Blog

Ağu25

Antik Yakın Doğu Sanatında Dağ Keçisi Ne Anlama Geliyordu?

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  BoynuzDoğurganlıkEvcilleştirmeİbexİranSembolizmYaban Keçisi



Antik Yakın Doğu Sanatında Dağ Keçisi Ne Anlama Geliyordu?

Dağ keçisi, Capra cinsine ait pek çok yabani keçi türünden biri ve genellikle Avrupa, Asya ve Kuzeydoğu Afrika’nın dağlık bölgelerinde görülür.

 

www.arkeofili.com

 

Dağ keçisi, Antik Yakın Doğu’da sadece ekonomik bir hayvan değil, aynı zamanda doğurganlık ve göksel güçlerle ilişkili güçlü bir semboldü.

 

MÖ 1500-700 yıllarına ait, Batı İran’daki Lorestan’da bulunan bronz bir plak. C: Louvre Müzesi

L’Antropologie dergisinde yayımlanan yeni bir çalışmada, Dr. Shirin Torkamandi ile meslektaşları Dr. Marcel Otte ve Dr. Abbas Motarjem, özellikle dağ keçisi (ibex) olmak üzere bovidea türlerinin (boynuzlugiller) Antik Yakın Doğu’daki sembolik anlamlarını inceledi.

Dağ keçisi, Capra cinsine ait pek çok yabani keçi türünden biri ve genellikle Avrupa, Asya ve Kuzeydoğu Afrika’nın dağlık bölgelerinde görülür.

Mitokondriyal DNA çalışmalarına göre dağ keçisi, yaklaşık 10.000 yıl önce evcilleştirildi ve bu süreç sonunda İran’daki Zagros Dağları ile Doğu Anadolu’da evcil keçilerin ortaya çıkmasına yol açtı.

Dağ keçisi tasvirleri, tarihöncesinden Tunç ve Demir Çağı’na kadar kaya resimlerinden çömleklere, metal işçiliğine ve hatta dövmelere kadar pek çok sanat formunda sıkça kullanıldı.

Avrupa’daki erken dağ keçisi tasvirlerinde hayvan, kadın figürleri, geometrik işaretler ve günleri ya da Ay evrelerini belirttiği düşünülen çizgilerle birlikte görülüyor. Örneğin “Anne Ranaldi” adı verilen kaya resminde, doğum yaptığı düşünülen bir kadını çevreleyen keçi/ibex veya geyik tasvirleri var. Benzer şekilde Fransa’daki Laussel kaya sığınağında bulunan bir oyma, elinde muhtemelen dağ keçisi boynuzu tutan Venüs biçimli bir kadını betimliyor.


Avrasya bozkırlarında bulunan donmuş mezarlardaki mumya dövmeleri MÖ 5. yüzyıla ait olup Sibirya İskitlerine ait.

Venüs figürleri genellikle abartılı kalça, göğüs ve karın özellikleriyle doğurganlığı temsil ediyor. Dağ keçisinin bu sembollerle birlikte tekrar tekrar kullanılması, hayvanın doğurganlıkla ilişkilendirildiğini düşündürüyor.

Yakın Doğu’daki dağ keçisi tasvirlerinde de benzer bir tema görülüyor. Tatlı su tanrısı Enki, yaşam veren Dicle ve Fırat nehirleriyle ilişkilidir ve çoğunlukla keçi veya dağ keçisi figürleriyle birlikte betimleniyor.

Bu bağlantı, dağ keçisinin çiftleşme mevsiminin Mezopotamya’daki yağmur mevsimiyle (Ekim/Kasım) çakışmasından kaynaklanıyor olabilir. Dolayısıyla dağ keçisinin doğal davranışları, yalnızca bu mitlere ve ilişkilere ilham vermekle kalmamış, aynı zamanda bir tür takvim işlevi de görmüş olabilir.

Dağ keçisinin doğurganlık ve kadınsılıkla ilişkilendirilmesi başka kanıtlarla da destekleniyor. Örneğin, Akhamenid–İskit dönemine (MÖ 5. ila 4. yüzyıl) ait kadın mumyaları üzerinde geyik ve keçi figürleri bulunmuş, Babil edebiyatında ise tanrıça İnanna, vulvasını “boynuz” olarak adlandırmıştı.


Sasani İmparatorluğu (MS 488-496 veya 498-531), altın ve gümüş kaplama. Kral keçi avlıyor. C: Metropolitan Sanat Müzesi

Doğu İran’da MÖ 1.500 ila 700 arasına tarihlenen bir bronz levha, dağ keçisinin doğurganlık sembolü olduğuna dair güçlü kanıt sunuyor. Çalışmaya göre bu levhada, doğum yapan bir kadının iki yanında duran dağ keçileri görülüyor; bu da binlerce yıl önceki Anne Ranaldi kaya resmini anımsatıyor.

Dağ keçisi aynı zamanda Ay ve gök cisimleriyle de güçlü biçimde ilişkilendirilmişti. Bunun en açık örneği, yıldızlarla ve yağmurla bağlantılı keçi-balık yaratığı Oğlak (Capricorn) takımyıldızı.

Sümerce metinlerde dağ keçisine “si-mul” deniyor, yani “yıldız boynuzlu” ya da “parlak boynuzlu”. İran’daki Tall-i-Bakun, Tape Hissar ve Susa gibi yerleşimlerde bulunan çömleklerde dağ keçisinin Güneş, yıldız, haç ve dairesel işaretlerle birlikte tasvir edildiği görülüyor.


Fransa’nın Dordogne kentindeki Laussel kaya sığınağının duvarına oyulmuş Venüs à la Corne (Gravettian, yaklaşık 25.000 yıl önce; 46 cm yüksekliğinde).

Çalışmada bu ilişki şöyle açıklanıyor: “Dağ keçisi doğal olarak dağlarda yaşadığından, eski toplumlar bu hayvanın gökyüzü ve yıldızlarla yakın bir bağı olduğuna inanıyordu.”

Öküz ve keçiler, Yakın Doğu kültürlerinde yalnızca yün, süt ve et gibi ekonomik değerleri nedeniyle değil, aynı zamanda doğurganlık (özellikle kış mevsiminde), kadınsılık ve göksel sembollerle bağlantıları nedeniyle de sürekli tekrar eden motifler olarak varlığını sürdürdü.

Araştırmacılar şöyle açıklıyor: “Ruhsal açıdan bu hayvan, Paleolitik dönemden günümüze kadar insanın kolektif bilinç dışında derin bir şekilde kök salmıştı. Önemi farklı kültürel gruplar ve dönemler arasında değişse de, yorum açısından zengin bir kapasite sunar. Dağ keçisi sembolizminin sürekliliği dikkat çekici ve Paleolitik mağara resimleri, Neolitik yapılar ve Tunç Çağı eserleri gibi güçlü arkeolojik unsurlarla destekleniyor.”


Makale: Shirin Torkamandi et al. (2025).

 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için