Blog

Ara11

Girit’te 4.000 Yıllık Minos Anıtı Keşfedildi Ama Tehlikede

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  GiritLabirentMinosYunanistan



Girit’te 4.000 Yıllık Minos Anıtı Keşfedildi Ama Tehlikede

Girit’teki bir tepenin zirvesinde, yeni bir uluslararası havalimanı inşaatının hazırlık çalışmaları olağanüstü bir keşfe imza attı: Dev bir tekerleği andıran, 4.000 yıllık labirent benzeri bir anıt.

 

Begüm Bosoğlu - www.arkeofili.com

 

Girit’teki 4.000 yıllık bir Minos anıtı keşfedildi, fakat bu anıt, Yunanistan’daki kalkınma ve kültürel miras savaşının sembolü haline geldi.

Arkeologlar, yakın zamanda bulunan bu labirent benzeri antik Minos anıtının ritüeller için kullanılmış olabileceğini düşünüyor. Anıt, yeni bir havalimanı radar kulesi için seçilen tepeyle aynı yerde bulundu. Bu gelişmenin tarihi alanın bütünlüğünü tehlikeye atacağını söyleyenler var. C: Yunanistan Kültür Bakanlığı, AP

Girit’teki bir tepenin zirvesinde, yeni bir uluslararası havalimanı inşaatının hazırlık çalışmaları olağanüstü bir keşfe imza attı: Dev bir tekerleği andıran, 4.000 yıllık labirent benzeri bir anıt. Bu eşsiz yapı, şimdi Yunanistan’ın yatırımcıları ve tarihçileri arasındaki mücadelenin tam kalbinde yer alıyor.

Yunanistan’ın en büyük adası olan Girit, her yıl milyonlarca ziyaretçiyi sadece tertemiz plajları ve sarp dağları için değil, aynı zamanda antik Minos yapıları için de kendine çekiyor. Çarpıcı sanatları ve yenilikçi mimarileriyle tanınan Minoslular, yaklaşık MÖ 2.000’den MÖ 1.450’ye kadar Girit’te bir altın çağ yaşadılar ve yaygın olarak Avrupa’nın ilk medeniyeti olarak kabul ediliyorlar.

Ancak yeni ortaya çıkarılan bu anıt, bilinen diğer Minos yapılarına hiç benzemiyor. Arkeologlar Derneği Başkanı Kostas Paschalidis, bu keşfi 21. yüzyılın en önemli buluntularından biri olarak nitelendiriyor.

Geçen yıl yeni bir havalimanı inşaatının ön hazırlıkları sırasında keşfedilen bu geniş taş kompleks, arkeologları, yerel yetkilileri ve bölge sakinlerini hızla harekete geçirdi. Topluluk, Yunan hükümetinin anıtın hemen yakınına yaklaşık 30 metrelik bir radar kulesi ve diğer altyapı tesislerini inşa etme planına karşı birleşti. Ancak arkeologlar, bu tesislerin eşsiz arkeolojik alana geri dönülmez zarar verebileceğini iddia ediyor.

Anıt üzerindeki bu anlaşmazlık, aslında ilk defa karşılaşılan bir durum değil. Yunanistan genelindeki inşaat çalışmaları, daha önce projeleri geciktiren veya köklü biçimde değiştiren antik eserleri düzenli olarak gün yüzüne çıkarıyor.


Avrupa’nın en eski kenti olduğu düşünülen Knossos, Girit’te bulunan bir Tunç Çağı arkeolojik alanı. Kalıntıları görmek için dünyanın dört bir yanından kalabalık turist grupları alanı ziyaret ediyor. Girit, turizmde keskin bir artış yaşadı. Bölgenin yeni geliştirme projelerine başlamasının nedenlerinden biri de bu. C: Jametlene Reskp/Unsplash

Kalkınma ve kültürel koruma arasındaki bu çatışma, sadece Yunanistan’a özgü bir mesele de değil. Meksika’daki Santa Lucia Havalimanı’ndan Türkiye’deki Ilısu Barajı’na kadar uzanan küresel projeler, kültürel mirası tehlikeye attıkları için benzer eleştirilere maruz kaldı. Ancak Yunanistan, son dönemdeki yoğun inşaat patlaması sırasında yapılan keşiflerin sıklığıyla bu küresel sorunda öne çıkıyor.

Atina Üniversitesi’nde klasik arkeoloji profesörü olan ve Güneydoğu Avrupa genelinde miras koruma ile altyapı geliştirme arasındaki çatışmayı belgeleyen Dimitris Plantzos, durumu ironik bir şekilde özetliyor: “Teoride, arkeolojik keşifler kutlanması gereken gelişmelerdir. Pratikte ise, ne yazık ki yönetilmesi gereken bir engel olarak görülüyorlar.”

Labirente benzeyen eşsiz bir mimari keşif

Girit’teki kazı çalışmalarına başkanlık eden Danae Kontopodi, gün yüzüne çıkarılan yeni Minos anıtının MÖ 3.000 ile MÖ 1.700 yılları arasında, aşamalı bir süreçle inşa edildiğini belirtiyor. Yapının en yoğun kullanım evresi ise esas olarak MÖ 2.300 ile MÖ 1.800 yılları arasına tarihleniyor. Kontopodi, bu yapının “o dönem için şaşırtıcı derecede gelişkin ve sofistike bir mimari tasarıma” sahip olduğunun altını çiziyor.

Girit’in merkezinde, çevresindeki kırsal peyzaja hakim, hafif eğimli Papoura Tepesi’nin üzerinde yer alan 1.800 metrekarelik bu anıt, merkezi bir dairesel yapıdan yayılan ve dar koridorlarla birbirine bağlanan yedi eş merkezli (konsentrik) taş halkadan oluşuyor. Kazı çalışmaları halen devam ettiği için yapının kesin işlevi gizemini koruyor. Ancak uzmanlar, masadaki olasılıkları şu şekilde sıralıyor: kamusal bir ibadet/ritüel alanı, uzun süreli bir yerleşim yeri, askeri karakol ya da anıtsal bir mezar kompleksi.

Anıtın formunun ve labirenti andıran mimari düzeninin tam bir benzeri olmadığını vurgulayan Kontopodi’ye göre tasarım; Tunç Çağı’nda elitler için inşa edilen arı kovanı biçimli tholos mezarlarını ve en erken labirent tasvirlerini çağrıştırıyor.

Minos dönemi uzmanı ve Yunanistan Kültür Bakanlığı eski genel sekreteri arkeolog Maria Vlazaki ise yapının özgünlüğünü, “Daha önce buna benzer hiçbir şey ortaya çıkarılmadı” sözleriyle vurguluyor. Vlazaki, bu yapıyı “yerel elitlerin iktidarı ele geçirdiği bir geçiş döneminde inşa edilmiş, son derece etkileyici ve anıtsal bir yapı” olarak nitelendiriyor.

Yunanistan Kültür Bakanlığı, alanda çok sayıda hayvan kemiğinin bulunması nedeniyle burayı “eşsiz ve son derece ilginç” olarak nitelendiriyor ve yapının başlangıçta ritüel amaçlı kullanıldığı teorisine destek veriyor. Ancak Yunan yetkililer, alanın arkeolojik önemini kabul etmekle birlikte, havacılık güvenliğini gerekçe göstererek yapının hemen yakınına bir radar kulesi inşa etme planlarına devam ediyor.

Kültür Bakanı Lina Mendoni, Temmuz ayında Yunan Parlamentosu’na yaptığı açıklamada, “nihai planın” hem anıtı koruyacağını hem de uçuş güvenliğini sağlayacağını savundu. Mendoni, sivil havacılık otoritelerinin 200 alternatif konumu incelediğini, fakat en yakın seçeneğin bile radar kapsama alanında 24 saniyelik bir kör nokta bırakacağını; bu nedenle de Papoura Tepesi’nin tek güvenli seçenek olduğunu belirtiyor.

Antik alanlardaki keşiflerin akıbetini belirleme yetkisi Kültür Bakanlığı’nda bulunuyor ve proje yürütücüleri bu direktiflere göre hareket ediyor. Bakanlık, geliştirme planlarının anıtı somut olarak nasıl koruyacağına dair soruları yanıtsız bırakırken; kuleyi ve diğer havalimanı altyapısını inşa eden yüklenici firma, “antik eserler üzerinde ilk ve son söz hakkının” devlette olduğunu belirterek sorumluluğu Bakanlığa devretti.

İnşaata devam kararı şiddetli tepkilere yol açtı. Dünya genelinde 300’den fazla arkeolog ve tarihçi, projenin “ikonik bir anıta geri dönüşü olmayan zararlar” verebileceği uyarısında bulunan bir bildiriye imza attı. Yerel muhalefet liderleri ise konuyu Yunan mahkemelerine taşıdı.


12 Ekim 2025’te Atina’da Yunan parlamentosu önünde Papoura Tepesi’nin korunmasına yönelik protesto. C: Minoa Pediada Belediyesi

Minoa Pediada Belediye Başkanı Vasilis Kegkeroglou, anıta gösterilen saygısızlık nedeniyle bölge halkının huzursuz olduğunu belirtiyor. Ağustos ayında Girit’in Heraklion (Kandiye) limanında düzenlenen kalabalık protestoda alanı “ne pahasına olursa olsun” koruma sözü veren Kegkeroglou, Ekim ayında ise arkeologların Atina’daki ilk bulguları sunduğu toplantının ardından, başkentte yüzlerce kişinin katıldığı bir protesto yürüyüşüne öncülük etti.

Ekonomik canlanma, arkeolojik buluntularda artışı tetikliyor

On yılı aşkın bir süre önce küresel mali kriz ve derin bir borç batağıyla sarsılan Yunanistan ekonomisi, bugün bambaşka bir tablo çiziyor. Özellikle turizm sektöründeki keskin artışın ivme kazandırdığı bu ekonomik canlanma, ülkenin çehresini hızla değiştiriyor.

Girit’in en popüler destinasyonu Heraklion’a (Kandiye) yönelik turist akını, bölgede yeni bir havalimanı inşaatını zorunlu kıldı. Sadece 2025’in ilk 10 ayında 4 milyon uluslararası gezgini ağırlayan bölgedeki bu hareketlilik; AB fonlarıyla desteklenen metro ve otoyol projelerinden, özel sektörün finanse ettiği kültür merkezleri ve enerji koridorlarına kadar geniş bir yatırım yelpazesini tetikledi.

Geçtiğimiz yıl açılışı yapılan Selanik Metrosu, altyapı geliştirme çalışmaları ile kültürel mirasın korunması arasındaki hassas dengenin (veya dengesizliğin) en çarpıcı örneği olmaya devam ediyor. 2012 yılında, metro inşaatı sırasında hem Roma hem de Bizans dönemlerinde kullanılmış antik bir caddenin keşfedilmesi, alanın kaldırılmasına yönelik planlar nedeniyle yıllar süren hukuk mücadelelerine ve protestolara yol açtı.

Varılan nihai uzlaşı, binlerce eserin yerinde (in situ) sergilenmesine olanak tanısa da, arkeolojik bağlamın ve alan bütünlüğünün bozulması arkeologlar arasında hâlâ büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor.

İnşaat faaliyetleriyle gün yüzüne çıkan ve arkeologlarca kurtarma kazısı yapılan kalıntı ve anıtların sayısı her geçen gün artıyor. Atina Üniversitesi’nden Profesör Plantzos durumu şöyle özetliyor: “Son dönemde değişen asıl şey, bu tür keşiflerin yoğunluğu ve hızı.”

Yaklaşık 8,5 milyar euro bütçeli devasa bir kentsel kompleks projesi olan ve bünyesinde konutlar, ofisler, oteller ve parklar barındıran Ellinikon, arkeologların henüz keşfedilmemiş antik eserlerin tahrip edilebileceği yönündeki uzun süreli itirazlarına rağmen yakın zamanda hız kazandı.

2020 yılında faaliyete geçen Trans Adriyatik Boru Hattı (TAP) üzerindeki çalışmalar, Kuzey Yunanistan’da tarihöncesi (prehistorik) yerleşimler ve nekropol alanlarını da kapsayan yaklaşık 400 bilinmeyen arkeolojik alanı gün yüzüne çıkardı. Ancak proje teslim tarihlerine yetişme baskısı nedeniyle, inşaat sahasında bulunan eserlerin büyük bir kısmı yerinde korunmak yerine devlet arkeologları tarafından taşındı ve bazıları şu anda yerel müzelerde sergileniyor.

Plantzos bu durumu şu sözlerle eleştiriyor: “Şirketlerin iş takvimleri ne yazık ki arkeolojik bütünlüğe ağır basma eğiliminde ve devlet kurumları da genellikle koruma alanından ziyade yüklenici firmaların tarafını tutuyor.”

Bu sürekli buluntu akışı, Yunanistan topraklarının altında yatan bilinmezliğin boyutunu da gözler önüne seriyor. İtalya’nın aksine Yunanistan, özellikle kırsal bölgelerdeki arkeolojik envanterini kapsamlı bir şekilde haritalandırmış değil. Bu durum, her yeni inşaat sahasını potansiyel bir kriz noktasına dönüştürüyor.

Plantzos, sözlerini çarpıcı bir örnekle noktalıyor: “Girit’teki Papoura Tepesi anlaşmazlığı bu durumun sembolik bir örneği. Devasa bir Minos anıtı, havalimanı radar kurulumu nedeniyle doğrudan tehdit altında. Projenin adeta ‘kutsal’ sayılan zaman çizelgesini koruma adına, yapının kurtarılmasına yönelik yeniden konumlandırma önerileri reddediliyor.”


National Geographic. 25 Kasım 2025.

 

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için