Blog

Ara10

Bu Kraliyet Mezarı Nasıl Antik Bir Harika Haline Geldi?

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  Halikarnas MozolesiHekatomnosKariaMausolos



Bu Kraliyet Mezarı Nasıl Antik Bir Harika Haline Geldi?

Kral ve kraliçenin sarayı, tiyatrolar, tapınaklar ve diğer halka açık alanların yanı sıra agora gibi çok sayıda büyük bina görünür olacaktı.

Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com

MÖ 4. yüzyılda inşa edilen Halikarnas Mozolesi, 1.600 yılı aşkın bir süre boyunca ihtişamıyla görenleri büyüledi.


Halikarnas Mozolesi, MÖ 4. yüzyıla ait Karia başkentinin limanı üzerinde yükseliyordu. Zengin bir şekilde dekore edilmiş, harika mezar 16 yüzyıldan fazla bir süre ayakta kalmıştı. (C: BALAGE BALOGH/SCALA, FLORANSA)

Antik Karia’nın (günümüz Türkiye’sinin güneybatısı) başkenti antik Halikarnassos’a yaklaşan ziyaretçiler, MÖ 4. yüzyılda pazar yerine yaptıkları bir sabah yolculuğunda bir dizi heyecan verici manzarayla karşılaşacaklardı. Son tepenin zirvesinden itibaren, tüm şehir Karia dağlarının eteğinde yuvalanmış olarak önlerine serilecekti. Limanı ve tüm şehri çevreleyen büyük surları göreceklerdi. Kral ve kraliçenin sarayı, tiyatrolar, tapınaklar ve diğer halka açık alanların yanı sıra agora gibi çok sayıda büyük bina görünür olacaktı.

Şehir merkezinde, pazar yerinin yanında duran anıt ise hepsini gölgede bırakacaktı. Şehirden yüksek bir duvarla ayrılan bu mezar, Kral Mausolos ve hem kız kardeşi hem eşi olan kraliçe II. Artemisia’nın yakın zamanda tamamlanan mezarıydı. Etrafındaki diğer her şeyle karşılaştırıldığında devasa boyuttaydı.

Bölgedeki bazı antik Yunan şehirlerini ve Oniki Ada takımadalarının bazı adalarını gösteren bir Karia topografik haritası. C: Wikimedia Commons

Antik kaynaklar, 42 metreden daha uzun (günümüz binalarına göre yaklaşık 10 kat yüksekliğinde) olduğunu söylüyor. Dış duvarlar yükseldikçe inceliyor ve mezara organik olarak topraktan çıkmış izlenimi veriyordu. Ancak en çarpıcı olanı, temel, çevreleyen teras, duvarlar ve çatı parlak beyaz mermerle kaplıydı ve bu da onların bir Akdeniz sabahının tam güneşi altında parıldamalarına neden oluyordu.

Mezar, dört farklı seviyede 400’den fazla desteksiz mermer heykel ve yanlarında uzanan dekoratif frizlerle süslenmişti. Heykellerin çoğu, silahlar, zırhlar, taçlar, cüppeler gibi güneşte parlayan bronz vurgulara sahipti. Ancak yapının en etkili yanı, tepesinde konumlandırılmış olan quadriga heykeliydi, yani Mausolos ve Artemisia’nın gerçek boyuttan daha büyük heykellerini taşıyan ve Antik Dünyanın Yedi Harikasından biri olacak şeyi taçlandıran dört atlı araba heykeli.

Bugün bile Mozole, eski Halikarnassos olan günümüz Bodrum’unda, bu canlandırmada gösterildiği gibi, bir zamanlar işgal ettiği şehre hakim olacaktı. C: NEOMAM STUDIOS

Karia Kudreti

Güneybatı Anadolu’da yer alan Karia bölgesi, antik çağda önemli bir role sahipti. Karialılar kendi dillerini konuşuyorlardı ve kendilerine özgü dini ritüelleri vardı. Savaşçı doğaları ile ünlü olan bu insanlar, kıyı boyunca koloniler kuran Yunanlardan büyük ölçüde etkilenmişlerdi. Karia toprakları MÖ 6. yüzyılda Persler tarafından fethedildi ve MÖ 4. yüzyılın başlarında Akhamenid İmparatorluğu’nun bir satraplığı – veya eyaleti – haline geldi. Buna rağmen, bölgeyi yöneten satraplar, genellikle bağımsızlığa göz kırpan ve her zaman Pers gücüne sadık olmayan yerel soylulardı.

MÖ 377 ila 353 yılları arasında Karia satrapı olan Mausolos tam da bu çizgideydi. Mausolus, babası Hekatomnos’tan görevi devraldıktan sonra yarı bağımsız bir hükümdar olarak hüküm sürdü, öyle ki birçok kaynak ona kral unvanını verdi. İttifaklar imzaladı, şehirler kurdu ve hatta Rodos adasını ele geçirdi. Hükümdarlığının başlangıcında Perslere sadakat göstermesine rağmen, kısa süre sonra Mısır tarafından desteklenen Akhamenidlere karşı bir dizi ayaklanma olan Satrap İsyanları’na katıldı. Bununla birlikte, isyanın başarısızlığa mahkum olduğu anlaşıldığında, Mausolos oyunu güvenli bir şekilde oynayarak bir kez daha Pers monarşisinin safına geçti.

Mausolos’un babası Hekatomnos, kutsal Mylasa (bugünkü Milas) kentindendi. Ancak Mausolos, başkentini hareketli kıyı kolonisi Halikarnassos’a taşıdı. Ege’deki Oniki Adalara açılan bu stratejik Yunan limanının, emellerine taşradaki Mylasa’dan daha iyi hizmet edebileceğini hesaplamıştı.

Mausolos, Halikarnassos’un çevresine yeni icat edilen mancınıklardan gelen saldırılara dayanacak kadar güçlü duvarlar inşa etti. Sarayını bir burnun üzerine kurarak, altına gemileri ve askerleri yığabileceği gizli bir liman inşa etti. Ancak tüm bu inşaat, adını ölümsüzleştirecek olan mozolenin önünde sönük kaldı.

Halikarnas Mozolesi’nin bu illüstrasyonu, onunn bir tenemos veya kutsal bir mahfaza içinde durduğunu gösteriyor. Kentin agorasına bitişik olan anıtsal bir kapıdan girilirdi. Mozole üst üste üç bölümden oluşuyordu. Altta, yukarı doğru hafifçe sivrilen kare bir yapı vardı. Pteron adı verilen orta bölüm, aralarına heykeller yerleştirilmiş 36 İon sütunundan oluşan bir peristildi. Sağlam bir kaya kaide, yine heykellerle süslenmiş 24 basamaklı bir piramidi destekliyordu. Piramidin tepesinde, Mausolos ve Artemisia tarafından sürülen, yan yana dört atın çektiği bir savaş arabası olan bir quadriga’nın mermer heykeli vardı. C: JEAN-CLAUDE GOLVIN

Devasa Anıt

Kral Mausolos daha hayattayken mezarı üzerinde çalışmaya başladı. Mezarın şehrin tam merkezindeki konumu, onu zaten olağanüstü kılıyordu. Antik dünyada, gömüler neredeyse her zaman için şehir surlarının dışında yapılırdı. Ancak Yunanlar arasında bu kuralın bazı istisnaları vardı. Gerçekten de Hekatomnos’un mezarı Mylasa’nın tam kalbinde yer alıyordu. Oğlunun mezarının da şehrin tam merkezinde olması ve ihtişamı açık bir mesaj veriyordu: Mausolos kudretli bir Karia kralıydı.

MÖ 353’te Mausolos, mezarı üzerindeki çalışmalara başladıktan kısa bir süre sonra öldü. Anıtın tamamlanması görevini, Akdeniz’deki zanaatkarları projeyi bitirmeleri için davet eden ve muhteşem mezarın eşinin anısına tanıklık etmesini sağlayan Kraliçe Artemisia üstlendi. Tasarımı iki mimara emanet etmişti: Paroslu Satyros ve Prieneli Pythius. Satyros, hayatı boyunca Mausolus’un ailesi için çalışmış bir zanaatkardı. Pythius ise yalnızca tasarımlarıyla değil, aynı zamanda mimari incelemeleriyle de ünlü, etkili bir mimardı.

Daha sonra, mezarı süsleme görevi, her biri eşit derecede yetenekli sayılan ve her biri mozolenin bir yüzünün sorumluluğunu üstlenen dört, belki de beş heykeltıraşa emanet edildi. MS 1. yüzyılda Romalı bilgin Yaşlı Plinius, Naturalis Historia adlı eserinde dört sanatçının adını verir – Skopas, Bryaxis, Timotheus ve Leochares – ve gizemli bir şekilde isimsiz bir beşinciden söz eder. MÖ 1. yüzyılda çalışan Romalı bir mimar olan Vitruvius ise Timotheus’tan ziyade ünlü heykeltıraş Praxiteles’in bu dört kişiden biri olduğunu yazar. Diğer yazarlar ise Praxiteles’in çatıdaki heykellerin, özellikle de quadriga ile Mausolus ve Artemisia heykellerinin sorumluluğunu üstlendiğini belirtir.

Kompozisyonu ne olursa olsun, bu grup bir rüya takımıydı. Praxiteles ve Skopas, zamanlarının en büyük heykeltıraşları arasında değerlendiriliyordu. Mozolenin çeşitli kısımlarında yüzlerce başka zanaatkar istihdam edildi. Artemisia’nın kararlılığı (kesenin ağzını açmaya istekli olması, hatta ölümünden sonra mirasının bir kısmını bırakması dahil) ve bir araya getirdiği işgücü yeteneğinin birleşimi, en muhteşem taş heykel koleksiyonlarından birinin yaratılmasını sağladı. II. Artemisia, eşinin ölümünden sonra sadece iki yıl yaşamıştı. Öldüğünde, mozole hala bitmemişti. Zanaatkarlar görevde kalarak çalışmaya devam ettiler.

Bugünkü Bodrum’un merkezindeki Halikarnas Mozolesi’nin bulunduğu yerde, antik yapının sütun parçaları ve diğer malzemeleri hâlâ korunuyor.

Uzun Süre Ayakta Kaldı

Bittiğinde, Mausolos ve Artemisia’nın külleri, duvarlardan birindeki gizli bir girişten erişilen bir yeraltı odasına yerleştirildi. Metal sürgülerle kayaya sabitlenmiş bir taş blok girişi gizliyordu. Bloğun arkasında küçük bir koridor, bir giriş odası ve cenaze urnelerinin bulunduğu sütunlar ve heykellerle süslenmiş kare bir alan vardı.

Mausolus’un kalıntılarının bulunduğu yapı kısa sürede ünlendi. Mausoleum’u yaratmak için harcanan tüm yetenekler, yeni, enerjik bir tarzla ortaya çıktı. Öyle bir etki bırakmıştı ki, ünlü şair Sidonlu Antipater MÖ 2. yüzyılda bir şiiriyle eseri Dünyanın Yedi Harikası arasına dahil etti. Anıtsal mezar, büyük ve kudretli kişiler için benzer anıtlara ilham kaynağı oldu ve “mozole” ismi benzer şekilde büyük mezarlara atıfta bulunmak için kullanılmaya başlandı.

Halikarnas Mozolesi, anıtı yukarıdan aşağıya süsleyen 444 kadar heykel ve kabartma ile dekore edilmiştir. Üst piramidin tepesinde, bir arabanın dizginlerinde Mausolus’un bir heykeli vardı.

Mozole yaklaşık 17 asır boyunca sağlam bir şekilde ayakta kalmıştı. Tamamlanmasından yaklaşık 16 yıl sonra, Büyük İskender’in MÖ 334’te Halikarnassos’u fethinden büyük ölçüde kurtuldu. Orta Çağ’da ise bir dizi depremde hasar aldı. Ancak 15. yüzyılın başlarında, heybetli cüssesi, o zamanlar antik Halikarnassos bölgesinde bulunan Bizans liman kenti Bodrum’a hâlâ hakimdi.

Bu noktada, Hospitalier Şövalyeleri şehre geldi. Bu eski haçlılar, Kutsal Topraklardan kovulduktan sonra, Rodos merkezli Oniki Adalar’a yerleştiler. 1400’lerin başında, Bodrum’u işgal ettikten kısa bir süre sonra, hala şehir limanına bakan bir burnun üzerinde duran Aziz Petrus’a adanmış geniş ve heybetli bir kale olan Petronium’u inşa ettiler. Ne yazık ki, inşaatçılar, hasarlı Mozoleyi, kaleleri için yüksek kaliteli kare kesimli taş blokları (kesme taşlar) aldıkları bir taş ocağı olarak kullandılar.

1522’de Bodrum Türklerin himayesine geçtiğinde, Mozole neredeyse tamamen yıkılmış durumdaydı. Kısa süre sonra, bulunduğu yerin hatırası bile gitmişti. 1856 yılında İngiliz arkeolog Charles Thomas Newton, Bodrum’un merkezini keşfederken bu görkemli anıtın gömülü kalıntılarını keşfetti.

At arabası heykelinin altında, Yunan mitolojisindeki efsanevi varlıklar olan Centaur’lar ve Lapith’ler arasındaki bir kavga olan Centauromachy’i tasvir eden bir friz vardı. Savaşları, hayvani dürtüler ile medeni davranış arasındaki insan mücadelesini temsil ediyordu.

Alanın keşfi, sonraki yüzyılda tekrarlandı. Ancak 1966’dan 1977’ye kadar, Kristian Jeppesen ve Danimarkalı arkeologlardan oluşan bir ekip, Mozole kalıntılarının şimdiye dek yapılmış en ayrıntılı keşfini gerçekleştirdi. Antik dünyanın bu gerçek harikasını anlamamız büyük ölçüde onların çalışmalarına dayanıyor.

Zamanında mozoleyi süsleyen Mausolos ve Artemisia’nın heykelleri, mermer kabartma levhalar ve piramit çatıyı taçlandıran mermerden dört atlı arabanın parçaları ise 1857’de arkeolog Charles Thomas Newton tarafından İngiltere’ye götürüldü ve şimdi British Museum koleksiyonları arasında.


National Geographic. 8 Aralık 2022.

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için