Blog
Büyük İskender Gerçekten Zehirlendi Mi?

İlginç olan şu ki, ölümünden sonraki altı gün boyunca Büyük İskender’in bedeninde çürüme belirtisi görülmedi.
Begüm Bozoğlu - www.arkeofili.com
Efsanevi genç hükümdar, sabaha kadar süren bir şölen sırasında aniden hastalandı ve kısa süre içinde hayatını kaybetti. Stanfordlu bir tarihçi, bu tartışmalı ölümün olası nedenini belirlemiş olabileceklerini düşünüyor.
Alman ressam Carl von Piloty’nin 1885 tarihli bu tablosu, Büyük İskender’in ölmek üzereyken ordusuna veda etmesini tasvir ediyor. C: Berlin Devlet Müzeleri
MÖ 323 yılının Haziran ayında, Babil’de Kral II. Nabukadnezar’ın sarayında, döneminin en etkili figürlerinden biri olan İskender yaşamını yitirdi. Bu olaydan sadece 13 gün önce, gece boyunca süren bir ziyafet sırasında içki içerken aniden şiddetli bir ağrı hissederek acı içinde haykırmıştı. Yüksek ateş ve karın ağrısı şikayetiyle yatağına yatırıldı. Günler ilerledikçe durumu hızla kötüleşti. Aktarılan belirtileri arasında halsizlik, susuzluk, olası nöbetler, ağrı ve kısmi felç yer alıyordu. Bilinci gidip geliyordu ve nihayetinde tamamen tepkisiz bir duruma geçti; ne konuşabiliyor ne de hareket edebiliyordu.
İlginç olan şu ki, ölümünden sonraki altı gün boyunca Büyük İskender’in bedeninde çürüme belirtisi görülmedi. Antik Yunanlar için bu durum, İskender’in insanüstü—belki de tanrısal—bir varlık olduğunun göstergesiydi. Ancak Büyük İskender’in hem ani ölüm nedeni hem de bedeninin bozulmadan kalması, 2.000 yılı aşkın bir süredir gizemini korudu. Sayısız teoriye ve spekülasyona rağmen, 32 yaşında ölen İskender’in ölümü tarihin en büyük çözülememiş vakalarından biri olmaya devam ediyor.
Antik çağda bile, Büyük İskender’in ölüm nedeni tartışma konusuydu. Bazıları ölümün hastalık ya da enfeksiyondan kaynaklandığını düşünürken, Plinius’tan Voltaire’e kadar pek çok yazar yüzyıllar boyunca işin içinde bir komplo olabileceğini ileri sürdü. Tarihçi Diodorus, İskender’i öldürme komplosunun, İskender’in haleflerinin gücü sayesinde bastırıldığını yazdı.
Zehirlenmeden şüphelenenler, kullanılan zehri dahi bildiklerini öne sürdüler: MS 2. yüzyılda yaşamış Romalı gezgin ve coğrafyacı Pausanias, Styx Nehri’nin “ölümcül gücünden” bahsederek, nehrin suyunun “İskender’i öldüren zehir” olduğuna dair söylentileri aktardı. Aralarında İskender’in biyografisini yazan Plutarkhos’un da dahil olduğu diğer bazı isimler ise, ölümcül dozu veren kişinin, İskender’in eski öğretmeni filozof Aristoteles olduğunu iddia ettiler. Görünüşe göre Aristoteles, İskender’in dönüşmüş olduğu kişiden korkuyordu. (Ancak ne olursa olsun, Aristoteles’in suçu olmadığı tartışmasız biçimde kesin—İskender öldüğünde kendisi Atina’daydı.)
Büyük İskender’in Pers Kralı III. Darius’a karşı savaşını gösteren “İskender Mozaiği”nden bir parça. (Hellenistik döneme ait eserin Roma kopyasından) C: Universal History Archive
Styx Nehri’nin suları
Tarihin mitolojiyle iç içe geçtiği yer burası. Modern çağın insanları için Styx Nehri, yeraltı dünyasına dair efsanelerden biliniyor. Pek çok antik mite göre, ölen kişilerin ruhları (ya da gölgeleri), Hades’e giden yolda Styx Nehri’ni geçmek zorundadır. Ancak Styx yalnızca yeraltı dünyasına açılan bir kapı değil, aynı zamanda gerçek bir yerdi. Antik kaynaklar ve modern araştırmalara göre Styx, Korint Körfezi’ne dökülen Karathis Nehri’nin bir kolu olan Mavroneri (Kara Su) olduğu kesin olarak tanımlandı.
Peki insanlar neden Styx sularının zehirli olduğunu ve Büyük İskender’i öldürmekte bu zehrin kullanıldığını düşünmüş olabilir? Stanford Üniversitesi’nde Klasikler ve Bilim Tarihi alanında tanınmış bir araştırma görevlisi olan Adrienne Mayor, Geoheritage adlı dergide yayımlanan yeni makalesinde bu sorunun izini sürüyor.
Antik dönemde pek çok kişi Styx Nehri’nin zararlı özelliklerinin farkındaydı. Platon, Styx’in “korkunç güçlere sahip” olduğundan bahsederken, coğrafyacı Strabon onu “ölümcül su” olarak tanımlıyor; doğa tarihçisi Plinius ise “bu sudan içmenin anında ölüme yol açtığını” söylüyordu. Styx sularının metalleri ve seramik kapları bile aşındırdığına inanılıyordu. Hatta 1860’larda, ünlü Alman doğa bilimci Alexander von Humboldt, Styx hakkında yorum yaparken, bu akarsuyun bölgedenin “şimdiki sakinleri” arasında bile “kötü bir üne” sahip olduğunu belirtmişti. 20. yüzyılda bile bölge halkı bu sudan içmekten kaçınıyor ve kil kapları bozduğundan şikâyet ediyorlardı.
Antik çağda zehirli sular iyi biliniyordu—hatta İncil’de adı geçen sulardan biri, zina şüphesi altındaki kadınların doğruyu söyleyip söylemediğini test etmek için yargılamanın bir parçası olarak kullanılıyordu—ancak bu tek başına, Styx’in karanlık ve kalıcı ününü açıklamaya yetmiyor.
Bir bilim tarihçisinin araştırması
Antik bilim tarihi uzmanı olan Mayor, Styx Nehri’nin sularına dair mitolojinin nasıl geliştiğini anlamak istiyordu. Yıllar süren yoğun bir hazırlık sürecinin ardından hayata geçirilen bu proje, antik efsanelerde saklı gerçek doğa bilgisini gün yüzüne çıkarma konusundaki uzmanlığıyla onun için adeta kendiliğinden gelişen doğal bir eşleşme olmuştu. 2010 yılında, farmasötik toksikolog Antoinette Hayes, Mayor’a kireçtaşı üzerinde oluşan zehirli bir kabuk olasılığından ve zehirli liken yedikten sonra bir geyik sürüsünün toplu ölümüne dair son rapordan bahsetmişti. Bu rapor, Mayor’ın ilgisini cezbetmişti.
Jeologlar, kimyagerler, toksikologlar ve diğer bilim insanlarının desteğiyle, Mayor antik çağlarda Styx Nehri’nin doğal toksinlere ev sahipliği yapıp yapmadığını araştırmaya başladı. Ortaya çıkan makalede ve yakında yayımlanacak olan Mythopedia: A Brief Compendium of Natural History Lore adlı kitabında Mayor, Styx’in kireçtaşıyla çevrili havuzlarının, yakın zamanda keşfedilen iki son derece öldürücü doğal madde için “ideal bir ortam” sunduğunu öne sürüyor: Calicheamicin (Kalikeamisinler) ve toksik liken.
Kireçtaşından kaynaklanan Kalikeamisin
Kalikeamisin, özellikle suyun damladığı, biriktiği ve buharlaştığı yerlerde kireçtaşından çökelerek oluşan kabuksu bir tortu. Mayor’ın makalesinde belirttiği gibi, “Bunlar, antik gözlemcilerin, Styx/Mavroneri şelalesinin yanındaki kayalarla çevrili havuzla ilgili tanımladıkları koşullar. Kireçtaşından akan su, kalsiyum karbonatla yüklü ve bu da kaya yüzeylerinde, yosunlarda ve likenlerde sertleşmiş kaliche kabukları bırakır.” Ayrıca metal veya kil kaplar üzerinde de kabuklar oluşturabilir (ki bu da, kapların aşınmasıyla ilgili mitleri açıklayabilir).
Birçok organizmanın kaliche yüzeyinde kolonileştiği biliniyor. Algler gibi bazıları nispeten zararsız olsa da siyanobakteriler gibi diğerleri, “insanlar ve hayvanlar için son derece tehlikeli seviyelerde nörotoksik, hepatotoksik, sitotoksik ve endotoksik” etkiler sergiler. 1980’lerde bir toksikolog, Teksas’ta bir kaliche örneği toplayarak, güçlü antikor hedefli kemoterapi ilaçları geliştirmek için kullanılan ancak ham haliyle “hücre ölümü açısından risin’den bile daha öldürücü” bir etkiye sahip toksik bir madde olan kalikeamisinin keşfine yol açtı.
Antik çağda Styx Nehri’nin kireçtaşıyla çevrili havuzlarında kalicheamicin bulunup bulunmadığını kesin olarak söyleyemeyiz. Bu, kalicheamicin’in gelişebilmesi için gerekli besin maddelerinin ve toprak koşullarının o dönemde var olup olmadığına bağlı. Alınan doza bağlı olarak, bu tür bir maddenin neden olduğu ölüm, DNA yıkımına yol açan toksik mekanizmalar nedeniyle muhtemelen günler veya haftalar sürerdi. Bu süreç sonunda çoklu organ yetmezliği meydana gelirdi. Ve alkolde çözünebildiği için de, bir ziyafet sırasında Büyük İskender’in içkisine gizlice katılması açısından mükemmel bir zehir olabilirdi.
Likenlerden kaynaklanan Oksalik Asit
Mayor, Styx Nehri çevresindeki kireçtaşı çıkıntıları ve havuzlardan toplanmış olabilecek ikinci bir toprak bazlı toksin daha olduğunu öne sürüyor. Birçok mantar, küf ve liken türü zehirli mikotoksinler üretir. Bazı mantar türlerinin zararlı etkileri yüzyıllardır biliniyor olsa da, nispeten yakın zamana kadar likenler zararsız kabul ediliyordu. Mayor’un aktardığı güncel bir çalışma ise “sekiz liken türünden birinin karaciğer hasarına neden olan zehirler [mikrosistinler] içerdiğini” ortaya koydu.
Antik çağ insanları, likenleri barındıkları ağaç ve kayalardan ayırt edemedikleri için, onları doğrudan bir zehirlenme kaynağı olarak tanımlayamıyorlardı. Mayor’a göre; antik coğrafyacı Pausanias’ın aktardığı gibi eğer Styx Nehri’nde keçiler öldüyse, doğal olarak su suçlu kabul edilebilirdi. Oysa gerçek neden, nehir kıyısındaki kayalar olabilir.
Mayor, bu bölgede kireçtaşı üzerinde yaygın olarak liken oluşturan mantarların “hayvanlar ve insanlar tarafından yutulduğunda oldukça toksik olabilen siyah meristematik Aureobasidium benzeri ve Penicillium benzeri türler” olduğunu yazıyor. Likenleşen mantarların kaya yüzeyinde siyah bir patina (ince tabaka) oluşturması, Styx’i tanımlarken “siyah” sıfatının kullanılmasını akla getiriyor.
Ayrıca bu mantarlar, son derece aşındırıcı olan toksik oksalik asit de salgılıyor. Bu da, Styx sularının metalleri çürüttüğüne dair söylentileri açıklayabilir. Günümüzde oksalik asit, pas çözücü olarak kullanılıyor.
Bir efsanenin kökenleri
Mayor’a göre, bu maddelerden herhangi birinin tüketilmesinin sonuçları, nesiller boyunca gözlemlenmiş ve hatırlanmış olurdu. Sadece birkaç hayvan ya da insan ölse bile, bu olayların anısı, yeraltı dünyasıyla ilgili mitlerle dolu bir nehrin etrafındaki antik anlatılara katkıda bulunurdu.
Mayor, Büyük İskender’in ölümünün ardından, İskender’in arkadaşlarının onun zehirlendiğine inanmalarının makul olduğunu düşünüyor — çevresinde böyle bir şeyi gerçekleştirmek için sebepleri ve fırsatları olan kişiler vardı. Üstelik ayrıntılı semptomları, uzun süredir Styx suyuyla ilişkilendirilen semptomlarla örtüşüyor.
Araştırmasının Büyük İskender’in ölümüne dair tartışmayı çözmediğini vurgulayan Mayor, bu konuda kesin bir sonuca varmak için, “bir zaman makinesine ve toksikolojik bir otopsiye ihtiyaç var” diye belirtiyor.
Bu sorun nihai olarak çözülemez durumda. Bilim insanları bugün Styx/Mavroneri sularını kalikeamisin ve liken açısından test edebilir; ancak elde edilecek bulgular—olumlu ya da olumsuz—bu zehirlerin antik dönemde akarsuda bulunup bulunmadığını bize söyleyemez.
Mayor’un çalışması, insanların neden Büyük İskender’in Styx Nehri’nin suyunu içtiğini düşündüklerini açıklıyor. Çevresindeki kişiler, İskenderi’in zehirlendiğine karar verdiklerinde, zehri Styx Nehri ile özdeşleştirdiler çünkü tıpkı İskender gibi, Styx de efsanelere konu olmuştu. Bu bağ kurulduktan sonra, insanlar İskender’in ölümünü bu fikrin ışığında anlatmaya başladılar.
National Geographic. 27 Haziran 2025.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >