murray tek başına bu hastayı tedavi etmeye girişti, ancak hastanın rahatlatıcı tedaviden başka yapılabilecek bir şeyi olmayan, oldukça ilerlemiş bir kanseri olduğu ortaya çıktı. Birkaç gün sonra, yapılan testler  hastanın Ebola olmadığını doğruladı ve hasta bir saat içinde hayatını kaybetti. Bu olaydan tam üç gün sonra, Dünya Sağlık Örgütü Ebola salgının bittiğini duyurdu.

Dr. Murray: “Virüslerle savaştığımız gibi korku ve ihmale karşı etkin ve sağduyulu bir şekilde savaşmazsak, bu korkunun salgın sürecinde bir vakanın bile görülmediği yerlerde bile özellikle duyarlı kişilere ciddi zarar verebilir. Ve salgına dair korku; ırk, sosyo-ekonomik seviye farkı ve konuşulan dil tarafından daha da karmaşık hale geldiğinde ileride daha kötü sonuçlara yol açabilir.” diyor.

Yersinia pestis’in yol açtığı akciğer vebası salgının olduğu dönemde Çin, Mukden’deki bir veba hastanesinde otopsi masasını dezenfekte ederken. C: Library of Congress/Corbis/VCG, via Getty Images

Kara veba ve karanlık hatıralar

Hıyarcıklı veba geçmiş 2.000 yıl içinde birçok defa ortaya çıktı, milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu ve tarihin gidişatını değiştirdi. Her salgın, bir sonraki salgınla gelen korkuyu şiddetlendirdi.

Vebaya, farelerde yaşayan bitlerde bulunan Yersinia pestis adlı bir bakteri sebep oluyor. Ancak hıyarcıklı vebada, Kara Ölüm olarak bilinen, hasta kişi hava damlacıklarıyla diğer kişileri hasta ediyor. İnsandan insana da bulaşabildiği için sadece fareleri öldürerek hastalık ortadan kaldırılamıyor.

John Hopkins’de tarihçi olan Mary Fissell, tarihçiler vebaların tarihinde üç büyük dalga tanımlar diyor: 6. yüzyılda Jüstinyen Vebası, 14. yüzyılda Ortaçağ vebası ve geç 19. ve erken 20. yüzyılda ortaya çıkan veba salgını.

Ortaçağ pandemisi 1331 yılında Çin’de başlamıştı. Evlerin yakılıp yıkıldığı iç savaş zamanında veba, Çin nüfusunun yarısının ölümüne yol açtı. Veba Çin’den başlayarak, ticaret rotaları boyunca Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Avrupa’ya ulaştı. 1347 ve 1351 yılları arasında, Avrupa nüfusunun en az üçte biri veba yüzünden yok oldu. İtalya’daki Siena kentinin yarısı hayatını kaybeti.

14. yüzyıl tarihçilerinden Agnolo di Tura, “Yaşanan dehşet verici gerçekleri dile getirmek insan dilinin sınırlarında mümkün değil.” diyor.  “Gerçekten, bu dehşeti görmeyen birisi kutsanmış olarak kabul edilebilir.” Enfekte olan kişi, “ koltukaltlarında ve kasıklarında şişliklerle konuşurken hayatını kaybediyor.” Ölüler çukurlara toplu halde gömülüyordu.

Giovanni Boccaccio Floransa’da “Ölü insanlara, bugünlerde ölü koyunlara gösterilen saygıdan daha fazla saygı gösterilmiyordu.” diye yazıyordu. Bazıları evlerinde saklanmıştı. Diğerleri ise bu tehlikeyi göz ardı etmişlerdi. Baş etme şekilleri diyor Boccacio, “deli gibi içmek, yaşamdan zevk almak,  şarkı söylemek ve eğlenmek ve fırsatını bulduğunda şehvetini tatmin etmek ve bütün bunlara koca bir şakaymış gibi aldırmamak.”

Bahsettiğimiz salgın bitmiş ancak bir süre sonra veba tekrar ortaya çıkmıştı. En kötü salgınlardan birisi de 1855’de Çin’de başladı ve dünya çapında yayıldı, sadece Hindistan’da bile 12 milyondan fazla ölüme sebep oldu. Bombay’daki sağlık otoriteleri, vebayı defetmek için bütün semtleri yerle bir etmişti. Yale’den tarihçi Frank Snowden, “Bunun işe yarayıp yaramadığını kimse bilmiyordu.” diyor.

1914 yılında New Orleans’da, hıyarcıklı veba taşıyor olabileceğine dair bulguları olan farelerin diseksiyonu. C: Corbis, via Getty Images

Hıyarcıklı vebayı neyin ortadan kaldırdığı açık değildi. Bazıları hastalık taşıyan bitlerin soğuk hava yüzünden öldüğü üzerinde duruyordu, ancak Dr. Snowden ise insanlar arası solunum yoluyla bulaşın durmayacağını ifade ediyordu.

Ya da farelerdeki bir değişimden dolayıydı. 19. yüzyıla geldiğimize veba mikrobu siyah fareler tarafından değil, siyah farelere göre daha dayanaklı ve tehlikeli olan ve insanlardan daha uzak yerlerde yaşayan kahverengi fareler tarafından taşınıyordu.

Diğer bir hipotez ise bakterinin daha az öldürücü bir şekle evrilmesi. Ya da insanların köyleri yakmaları gibi eylemler salgının yatışmasına yardımcı olmuştu.

Gerçekten de veba hiçbir zaman yok olmadı. ABD’de, Güneybatı’daki geniş otlaklarda yaşan yaban köpekleri arasında veba hala yaygın ve üstelik insanlara da bulaşabiliyor. Dr. Snowden, bir arkadaşının New Mexico’daki bir otelde kaldıktan sonra enfekte olduğunu ifade ediyor. Odanın bir önceki sakini ise veba mikrobunu barındıran pireyi taşıyan bir köpekti.

Bu tarz vakalar oldukça nadir görülüyor ve antibiyotiklerle oldukça başarılı bir biçimde tedavi edilebiliyor. Her şeye rağmen tek bir vaka bile korku uyandırabiliyor.

Çiçek aşısının elde edilmesinde ilk adımı atanlardan Edward Jenner bir çocuğu aşılarken, 1796. C: Hulton Archive/Getty Images

Gerçekten biten bir hastalık

Tıbbi olarak bitirilen hastalıklardan birisi ise çiçek hastalığı. Fakat bunun için çok sayıda geçerli sebep mevcut:  En önemlisiyse ömür boyu koruyuculuğu olan etkin bir aşı var; Variola major olarak bilinen virüsün hayvan konağı bulunmuyor, yani insanlardaki hastalığı yok etmek hastalığın tamamen yok olacağına anlamına geliyor. Bu hastalığın özgün semptomları da karantinanın etkin şekilde yürütülmesine ve temaslıların izinin sürülmesine olanak sağlıyor.

Harvardlı tarihçi Dr. David S. Jones; “1663’de, Amerika yerlileri arasındaki bir salgın, kuzeydoğudaki yerli toplulukları topraklarından etmiş ve Massachusetts’e İngiliz iskanını tartışmasız kolaylaştırmıştı.” diyor.

Çiçek hastalığına 1977 yılında doğal yollardan yakalanan son kişi Somali’deki bir hastane aşçı olan Ali Maow Maalin’di; hayata tutunmuştu ancak 2013 yılında sıtma yüzünden hayatını kaybetti.

Unutulan salgınlar

1918 grip salgını, bir pandeminin nasıl yıkıcı olduğuna, karantina ve sosyal mesafenin önemine dair günümüze ışık tutuyor. Pandemi bittiğinde, grip salgını dünya çapında 50 milyon ile 100 milyon arasında insanın ölümüne neden olmuştu. Gençler, orta- yaşlı yetişkinler, yetim çocuklar etkilenmiş; aileler evine ekmek getirenlerden mahrum kalmış, Birinci Dünya Savaşının ortasında birliklerin ölümüne sebep olmuştu.

1918 sonbaharında saygın doktor Victor Vaughan, Boston yakınlarında gribin kontrol altına alınamadığı Camp Devens’te görevlendirilmişti. Vaughan, “yüzlerce sağlıklı genç adam kalabalık gruplar halinde hastane koridorlarında dolaşıyordu.” diye yazıyordu. “Hastalar yataklarda yer kalmadığında portatif karyolalarda kalıyorlardı. Yüzleri kısa bir süre sonra mavimtırak bir hal alıyor, rahatsız edici bir öksürükle kanlı balgam beliriyordu. Sabahları ölü bedenler odun yığını gibi morga yığılıyordu.” diyor.

“Virüs, insan yaşamının yok olması karşısında insan buluşlarının ne kadar yetersiz olduğunu kanıtlıyordu.”

Kaliforniya, Piedmont’taki Kızıl Haç gönüllüleri maske yapıyor, Ekim 1918. C: Edward (Doc) Rogers/MediaNews Group/Oakland Tribune, via Getty Images

Grip dünyayı yıkıp geçtikten sonra yavaşça ortadan kayboldu ve her yıl karşılaşılan, çoğunlukla hafif semptomlarla atlatılan bir hale evrildi.

“Belki de virüs, kolayca tutuşabilen odunları yakan bir ateş bir gibiydi.” diyor Dr. Snowden.

Grip salgını sosyal olarak da son bulmuştu. Birinci Dünya Savaşı bitmişti, insanlar yeni bir başlangıç için hazır, hastalığı ve savaşı ardında bırakmak için oldukça istekliydi. Ancak günümüzde 1918 grip salgını nerdeyse unutuldu.

Diğer grip salgınları da bu salgını takip etti, hiçbiri çok kötü olmasa da hepsinin çarpıcı sonuçları oldu. 1968’de Hong Kong grip salgınında 100.000’i ABD’de olmak üzere ağırlıklı olarak 65 yaşın üstünde olan bir milyon insan hayatını kaybetti. Virüs, mevsimsel grip olarak dünyada dolaşıyor ve ilk ortaya çıktığındaki yıkıcılığı çok az zikrediliyor.

Covid-19 nasıl bitecek?

Bir ihtimal, diyor tarihçiler, koronavirüs pandemisi tıbbi olarak sonlanmadan sosyal olarak bitecek. Pandemi sessizce toplumda var olmaya devam ederken aşı veya etkin tedavi bulunmaksızın insanlar kısıtlamalardan yorulup pandeminin bittiğini belirtebilir.

Yale’den tarihçi Naomi Rogers, “Benim kanaatim insanlarda aşırı yorgunluk ve hayal kırıklığı tarzında sosyal- psikolojik sorunlar olduğu yönünde.” diyor. “Belki de insanların yalnızca ‘Bu kadarı yeter. Artık günlük hayatıma dönmeyi hak ediyorum.’ dediği zamandayız.” diyor.

Zaten günümüzde olan da bu; bazı ülkelerdeki valiler kısıtlamaları kaldırdı, kuaförlere, güzellik salonlarına ve spor salonlarına halk sağlığı yetkililerinin bu adımları erken bulmasına rağmen yeniden açılmasına müsaade etti. Sokağa çıkma yasakları nedeniyle ekonomik yıkımın şiddeti arttıkça, daha çok insan artık ‘yeter’ demeye hazır gözüküyor.

“Şu anda bu tarzda bir sorun mevcut.” diyor Dr. Rogers. Halk sağlığı yetkilileri yakın zamanda salgın için tıbbi bir son öngörse de halkın bazı kesimleri sosyal bir son olacağını düşünüyor.

“Salgının sonlandığına kim karar veriyor?” diyor Dr.Roger. “Pandeminin bitişini öteledikçe, bunu neye karşı yapacaksınız? ‘Hayır, bitmedi.’ dediğinizde neye dayanarak bunu söyleyeceksiniz?” diyor.

Buradaki açmaz, diyor Dr.Brandt, birdenbire bir zafer olmayacağı. Salgının bitişini tariflemeye dair uğraşlar “uzun ve zor bir süreç olacak.”


The New York Times. Gina Kolata. 10 Mayıs 2020.

Kaynak:Arkeofili.com

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için