Blog

Ağu2

Demir çağından önce kullanılmış demir ok ucunun 'gökten düştüğü' anlaşıldı

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  Beda HofmanBern Doğa Tarihi MüzesiBern ÜniversitesiBronz ÇağıDemir Ok UcuDemir SilahJeolog



Demir çağından önce kullanılmış demir ok ucunun 'gökten düştüğü' anlaşıldı

On dokuzuncu yüzyılda İsviçre’de yapılan bir kazı sırasında bulunan Tunç Çağı ok ucunun, şaşırtıcı bir malzemeden imal edildiği ortaya çıktı.

www.arkeolojikhaber.com

İsviçre'de bir kazı sırasında bulunarak 200 yıldır Bern Doğa Tarihi Müzesi'nde sergilenen arkeolojik silah üzerinde yapılan inceleme ilginç sonuçlar ortaya çıkardı. Ok ucu demirden yapılmıştı ama bronz çağında kullanılmıştı ve demirin elde edildiği göktaşı kullanıldığı yerden çok uzağa düşmüştü!

On dokuzuncu yüzyılda İsviçre’de yapılan bir kazı sırasında bulunan Tunç Çağı ok ucunun, şaşırtıcı bir malzemeden imal edildiği ortaya çıktı. Bu küçük eser, gökyüzünden düşen bir cisimden sağlanan demirden yapılmış. Ancak bir o kadar ilginç diğer bulgu, cismin hayli uzaktan Estonya'dan gelmiş olma olasılığı. Yani ok ucu, gökten düşen meteordan demirin eritilerek kullanıldığının yanı sıra, binlerce yıl önceki iletişim ve muhtemelen ticaret ağlarına dair de bilgi veriyor.

Keşifle ilgili araştırma sonuçları Journal of Archaeological Science adlı bilim dergisinde yayınlandı.

Gök cismi, İsviçre’de bulunan Bern Doğa Tarihi Müzesi ve Bern Üniversitesi’nde jeolog Beda Hofmann öncülüğünde yürütülen ve tarih öncesinden kalma göktaşı demirinden yapılma eserleri konu alan ortak bir araştırma neticesinde saptandı. Tarih öncesi çağlarda saf demir çok azdı; gökten göktaşı halinde düşen demir cevheri ise yer altındakinden daha kolay ulaşılan bir kaynaktı.


Demir içeren göktaşları, atmosferden geçişin zorluklarına daha fazla dayanabildiklerinden, yaygın biçimde bulunurlar. Çoğunlukla sınırlı miktarda nikel ve çok az miktarda diğer metallerle karışık haldeki demirden meydana gelirler.

Neredeyse Tunç Çağı demir alet ve silahlarının tamamının göktaşından elde edilen demirden üretildiği düşünülüyor. Bu eserlerin büyük kısmı Orta Doğu, Mısır ve Asya’da bulundu; öte yandan, Avrupa'nın engin düzlüklerinde nispeten az bulunuyorlar.

Şu anda İsviçre sınırlarında kalan Mörigen bölgesinin konumu, araştırmak için kusursuz bir alanı temsil ediyordu. Bronz Çağı boyunca, M.Ö. 800 ila 900 yılları civarında gelişti ve binlerce yıl önce, son Buz Devri’nden önce gökyüzünden düşmüş olan bir kayadan elde edilen göktaşı demir parçalarıyla dolu Twannberg bölgesine yalnızca kısa bir mesafede (en fazla 8 kilometre) bulunuyordu.

Hofmann ve meslektaşları, daha önce kazı sahasından çıkarılan nesneler arasında tek bir demir ok ucu daha bulmuşlardı.Bu, 39,3 milimetre uzunluğunda ve yalnızca 2,904 gram ağırlığında bir eserdi. Araştırmacılar, büyük olasılıkla ok ucunu bir çubuğa sabitlemek amacıyla kullanılan ve huş katranı olduğunu düşündükleri organik kalıntı izleri saptadılar. Ve kalıntılar, karışımın bu dünyanın dışından geldiğini gösteriyor.

Cisim, göktaşı demirinden beklenen karakteristik demir ve nikel bileşimiyle beraber, yıldızlar arasında, yalnızca orada oluşan radyoaktif bir alüminyum izotopu türü olan, alüminyum–26’dan kalan izleri gözler önüne seriyor.

Hikaye de tam buradadaha da ilginçleşiyor. Ok ucunda saptanan metallerin kendine has karışımı, Twannberg sahasında keşfedilen göktaşı demiriyle uyuşmuyor.Bundan ziyade, ‘IAB göktaşları’ diye bilinen belirli bir demir göktaşı sınıfına ait gibi görünüyor.

Neyse ki, bu durum cismin kökenini saptamamızı kısmen kolaylaştırıyor. Avrupa’da düştüğü bilinen büyük IAB göktaşlarından üçü, ok ucununkiyle uyumlu bir bileşim içeriyor. Çek Cumhuriyeti'nden Bohumilitz; İspanya’dan Retuerte de Bullaque ve Estonya’dan Kaalijarv göktaşları ok ucuyla uyumlu yapıdalar.

Araştırmacılar, bunlar arasından en yakın eşleşmenin, büyük ihtimalle Kaalijarv göktaşı olduğuna karar verdiler.M.Ö. 1500 yılı civarında Dünya’ya düştü ve etrafa ok uçları gibi küçük ve keskin şeyler haline getirilmeye uygun pek çok parça saçtı. Öte yandan, Mörigen’den yaklaşık 1600 kilometre uzaktaydı. Bu durum, belki de Baltık kehribarıyla aynı ticaret yollarından geçtiğini ortaya koyuyor.

Kaalijarv çarpışmasının etrafa saçtığı pek çok göktaşı şarapneli hesaba katıldığında, ana göktaşının tespit edilebilip edilemeyeceğini görmek için, koleksiyonlarda ok ucuna benzer nesneleri aramaya değerdi. Araştırmacılar, “Kaalijarv’dan elde edilmiş olsun ya da olmasın, ok ucu büyük ihtimalle yegane eser değildi ve görece küçük boyutlu örnekler de dahil olmak üzere başka işlenmiş göktaşı demir parçaları da Avrupa’daki arkeolojik koleksiyonlarda ve hatta büyük olasılıkla daha uzak mesafelerde mevcut” diye belirtiyorlar.

Tarkan Tufan – gazeteduvar.com.tr

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için