Blog

Tem26

Eski Babil’de Günlük Yaşam Nasıldı?

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  AileBabilDoğurganlıkEvlilikHammurabiKanunKısırlıkMezopotamyaMirasYasa



Eski Babil’de Günlük Yaşam Nasıldı?

Aşağı Mezopotamya’da Fırat Nehri’nin iki yakasına yayılan Babil kenti, erken dönemindeki zirvesine Kral Hammurabi’nin (MÖ 1.792 ila 1.750) hükümdarlığında ulaştı.

 

www.arkeofili.com

 

Eski Babil İmparatorluğu, zirveye ulaştığında dünyanın o zamana kadarki en büyük uygarlıklardan biri olmuştu, peki günlük yaşamları nasıldı?

Babil’in bu tasviri, Etemenanki zigguratının MÖ 6. yüzyılda nasıl göründüğünü gösteriyor. C: Jean-Claude Golvin, Museum of Ancient Arles

Hammurabi’nin öncü yasalarıyla birlikte günümüze ulaşan çok sayıda tablet, Babillilerin anlaşmazlıkları nasıl çözdüğünü, aile yaşamını nasıl yönettiğini ve festivalleri nasıl kutladığını ayrıntılı biçimde ortaya koyuyor.

Aşağı Mezopotamya’da Fırat Nehri’nin iki yakasına yayılan Babil kenti, erken dönemindeki zirvesine Kral Hammurabi’nin (MÖ 1.792 ila 1.750) hükümdarlığında ulaştı. Onun yönetimi altında Babil İmparatorluğu’nun başkenti, bölgenin dört bir yanından göçmenleri cezbeden kozmopolit bir merkez hâline geldi.

Bütün olarak ele alındığında imparatorluk, Eski Babil İmparatorluğu dönemi boyunca (MÖ 1.894 ila 1.595) güç ve itibar kazanmıştı; ancak Hammurabi, Ur, Eşnunna, Assur, Ninova ve Tuttul gibi uzak şehirleri fethederek Mezopotamya’nın büyük bir bölümünü kontrol altına aldı. Hammurabi’nin egemenliği genişledikçe, özellikle başkent Babil olmak üzere krallığın birçok bölgesi kültürel, ekonomik, toplumsal ve dini açıdan gelişti.


MÖ 18. yüzyılda yapılmış olan bu dua eden figürlü bakır heykelcik, Amurru tanrısına adanmıştı. Üzerindeki yazıt, Babil kralı Hammurabi’nin korunmasını istiyor. C: Wikimedia Commons

Günlük Yaşam, Aile ve Boşanma

Bu döneme ait binlerce çivi yazılı metin, Babillilerin yaşamlarına dair etkileyici kesitler sunuyor. Bu metinler kralların maceralarını, askeri çatışmaları, diplomatik elçilikleri ve hukuk kurallarını kaydediyor. Aynı zamanda Mezopotamya halkının günlük işlerini, nelerden endişe duyduklarını, aile hakkındaki düşüncelerini ve ne alıp sattıklarını da gösteriyor. Bu oldukça ayrıntılı belgeler—birçoğu kil tabletlere yazılı—neredeyse 4.000 yıl önceki Babil toplumunun günümüzdeki toplumlardan o kadar da farklı olmadığını gösteriyor.

Toplumun tamamı, aile etrafında şekillenen bir yapıya sahipti. Tipik bir Babil ailesinin yaşadığı evde iki ya da üç oda bulunuyor, bazen daha fazlası oluyordu; odalar, açık bir avlunun etrafında inşa ediliyordu. Bazı odalar muhtemelen yatak odası olarak kullanılıyordu, fakat diğerlerinin atölye veya depo olarak işlev gördüğüne dair bulgular da var. En zengin evlerde ise tuvalet, değerli eşyaları korumak için metal güvenlik sistemli odalar ve dini ibadet alanı olarak kullanılabilecek odalar gibi fazladan olanaklar bulunuyordu.

Babil’de aileler genellikle tek eşli evlilikler üzerine kuruluydu. Poligami yasal olarak mümkündü, fakat yalnızca belirli durumlarda uygulanıyordu; örneğin, ilk eşin çocuk doğuramaması ya da başka bir şehirde uzun süre yaşayan bir tüccarın orada ikinci bir evlilik yapması gibi. Bazen evlilik anlaşmaları —Akadça’da “rikistu” olarak biliniyor ve başka tür sözleşmeler için de kullanılıyor— yazılı olarak yapılıyordu ve gelinin ailesinin vereceği çeyiz gibi ayrıntıları içeriyordu. Bu toplumda evlilik ömür boyu sürmek zorunda değildi ve boşanma yoluyla sona erdirilebiliyordu. Nişanlılık döneminde de evlilikten vazgeçilebiliyordu. Birçok Babil metni, bu tür ayrılıkların nasıl gerçekleştiğini anlatıyor. Dönemin dilinde bu, “eteği kesmek” olarak adlandırılırdı.

MÖ 18. yüzyıla ait bir metinde, Aham-nirşi adında bir adam yaklaşan evliliğini sonlandırmak istiyor. Metin şu şekilde:

“Bu tanıkların huzurunda Aham-nirşi’ye şu soru yöneltildi: ‘Bu kadın hâlâ senin eşin midir?’ O şöyle beyan etti: ‘(İsterseniz) beni bir çiviye asın ya da parçalayın—onunla evli kalmam!’ Böyle dedi. Eşine de soru yöneltildi, o da şöyle cevap verdi: ‘(Hâlâ) kocamı seviyorum.’ Böyle cevap verdi. Ancak adam kararlılığını bozmadı. Kadının eteğini düğümleyip kesti.”


Hammurabi’nin ibadet edercesine kolunu kaldırdığı adak anıtı. British Museum. C: Wikimedia Commons

Evlat Edinme ve Varisler

Çocuk sahibi olmak, evliliğin temel amacı olarak görülüyordu. Ancak bir çiftin çeşitli nedenlerle çocuk sahibi olamaması durumunda belirli protokoller vardı. Babilliler, rahmin üreme açısından hayati bir rol oynadığının bilincindeydi. Atrahasis adlı Babil destanında, insanın yaratılışı ve büyük tufan anlatılırken “rahim açıldı ve bebekler doğurdu” dizesine yer veriliyor. Günümüze ulaşan bazı tıbbi metinler, Babillilerin kısırlığı aşmak için bitkisel ilaçlar, tılsımlar veya büyüsel uygulamalardan faydalandığını gösteriyor.

Biyolojik çocukları olmayan çiftler, bir bebeği, daha büyük bir çocuğu ya da bir genci evlat edinme seçeneğine de sahipti. Korunmuş çok sayıdaki evlat edinme metni, bu uygulamanın nispeten yaygın olduğunu düşündürüyor. Bu sayede evlat edinen ile evlat edinilen arasında biyolojik ebeveynlik ilişkisine benzer yasal bir bağ kurulmuş oluyordu.

Bir tablette şu ifadeler yer alıyor: “Yasirum ve Ama-Suen, Ayartum’un oğlu ve Eriştum’un karısı olan Ayartum’un süt emen bebeği Ili-awili’yi evlat edinmişlerdir.”

Evlat edinmenin birçok nedeni olabilirdi: Bir varis sahibi olmak, bir çırak edinmek ya da yaşlılıkta bakım sağlayacak birini bulmak. Aynı zamanda cenaze törenlerinin gerçekleştirilmesini sağlamak da evlat edinme nedenleri arasındaydı. Evlat edinilen kişi açısından da bu faydalıydı: Miras hakkı kazanabilir, bir zanaatı öğrenebilir ya da küçük yaşta evlat edinildiyse iyi şartlarda büyütülebilirdi. Evlat edinilen çocuğun, evlat edinen babasının çırağı olduğu durumlar birçok belgede kayıtlı.

Örneğin, MÖ 15. yüzyıla tarihlenen ve Mezopotamya’nın kuzeyindeki Nuzi kentinde bulunan bir tablette şunlar yazılı:

“Warteya’nın oğlu Huitilla, oğlu Naniya’yı, Enna-mati’nin hizmetkârı Tirwiya’ya evlatlık olarak vermiştir. Tirwiya, Naniya’ya bir eş bulacak ve onu dokumacılık mesleğinde yetiştirecektir… Eğer Tirwiya, Naniya’yı dokumacılıkta yetiştirmezse, Huitilla böyle bir durumda oğlunu geri alabilir.”


Üzerinde 282 yasa bulunan bu dikilitaş, Babil Kralı Hammurabi tarafından çıkarılan yasayı içeriyor. Metnin üzerindeki kabartma, Hammurabi’yi adalet tanrısı Şamaş’ın önünde dururken tasvir ediyor. Louvre Müzesi, Paris. C: Wikimedia Commons

Mezopotamya’daki farklı toplulukların kürtaja nasıl yaklaştığına dair kanıtlar, karmaşık ve çelişkili bir tablo sunuyor. Bölgeden günümüze ulaşan bir tıbbi metin, bu uygulamayı kabul ediyor gibi görünüyor ve kürtajın nasıl gerçekleştirileceğine dair talimatlar içeriyor. Metin şu ifadeyle başlıyor: “Hamile bir kadın için; meyvesi [fetüs] düşsün diye.” Devamında ise, sekiz bitkinin ezilmesi, şarapla karıştırılması ve aç karnına içilmesi gerektiği belirtiliyor.

Ancak MÖ 14. yüzyıla tarihlenen Orta Assur Yasaları, kürtaj yapmaya karar veren herhangi bir kadın için dehşet verici bir ceza öngörüyor: “Eğer bir kadın, kendi eylemiyle fetüsünü düşürürse ve bu suç ona kanıtlanırsa, onu kazığa oturturlar, gömülmesine izin verilmez. Eğer fetüsünü düşürmesi sonucunda kadın ölürse, yine onu kazığa oturturlar, gömülmesine izin verilmez.”

Bu çelişkili belgeler, Mezopotamya’da kürtaja yönelik tutumların döneme, topluma ve bağlama göre ciddi şekilde farklılık gösterebildiğini ortaya koyuyor.

Zanaatkârlar ve Tüccarlar

Babil’de genç erkeklerin bir zanaat öğrenmesi, genellikle babalarının izinden gitmeleri beklenen bir durumdu. Yazmanlar, rahipler ve zanaatkârlar gibi mesleklerin birkaç nesil boyunca aynı ailede sürdürüldüğü onlarca belgeyle kanıtlanmış durumda. Bazı durumlarda ise, çıraklık sözleşmesi yoluyla tanınmış bir usta, bir çırağı eğitmek üzere yanına alıyordu; tıpkı dokumacı Tirwiya’nın Naniya’yı hem çırak hem de evlat edinilmiş çocuk olarak kabul etmesinde olduğu gibi.

Babilliler zanaatkârlığa büyük değer verirdi. Aşağı Mezopotamya’da (günümüzde güney Irak’ta yer alan Sümer bölgesi) çoğu zanaatkâr ve tüccar, saray ve tapınak kurumlarına bağlıydı. Ancak Hammurabi dönemindeki Babil’de, bu kişilerin pek çoğunun özel olarak çalıştığına dair kanıtlar var. Arkeologlar, belirli kişilere yapılan teslimatları (genellikle arpa) ve bu kişilerin mesleklerini belgeleyen binlerce çiviyazılı kil tablet ortaya çıkardı. Bu tabletlerde bahçıvanlar, demirciler, fırıncılar ve inşaatçılar gibi meslek gruplarından söz ediliyor.

Kadınlar, çocuklar ve köleleştirilmiş insanlar genellikle dokumacılık, taraklama (lifleri ayırma ve hazırlama) ya da kumaş kalınlaştırma gibi tekstil endüstrisine bağlı iş kollarında çalışıyordu. Ürettikleri mallar, iyi belirlenmiş ticaret yollarını izleyen tüccarlar aracılığıyla tüm Mezopotamya’ya satılıyordu. Gelişmiş altyapı ve sulama sistemleri, ticaret ve sonrasında gelen askeri genişleme, imparatorluğa zenginlik kazandıran etkenler arasındaydı.


Güneş tanrısı Şamaş’a (Utu) hayvan sunusunda bulunan bir kralı tasvir eden eski Babil silindir mührü. Muhtemelen Hammurabi döneminde veya hemen öncesinde, Sippar’daki bir atölyede yapılmış. C: Wikimedia Commons

Mahkemeler ve Yargıçlar

Babil toplumunun gücü; merkezi hükümet, diplomasi ve yasalar gibi birçok unsurdan kaynaklanıyordu. Tüm imparatorluğa yayılan Hammurabi Kanunları —282 maddelik yasa— hukuki bir sistem, sosyal düzen, ekonomik kurallar, kadın haklarına dair hükümler, cezalar ve daha fazlasını içeriyordu. Hukuka başvurulması gereken konular eksik olmuyordu: mülkiyet anlaşmazlıkları, miras kavgaları, hırsızlık ve boşanma gibi.

Yargıçlar, yasal kuralları ve bu kuralların ihlali halinde uygulanacak cezaları derinlemesine bilmeleri sayesinde büyük saygı görüyordu. Bir duruşmada birkaç yargıç birden bulunabiliyordu; hatta yargıç sayısı ne kadar fazlaysa, taraflar açısından kararın meşruiyeti o kadar fazla kabul ediliyordu. Tüm davalar, tarafların kendilerini temsil ettiği şekilde yürütülüyordu; Babil’de profesyonel avukatlar yoktu.

Ciddi davalar, krallığa bağlı yargıçlar tarafından ele alınıyordu. MÖ 18. yüzyıla ait bir belgede, Sumu-la-ilu adlı bir kadına karşı ev ve meyve bahçesi mülkiyeti nedeniyle dava açan üç kişinin davalarının doğrudan kral tarafından görüldüğü yazıyor. Belgede şöyle deniyor:

“Yargılanmak üzere kralın huzuruna çıktılar. Kral, Sumu-la-ilu adlı kadının davasını [hükme bağladı]. Bundan böyle, dava açan her kim olursa olsun 200 şekel gümüş ödeyecektir.”

Boş Zaman ve Eğlence

Eski Babilliler için eğlence, günlük yaşamın temel bir parçasıydı. Flüt gibi enstrümanlar çaldıklarına ve dans ettiklerine dair kanıtlar var. Müzisyenler ve dansçıların yanı sıra, şarkıcılar, yılan oynatıcıları, akrobatlar ve ayı terbiyecileri gibi başka profesyonel eğlendiriciler de vardı.

Oyunlar da oynanıyordu; en popülerlerinden biri zar oyunuydu ve bunun için hayvanların küp biçimli ayak bileği kemikleri kullanılıyordu. Bu zarlar, üzeri burç işaretleriyle işaretlenmiş kil tabletler üzerine atılarak geleceği öngörmek için de kullanılıyordu.

Babilliler ayrıca dini bayramlara ve geçit törenlerine de katılıyordu. Bunlar arasında en önemlisi Akitu, yani Yeni Yıl Festivali idi. Bu festival, Babil panteonunun baş tanrısı olan Marduk’un, tanrıça Tiamat’a karşı kazandığı zaferi kutluyordu. Akitu, gökyüzü ile yeryüzünü, zengin ile fakiri, tanrılar ile halkı birleştiren bir an olarak görülüyordu. Eski imparatorluk döneminde atılan bu toplumsal temeller, Babil’in antik dünyanın parlayan yıldızı haline gelmesine zemin hazırladı.


National Geographic. 25 Temmuz 2025.

 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için