Blog
Aphrodisias’ta Gömülü Çocukta Nadir Hastalık İzleri Bulundu

İskelet 73A, çocuğun çene kemiği, kürek kemiği ve sol kol uzun kemikleri de dâhil olmak üzere çeşitli kemiklerde kalınlaşma ve şişme gibi olağandışı deformasyonlar taşıyordu.
www.arkeofili.com
Aydın’daki Aphrodisias Antik Kenti’ndeki mezarlığa gömülmüş ve Orta Bizans döneminde yaşamış bir çocukta nadir hastalığın izleri bulundu.
Sol ve sağ ulna kemiklerinin karşılaştırılması. C: Yağmur Başaran, D. (2025).
Doktora adayı Duru Yağmur Başaran, 900 yıldan daha eski bir çocuk iskeletine ilişkin analiz sonuçlarını Childhood in the Past dergisinde yayımladı. Çalışma, 2,5 ila 3,5 yaşındaki bir çocuğun arkeolojide çok seyrek görülen bir hastalıktan muzdarip olduğunu ortaya koydu.
Aydın’da yer alan Aphrodisias alanında, Tetrapylon Mezarlığı’nda 1985’te ortaya çıkarılan kalıntılar, yaklaşık 10. ila 12. yüzyıla tarihleniyor. Bu da buluntuyu net biçimde Orta Bizans dönemine yerleştiriyor.
“Mezar 73A” (S-TET-II-85 Tomb 73A) olarak etiketlenen mezar, 73A ve 73B çocukları dâhil iki yetişkin olmayan bireyin kalıntılarını içeriyordu. İskelet 73A, çocuğun çene kemiği, kürek kemiği ve sol kol uzun kemikleri de dâhil olmak üzere çeşitli kemiklerde kalınlaşma ve şişme gibi olağandışı deformasyonlar taşıyordu. Özellikle sol ulna (önkol kemiği) olağan boyutunun neredeyse iki katına kadar şişmişti.
Kalıntıların analizi, çocuğun yaklaşık 3 yaşında olduğunu gösterdi; ancak uzun kemiklere (1,5–2 yıl) ve dişlere (2,5–3,5 yıl) dayalı yaş tahminleri arasında uyuşmazlık vardı.
Bu deformasyonlara hangi hastalığın yol açmış olabileceğini belirlemek için Afrodisiaslı çocuğun iskelet kalıntıları ile çeşitli hastalıklar ve özellikleri karşılaştırıldı. Bunlar arasında hemolitik anemiler, iskorbüt, raşitizm, tüberküloz, çocuk istismarı ve infantil kortikal hiperostoz (İKH) bulunuyordu.
Ancak bu hastalıkların çoğu, çocukta gözlenen kemik deformasyonlarıyla tam olarak örtüşmedi. Söz konusu hastalıklar arasında Afrodisiaslı çocuk, Caffey hastalığı olarak da bilinen İKH (infantil kortikal hiperostoz) ile en yüksek benzerliği gösterdi.
Bu nadir hastalık, genellikle erken bebeklikte gelişir ve çeşitli iskelet elemanları ile çevre bağ dokularını etkiler. Tipik olarak 5 aylık civarında ortaya çıksa da doğumda hatta rahim içindeyken bile görülebilir. Dikkat çekici biçimde hastalık çoğunlukla 3 yaş civarında kendiliğinden geriler, ancak nadiren nüks edebilir.
İlginç olarak, Afrodisiaslı çocuk ölümünden hemen önce iyileşmenin erken belirtilerini göstermekteydi.
Hastalık, kemikleri örten zar olan periostun iltihaplanmasına bağlı ortaya çıkan asimetrik kemik kalınlaşması ile karakterize olduğu için, bu süreçte kemik üzerine yeni katmanlar depolanır. Bu durumdan en sık çene, önkol (ulna), kaval kemiği, köprücük kemiği, kürek kemiği ve kaburgalar etkilenir.
Bu hastalık, kemik ve diş yaş tahminleri arasındaki farklılığa da neden olmuş olabilir; zira kemikler yetersiz beslenme gibi çevresel streslere daha duyarlıdır. Bu tür faktörlerin, özellikle çeneyi etkilediği ve bu hastalıktan muzdarip çocukların beslenmesini zorlaştırdığı için, özellikle IKH’de ortaya çıkması muhtemeldir.
Afrodisiaslı çocuk, arkeolojik kayıtlardaki az sayıdaki İKH vakasından biri. Aslında hastalık, nedeni ve kendiliğinden gerilemesinin sebepleri de dâhil olmak üzere modern klinik ortamlarda bile tanı koyması güç.
Bununla birlikte bilinen bazı semptomlar arasında ateş, huzursuzluk, kemik kalınlaşması ve üzerindeki yumuşak dokuda şişlik bulunuyor.
Hastalık kimi zaman kendiliğinden gelişip kayboluyor gibi görünse de, bazı ailevi vakalar bildirildi; bu da kalıtsal bir unsur olabileceğine işaret ediyor.
Doktora adayı Başaran’a göre, çocuğun İKH’den ölüp ölmediği belirsiz: “Ne yazık ki yalnızca iskelet kalıntılarına sahip olduğumuz vakaların çoğunda ölüm nedeni belirlenemiyor. Birey İKH’den, İKH’nin yol açtığı komplikasyonlardan ya da tamamen ilgisi olmayan bir nedenden ötürü yaşamını yitirmiş olabilir” diyor.
Bu vaka, Orta Bizans Afrodisias’ında yetişkin olmayanların sağlığına ilişkin anlayışımıza katkı sunuyor. Ayrıca, bu vakanın arkeolojide bilinen İKH vakaları arasına eklenmesi, hastalığın tarihsel ve tarihöncesi bağlamlarda daha rafine ve güvenilir bir tanı yöntemi geliştirilmesine yardımcı oluyor.
Makale: Yağmur Başaran, D. (2025).
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >