Blog

Haz25


Pers imparatoru Büyük Kiros Kimdi?

Kiros tarihe, fethettiği topraklardaki insanların gönüllerince yaşayıp ibadet etmesine müsaade eden tüm zamanların en hayırsever hükümdarı olarak geçti.

Büyük Kiros gravürü. Kiros fethettiği toprakları dönemi eşsiz nitelikte olan bir hoşgörü ve merhametle yönetmişti.

Diğer birçok antik hükümdar gibi, Pers imparatoru Büyük Kiros da (MÖ 590-529 dolayları) kraliyetin bir üyesi olarak dünyaya gelmişti. Babası I. Kambises’in ölümü üzerine, Akhamenid hanedanının yönetimini eline almış ve atadan kalan bu krallığı muazzam bir imparatorluğa çevirmişti. Zaferlerinin kaynağı yalnızca yaptığı fetihler değil, mağlup ettiklerine karşı gösterdiği benzerine güç rastlanan hoşgörü ve merhametti.

Parlak bir askeri stratejist olan Kiros, o dönem tüm İran kabilelerini birleştirmiş olan ve at sırtında savaşmada gösterdiği beceri ordusuna büyük bir hareketlilik kazandıran Med kralını alt etmişti. Lidya’yı ele geçirerek ise buradaki akıl almaz serveti kendi hazinesine katmıştı.   

Kiros, Mezopotamya’yı çevreleyen toprakları fethetmesinin ardından, Babil’i de kuşatma altına aldı. Dayatılan bu angaryadan hoşnutsuz olan ve kentin koruyucu tanrısı Marduk’tan bekledikleri yardımı göremeyen Babilliler, kendisine boyun eğenleri bağışlayıp kolladığı bilinen Kiros’a karşı koymak için bir sebep göremediklerinden krallarının aleyhine davranarak MÖ 539’da kentin kapılarını, Kiros’un zaferinden övgülerle bahseden bir yazıtta belirtildiğine göre “barışla, neşeyle ve coşkuyla” gelen Perslere açmıştı.

Merhametli bir adam

Kiros’un iyiliksever doğası kendini birçok şekilde dışa vuruyordu. Daha önce bölgede çokça güç sahibi olan Medleri katletmek yerine çeşitli devlet makamlarına getirmişti. Elamların giyinme ve süslenme alışkanlıklarını benimsemişti.

Fethettiği topraklar boyunca, savaşta ele geçirilen tanrı imgelerini geri gönderiyor ve Babil’de biriktiriyordu. Hatta Babil’de herkesin içinde kentin koruyucu tanrısı Marduk’a bile tapınmıştı.

Babil’in koruyucu tanrısı Marduk, dünyanın yaratıldığı dişi unsuru temsil eden deniz tanrıçası Tiamat’la savaşırken.

Kiros’un merhametine dair en bilindik icraatı ise II. Nabukadnezar’ın Babil’e sürgün ettiği Yahudi esirleri salıvermekti. Kiros bu Yahudilerin vaat edilen topraklarına geri dönmesine izin vermişti. Yahudiler ise bir el yazmasında bu Pers İmparatorun’dan Tanrı’nın onları Kudüs’e geri döndürüp tapınaklarını yeniden inşa etmelerini sağlasın diye diğer krallıklara üstün kıldığı bir kurtarıcı olarak övgüyle bahsetmişti.

İyilik mirası

Büyük Kiros MÖ 529’da, Hazar Denizi çevresindeki inatçı göçebe kabilelere karşı düzenlediği bir sefer sırasında hayatını kaybetti. Pers varislerine karşı girdikleri amansız savaşlara rağmen Yunanların yıllar sonra bile kendisine büyük bir saygı beslemesi Kiros’un yüce kişiliğinin bir göstergesiydi öyle ki Kiros’un ölümünden 150’yi aşkın yıl sonra, Yunan yazar Ksenofon, Cyropaedia adlı eserinde bu yüce gönüllü hükümdarı hürmetle anmıştı.

Ksenofon’un “Tebaasını onurlandırmış, onları kendi evlatlarıymış gibi koruyup kollamıştı, onlar da karşılığında Kiros’a bir baba gibi saygı duymuştu” şeklindeki sözleri bu karşılıklı sevgiyi gözler önüne seriyordu.

Bu sözler Amerika’nın Kurucu Babaları’ndan, Cyropaedia’nın en az iki nüshasını elinde tutan Thomas Jefferson için bir ilham kaynağı olmuştu.

MÖ 6. yüzyılda oluşturulan Kiros Silindiri ilk insan hakları bildirgesi olarak kabul ediliyor.

Kiros’un bıraktığı iyilikçi mirası modern zamanlarda, New York’taki Birleşmiş Milletler genel merkezinde de bulmak mümkün. Kiros Silindiri’nin bir replikası bu binada sergileniyor. Kiros’un kenti fethettiği dönemlerde Babil çivi yazısıyla yazılmış ve 1879’da İngiliz arkeologlar tarafında kent kalıntılarında gün yüzüne çıkarılmış bu silindir Kiros’un merhametle yaptığı sayısız icraatı kronolojik bir sırayla kaydediyor.

“İlk insan hakları bildirgesi” sayılan ve Kiros’un çoğulcu ve hoşgörülü iktidarının apaçık bir göstergesi olan silindirde, fethettiği topraklardaki halkların kendi geleneklerini yaşamasına müsaade ettiğinden bahsediliyor. Hükümdarların yaptıkları seferlerle yalnızca topraklara değil üzerinde yaşayanlara da “sahip olduğu” bir dönemde böylesi uygulama alışılagelmişin dışındaydı.   


National Geographic. Kristin Baird Rattini. 6 Mayıs 2019.

ARKEOFİLİ
 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için