Blog

Kas9

Siren Efsanesi Antik Çağ’dan Günümüze Nasıl Değişti?

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  DenizkızıKirkeMitolojiOdysseiaOdysseusSirenTroya Savaşı



Siren Efsanesi Antik Çağ’dan Günümüze Nasıl Değişti?

Sirenler; güçlü ve gizemli figürler olarak, Yunan mitolojisindeki tüm yaratıklar arasında izleyicilerin hâlâ büyük ilgi gösterdiği karakterler.

 

Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com

 

Binlerce yıl boyunca sirenler denizcileri tuzağa düşürdü, kıyıları mesken tuttu ve efsanelerden popüler medyaya sürekli bir değişimden geçti. Peki, modern hayal gücümüzdeki o baştan çıkarıcı denizkızlarına nasıl dönüştüler? 

Herbert James Draper’ın 1909 tarihli “Ulysses ve Sirenler” tablosunda, sirenler büyüleyici şarkılarıyla Ulysses’e (Odysseus) eziyet ederken betimleniyor. Draper eserinde sirenleri, Edward dönemi tasvirleriyle tutarlı bir şekilde, cinselleştirilmiş denizkızları olarak gösteriyor. C: Wikimedia Commons

Yunan kahramanı Odysseus, Troya Savaşı’ndan sonra evine dönmeye çalışırken, dev yamyamlardan gizemli büyücülere kadar sayısız zorlukla karşılaşmıştı. Ancak tüm bu zorluklar arasında, belki de en etkileyici, tehlikeli ve akılda kalıcı olanı, yoldan geçen denizcilere hipnotik ve büyüleyici şarkılarıyla seslenen sirenlerdi. Onların çağrısına kulak vermek, kesin ölümdü.

Sirenler; güçlü ve gizemli figürler olarak, Yunan mitolojisindeki tüm yaratıklar arasında izleyicilerin hâlâ büyük ilgi gösterdiği karakterler.

Sirenler, Batı hayal gücünün bir parçası olarak Homeros’un ve MÖ 8. yüzyılda Odysseia‘nın yazıldığı zamandan bu yana varlığını sürdürdüler. Yaşlı Plinius ve Ovidius gibi antik Romalı yazarların eserlerinde yer aldılar ve hatta biri Dante’nin İlahi Komedya‘sında bile karşımıza çıktı. 19. yüzyıl ressamlarını büyüleyen sirenler, şimdi televizyon dizilerine ve sosyal medya içerik üreticilerinin gündeme taşıdığı “siren-core” moda estetiğine isimlerini veriyorlar.

Ancak bu mitolojik yaratıklar, yüzyıllar içinde çarpıcı şekilde biçim değiştirdi; zamanın ruhuna uyarak toplumun arzuyla olan karmaşık ve sürekli değişen ilişkisini yansıttılar. Modern popüler kültürde sirenler, genellikle parıltılı denizkızı kuyruklarına sahip, baştan çıkarıcı deniz canlıları, çoğunlukla da kadın figürler olarak karşımıza çıkıyor. Oysa antik Yunan kökenlerinde balıkla uzaktan yakından ilgileri yoktu; tam tersine, ölümle ilişkilendirilen, kuş gövdeli yaratıklardı.

Peki, sirenler zaman içinde nasıl evrildiler ve şarkıları popüler kültürde neden hâlâ bu denli güçlü bir şekilde yankılanıyor? 

Sirenler kimdir?

Sirenler ilk olarak Homeros’un Odysseia destanında karşımıza çıkıyor. Yaklaşık MÖ 8. yüzyılda kaleme alındığı düşünülen bu destan, kahraman Odysseus’un Troya Savaşı’ndan sonra İthaka’ya ve uzun zamandır acı çeken eşine dönüş yolculuğunu anlatır. Yol boyunca, Yunan tanrıları, mucizeler ve sirenler de dahil olmak üzere pek çok canavarla yüzleşir.

Büyücü Kirke, Odysseus’u bu yaratıklar hakkında uyarır ve şöyle der: “Oradan geçen herkesi büyülerler. Eğer birisi bilmeden onlara yaklaşır ve seslerini dinlerse, o kişi asla evine dönemez.”

Odysseus, mürettebatının kulaklarını balmumuyla tıkar, böylece tuzağa düşmeyeceklerdir. Ancak kendi kulaklarını açık bırakır ve adamlarına kendisini gemi direğine sıkıca bağlamalarını emreder. Bu sayede, sirenlerin bilgi ve kahramanlık hikayeleriyle onu baştan çıkaran vaadlerini duyabilir. 


MÖ 540 civarına tarihlenen bu pişmiş toprak parfüm kabı, Sirenleri orijinal kuş-kadın formunda gösteriyor. C: Walters Art Museum

Ancak sirenlerin yer aldığı tek hikaye Odysseia’dan ibaret değil. MÖ 3. yüzyılda yazılan ve İason ve Argonotların Altın Post’u arayışını anlatan destansı şiir Argonautika‘da da sirenler, nehir tanrısı Akhelous’un ve ilham perisi Terpsikhore’nin kızları olarak tasvir edilirler. Müzisyen Orpheus, sirenlerin şarkısını bastırmak için lirini hızla çalar; ancak bunu yapana kadar mürettebattan biri kendini okyanusa atmaktan kurtulamaz. Geleneksel olarak bu sirenlerin isimlerinin Parthenop, Ligeia ve Leukosia olduğu söylenir.

Belki de sirenlerin en önemli ve günümüze kadar ulaşan ayırt edici özellikleri sesleridir. Tufts Üniversitesi’nde klasik çalışmalar doçenti Marie-Claire Beaulieu, bu sesi şöyle anlatıyor: “Hipnotik bir sestir, insanları cezbeder, her şeyi unutturur, hatta çoğu durumda uykuya daldırır. Özünde, insanlar o kadar hipnotize olurlar ki her şeyi unuturlar.”

Sirenler Yunan kültüründe neyi simgeliyor?

Beaulieu, “Antik dönemdekiler ‘siren’ dediği zaman, kuş gövdeli bir kadını kastediyorlardı” diye açıklıyor.

Ölümle yakından ilişkilendirilen sirenlerin kuş bacakları ve kanatları, onların arafta kalan, iki dünya arasında, bir geçiş noktasında yer alan varlıklar olduğunu gösteriyor. Antik Yunanların aşırı tehlikeli bulduğu denizle olan bağlantıları ve kanatları, onları toprak ile hava arasında bir yere konumlandırıyor.

Sirenler, bir tür mezar taşı olan stel gibi, antik Yunan cenaze sanatının vazgeçilmez bir parçasıydı. Örneğin, Boston Güzel Sanatlar Müzesi’nde MÖ 7. yüzyıldan kalma, bir yas sahnesini betimleyen bir mezar levhası bulunuyor. Bu sahnede, iki kadın bir cenaze sedirinin yanında duruyor ve sedirde bir ölü yatıyor. Sedirin altına çömelmiş bir de siren figürü yer alıyor.

Euripides’in MÖ 5. yüzyıldan kalma Helen oyunu ve Ovidius’un MS 8. yüzyıl şiiri Dönüşümler (Metamorphoses) de dahil olmak üzere bazı kaynaklar, sirenleri yeraltı tanrısı Hades tarafından kraliçesi olması için kaçırılan bahar tanrıçası Persephone ile ilişkilendirir. Bazı hikayeler, onlara Persephone’yi aramaları için kanat verildiğini söyler. Beaulieu’ya göre, Argonautika‘nın da aralarında bulunduğu bazı kaynaklar, sirenleri İlham Perilerinden (Müzler) birinin kızları olarak gösteriyor. Beaulieu, “Ancak bir bakıma, onlar hayatın değil ölümün Müzleridir, çünkü şarkılarıyla insanları ölüme çekerler,” diyor.

Siren ikonografisi nasıl evrildi?

Sirenler, Roma İmparatorluğu döneminde ve sonrasında da kuş bedenlerini korudular. Yaşlı Plinius, her ne kadar varlıklarına şüpheyle yaklaşsa da, MS 77 civarında yazdığı Doğa Tarihi adlı eserinin “Efsanevi Kuşlar” bölümünde sirenlere de yer verir ve şarkılarıyla insanları uyutup sonra da onları parçaladıklarını iddia eder. 

Ancak Orta Çağ boyunca sirenlerin değişime uğradığını ve kuş gövdeleri yerine giderek daha fazla balık kuyruklarıyla betimlenmeye başladıklarını görüyoruz. Beaulieu, bu iki türün en azından 12. yüzyıldan 14. yüzyıla kadar bir arada var olduğunu, ancak sonunda denizkızı benzeri varlığın baskın hale geldiğini açıklıyor.

Bu değişimde, muhtemelen hem Triton gibi sirenlerden bağımsız deniz tanrılarına dair güçlü Yunan ve Roma geleneğinin, hem de sirenlerin suyla olan bağlantısının payı büyüktü. Ancak bunun yanı sıra, Kelt folklorü geleneklerinin etkisi de azımsanmayacak derecede fazlaydı.

Beaulieu, “Bu durum, kültürlerin birbirine karışarak ortaya çıkardığı oldukça ilginç bir sentez,” diyor ve 14. yüzyıl geleneğinde, yolculukları Odysseus’unkine benzeyen erken dönem İrlandalı Hristiyan denizci Aziz Brendan’a işaret ediyor. Doğal olarak, Brendan da destansı yolculuğunda bir sirenle karşılaşıyor; ancak bu siren, tıpkı günümüz izleyicilerinin aşina olduğu gibi, tam bir denizkızı  görünümünde tasvir ediliyor .


Latince bir “bestiary” (çeşitli gerçek veya mitolojik hayvan türleri üzerine betimleyici veya anekdot niteliğinde inceleme, özellikle ahlaki bir tona sahip ortaçağ eseri) içerisinde sirenleri betimleyen bir çizim. Balık benzeri kuyruklarının yanı sıra belden kanatlı, kuş benzeri bir formdalar. (Worksop Bestiary, Morgan Library M.81, fol. 17r) C: Wikimedia Commons

Hristiyanlık Yunan mitolojisini nasıl şekillendirdi?

Sirenlerin fiziksel görünümü değiştikçe, sembolik anlamları da değişti.

Antik Yunan dünyasında sirenler güzel kabul edilirdi, ancak Odysseus’u yalnızca cinsellikle değil, şan ve şöhret vaat eden şarkılarla da cezbetmişlerdi. Antik Yunanlar güç dinamikleriyle daha çok ilgilenirdi, bu yüzden bir erkeğin ast bir kadınla cinsel ilişkiye girmesi sorun değildi. Beaulieu, “Örneğin, bir tanrıçanın bir ölümlüyle cinsel ilişkiye girmesi sorun yaratırdı. Sirenlerin tehditkâr olmasının bir nedeni de buydu” diyor.

Ancak Orta Çağ Hristiyanlığı, cinselliği ve sirenleri farklı bir şekilde gördü. Sirenler, günahın aldatıcı ve yozlaştırıcı çekiciliği ile dünyevi zevklerin tuzaklarını anlatmanın bir yolu olarak, baştan çıkarmanın ta kendisinin sembolleri haline geldiler. Bu durum, sirenlerin Dante’nin 14. yüzyıldaki İlahi Komedya‘sında yer almasına da yol açtı. Odysseus’u baştan çıkaran yaratığın ta kendisi, Dante’nin rüyasına girer ve kendini “Denizin ortasında denizcileri yoldan çıkaran hoş siren” olarak tanıtır. Sonunda, yeraltı dünyasındaki rehberi ve yoldaşı (epik şair Vergilius) onu yakalar, elbiselerini yırtar ve karnındaki “pis kokuyu” ortaya çıkarır; bu da Orta Çağ sirenlerinin cinsel olarak çekici ama aynı zamanda itici olduğunu gösterir.

Tehlikeli derecede çekici şarkıları olan modern sirenlerin kökleri de bu Orta Çağ ayartıcılarına dayanıyor. Sirenler, denizkızları ve baştan çıkarma arasındaki ilişki, 19. yüzyılda ressamların kremsi tenli, çıplak göğüslü ve gür saçlı sirenleri tekrar tekrar tuvale aktarmasıyla daha da pekişti. Buna John William Waterhouse’un yüzyıl başındaki Sirentablosundan daha iyi bir örnek yok; bu tabloda güzel ve genç bir kadın, hem dehşete kapılmış hem de büyülenmiş görünen, kazazede genç bir denizciye yukarıdan bakar.

Günümüz popüler kültürünün sirenleri

Binlerce yıl sonra bile sirenler yankılanmaya devam ediyor. Hatta günümüzde bir moda estetiğine bile ilham kaynağı oldular: Plaj ve romantizm temasını ufak bir tehditkârlık ile birleştiren b görünüm olan Siren-core.

Modern yaratıcılar ise güç, toplumsal cinsiyet ve bilgi gibi konuları keşfetmek için zengin bir sembol olarak siren figürüne hâlâ başvuruyor. Molly Smith Metzler’in 2011 tarihli Elemeno Pea adlı oyunundan uyarlanan ve Julianne Moore’un başrolünde oynadığı Netflix yapımı Sirens de mitolojik figürle açıkça hesaplaşıyor. Yönetmen Nicole Kassell, “Siren tanımını ve sirenin ne olduğuna kimin (yani denizcinin) karar verdiğini analiz etme fikrine bayılıyorum. Konuyu bir kadın merceğinden ele almak çok eğlenceli,” diye belirtiyor. Bethany C. Morrow’un 2020 tarihli A Song Below Water eserinde, siyahi sirenler günümüz ırkçılığının ve cinsiyetçiliğinin zorluklarıyla mücadele ediyor. Venessa Vida Kelley’nin 2025 yapımı When The Tides Held The Moon eserinde ise, yüzyıl başındaki Coney Adası’nda Porto Rikolu bir göçmen, bir deniz adamına (merman) âşık oluyor.

Pek çok yazar için sirenler, uzun süredir tartışmalı güçleri nedeniyle kötülenen ve güvenilmeyen karakterleri kullanarak eski masalları ve klişeleri altüst etme fırsatı sunuyor. Emilia Hart’ın Sirenler eseri de bu modern yeniden anlatımlardan biri; hikâye günümüz ile 19. yüzyılda İrlandalı kadın mahkumların Avustralya’ya sürgün edilmesini iç içe örüyor.

Yazar bu durumu şöyle açıklıyor: Bu mitolojik yaratığın, kadın karakterlerime tarihi anlatı içinde güçlerini geri kazandırmanın mükemmel bir yolu olduğunu düşündüm. Kadınlar hakkında nasıl düşündüğümüze dair genel bir yorum yapmak istedim. Güçlerini açıklamaya veya belki de azaltmaya çalışmanın bir yolu olarak onları baştan çıkarıcı figürler olarak görme, şeytanlaştırma ve aşırı cinselleştirme fikrine dikkat çekmek istedim.

Günümüz yazarlarının ellerinde deniz, bir dönüşüm, özgürlük ve potansiyel mekânına dönüşebiliyor. Sirenler ise yeniden güç, bilgelik ve hatta biraz da tehlike içeren konumlarına kavuşabiliyorlar.


National Geographic. 22 Temmuz 2025.

 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için