Blog

May20

İnsanlar Amerika’ya Geçici Adaları Kullanarak Ulaşmış

Kategori: Arkeoloji ve Sanat Haberleri  |  Yorum: 0 yorum

etiketler  AlaskaAntik DNAAquaterraBering BoğazıBeringiaGenetikGöç



Yeni bir araştırma insanların Bering Boğazı’nda bir süreliğine ortaya çıkan adalar üzerinden ilerleyerek Amerika kıtasına gelmiş olabileceklerini gösteriyor.

Yazar: Enes Gençtürk

Yeni bir araştırma insanların Bering Boğazı’nda bir süreliğine ortaya çıkan adalar üzerinden ilerleyerek Amerika kıtasına gelmiş olabileceklerini gösteriyor.

Bir sanatçı, Son Buzul Çağ’da Bering’deki avcı-toplayıcıların kampını canlandırıyor. C: Montreal/M. François Girard

 

Son Buzul Çağ sırasında binlerce yıl süren bir yolculuğa çıkan denizci göçmenler, sığ sular üzerinde doğuya doğru kürek çekerek Asya’dan günümüz Alaska’sına ulaştılar. Bir adadan diğerine seyahat ederek en sonunda kıyıya varan bu göçebeler, sahil ve yakın kıyı biyomlarından avladıkları hayvanlar, deniz otları, balıklar, yumuşakçalar ve kuşlar ile beslenerek hayatta kaldılar. Sayısız adadan oluşan güzergahları, bir kıtadan diğerine neredeyse 1500 km uzanan hareket eden takımadalar sayesinde mümkün oldu.

Şimdi ise yeni bir araştırma, henüz yeni adlandırılmış olan Bering Geçiş Takımadalarını belgeleyip, ilk Amerikalıların nasıl, ne zaman ve nereden geldiklerini gösteriyor. Yazarların “Basamak taşları” hipotezi, okyanus suları buzullarda hapsolduğunda deniz seviyesinin düştüğü Son Buzul Çağ’da ortaya çıkan çok sayıda adaya dayanıyor.

Comptes Rendus Geoscience isimli açık erişimli dergide henüz yeni yayımlanmış olan araştırma, yazar Fen Montaigne’in “zamanımızın en büyük gizemlerinden birisi… insanların Amerika’ya doğru ilk cesur seyahati ne zaman gerçekleştirdikleridir” diye bahsettiği gizeme ışık tutma potansiyeline sahip.

Deniz seviyesinin geçmişe dönük haritalandırmasına dayanan “Basamak taşları” fikri, buz ile suyun derinliği ve ağırlığındaki değişime bağlı olarak dünya kabuğunun deformasyonu anlamına gelen, en ekstrem seviyeye 20.500 yıl önceki Son Buzul Maksimum sırasında ulaşan, izostasinin gerçekleşme nedenini de açıklıyor.

Araştırmanın baş yazarı Jerome Dobson, “Bilimsel literatüre hiçbir zaman uygun şekilde kaydedilmemiş büyük bir coğrafi özelliğin dijital keşfini gerçekleştirdik. Bering Geçiş Takımadaları adını verdiğimizi takımadalar yaklaşık 30.000 yıl önceden 8.000 yıl önceye kadar var oldular. Bu durumun farkına vardığımızda ‘Vay canına, belki de ilk Amerikalılar bu yolu kullanarak Kuzey Amerika’ya gelmişlerdi’ dedik. Doğrusu, yaptığımız testler de bu fikrin doğru olduğuna işaret ediyor.”

C: University of Kansas

 

On yıldan daha uzun bir süredir araştırmacılar büyük bir gizem üzerine kafa yoruyorlar. Mitokondriyal DNA, göçmenlerin Asya’dan Kuzey Amerika’ya yaptıkları seyahat sırasında durakladıkları bir yerde yaklaşık 15.000 yıl kadar izole kaldıklarını gösteriyor. Bering Duraklaması Hipotezi olarak bilinen hipotez, günümüz Amerika Yerlilerinin genetik olarak Asyalılardan oldukça farklı olmasına dayandırılıyor. DNA’lar arasında böylesine bir fark ancak göçmen popülasyonun Asyalı kaynak popülasyondan çok uzun süre boyunca izole kalmasıyla gerçekleşebilir. Bering Geçiş Takımadaları hipotezi de, göçmen topluluklarının nasıl birbirleriyle bağlantılı olup dış dünyadan tamamen izole yaşadıklarına makul bir açıklama getiriyor.

Dobson, Bering Denizi’ni geçen insanların yelkenli tekneler kullanmadıklarını, ancak muhtemelen günümüz İnuitlerinin kullandığı kanolar veya umiyaklar gibi deri tekneler vasıtasıyla kürek çekerek seyahat ettiklerini söylüyor.

Dobson, “Asya’dan ya da Asya açıklarındaki adalardan geliyorlar ve muhtemelen küçük gruplar halinde seyahat ediyorlardı. 27.000 yıl önce Kuzey Japon adalarında denizci toplulukların yaşadığını biliyoruz, bu insanlar muhtemelen denizci bir topluluktu. Adalarda yaşamanın yanı sıra denizci bir kültüre, ekonomiye ve seyahat düzenine sahiptiler.”

Geç Pleistosen buz çağı boyunca sular altında kalıp sonradan tekrar su üstüne çıkması olayına “aquaterra” adını verip bu fikri devamlı savunarak dünya üzerindeki tüm kıyı bölgelerinin açıklarına dağılmış olan arkeolojik bir alan olduğu fikrini ortaya atan Dobson, Amerika Coğrafya Topluluğu tarafından Cullum Coğrafya Madalyası’na layık görüldü (Bu altın madalya aya uçtuğu için Neil Armstrong’a ve “Sessiz Bahar’ı” yazdığı için Rachel Carson’a da verildi).

C: University of Kansas

 

Yakın zamanda Dobson, Giorgio Spada (Bologna Üniversitesi) ve Gaia Galassi (Urbino Üniversitesi) ile birlikte tarih boyunca ulaşım ve ticaretin aktığı kıstaklarla boğazları içinde barındıran dokuz küresel geçit üzerinde gelişmiş bir Buzul İsostatik Ayar modeli uyguladı. Bering Denizi’nin açığa çıkan tüm noktalarını kapsayan Beringia’nın da dahil olduğu bu geçitlerden bazıları önemli insan göçlerine aracılık etmişti.

 “Makalemi okuyan bu İtalyan okyanus bilimciler aquaterra‘nın dünya genelindeki sınırlarını kabaca, Beringia’daki sınırlarını ise daha iyi bir kalitede yeniden çizmeyi kendilerine görev bildiler.” diyor Dobson. “Daha sonra güçlerimizi birleştirip beraber çalışmaya ve dokuz küresel geçit noktasını ele almaya karar verdik. Araştırmanın sonunda Bering Denizi’ndeki adaları fark ederek dikkatimizi onlara verdik. Bu çalışmanın geçmişte göçlerin nasıl işlediğini anlama konusunda tüm bilim dalları açısından çığır açabilecek bir gelişme olma potansiyeli vardı. Şaşırtıcı sonuçlara rastladığımız diğer belli başlı geçitleri de incelemeye başladık.”

Araştırmacılar bu eylemin Beringia’da adaların yükselip tekrar battığı bir taşıma bandı ortaya çıkararak insan gruplarını doğuya doğru sürüklediğini öne sürüyor. “Beliren ilk adalar Sibirya sahilinin açıklarındaydılar.” diyor Kansas Üniversitesi’nden gelen araştırmacı. “Sonra daha doğuda başka adalar ortaya çıktı. Göçebeler de büyük ihtimalle görüş mesafesindeki kürek çekerek ulaşabilecekleri adalara doğru bu yönde ilerlemeye devam etti.”

Bering Boğazı’nın ilk defa ortaya çıktığı 10.500 yıl önce boğazın batı tarafındaki neredeyse tüm adalar battı, geriye sadece üç ada kaldı, kürek çekme mesafesi de buna bağlı olarak arttı. Bu yüzden adaları terk etmek zorunda kalan yerleşimciler iki seçenek ile karşı karşıya kaldılar; ya insanların yaşadığını bildikleri, belki de bir zamanlar aşırı nüfus yüzünden terk ettikleri, Asya’ya geri döneceklerdi, ya da doğuya, daha az bilinen topraklara, belki de daha az insanın yaşadığı bereketli topraklara göç edeceklerdi.

Yeni makalede ortaya sürülen fikri tamamen doğrulamak için Dobson farklı bilim dallarından uzmanların, bir coğrafyacı ile iki okyanus bilimcisinin söz konusu araştırmada bir araya gelmesini örnek alarak iş birliği yapmaları gerektiğini belirtiyor.

“Şu anda kesinlikle sualtı doğrulamasına ihtiyaç duyuyoruz.” diyor Dobson. “Hiç şüphe yok ki sualtı arkeologları bu işin altından kalkabilirler, ancak diğer disiplinlerden, uzmanlıklardan ve alanlardan da yardıma ihtiyacımız var. Birlikte çalışıp geniş literatürü tarayarak bilimcilerin kafa yorabileceği temelinde yepyeni bir fiziksel coğrafya ortaya sürdük. Bu, alakalı tüm disiplinleri geleneksel teoriyi sorgulayıp insanların nasıl, ne zaman ve nereden Kuzey Amerika’ya göç ettiklerine yönelik yeni fikirler üretmeye teşvik etmeli. Daha geniş bir tabirle, aquaterra insan göçlerini, insan topluluklarının genişlemesini, evrimsel biyolojiyi, kültürü, yerleşimleri ve pek çok başka alanı bir araya getirebilir”

Makale: Dobson, J. E., Spada, G., & Galassi, G. (2021). The Bering Transitory Archipelago: stepping stones for the first Americans. Comptes Rendus. Géoscience, 353(1), 55-65.

 

www.arkeofili.com

Bu yazı hakkında yorum bulunamamıştır. İlk yorumu siz ekleyebilirsiniz >

Yazıya Yorum Ekleyin

* Takma ad kullanabilirsiniz

* Yorumunuzda görülmeyecektir

 Evet   Hayır* Her defasında yeniden girmemeniz için