Blog
Eskişehir’de Bulunan 5.000 Yıllık Ekmek Yeniden Üretildi

Ekmek, insanlık tarihi boyunca en temel besin maddelerinden biri oldu. Bununla birlikte tarıma dayalı üretimin başlangıcı ve ekonomik yapılardaki değişim, ekmeğin üretimi ve tüketimiyle doğrudan ilişkili.
Murat Türkteki - www.arkeofili.com
Eskişehir’de bulunan 5.000 yıllık bir ekmek, kazı alanından müzeye, oradan fırınlara ve sofralara uzanan sıra dışı bir hikâyeye dönüştü.
C: Küllüoba Höyüğü Kazıları
Ekmek, insanlık tarihi boyunca en temel besin maddelerinden biri oldu. Bununla birlikte tarıma dayalı üretimin başlangıcı ve ekonomik yapılardaki değişim, ekmeğin üretimi ve tüketimiyle doğrudan ilişkili. Bu çerçevede ekmek, sadece gıda üretimiyle değil, aynı zamanda kültürel yapıların şekillenmesiyle de bağlantılı. Arkeolojik ve antropolojik çalışmalar; ekmeğin toplumsal dayanışma, kimlik ve sosyal organizasyonun bir aracı olarak işlev gördüğünü ortaya koyuyor. Sembolik anlamlar da kazanmış olan ekmeğe kutsallık da atfedilmişti.
Eskişehir’in Seyitgazi İlçesi Yenikent Mahallesi’nde, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün izinleri ile devam eden Küllüoba Kazısı’nda bulunan 5.000 yıllık ekmek, Uluslararası Müzeler Haftası’nda ilk defa Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi’nde sergilenerek kamuoyuna duyuruldu.
“Zamanın Mayası” isimli sergi Eskişehir basınının yoğun ilgisi sayesinde yerelden ulusala, oradan da uluslararası alana ulaşarak çok sayıda habere konu oldu. Özellikle yerel basının buradaki mesajı doğru okuması ve anlaması oldukça etkili oldu.
Kazılarda nadiren saptanabilen organik kalıntılar içerisinde sayılabilecek bu ekmek üzerinde yapılan detaylı analizler; mayalanmış, pişirilmiş ve formunu korumuş olması açısından onun özgün bir örnek olduğunu ortaya koydu.
İlk Tunç Çağı’nın başına tarihlenen, kabaca 5.000 yıl önceki bir evin arka odasında, kapı eşiğine yakın bir konumda bulunan bu örnek, büyük olasılıkla bir ritüelin parçası olarak oraya bırakılmıştı. Çalışmalar sırasında ekmeğin bir parçasının özellikle koparıldığı ve yakıldığı belirlendi. Analizler ayrıca ekmeğin içerisinde büyük oranda gernik buğdayı ve daha az miktarda mercimek bulunduğunu gösterdi. Ekmeğin üzerinde bulunan ve yapının bu evresini tamamen kapatan 50 cm kalınlığındaki steril kırmızı renkli toprak katmanı sayesinde, üstteki yapı evresinde zarar görmeden günümüze ulaşabilmişti.
Ekmeğin müzede sergilenmesi kamuoyunda büyük ilgi uyandırdıysa da esas etki, daha önce pek karşılaşılmamış bir gelişmeyle gerçekleşti. Küllüoba Kazısı’na destek veren Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Ayşe Ünlüce’nin girişimiyle, Büyükşehir Belediyesi konuya doğrudan ilgi gösterdi. Eskişehir Halk Ekmek Fabrikası, bu buluntudan esinlenerek “Küllüoba Ekmeği” adıyla yeni bir ürün geliştirdi.
Böylece 5000 yıllık ekmek, arkeolojik öneminin ötesinde farklı bir rol üstlenmeye başladı. Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi’ne gelen ziyaretçilerin ekmeği görme isteği artarken, üretimi yapılan örneğe ulaşmak isteyenlerin sayısı da giderek çoğaldı. Başlangıçta sınırlı sayıda olan üretim, günde iki sefere çıkarıldı ve üretim arttırıldı. Şehrin önemli kavşaklarında, tramvay duraklarında ve sosyal medyada yapılan tanıtımlar sayesinde ekmek geniş kitlelere ulaştı. Belediyenin hazırladığı tanıtım videoları ve duyurularla birlikte, pek çok Eskişehirli Küllüoba’yı ilk kez duydu ve merak etti. Ardından, Eskişehirliler bu ekmeği sahiplendi. Bunun gerisinde, 5.000 yıl önceye ait bir ekmeğin kokusunu almak, tadına bakmak ya da dokunmak gibi temel bir insani içgüdü yer alıyordu. Ekmek, yaşamımızdaki merkezi konumu ve toplumsal aidiyet hissiyle, kolayca sahiplenildi. Hatta bazı etkileyici yazılara ilham oldu, kimi çocukluğunu hatırladı, kimi ise geçmişin tadını hissetti.
Ekmek şehir dışından da ilgi gördü ve talepler geldi. Kısa süre içinde ekmek, uluslararası basında da yer buldu; Fransa’dan Almanya’ya, İtalya’dan Japonya’ya kadar geniş bir coğrafyada haberlere ve yemek programlarına konu oldu.
Halk Ekmek ile yapılan görüşmelerde, orijinal örneğe olabildiğince sadık kalmak önemli bir kriterdi. İlk hedef, antik buğdayların günümüz buğdaylarına göre daha yüksek besin değeri, düşük gluten oranı, zengin protein yapısı, antioksidan ve B vitamini içeriği ile daha sağlıklı bir seçenek sunduğunu vurgulamaktı. İkinci hedef, buğday üretimini yeniden yaygınlaştırmak, sürdürülebilir tarımı desteklemek ve iklim değişikliği ile mücadelede bilinç oluşturmaktı. Üçüncü hedef ise Küllüoba Kazısı hakkında farkındalık yaratmaktı.
Şimdilik özellikle birinci ve üçüncü hedefe yönelik önemli mesafe alındı. Diğer örneklere göre daha uygun fiyatlı olan “Küllüoba Ekmeği” geniş kitlelere ulaşarak ekmek ve sağlık ilişkisine dair bir bilinç oluşturdu. Kâr amacı güdülmeden satılan ve aşevi aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine de ulaştırılan ekmek, herkesin sağlıklı beslenme hakkına vurgu yapan bir örnek haline geldi. Ekmek paketinin arkasında yer alan kısa bilgilendirme yazısı sayesinde kazı hakkında bilgi verilirken, QR kod aracılığıyla Küllüoba Kazısı web sitesine yönlendirme sağlandı. Siteye erişim oranı 100 kat arttı. Böylece kazıyla ilgilenen ve alanı ziyaret eden kişi sayısında da artış görüldü.
Ekmeğin üretimi ve arkeolojik bilginin yarattığı farkındalık sayesinde, bu projenin üçüncü hedefi olan tarım ve üretim bilinci, kısa vadede değil ama orta ve uzun vadede etkili olabilir. Organik buğdaya yönelik talebin artışı, önümüzdeki sezondan itibaren arzı artıracak gibi görünüyor. Yerel çiftçileri bu sürece dahil edecek yeni projeler için de çalışmalar sürüyor.
Geçmişi anlamak, buradan elde edilen bilgileri bugünü kavramak ve geleceğe dair projeksiyonlar geliştirmek için kullanmak, arkeolojinin temel hedeflerinden biridir. Bu bağlamda arkeolojinin “doğru mesajlarla” toplumsallaştırılması için birçok kazı çalışmasında yeni fikirler ve uygulamalarla önemli çabalar gösteriliyor.
“Küllüoba Ekmeği” de 5.000 yıllık bir ekmeğin tadı, kokusu ve biçimi hakkında merak uyandırarak geniş bir kitleye ulaşarak, Küllüoba’nın tanıtımına katkı sağladı ve arkeolojinin güncel sorunlara da katkı sunabileceğine dair farkındalık yarattı. Böylece arkeoloji evlere girdi, sofraya taşındı ve yemek masalarında konuşulur hale geldi.
Disiplinlerarası iş birliği, doğru iletişim ve yerel yönetim desteğiyle arkeolojik bilgi yalnızca bilimsel yayınlarda değil, gündelik yaşamın içinde de karşılık bulabilmekte; böylece geçmiş yalnızca kazılarda değil, insanların sofrasında da yeniden hayat bulmaya başladı.
Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >