Blog

Şuu7

Roma İmparatorluğunda İnsanlar Sık Sık Göç Ediyordu

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  Antik DNAAntik RomaGenetikGöç



Roma İmparatorluğunda İnsanlar Sık Sık Göç Ediyordu

Çalışmada, 3.000 yıl önce Demir Çağı’nın sona ermesinden günümüze kadar daha dar bir zaman aralığına odaklandılar, ancak tüm Roma İmparatorluğu’nu kapsayan bir coğrafi alana baktılar.

Zeynep Şoray - www.arkeofili.com

İmparatorluğun yükseliş dönemindeki seyahat ve göç modellerini anlamak için antik iskeletlerden elde edilen genetik materyal kullanıldı.


Roma İmparatorluğu’nun yüzlerce yıllık hükümdarlığı boyunca, farklı halklar ticaret yolları, ekonomik ve siyasi işbirliği ve yürütülen ortak askeri çabalar aracılığıyla yeni yollarla birbirlerine bağlanmaya başladı. Şimdi ise araştırmacılar, antik iskeletlerden elde edilen genetik materyalleri kullanarak imparatorluğun en parlak dönemindeki seyahat ve göç modellerinin ayrıntılı bir resmini çıkardı.

Yeni çalışma, 204’ü daha önce dizilenmemiş olmak üzere binlerce antik insanın DNA’sını analiz etti. Bu da Roma İmparatorluğu’nun birçok bölgesindeki popülasyonların ne kadar çeşitli olduğunu gösterdi: Çalışmaya dahil edilen bireylerin en az yüzde 8’i, gömüldükleri Avrupa, Afrika veya Asya bölgesinden gelmiyordu.

Genetik ve biyoloji profesörü ve makalenin kıdemli yazarlarından biri olan Jonathan Pritchard, “Şimdiye kadar, nüfusun bu süre zarfında nasıl etkileşime girdiğini ve değiştiğini bir araya getirmeye çalışmak için tarihi ve arkeolojik kayıtlara güvenmek zorundaydık. Şimdi ise genetik perspektiften yeni ayrıntılar ekleyebiliriz.” diyor.

Genişleyen Coğrafya

Daha önce Pritchard’ın ekibi, Neolitik dönemden Orta Çağ’a kadar uzanan 12.000 yıllık bir tarih diliminde Roma ve çevresindeki insanların genetik çeşitliliğini incelemek için antik DNA’yı kullanmıştı. Bu çalışmada, MÖ 753 yılına tarihlenen Roma’nın resmi kuruluşu sırasında bölgenin nasıl hızla çeşitlendiği gösterildi.

Ekip, bu çeşitliliklerin ne kadarının imparatorluğun başkenti Roma’ya özgü olduğunu ve daha uzak bölgelerde ne kadar çeşitlilik olabileceğini merak etti. Çalışmada, 3.000 yıl önce Demir Çağı’nın sona ermesinden günümüze kadar daha dar bir zaman aralığına odaklandılar, ancak tüm Roma İmparatorluğu’nu kapsayan bir coğrafi alana baktılar.

Araştırmacılar, imparatorluğun yanı sıra Orta Avrupa, Doğu Avrupa ve Orta Asya, Britanya, Kuzey Avrupa ve Kuzey Afrika’dan toplanan binlerce iskeletten elde edilen mevcut DNA verilerini kullandılar. Ayrıca 18 ülkedeki 53 arkeolojik alandan 204 yeni genom dizilediler. Bunların çoğu, imparatorluk Roma’sı ve geç antik dönem olarak bilinen, MÖ 1. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar olan zaman dilimlerinde ölen bireylere aitti.

Pritchard laboratuvarında eski doktora sonrası araştırmacı olarak çalışmayı yürüten Clemens Weiss, “Bu çalışmaya başladığımızda, bu döneme ait çok fazla antik genom yoktu, bu nedenle yeni örnekler bu boşluğu doldurdu” diyor.

Ekibin fark ettiği ilk şey, söz konusu dönemde, daha az çeşitlilik gösteren bölgelerin, dağlarla çevrili Ermenistan dağlık bölgeleri gibi coğrafi olarak izole kalmış bölgeler olma eğiliminde olduğuydu. Bununla birlikte genel olarak, Roma imparatorluğunun çoğu bölgesinde çeşitli genetik kökenlerden gelen iskeletler vardı. Özellikle çeşitlilik gösteren bölgeler arasında Sardinya, Balkanlar ve orta ve batı Avrupa’nın bazı kısımları yer alıyordu.

Pritchard laboratuvarında yüksek lisans öğrencisi ve makalenin ilk yazarı olan Margaret Antonio, “Gözlemler çoğunlukla tarihçilerin ve arkeologların hipotezlerini tamamlıyor. Örneğin, Kuzey Afrika çanak çömlekleri Roma İmparatorluğu boyunca bulunmuştu. Şimdi ise Kuzey Afrika’dan gelen insanların günümüz İtalya ve Avusturya’sında yaşadığına dair genetik kanıtlar da buluyoruz.” diyor.

Bağlantıları Haritalamak

Hangi alanların birbiriyle bağlantılı olduğunu daha iyi anlamak için ekip, genetik soyları bulundukları yerle uyuşmayan her yerde ortaya çıkarılan insanların geniş bir analizini yaptı, bu da onların veya yakın atalarının seyahat ettiklerini veya göç ettiklerini gösteriyor.

Araştırmacılar, bulundukları yerin yerlisi olmayan insanlar arasında ortak ata kalıplarının bulunduğunu buldu. Örneğin Britanya ve İrlanda’da bulunan insanların kuzey veya orta Avrupa’dan gelme olasılığı daha yüksekken, güneybatı Avrupa veya Kuzey Afrika’dan gelme olasılığı çok daha düşüktü. Analiz, ticaret yollarının ve askeri hareketlerin, çeşitliliği nasıl tetiklemiş olabileceğini açıklamalarına yardımcı oldu.

Yeni ve yayınlanmış genomların zaman çizelgesi. (A) Yeni rapor edilen 204 genom (siyah daireler), yayınlanmış genomlarla (gri daireler) birlikte, zamana ve bölgeye göre sıralanmış olarak gösterilmiştir. (B) Yeni bildirilen (siyah) ve yayınlanan (gri) genomların örnekleme konumları, her konumdaki genom sayısına göre boyutlandırılmış elmaslarla gösterilmiştir. C: eLife (2024).

Weiss, “İmparatorluğun genişlemesi, ticaret, işgücü, kölelik ve zorla yerinden edilme ile binlerce asker gerektiren devasa bir girişimdi. İmparatorluk genişledikçe, giderek daha fazla insanı kendine çekti ve tüm kıtalarda hareketliliği artırdı.” diyor.

Araştırmacılar, hareketlilikteki artışın, insanların ilk kez yaşamları boyunca bir kıta boyunca seyahat ettikleri anlamına geldiği sonucuna vardı. Antik DNA analizlerinin çoğu, nüfusun nesiller boyunca yayıldığını ortaya koyarken, yeni sonuçlar birçok insanın yaşamları boyunca büyük mesafeler kat ettiğini gösteriyor.

İstikrarlı Bir Nüfus

Yeni veriler araştırmacıları şaşırtıcı bir bilmeceye sürükledi: Eğer insanlar incelenen dönemde görülen hızda hareket etmeye devam etseydi, bölgesel farklılıklar yavaş yavaş ortadan kalkmaya başlayacaktı. Örneğin Doğu Avrupa’daki insanların genomları Batı Avrupa ve Kuzey Afrika’dakilerden ayırt edilemez hale gelecekti ya da tam tersi olacaktı. Fakat, bu popülasyonların çoğu bugün bile genetik olarak farklı olmaya devam ediyor.

Bunun nedeni kısmen, bireylerin öldükleri yerlerde her zaman üremiyor olmaları ve bazılarının yaşamları boyunca seyahat edip çocuk sahibi olmadan önce evlerine dönmüş olmaları olabilir.

Weiss, “Kesin olarak söyleyebileceğimiz tek şey bu insanların nerede öldüğü. Birisi askeri bir görev sırasında öldüyse, bu cesedinin bulunduğu bölgeye kalıcı olarak yerleştiği anlamına gelmez.” diyor.

Ancak ekibin başka bir hipotezi daha var: Roma İmparatorluğu çöktüğünde insanların hareketliliği büyük ölçüde azaldı. Ellerinde o döneme ait yeterli veri bulunmadığından emin olamayan ekip, gelecekte Orta Çağ, Aydınlanma ve Sanayi Devrimi dönemlerine odaklanan çalışmalar yaparak hareketlilik örüntülerinin nasıl karşılaştırılabileceğini görmeyi umuyor.

Şimdilik ekip, Roma İmparatorluğu döneminde insanların ne kadar hareketli olduğuna dair bir fikir edinmekten heyecan duyuyor.

Antonio, “Bu sonuçlar, hareketin yeni bir şey olmadığını gösteriyor; Roma İmparatorluğu’ndaki insanlar da bizim şu anda yaptığımız gibi seyahat ediyorlardı. Ticaret ve iş için hareket ediyorlardı. Bazı insanlar taşındıkları yere yerleşti, bazıları ise yerleşmedi.” diyor.


Stanford University. 31 Ocak 2024.

Makale: Antonio, M. L., Weiß, C. L., Gao, Z., Sawyer, S., Oberreiter, V., Moots, H. M., … & Pritchard, J. K. (2024).

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için